Ak Parti Hükümeti Ne Yapmaya Çalışıyor? 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Depremden bir gün önce bölgedeydim. İlk büyük iki depremi ve şimdiye kadar hissedilebilir tüm artçı sarsıntıları hissettiğimi söyleyebilirim. Olay şu ki; ben yaşında biri enkazların altında kalıp yara almamışsa depremin travmasını atlatması pek zor değildir; ama duyarlı bir insansa başka insanların yaşadıklarını görmesi bile ona yeterdir, o artık bu travmayı istese de atlatamaz, bu acı bilinç altında, şiddetine göre anılarının bir parçası, dünyanın neresinde olursa olsun bir deprem yaşandığında kendisi de yaşamış gibi hisseder. 

Şunu söylemeliyim ki depremden bu yana gazeteci kimliğimin yanında ikinci bir kimliğim oldu: Mağdur insanlara elimden geldiğince ulaşmak, onları dinlemek ve üretilebilir çözümler noktasında onlarla birlikte olabilecek çözümler üretmek oldu. Pek büyük bir hizmetim olmadı ama yanlarında olduğumu ve sahipsiz olmadıklarını görmeleri onlarda büyük bir moral kaynağı oldu. Ve bence en önemlisi televizyon kanallarında pek görünmese de tüm dünyanın yanlarında olduğunu onlara anlatmak… 

Kimler için ne yaptığımın bir önemi yok, çünkü böylesi bir yardım seferberliğinde işin o tarafında olmak oldukça utanç vericidir ve dahası felaketin büyüklüğü göz önüne alındığında yapılanların denize bir tas su ilave etmekten öte olmadığını görmek ise acıdır. Tek tesellim, ekranlarda gördüğüm ve şiddet yanını tasvip etmediğim görüntülerde enkazları talana başlamış birileri gibi o denizden bir tas su eksiltme yoluna gitmiş olmaktır. Demem o ki bu yazıyı insanların uzanan bir dost eline ne kadar ihtiyaç duyduklarını ve dışardan gelen insanların onları sahiplendiklerini görünce ne kadar çok mutlu olduklarını anlatmak için yazıyorum.  

Kesinlikle şunu söylemeliyim, müthiş bir dayanışma var, insanlar depremzedelere yardımcı olmak için olağanüstü bir çaba harcıyor; kimi çocuğunun kumbarasındaki son parayı gönderiyor, kimi yatak-yorgan elinde ne varsa onu yardım konvoylarına ulaştırmaya çalışıyor. Ancak kafalar karışık, insanlar tüm çabalarına rağmen neyi göndereceklerini veya öncelikli olanın ne olduğunu yetkililerin tüm çabalarına rağmen bilmiyor, spontane davranıyor. Belli ki hükümetin olayı organize etme konusunda yaşadığı zafiyet hala devam ediyor.   

Tekrar etmek gerekirse; hangi malzemelerin öncelikli olduğu konusunda elbette hem yetkililerin hem de sivil yardım kuruluşlarının çeşitli beyanları oluyor, ancak nedense yine de kafalar karışık, insanlar kendilerine gelen yardım gönüllülerine giyim veya belirli gıda maddeleri dışında pek farklı bir şey göndermiyor. Yardımları küçümsemiyorum ama yardımlar organize edilip temel ihtiyaçlara yönlendirilmeyince herkes elinde, verebildiğini göndermiş oluyor. Oysa tuvalet ihtiyacının organize edilmesi bile olası salgınların önüne geçeceğinden büyük bir önem arz ediyor. Keşke toplum önceden organize olsaydı, zira herkes organize olma durumunu devletten bekliyor ve devlette toplumun bir aynası olarak felaket yaşandıktan sonra ihmalini görüyor ve öyle ki herkes diğer depremlerde olduğu gibi yalnızca konuşuyor. Belli ki bu felakette bir şekilde atlatılacak ve sonra hep olduğu gibi her şey yine unutulmaya terk edilecek. 

Bu arada HÜDAPAR çevresinin bölgedeki hayvanlar için kendi aralarında yem ve saman kampanyası başlatmış olmalarını tekdir ettiğimi itiraf etmeliyim. Eminim insanlar dururken hayvanlar kimsenin aklına gelmemiştir.   

İnsanların en çok takıldıkları diğer bir konu ise yaptıkları yardımların yerlerine ulaştıklarından emin olmak istemeleridir ki; yetkililer bu konuda gerekli açıklamaları yapsalar da kaygılar hala devam ediyor. Herhalde insanlar depremin yoğun hissedildiği bölgelerde yerlere saçılan yardım kolilerini görünce ve o yardımları götüren kamyon şoförlerinin bu yöndeki açıklamalarını dinleyince hükümetten gelen açıklamalara itibar etmiyor.   

Bu yardımlara valilikler, kaymakamlıklar, siyasi parti ve sivil toplum örgütleri doğrudan iştirak ediyor. Görebildiğim kadarıyla bağışçılar kendilerine bu kurumlar içinden yakın gördüklerine bağışını yapıyor. Burada bir yanlış görmüyorum, çünkü insanlar yaptıkları yardımların amacına ulaşmasını istiyor ve bunu da ancak bildikleri ve güvendikleri kurumlara teslim edince rahatlıyorlar. Fakat sorun şu ki, kuşkuları hala devam ediyor, çünkü yardımlarla ilgili yetkililerin veya ulusal kanalların yaptıkları yayınlarda kendilerine ait bir şey görmüyorlar. Sanırım insanlar yaptıkları yardımların kanallarda bir şekilde deklere edilmesini istiyor. Örneğin HADEP’liler bölgelerinden gönderdikleri yardım kamyonlarının deprem bölgelerine varmadan yetkililer tarafından alıkonulduğunu ve kamyonlarına Ak Parti afiş ve flamalarının asılarak götürüldüğünü söylüyor. Ak Partililer bu tür yardımları da siyasetten suistimal ediyor mu bilmiyorum bildiğim bölgede etkin olan diğer bir parti olan HÜDAPAR’ın da konuyla ilgili şikayetlerinin olduğu ve sürece iştirak etmiş yardım kuruluşlarının isimleri zikredilirken kendi yardım kuruluşları olan “Umut Kervanı” adlı yardım derneğinin zikredilmediği, tüm yardımların hükümete yakın yardım derneklerine mal edildiği yönünde.  

İşin doğrusu bu iki partinin yaptıkları yardım çabalarına filen tanık olduğum için çabalarının örtülmeye çalışılmasına üzüldüm, insanlar insani bir konuya bile siyasi kaygılarla yaklaşıyor ve oradan siyasi ikbal devşirmeye çalışıyorsa diyecek bir söz kalmıyor. 

Esas olan yardımların yapılmasıdır ve o yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasıdır, ötesinin ne önemi var? 

İlk başlarda yardım kamyonlarının önlerinde yardımları gönderen illerin belediye veya yerel parti teşkilatlarının isimlerini görünce pek gerekli olmadığını düşünmüştüm. Ama sonra bu insanların bölgelerinden gönderdikleri yardımların bilinmesini istemelerinin onları ne düzeyde motive ettiklerini görünce o fikrimden vaz geçtim, çünkü insanlar yaptıkları yardımların amacına ulaştığını görünce yardım etme amacına daha çok sarılıyorlar. 

Yardımların nereden geldiğinin bilinmesi ise ayrıca yardım gören insanları mutlu ediyor, onlara ülkece kardeş olduklarını gösterdiği için dostça bir etki yaratıyor. 

Yaşanan felakete bu şekilde bakmak istemezdim ancak televizyon kanallarına bakınca tüm kanalların yalnızca AFAD’ın bölgedeki çabalarını ön plana çıkardığını ve diğer kurtarma ekiplerini sanki kayda değer bir şey yapmıyorlarmış gibi görmediklerini görünce üzüldüm. AFAD’ın sahadaki elemanlarına birebir diyecek bir şeyim yoktur elbette, çünkü kötü niyetli olduklarını düşünmüyorum, canhıraş çalışıyorlar, ama diğer yandan farklı resmi ve sivil kurtarma ekiplerinin de orada olduğunu biliyoruz; dahası yedi binin üzerinde yabancı kurtarma görevlisinin de bölgede olduğunu biliyoruz. Onlar hiç mi bir şey yapmıyorlar? Ne yazık kanalların hiçbiri dışardan gelen bu yardım kuruluşlarını görmüyor, onlardan söz etmiyor, ya da etmek istemiyor. Oysa diğer bir dostluk örneği de bu tür yabancı kurtarma ekiplerinin ön plana çıkarılması ve uluslararası dayanışmaların pekişmesine yol verilmesidir.   

Biz yalnızca yaşanan bazı olumsuzluklardan dolayı Avusturya gurubunun ülkelerine dönme kararı aldıklarını ve bu vesileyle dokuz insanımızı enkazların altından sağ olarak çıkardıklarını öğrenmiş olduk. Onun dışında İngiliz kurtarma ekibinin hasbelkader birini enkazdan çıkarırken kameralara takılması dışında neredeyse hiçbir yabancı gurubun ne yaptığını görmedik. Eminim o gurupların hiçbiri buraya turistik geziye gelmedi! 

Ne oluyoruz? 

Ak Parti gelecek seçimi kazanmak istiyor, bu anlaşılırdır, ancak bu bir felaketi suistimal edecek kadar olmamalıdır. Kimi hükümetin yardımlar konusundaki çabasını gölgelediği için Haluk Levent’in öncülüğünü yaptığı “Ahbaplar Yardım Derneği”ne saldırırken, kimi de diğer yardım kuruluşlarının çabalarını görmezden geliyor. Oysa biliyoruz ki, bu felakette herkes tek yürek olmuş, tek dertleri yardıma muhtaç olan kardeşlerine yardımlarını ulaştırmaktır. Hiçbirinin en ufak bir siyasi kaygısı olmadığı üzerine kesinlikle bahse girilebilir. 

Diğer yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu aynı felaketi yaşayan Suriye halkına giden yardımlar konusunda sınır kapılarının açık olduğunu söylerken, Suriye Tarafı kapıların kapalı olduğunu, Türkiye’nin kendilerine gelen uluslararası yardımları engellediğini söylüyor. Şimdi kim doğru konuşuyor onu da bilmiyoruz, ama Çavuşoğlu’nun Kürt ve Arap guruplarının kontrol ettiği bölgeleri PKK’yı gerekçe göstererek o bölgeye bakan kapıların açılmasının söz konusu olmadığını söylediğini biliyoruz. Bölgesel Kürt yönetimi tarafından gönderilen yardım tırlarının ilkin Habur sınır kapısında bekletildiğini ve sonrasında Adıyaman valiliği tarafından engellenerek kurtarma çalışmalarına katılmalarına fırsat verilmediği ise sözü edilen diğer bir konu. Umalım bu söylenenlerin hiçbiri doğru değildir, çünkü yardım yardımdır, önemli olan nereden geldiği değil, ne kadar iş gördüğüdür.  

İnsan sormadan edemiyor; Ak Parti hükümeti ne yapmaya çalışıyor? 

Amaçları insanları kurtarmak mı, yoksa onların sırtından gelecek seçimleri kazanmak mıdır?     

Ben yine de her şeyin yanlış bir kısım anlaşılmadan kaynaklandığını düşünmek istiyorum, çünkü bu insanların siyasette değil, insanlığın ferasetine ihtiyaçları var. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz