- Ocak Söndürmek!.. - 30 Nisan 2023
- Yarın duyduğunuzda utanacağınız cümleler kurmayın!.. - 28 Nisan 2023
- Adaletin ayak sesleri - 26 Nisan 2023
Konfüçyüs, “Devletin hazinesi adalettir” demiş.
William Watson ise “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” diye eklemiş.
Günümüz Türkiye’sinde kıyamet, adalet yerini bulduğu için değil adalet olmadığı için kopuyor.
Haksızlık, hukuksuzluk almış başını gidiyor.
İşler, ehline verilmiyor.
Ayrımcılık, adam kayırmacılık hat safhada.
Gücü yeten yetene.
Yardımlaşma bitmiş.
İnsanoğlu yaşatmanın değil öldürmenin derdinde.
Anayasa Mahkemesinin 61. kuruluş yıldönümünde bir tören düzenlendi.
Başkan Zühtü Arslan, ‘adalet’ temalı konuşma yaptı.
İlk anayasamız Kanun-i Esasî.
“Mahkemeler her türlü müdahelâttan azadedir.” hükmüyle yargı bağımsızlığı teminat altına alınmış.
Ünlü şair Namık Kemal, devletin devamının ve halkın bahtiyar olmasının yolunun adaletten geçtiğini vurgular.
Örneğin bir şiirinde şöyle der:
“Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde, Geçer bir gün zemîne arşa çıksa pâye-i devlet.”
Bunları hatırlattıktan sonra Arslan, şöyle devam etti:
“Kısacası, adaletin olmadığı yerde devletin payesi veya gücü arşa çıksa bile bir gün yerle bir olur. Namık Kemal, adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı olduğunu belirtmiştir.
Ancak Namık Kemal, adaletin ve yargı bağımsızlığının aslında söylem değil bir eylem meselesi olduğunu tutuklu yargılandığı bir davada tecrübe etmiştir.
Bunu ona öğretecek olan da birkaç yıl önce yazdığı mektupta kendisinden ‘nebbâş’ yani ‘mezar soyguncusu’ diye bahsettiği İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dan başkası değildir.
Duruşma yoğun bir ilgi altında gerçekleşir. Yapılan telkinlerin de etkisiyle, başta Namık Kemal olmak üzere hemen herkes mahkûmiyet kararı beklemektedir. Ancak beklenenin tersine, Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar verilmiştir.
Mahkeme Başkanı Suphi Paşa, akşam evde kızı, bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermiştir:
‘Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!'”
“Cumhuriyet’in herkesin eşit ve özgür bireyler olarak kendilerini ait hissettikleri demokratik bir hukuk devleti olarak yoluna devam etmesi hepimizin ortak hedefidir.” diyen Arslan, bu hedefin tam olarak gerçekleşmesinin biri toplumsal, diğeri de hukuksal ve siyasal düzlemde olmak üzere iki temel şarta bağlı olduğuna dikkat çekti:
“Toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız. ‘Öteki’ olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur. Kendimize hak gördüğümüzü ‘öteki’ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız.”
Demokratik Cumhuriyet’in geleceğinin hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlı olduğunu vurgulayan Arslan, hangi hükûmet sistemi benimsenmiş olursa olsun demokratik anayasalarda yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak özel düzenlemelere yer verildiğini kaydetti.
Tüm yargı kararları gibi Anayasa Mahkemesi kararlarının da eleştirilmesi gerektiğini, eleştirinin olmadığı yerde yargısal içtihadın gelişmesinin mümkün olmadığını dile getiren Arslan, “Çoğu kez doğru düzgün okumadan en hassas ve teknik konulara dair kararları bile 140 karakterle yorumlamaya çalışanların da temel hakların korunmasına yönelik içtihadın gelişimine herhangi bir katkısı olamamaktadır. Ayrıca kararları eleştirmek yerine kararlara imza atanları hedef alan, insaf ve izanla bağdaşmayan, son tahlilde kişisel ve kurumsal itibarı zedelemeye yönelik ithamların da hiçbir faydası yoktur. Aksine Anayasa Mahkemesine ve mensuplarına yapılan ağır saldırılar toplumun yargıya güvenini sarsarak en fazla demokratik hukuk devletine ve onu korumakla görevli olan yargıya zarar vermektedir.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun önünde bunları söyleyen Arslan, kısacası adaletin, hukukun olmadığı yerde demokrasinin de kalkınmanın da gelişmenin de huzurun da refahın da olamayacağını belirtiyor.
Adaletin olmadığı toplumlar, oksijensizlikten can verirler.
Bu güzel açıklamaları yapan Sayın Başkana birkaç soru da biz soralım:
Önemli gün ve geceler dışında bozulan adalet mekanizması hakkında neden konuşmamıştır?
Yargı mekanizmasının düzelmesi için ne tür adımlar atmış, hangi girişimlerde bulunmuştur?
Verdiği kararlar açısından vicdani olarak müsterih midir?
Bu açıklamaları Yüksek Mahkemeye yönelik yapılan eleştiriler sebebiyle mi yapmıştır?
Metropoll’un araştırmasında, seçmenlere göre nisan ayı başında Türkiye’nin en önemli sorunları şöyle sıralanıyor:
Ekonomi yüzde 56,1.
Hükümetin başarısız politikaları yüzde 7,6.
Adaletsizlik yüzde 5,5.
Deprem yüzde 4,3
Eğitim yüzde 3,7.
İşsizlik/İstihdam yüzde 2,9
Muhalefet partileri yüzde 2,6.
Terör yüzde 2,2.
Göç sorunu/Suriyeli sığınmacılar yüzde 2,2.
Bilmezler ki bütün kötülüklerin anasıdır adaletsizlik.
Bilmezler ki bizim nefessizliğimiz, can çekişmemiz adaletsizliktendir.
Bilmezler ki adaletin olmadığı yerde ekonomi bir sorun; adaletin olduğu yerde ise ekonomi sorunsuzdur.
Bilmezler ki gerçek kurtuluşun, ayaklarımız altına aldığımız adaleti baş tacı yapmaktan geçtiğini.
Eğer bilselerdi; işte o zaman Türkiye’nin en büyük sorununun adaletsizlik olduğunu yazdırırlardı birinci sıraya.
Adaleti öncelemeyen toplumların varacağı nokta buhrandır.