Aberdeen Marischal College Müzesi’ndeki Kuranı Kerim

0
Prof. Dr. Orhan Yılmaz

KATÜ’den Prof Dr. Ahmet Ayar Hoca ile 1995-1997 yılları arasında Aberdeen Üniversitesi (Birleşik Krallık)’nde beraber idik. 

Ahmet Hoca ile bir gün Marischal College ismindeki okulun müzesini geziyorduk.

Müzede ki camekânlı vitrinlerde, dünyanın çeşitli bölgelerinden toplanmış, etnoğrafik eşyalar ile İngilizlere ait bazı eski eserler sergileniyor. 

Camekânlı vitrinlerin birinde, yaklaşık 25-30 cm yüksekliğindeki bir sehpanın üzerinde, bir Kuran-ı Kerim gördük. 

Orada bizim kutsal kitabımızı görmek hoşumuza gitti ama nerdeyse yer mesafesinde ve belden aşağı konumda olması hoşumuza gitmedi. 

Acaba gitsek, görevliye söylesek, bir maydonezlik yapsak, acaba netice çıkar mı?” diye aramızda biraz tartıştık. 

Sonra, “İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen Kunta Kinte” dedik ve müzedeki görevlinin yanına yanaştık. 

Fakat ikimizin kıyafeti de, düzgün görünüşü değildi. 

Uzamış sakallar, kot pantolon ve tişört gibi dış görünüşümüz ile hırpani bir görüntümüz vardı. 

Adam yerine konup, konmayacağımız konusunda, nerdeyse 1.000 sterline bahse girecektik.

Görevliye “İkimizin de Müslüman olduğumuzu, müzelerinde bir Kuran-ı Kerim’in sergilenmesinden son derece memnun olduğumuzu” söyledik ve hararetle teşekkür ettik. 

Sonra “Fakat Kuran-ı Kerim’in bel seviyesinden aşağıda tutulamayacağını, bunu bel seviyesinden yukarı bir sehpa üzerine koyup, koyamayacaklarını” sorduk. 

Görevli bizi ciddiyetle dinledi ve konuyu amirlerine ileteceğini söyledi. 

Biz ikimiz, müze görevlisinin yanından ayrıldık ama “Bizi başından savdı” diyerek, adamın arkasından konuştuk, gıybetini de bir güzel yaptık. 

Aradan 1-2 hafta geçmişti. Bir gün yine Ahmet Hoca ile müzenin yanından geçerken, “Ya, gel bir bakalım. Acaba Kuranı Kerim’in sehpasında bir değişiklik var mı?” diye, müzeye girdik.

Nasıl olsa, giriş bedava idi, çünkü o müze bir üniversite müzesi idi. Biz de “Boş mezar bulursan; öl, içine yat anasını satıyım” modundayız. 

Kuran-ı Kerim’in olduğu bölüme gelince, onun yaklaşık 1,5 metre yüksekliğinde ve öncekinden daha kaliteli bir sehpaya koyulmuş olduğunu ibretle gördük. 

Ziyadesiyle memnun olduk. Aynı görevliyi bulduk ve kendisine birkaç kere teşekkür ettik. 

Müzeden çıkarken, bizi asıl hayrete düşüren noktanın, hırpani tipimize rağmen, adam yerine konulup, isteğimizin yerine getirilmiş olması idi. 

Yani, İngiltere’de “Ye kürküm, ye” işlemiyordu.

Önceki İçerikÇoğunluğun Aklı, Çoğunluk Hep Haklı! 
Sonraki İçerikYuvarlak Masa’nın Anlamı ne?
1962, Etimesgut doğumlu. Tokat’ın Zile İlçesi’nden Atatürkçü, milliyetçi, zooteknist, SP seveni, Alevî dostu, evcil hayvanların fahri avukatı, feminist ve motosikletçi bir köylü çocuğudur. 1984 yılında Ankara Ziraat F., Zootekni B.’nü bitirdi. 1997'de Birleşik Krallık, U. of Aberdeen’de yüksek lisans, 2007'de Ankara Ü., Fen Bil. Enst. (Zootekni B.)’nde doktora çalışmasını tamamladı. Mesleği ziraat dışında, Çerkez Kültürü ve Alevilik gibi sosyal alanlarda da amatörce akademik çalışmalar yapmaktadır. Kitap okumak ve motosiklet kullanmak özel ilgi alanlarıdır. “Hayvanları sevmeyen, insanları da sevmez” görüşünü savunan, hararetli bir hayvan sever ve hayvan hakları savunucusudur.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz