23 Nisan 2023 Kutlamaları İçin Şimdiden Kolları Sıvamız Lazım; Ama Nasıl?

0

Altını boşalttığımız söylemler veya koltuğu birkaç saatliğine çocuklara bırakmak yerine, hadi hep birlikte bir sene sonrası için hazırlıklara başlayalım. Çocuklarımız için, geleceğimiz için kolları sıvadığımızı unutmayalım lütfen! Daha iyi bir yaşam, daha müreffeh bir ülke ve daha barışçıl bir dünya elbette ki mümkün! Yeter ki üstümüzdeki depresif ruh halini bir kenara atıp yola çıkalım. Adım adım hedeflerimize ulaştığımızı gördükçe siz de heyecanlanacaksınız, söz veriyorum! Dilimizden düşürmediğimiz ortak toplumsal sözleşme ideali var ya hani, hadi onu ulaşılmaz olmaktan çıkartalım hep birlikte. Çocuklarımız için… 

Gerçekleşip gerçekleşmediğini bir sene sonra kontrol edebilmek adına da bazı ölçülebilir/ objektif kriterler belirleyelim, ne dersiniz? Önce eğitimden başlayalım. Top yekûn, ülkece bir yerlere varacaksak, eğitim seviyesini geliştirmemiz lazım. Merak etmeyin, herkes felsefe öğrensin veya her genci bilim adamı olarak yetiştirelim demeyeceğim. O ütopya ve gerçeğe de bir katkısı olmaz o kadar hayalci olmanın! Her türlü eksiğimize rağmen okullaşma oranında fena bir durumda değiliz. Hadi bir sonraki adımı atalım… 

Hani bir projemiz vardı, Fatih projesi. Son durumu ne bilmiyorum. Her öğrenciye bir bilgisayar/ ipad/akıllı tablet temin edilmesi ve okullarda işlenen her türlü ödevin/ projenin defter kalem yerine geleceğe taşınması! Finlandiya’da okullarda artık el yazısının bile tamamen kaldırıldığından bahsediliyor. Ben o kadar ilerici olamayacağım sanırım. Zaten eğitimdeki gelecek öngörü ve planlamaları için bizim bir şüramız vardı, arada toplanan. Ne oldu veya ne kadar etkinliği kaldı bilmiyorum doğrusu… Bu yazıyı Twitter’in 44 milyar dolara, tüm servetini hayallerine ve ileri teknolojiye borçlu bir iş insanı olan Elon Musk’a satıldığı haberinin gölgesinde yazıyorum. Yönümüz belli aslında da, görmezlikten geliyoruz hep birlikte…  

Okul kitaplarının tamamen Milli Eğitim Bakanlığından karşılanmaya başlanmıştı. Sanırım aksamadan devam ediyor o uygulama. Biz o uygulamadan bir sene sonra ABD’ye taşındığımız için bilemiyorum son durumu. Küçük bir parantez açayım hemen. ABD’de anaokulundan lise bitene kadar tüm okul kitapları devletçe karşılanıyor ve her öğrenciye bir laptop/ dizüstü bilgisayar veriliyor. Çocuklara internette güvenilir bilgi nasıl elde edileceği ile ilgili dersler veriliyor. Telif hakkı sorunu ile karşılaşmadan, patent haklarına saygı duyarak nasıl sunumlar veya makaleler hazırlanacağı işleniyor ve bizzat öğrenciler tarafından gerçekleştirilen projelerde öğretilen her şey hayata geçiriliyor. 

Ders seçimi yapılırken her öğrenci filozof veya bilim adamı olarak mezun olacak diye bir iddiam yok (ama din adamı olarak da yetişmesin lütfen!). Ama dinler tarihi, felsefe tarihi, belki biraz mantığa giriş ve bilimsel düşünme sistematiği ile ilgili derslerin öğrencilere yaşlarına uygun olarak verilmesi, benim naçizane önerim olabilir… 

Tüketici değil, üretici bir toplum yetiştirmenin yolu, her söyleneni, her yazılanı, yani her karşılaştığı bilgiyi sorgulamadan tüketmeyen, araştıran ve sorgulayan bireyler yetiştirilmekten geçmekte ve devlet eliyle verilmesi gereken eğitimin olmazsa olmazı da budur kanımca! Din eğitimi, her ailenin isteği doğrultuda, belli bir noktaya kadar okullarda da verilebilir, ama seçmeli olarak. Okul sonrası aktivitelerde nasıl bir inanç eğitimi vermek istiyorsa aile, ona devlet olarak pek de karışma şansımız lüksümüz) olduğuna inanmıyorum doğrusu. Sizler ne kadar karşı çıkarsanız çıkın, radikal/ uç/ marjinal olarak adlandıracağın(m)ız düşünce yapıları her zaman var olmaya devam edecektir. Hiçbir şey olmaza bile, sırf insanın içindeki farklı olma dürtüsünden dolayı bile bireylerin uçtan uca savrulabileceğini tarih her zaman göstermiştir. Bu yazımın hedefi aileler olmadığı için, inançlar üzerine daha fazla yorum yapmaya gerek yok sanırım. Bu arada, sorgulayan gençlik dedim diye hemen içiniz ürpermesin! İnançları sorgulamanın yeri okullar değildir. Okullar genel olarak açık görüşlü birey yetiştirme yeri olmalıdır. Hangi doktrin ile çocuklarınıza neler vereceğinizi belirleme yeri değil! Veya çocuklarınızı şeytani olana karşı vesvese besleyip beslemeyeceğine dair bilgileri beyinlere yerleştireceğiniz yerler de okullar değildir, daha doğrusu olmamalıdır… 

Toplumdaki genel eşitsizliği okullara yansıtmamak zordur; ama bunu engellemek için de tek tip üniformayı savunmayın lütfen! O üniformalar, tek tip vatandaş yetiştirmenin, militer devlet yapısına uygun asker ruhlu toplum yetiştirmenin simgeleridir! Yani, kesinlikle birey yetiştirmenin bir aracı değildirler! Ama ne yapabiliriz onun yerine? Örneğin, okullarda her öğrenciye ücretsiz öğle yemeği (hatta bazı okullarda kahvaltı bile olabilir, okulun başlama saatine bağlı olarak) temin edilmelidir. Hem sağlıklı bir bedene sahip gençler yetiştirmek için de oldukça önemli bir adım atılmış olur. Parayı nereden bulacağız demeyin bana! Bir tane resmi araba almazsınız, bakın kaç okulun öğlen yemeği parasını çıkartırsınız! 

Hani her bayram öncesi maaşlı vatandaşlara ikramiye yatırılıyor ya! İşte her milli/ dini bayram öncesi de her çocuğa yaşına uygun bir kitap hediye edebilir Milli Eğitim Bakanlığımız. Bazı yerel belediyeler yaptı gazetelerden hatırladığım kadarıyla. Hadi küçük bir parantez daha açayım. Dışardan hiç de sosyal bir devlet olarak görülmeyen ABD’de, okullarda cüzi denilecek bir ücrete kahvaltı ve öğle yemeği temin edilmektedir. Eğer yıllık geliriniz belli bir sınırın altına ise, ya indirimli ulaşıyorsunuz o hizmete, ya da o parayı hiç vermiyorsunuz! Ama sizin indirimli veya ücretsiz yemek aldığınız anlaşılmasın diye de herkes okullarda ortak bir kart ile yemeğine ulaşıyor. O hesaba ya aileler para yatırıyor yemek ücreti olarak, ya da sizin adınıza devlet! Kitap meselesi olarak da, okul kütüphanelerinden düzenli olarak öğrencilere kitap veriliyor, evlerde okuması için. Elbette bu kitapları daha sonra iade edip yenisini alıyorsunuz.  Arada da eyalet yönetimlere evlere posta ile okuma kitabı gönderiyorlar, hediye olarak…  

Sırada neler neler var aslında da… Hadi biz biraz da gençlerin gelecek ümitlerine yönelik devam edelim. Birincisi, her mahalleye bir üniversite açıldı; artık onları kapatın demek mümkün değil. Ama hiç olmazsa oraları tecrübeli, kaliteli öğretim üyeleri ile dolduralım. Öğrenci sayılarını da popülist bir yaklaşım ile değil de, her öğrenci başına düşecek öğretim üyesi ve/ veya sağlanabilecek imkân ile sınırlayalım. Ülkenin ihtiyaçlarını hesaba da katalım lütfen. Ne kadar doktora, ne kadar avukata veya kamu yöneticisine, maliyeciye ihtiyacımız olduğunu, ne kadar öğretmene ve hangi branşta ihtiyacımız olduğunu bir hesaplayalım lütfen ve kadroları ona göre belirleyelim!

Elbette en önemli gündemlerimizden birisi işe yerleşme aşaması! Toplumun zihniyeti birden değişmeyeceği için, maalesef şu anda bizim için en uygun yöntem sınavlardır, mülakatın olmadığı bir değerlendirme sistemi yani. Sadece sınava dayalı işe alım süreci, her ne kadar çok yönlü birey yetiştirmenin önünde bir engel gibi dursa da, aidiyet bilincinin halen çok güçlü olduğu bizim gibi tam bireyselleşememiş toplumlarda (şehirli görünümlü, ama tarım toplumu ruhlu) gereklidir. Yoksa bu gidişle yetişen her gencimizi bir bir kaybedeceğiz, beyin göçü olarak… 

Son olarak da, suç tanımımızı değiştirmekte fayda var. Düşüncelerin ve/ veya aidiyetlerin değil, eylemlerin suç olduğu bir topluma doğru evrilmemiz olmazsa olmazdır! Özgür birey yetiştirmek ana hedeftir. O hedefe ulaşmak için de bireyin özgür konuşabilmesi önceliğimiz olmalıdır! Basının bağımsızlığını sağlamak her ne kadar önemli ise siyaset- medya- iş dünyası arasında kirli ilişkilerin engellenmesi, yargı- yasama- yürütmenin de birbirinden ayrışması ve bağımsızlaşması, eninde sonunda ortak toplumsal sözleşmemizde yer alacak konular olacaktır! Ne diyelim, hiç olmazsa ufak ufak başlayalım da, yıllar sonra elbette istenilen/ arzu edilen noktaya bir şekilde ulaşırız… Önümüzdeki yılın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramına kadar bu bahsettiklerimden kaçına ulaşabileceğimizi göreceğiz hep birlikte. 

Esen kalınız…

Not: Yazı yayınlanmayı beklerken aklıma devamlı eklenecek maddeler geliyor! Yapılması gereken o kadar çok şey var ki! Hadi, en son olarak da “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” diyelim de ne demek istediğimiz anlaşılsın…  

Önceki İçerikPit Bull Sorunsalı: İnsanları Korkutarak Pit Bull Gezdirenlere Çok Kötü Bir Haberim Var
Sonraki İçerikAdalet, Kur’an’ı Kerim’in Emridir
Doğum yeri olan Kuzey Ren Vestfalya’ya (Almanya) doktora sonrası araştırmacı olarak geri döndüğü zaman, Essen Uni Klinik’te yaptığı deneysel çalışmaların hayatının dönüm noktası olacağını bilmiyordu. Eğitim hayatına Ankara’da başlayan ve her zaman bir parçası olmaktan onur duyduğu Hacettepe Tıp Fakültesi’nde devam eden Dr. Altınbaş’ın önüne serilmiş yeni bir dünya vardı artık. İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji uzmanı bir kliniysen hekim olarak, Başkentin en yoğun akademik ortamlarında çalışma fırsatı bulan ve yaptığı klinik araştırmalar ile Doçent Doktor ünvanı elde eden Dr. Altınbaş’ın son durağı Harvard Üniversitesi olmuştur. ABD Boston’da geçirdiği iki yılın sonunda, artık yaşayacağı son durağı belirlemiştir. Yeni çalışma ortamı, Yale Üniversitesi’dir. Bilimsel olarak odaklandığı karaciğer hastalıkları oluşum mekanizmaları dışında, yaklaşık 10 yıl boyunca bir Amerikan şirketinde “Gerçek Dünya Verileri” alanında Medikal Danışman/ Direktör olarak görev almıştır (STATinMed Inc.). Ulusal ve uluslararası kongrelerde onlarca sunum yapmış, ülkemizde çalıştığı kurumlarda tıp öğrencisi, iç hastalıkları asistanı ve gastroenteroloji yan dal asistanı eğitimlerinde aktif rol almıştır. İlk yazılarının (Almanca şiir dahil) yayınlandığı, üretmenin zevkini ilk olarak tattığı dergi, Dr. Altınbaş’ın “Şu kısa yaşantımda özlemle andığım ve gençlik yıllarımın geçtiği, olgunlaştığım yer!” dediği, Büyük Kolej okul dergisidir. Üniversite yıllarında başkanlığını da yaptığı Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırmalar Topluluğu (HUTBAT) ve kurucular kurulunda yer aldığı Türkçe Topluluğu bünyesinde çıkartılan dergilerde editörlük ve yazarlık yapmıştır. İngilizce ve Türkçe dilinde basılmış 10 adet tıp kitabında bölüm yazarlığı olan Dr. Altınbaş’ın, uluslararası arenada yer alan saygın hakemli dergilerde 100’e yakın bilimsel yazısı yayınlanmıştır. Ulusal ve Uluslararası 20’ye yakın tıp/ bilim dergisinde hakem olarak görev alan Dr. Altınbaş, Kasım 2020’den itibaren Ocak Medya’da medikal ve para-medikal yazılar yazmaktadır. Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Akif Altınbaş, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz