8 Mart Kadınlar günü birçok insan için hediye alınan alışveriş çılgınlığının abartıldığı bir gün olarak görülüyor. 

0
Latest posts by Vecdet Dikan (see all)

Ancak, her önemli günün Sevgililer günü, 1 Mayıs… tarihte neler yaşandığını, hangi mücadelelerle bugüne gelindiğini, çekilen acıların, kayıpların, işkencelerin ve tacizlerin sonucunda kazanıldığını unutmamak gerekir. 

Kadınlar ne istemiştir? 

Neden böyle bir mücadeleye girmiştir? 

Hayatları nasıldı? 

Yaşamlarında neler eksikti ya da yaşam hakkı var mıydı? 

Bana göre bu mücadeleye kadınları iten sebepler neydi gibi sorulardan başlamak daha doğru olur. 

Çünkü Biliyoruz ki geçmişte en başta kadınların “Meta” olarak görülmesiydi. Ataerkil aile sisteminde kadınların hiçbir söz hakkının olmaması, erkeklerin baskısı altında yaşaması, ailenin istediği kişilerle kadının evlendirilmesi, koca evinde her türlü istismara maruz kalması, kendi ailesinde ve koca evinde mülkiyet hakkının olmaması, çocuklarının velayet hakkının olmaması, örneğin mal paylaşımında tüm malın erkek kardeşe veya oğluna kalması, bu da kadının nasıl yaşayacağı, ihtiyaçlarının ne kadar önemli olduğuna, neyi alıp almamasına erkeklerin karar verdiği, onların vicdanına kalmış bir yaşam! 

Ancak sanayi devrimiyle işgücü ihtiyacıyla kadınların fabrikalarda çalışmaya başlaması bir bakıma ekonomik özgürlüğünü kazanmasını, yaşam hakkına dair bir ilerleme kaydetmesine rağmen, işyerlerindeki olumsuzluklar -ki bunlar cinsel istismar, fazla mesai, erkeklere göre daha az maaş almaları ve hamile kadınların işe alınmaması ve işten çıkarılmaları, aile içi sorumluluklarından dolayı hasta olan yakınına bakmak, çocuğunun hastalanması, yakınını kaybetmek durumunda işyerinde oluşabilecek sorunlardan dolayı ki bugün bile bu sorunlarla kadınlar mücadele etmektedir- kadınları bir araya getirmeye başladı. 

Bunun için verdikleri mücadele de en fazla istedikleri, erkeklerle eşit haklar -aynı mesai saatine ve maaşa- kadınların söz hakkının olması, seçme ve seçilme haklarının olması… 

Bu kadınlar: Rosa Luxemburg, Emmeline Pankhurst, Susan Brownell Anthony, Alice Paul, Elizabeth Cady Stanton…  

Nasıl mücadele etmişlerdir? 

Elizabeth Cady Stanton; ilk kadın hakları bildirgesini -Duygular bildirgesi olarak bilinir- yazmıştır. Seneca Falls Bildirgesi 1848’de New York’ta imzaya açıldı. 

Bildirgede neler vardı? 

Kadınların toplumsal, medeni ve dini alanlardaki durumu ve hakları ile ilgiliydi. Erkekler ve kadınlar eşit yaratılmıştır ifadesi bildirgede belirtilmiştir. 

Susan Brownell Anthony, kadınların oy hakkı mücadelesinin savaşçısı olarak bilinir. Anthony döneminde kölelikle savaşma sadece kadınlar için değil köleliğin kaldırılması gibi çalışmalar da olduğu için de mücadele etmiştir. Yaptığı çalışmalar ve kampanyalar sonucu New York evli kadınlar mülkiyet yasası kadınların mülk sahibi olmalarına ve çocuklarının velayetine sahip olmalarına izin verecek şekilde yazılmasını bunun ardından siyahların ve kadınların tam vatandaşlık ve oy kullanma hakları için Amerikan Eşit Haklar Derneği’ni kurar. 1904’te Uluslararası Kadınlara oy hakkı birliğini kurar. Anthony Washington DC’ de oy hakkı duruşmalarına katılır. 

Ölümünden 14 yıl sonra 1920 yılında Amerikan hükümeti tarafından tüm kadınlara verilen haklar yayınlanmış ve yasadaki 19. Madde kendi adıyla anılmıştır. Anthony için söylenecek tek şey bir toplantıda söylediği gibi “Başarısızlık İmkânsızdır”. 

Alice Paul, oy hakkı için Başkanlık sarayı önünde pankartlarla 18 ay süren uzun bir grev yapmış, öncesinde Baslen Woodrow Wilson görmezden gelmiş, ancak yapılan saldırılar, tutuklamalar ve baskılara rağmen kadınları yıldıramamış, cezaevinde görülen şiddeti kamuoyuna ulaşınca, kamuoyu da dışarıdan baskı yapmaya başlayınca Wilson hükümeti geri adım atar. 18 Ağustos 1920’de kadınların oy hakkı mücadelesi artık görmezden gelinmeyecek kadar kitleselleşir ve kazanımla sonuçlanır. 

Emelline Pankhurst iki kızıyla birlikte omuz omuza mücadele veren, tutuklanan, darp edilen, eylem yapan ve örgüt oluşturan bir kadın. 

1914’te Buckingham sarayı önünde V. George’a dilekçe vermeye çalışırken gözaltına alınırken çekilen fotoğraf Londra’daki gazetelerde kadın hareketlerinin ilk görsel fotoğrafıdır. 1903’te radikal bir kadın hareketi olan kadınların sosyal ve politik birliğini kuruyor. Oy hakkını savundukları için ‘SUFRAJET’ olarak adlandırılıyorlar. 1908’de ‘HYDE PARK’ta yapılan mitinge yaklaşık 250 bin kadın katılıyor. 

1918’de 30 yaşın üstünde vergi ödeyen kadınlar seçme hakkını elde ediyorlar. Aynı sene parlamentoda seçimlerinde 21 yaşın üstündeki kadınlara ilk kez aday olma hakkına sahip oluyorlar.1928’de Meclis oy hakkını yasalaştırıyor. 

Kadınlar günü Almanya’da 1910’da sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin ve arkadaşları her yıl bir kadınlar günü düzenlemesi önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. 

Moskova ‘da ise Çar tarafından her türlü eylemin yasaklandığı için gizlice Kadınlar günü kutlandı. Ancak 1912’de Çar Rejiminin kaldırılmasıyla kutlanmaya başlandı. 

Neden 8 Mart? Çarlık Rejiminin yıkılması ve o gün kadın yürüyüşünün ve grevlerinin başlaması bir diğer neden ise 8 Mart 1857’de ABD’de tekstil fabrikasına kilitlenerek yakılarak öldürülen 120 kadının anısına… 

Peki, halen günümüzde kadınlar hak ettiği değeri görüyor mu? Halen işyerinde eşit haklara sahip mi? İşyerini bırakalım aile içinde eşit mi? Biraz açık giyinse, geç saatte dışarıda kalsa bunu kendinde farklı yorumlayan ve istediği gibi davranma hakkını doğuran halen erkek egemen toplum 

Hâlâ ezilmiş, hâlâ mobing yaşayan, hâlâ öldürülen kadın… 

Nazım’ın da dediği gibi; 

O benim kollarım, bacaklarım, başımdır 

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim 

Hayat arkadaşımdır. 

Kadınlar 

Bugüne kadar var olmuş tüm kadınlar… 

Sanatçılara, insanlığa ilham olmuş kadınlar… 

Sonuç olarak Kadın her şeydir, hayattır. 

Başkasının size değer vermesini beklemeyin, kendiniz kendi değerinizi bilin ve değerli olmayı öğrenin. 

Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu olsun 

Önceki İçerikAşkın Kırk Kuralı (4)
Sonraki İçerik8 Mart Kadınlar Günü değil
Diyarbakır - Lice doğumlu İlkokulu Kayseri'de okuduktan sonra, ortaokul ve liseyi Diyarbakır'da bitirdi. Yakındoğu Hukuk Fakültesi‘nden mezun olduktan sonra Diyarbakir'a döndü. Hukukçu ve kolleksiyonerdir. Yaklaşık on iki yıl Kıbrıs'ta yaşadı. Kıbrıs'ın tarihini ve mimarisini inceledi. Bu amaçla Kıbrıs'ın müze ve ören yerlerini gezdi. Doğasını çok sevdiği Kıbrıs'ın çok kültürlü yapısından etkilendi. Yüzme ve bisiklet tutkunu olan Vecdet Dikan, fırsat buldukça doğa yürüyüşleri de yapar. Bir kitap ve edebiyat tutkunu olan Vecdet Dikan, Yaşamının tümünü edebi çalışmalarına ayırarak deneme, anı ve öykü türlerinde yazılar yazar.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz