6284 Kırmızı Çizgimizdir!

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Kadına karşı şiddet konusu kırk yıldır gündemimizin en üst sıralarında yer alıyor.

Uzun yıllardır kitle iletişim araçlarının da vermiş olduğu imkânlarla kadınların evde, işte ve sokakta cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığını, yok sayıldığını, ötekileştirildiğini eskisinden yüksek sesle dile getirme fırsatımız oluyor. 

Abi, baba, kardeş, eş ya da erkek arkadaş öncelikli olmak koşulu ile yaşamını paylaştığı her erkekle münasebetinde ayrımcılığa uğramayan, hor görülmeyen, sözlü ya da fiziki anlamda tehdit edilmeyen kadın yok gibi. 

Erkeklerin üstü kapalı olarak işlediği şiddet suçlarında işi kadının bizzat bedenine ya da o olmadı sosyal hayatına tecavüze kadar olayı vardırıp en sonunda ölümle burun buruna kalmasına neden olduğu vakaların sayısı gün geçtikçe çoğalmakta. 

Biz kadınlar çocukluktan itibaren önümüze konulan engelleri aşıp, toplumun içerisinde kendimize saygın bir yer edinip var olma savaşı verirken ne yazık ki insani haklarımız yine erkek hegemonyasının o bilindik aktörlerinin iki dudağının arasında sakız olup çiğnenmeye devam ediyor.

Biz özgürlük mücadelesi içinde tüm benliğimizi ortaya koyarak yaşama dört elle tutunmaya çalışırken ortalarda gezinen kerli ferli erkekler bize omuz verip destek olacakları yerde masa başlarına kurulup en önemli kazanımlarımızı pazarlık vesilesi yapmaktan utanıp, çekinme ihtiyacı bile hissetmiyor.

Türkiye geçtiğimiz haftadan beri Yeniden Refah Partisi’nin ve Hüda Par’ın Cumhur İttifakına katılmak için yaptığı görüşmelerde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede önemli kazanımlardan olan 6284 sayılı kanunun kaldırılmasına ilişkin tartışmaları konuşuyor.

Peki, bu 6284 sayılı kanunun içeriği ne diye düşünüyorsanız hemen açıklayayım.

Yasanın amacı, şiddete maruz kalan ya da zarara uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin, tek taraflı ısrarlı takibe maruz kalanların korunmasını ve istismar edilmelerinin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri içermekte.

O halde Yeniden Refah ve Hüda Par kadınlar ve çocuklar için bu kadar hayati öneme sahip faydası açık ve net olarak ortada olan bir yasanın kaldırılmasını neden bu kadar istiyor olabilir.

Çok net. Eğitildikçe gözü açılan ve haklarının farkına varıp onları korumak isteyen biz kadınları sadece çocuk doğurma aracı görüp, kişiliksizleştirip, kimliksizleştirmek ve üzerimizde kurmaya çalıştıkları baskıcı bakış açısının yerini iyice sağlamlaştırmak için. 

Tabi ki onlar her şeye bir kılıf uydurdukları gibi bu isteklerine de bir bahane buluyor.

Erbakan, 6284 sayılı kanuna karşı çıkmalarındaki gerekçeyi kadın ve erkeği birbirinden ayırdığı, aile yapısını ve birliğini bozduğu, üreme ve çoğalmaya karşı tutum sergilediği ve eşcinselliği teşvik etmesini sebep olarak gösteriyor.

Üstelik dün yaptığı açıklamasında “2 milyon baba bu kanun yüzünden evden uzaklaştırıldı. Bir kısmı cinnet geçirdi; geldi eşini, çocuklarını öldürdü. Belki öldürmeyecekti.” Diyecek kadar da pervasız. Yani Erbakan’a göre dayak yemekten imtina etmeseydik belki de öldürülemeyecektik. Ölmek bile bizim suçumuz bu narsisist feodal düzene göre. Bu nasıl bir bakış açısıdır insanın adeta nutku tutuluyor.

Hüda Par’da İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunla ilgili olumsuz düşüncelerini ve Cumhur İttifakı’ndan talepleri olduğunu her fırsatta dile getiriyor.

Ne kadar ilginç değil mi? 

Hemen her gün bir kadının katledildiği ve onlarcasının kapalı kapılar ardında zulme uğradığı bir toplumda tam da bugün Ramazan’ın o huzur veren günlerini sürüp, huşu dolu havasını teneffüs ederken kendisini mütedeyyin ve muhafazakâr olarak tanımlayan ve İslam’ı kendine kalkan olarak kullanan partilerin neden kadınlar hiç yokmuşçasına kadın bedeni üzerinden pazarlık gerçekleştirdiklerini, bu tutumlarıyla tüm Müslüman kadınları incitip, kırdıklarını sorgulamamız gerekmiyor mu? 

Yalnız, sorgulama yaparken günümüzden 1500 yıl kadar önce peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in cömertliği, şefkati ve misafirperverliği ile nam salan eşi Hz. Hatice’nin o yıllarda ticaret yapan iş kadını vasfını taşıdığını ve büyük bir kervanın sahibi olduğunu göz önünde bulundurarak sorgulama yaparsak kanımca daha doğru bir mukayese yapabileceğiz. 

Çok şükür 21. Yüzyılı sürmekteyiz artık cahiliye devri çok uzaklarda kaldı. İnanıyorum kadınların bugünkü yaşadığımız uygar toplumda erkeklerle eşit haklara sahip olması ve seslerinin özgürce çıkması ancak ve ancak kafası örümcek bağlamış bağnaz ve yobaz insanları rahatsız eder ve ediyor da.

Gün be gün seçimlere yaklaştığımız şu günlerde Ak Parti’nin bu kadar radikal uçlara savrulmuş partilerle yan yana gelmesi kanımca oyunu artırmaz bilakis kadın seçmenden gelecek oyların güme gitmesine bile neden olabilir. Nihayetinde Yeniden Refah’la el sıkışılmadı ama Hüda Par’la anlaşma sağlandı.

Ne o, ben yanlış mı düşünüyorum? AK Parti yirmi yıl önce kadınlara eşitlik ve özgürlük diye çıktığı bu yolda köprünün altından çok sular aktı ve artık tam da bu dediğimiz partilerle aynı çizgide mi duruyor yoksa? Veyahut hep öyleydi de zora gelince maskesini mi çıkarma ihtiyacı hissetti. Gerçi şu günlerde gittikçe eriyen oy potansiyelini yeniden aktive etmek ve kendi kemik tabanını konsolide etmek için yapamayacağı şey yok gibi görünüyor anlaşılan bu da onlardan biri. Hizbullah’ın uzantıları ile yarenlik etmesine bakılırsa durumlar ciddi. 

Siyasal İslam böyledir işte önce modernizm masalları anlatıp sıkıştığı ilk fırsatta “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” deyiverir işte insana.

Baksanıza benim gibi düşünen “6284 kırmızıçizgimizdir” diyen kendi içlerinden bir ismi, Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’i bile işlerine gelmediğinde tehditlerle, hakaretlerle taciz edip korkutup, sindirmek isterler miydi yoksa. Eğip büktükleri dine göre kadınsa şahitliği bile yarım olduğundan onların ağzıyla konuşmayınca ezilecek, karalanacak ve yok etmeye yer aranacak tabi yeri geldiğinde.

Biz alışığız itilip örselenmeye, sürtük, çürük laflarıyla incitilmeye de Özlem Zengin bu zihniyetle birebir yüzleşince olayı hayli garipsedi ve “yalnızlıktan yorgunum” diyerek hislerini ifade etti. 

Olur mu öyle laf Sayın Zengin! Asla yalnız değilsiniz, biz kadınlar burada mangal gibi yüreğimizle her daim yanınızdayız.

Biz sizin geçmişte tacize, tecavüze uğramış kadınları hedef alarak “Onurlu bir kadın bir sene beklemez, ertesi gün şikâyet eder.” diyerek anlamakta zorlandığınız durumlar gibi sizi anlamakta da katre kadar bile olsa zorlanmıyor, canı yürekten destekliyoruz. 

Kadınlara karşı yaşanan her türlü eril şiddete ve tahakküme karşı durup ifade hürriyetinizi ve düşüncelerinizi özgürce dile getirme hakkınızı da sonuna kadar savunuyoruz.

İster sosyal medyadan ister hayatın her alanından kadına karşı işlenen şiddetin, tehdidin, hakaretin, istismarın ve önyargının karşısında dimdik duracağımıza söz veriyoruz. Kadınların her adımında onları eleştiri yağmuruna tutan, başımızda Ali kıran baş kesen gibi dolaşıp serpilip filizlenmememize engel olan her zebaniyle mücadelemiz hakkımızı alana kadar sürecek. 

Kadınların erkeklerin gölgesinde bir hayat geçirmediği, kendi ayakları üzerinde durup finansal özgürlüğüne kavuştuğu, fikri hür, vicdanı hür dolaştığı ve canı ne isterse onu yapabildiği bir hayatı oluşturup tek bir kadının bile gece yatağına gözü yaşlı girmediği bir ülkenin hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.

Hayalimizde yaşadığımız o güneşli günleri görene kadar da savaşımız sürecek.

Bu kavga bizim…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz