Alevilik Üzerinde Şamanlığın Etkisi

1
Prof. Dr. Orhan Yılmaz

Rus entoloğu Barthold’a göre, avcılıkla uğraşan ve ormanlık yerlerde yaşayan kabileler Şamanlığa inanır. Türkler de çok eski tarihlerden beri Şamanizm’e inanmaktadırlar. 

Yine Uygur Abidelerinden, Uygurların birçoğunun, aynen Oğuzlar’da olduğu gibi Şamanizm’e inandıkları görülmektedir. Çin kaynakları da bunu doğrulamaktadır. 

Bütün bunlar, Türklerin çok eskiden beri Şamanizm’e inandıklarını ve bağlı kaldıklarını göstermektedir.

Moğol istilası önünde Azerbaycan’a ve Anadolu’ya akın akın gelen ve eski inançlarına bağlı, özgür düşünceli, şeriatın katı kurallarına karşı tepkili göçebe topluluklarının önderleri vardı. Bunlar hiç şüphe yok ki halen Şamanlıktan kopmamış Türkistan ve Horsan Erenleri idi. 

İşte Türk-İslam tarihinin ilk heterodoks akınları ve tarikatlarını meydana getiren bu yüce insanlardır. Barak Baba, Baba İlyas, Baba İshak, Geyikli Baba, Hacı Bektaş ve Saru Saltuk gibi Alp Erenler, Türk tasavvuf tarihinde yerini ve önemini yeterince takdir edemediğimiz, “babalık” kurumuna ait  ululardır.

Şamanist inanıştaki Kam ile Alevi-Kızılbaş-Bektaşi inanışındaki dede ve baba arasında şaşılacak derece benzerlikler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1. Kamlık ve dedelik soydan gelen bir özellik taşımaktadır. Sonradan kam veya dede olunamaz. Bu sülalenin çocukları arasından uygun olanlar kamlık veya dedelik görevini devam ettirir.

2. Kamlar ve dedeler dini ibadetler esnasında benzer kıyafetler giyerler. 

3. Alevi-Kızılbaş-Bektaşiler sadece dede önünde secde ederler. Orta Asya Türkleri ise sadece kamın önünde secde ederlerdi.

Nitekim babaların, aslında Şamanlıkla Müslümanlığı birleştirdiklerini, amaçlarının sevgiden, hoşgörüden, heyecandan yoğrulmuş bir din yaymak olduğu görülmektedir. 

Ancak ister dini, ister sosyal, ister ekonomik olsun, katı kurallara gerektiği zaman karşı çıkmayı ve ayaklanmayı bilecek kadar kararlı idiler. 

Anadolu ve Azerbaycan’da Ehl-i Beyt sevgisinin güçlenmesi, Timur’un Orta Asya’dan Ön Asya’ya harekatı sırasında daha da artmıştır. 

Şamanlık ve cem törenleri arasındaki bazı benzerlikler şunlardır:

1. Töreni yöneten dinî önder bir posta oturur. Şamanlar tören sırasında posta oturduğu gibi, dedeler de maddi değerinden ziyade temsil ettiği makam kutsal olan posta oturarak töreni yönetir.

2. Kurban kesilir. Kurban kesilmeden hem şamanlarda hem de Alevilerde bir dini tören düşünülemez.

3. Törenlerde kadınlar ve çocuklar da erkekler ile bir arada bulunur. Kaç-göç olmaz.

4. Şaman törenlerinde “arakı” (yani bildiğimiz rakı), cemlerde ise “dem” veya “dolu” niyeti ile rakı (nadiren şarap) içilir.

5. Şaman törenlerinde evin içine üç kere arakı saçılır. Cemlerde ise canların üstüne “Saka suyu” saçılır.

5. Şaman törenlerinde Şaman Dansı, cemlerde semah vazgeçilmez öğelerdir.

6. Şaman törenlerinde davul, cemlerde saz (bağlama veya cura da olabilir) vazgeçilmez enstrüman öğeleridir.

7. Şaman törenlerinde ateş yakmak ve sürekli canlı tutmak, cemlerde ise çerağ (mum veya kandil ) yakmak vazgeçilmez öğelerdir.

8. Hem Şaman törenleri hem cemler gece vakti ve kapalı mekanlarda yapılır.

Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerdeki Şamanist kalıntılara ilk dikkat çekenler Fuat Köprülü ve Besim Atalay olmuştur.

Köprülü, kuş inanışları ve Bektaşi velilerin kuş görünüşü altında kerametleri ve taş inanışları, su kaynaklarının kutsallığı, sakal kesmek ve sarkık bıyıklar bırakmak gibi noktalara dikkat etmiştir. 

Ayin-i Cem ve Şaman törenleri arasındaki ilişkilere de işaret etmiştir. Ayrıca törensel şarkılar ve oyunlar, alkol ve uyuşturucu kullanmalar, kurban kesimleri, kadınların merasimlere serbestçe katılmaları sayılabilir. 

Alevi dedeleri ile Şamanların ağızdan ağza dolaşan çok zengin halk şiirinin ve sözlü halk geleneğinin taşıyıcıları olmaları gibi ortak noktalar da çok önemlidir. 

Ziya Gökalp, kurşun dökme geleneğinin bize Şamanlıktan kalma bir alışkanlık olduğunu söylemektedir. Kurşun su içine dökülünce meydana gelen bazı figürler birer insan, sivri uçlar nazar, düz parçalar ise yürek manasına geliyordu.

Şamanlık ile Alevilik arasında ilişkiye dikkat çeken diğer bir bilim adamı ise Yusuf Ziya Yörükan’dır. 

Şamanizm’in en önemli tanrısı Ülgen Ata’dır. Ülgen Ata’nın Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde karşılığı Hz. Ali’dir. 

Ülgen Ata’nın oğulları ve yardımcıları, Hz. Ali’nin oğulları ve 12 imamı temsil eder. 

Selman ve Kamber gibi Hz. Ali’nin yardımcıları, Ülgen Ata’nın yardımcıları yerine geçmiştir. 

Gök Tanrılardan olan Sarı Kızlar, Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde aynen bugüne kadar korunmuştur. Edremit’teki Sarı Kız Tepesi gibi yerler, Anadolu’da birçok yerde vardır.

Büyük Tanrı Ülgen’in dört adet yardımcısı vardır: Yayık, Suyla, Karlık ve Utkucu. 

Bunların dördü de İyi Tanrılar grubundandır. 

Yayık, Şaman ayini sırasında gökyüzüne çıkmaya çalışan “kam”a rehberlik eder. Yani bu Cem töreninde 12 hizmetteki “rehber”in görevini yapar. 

Suyla bu esnada gözcülük yapar ki bu da Cem töreninde 12 hizmetteki “gözcü”ye karşılık gelmektedir. 

Utukçu ise Tanrı Ülgen’e kurban sunmakla görevlidir. Bu da 12 hizmetteki “kurbancı”ya denk düşer. 

Ayin sırasında “saçı” olarak “arakı” (rakı) kullanılır. 

Rakı, kurbanın canını göklere götürürken uygulanır. Bu bir çeşit kansız kurbandır. 

Cem ayini esnasında rakı (dem/dolu) içme geleneği de buradan kaynaklanır. 

Şaman inanışında yer alan Ak Kızlar, Umay, Ana Maygıl, Ak Ene ve Ayzıt gibi varlıklar, cem ayininde yer alan bacılardır. 

Şaman ayinlerinde kurban kesilmeden hiçbir uygulamaya geçilmez.

Bunlar ve aşağıda verilecek olan daha fazla örnek, Şamanizm’in Aleviliği ne kadar etkilediğini ispat edecektir.

Şamanlarda ve Alevilerde ocağa ve ateşe tükürülmez. 

Ocaktaki ateş söndürülmez. 

Ocak içine bakarken esneyen insan çarpılır. Çünkü ocakta “ocak anası” vardır ve kendisine saygı gösterilmesini bekler. 

Alevilerde aynı ocak mensupları evlenmezler. Bu adet Şamanlarda da vardır. 

Şamanlarda da aynı boya mensup olanlar birbirleri ile evlenemezler. Burada Alevilikteki ocağın yerini, Şamanlıkta boy almıştır.

Erkânda kullanılan değnek, talibin ikrar vereceği zaman boynuna takılan ve Horasan’dan gelen ip eki de Şamanlıktan kalmadır. 

Babürname’de “Boynuna ip taktı ve Tanrı’ya şükretti” denmektedir. 

Senelik merasim, kurban ve yoğ bugün de yapılmaktadır. 

Tahtacılar cenazeye giderken, cenazenin arkasından “Yoğ, yoğ” diye bağırmaktadırlar.

Özbek saraylarındaki kımız içme törenlerinde hizmet gören görevliler arasında “pervaneci” isminde bir görevli bulunur.

Yine Buryatlarda, şamanın ayini sırasında, şamanın göğe çıkışını temsil eden törende, bir huş (kayın) ağacı, göğe giden yolun girişini temsil eder. Buna “udeşi burhan” yani “kapı muhafızı, kapı ilahı” derler. 

Alevilikte uygulanan Cem törenlerindeki 12 hizmetliden birinin adı da budur. 

Altay Türklerinde de Tanrı Ülgen için yapılan kurban töreninde şaman, tanrılara yalvarır. Merasimin başında “kapı ruhu”na başvurarak, tören sırasında rahatsız edilmemesini, kurban kesme işleminin hayırlı bir şekilde neticelenmesini ister. 

Buryatlarda her yıl “manevi temizlenme töreni” yapılır. Bu tören, Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerin “görgü cemi”ne benzer. 

Şaman kamı ve oğulları üç ayrı pınardan su getirirler. Bunu bir kazana boşaltır ve kekik, ardıç yaprağı, çam kabuğu ve kurban kesilecek tekenin  kulağından birkaç tane kıl atarlar. Su  kaynatılır, kesilen tekenin birkaç damla kanı suyun içine akıtılır. Manevi temizlenme için kullanılan bu suya “Tarasun” denir. Belli işlemlerden sonra manevi temizlenme işlemi tamamlanmış olur. 

Cemlerde “ferraş” (süpürgeci)’ın kullandığı süpürge ile Tarasun’daki manevi temizlenme sırasında kullanılan süpürge birbirlerine çok benzer. 

Buryatlarda Şaman kurban keserken, 9 tane yardımcısı vardır. Her yardımcının ayrı ayrı görevleri bulunur. 

Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde ise dede veya babanın 11 yardımcısı vardır. Pir, mürşit ve rehber makamlarını üst seviyede hizmetler olarak ayırınca, geriye 9 hizmetli kalır ki, bu da Buryatlardaki sayının aynısıdır. 

Tatarlarda kemik kırmak, bir bıçağı veya baltayı ateşe koymak, bir kamçıya dayanmak, yere süt dökmek ve çadırın eşiğine basmak yasak idi. 

Bu adetlerden cemde kesilen kurbanın kemiklerini kırmamak ve kapının eşiğine basmamak, aynen Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de uygulanmaktadır.

Başkırtlar için turna kuşu kutsal idi ve bu kuşun düşmanla savaşırken kendilerine yardım ettiğine inanırlardı. Turna Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de kutsal sayılmaktadır.

Dokuz Oğuzlara göre Kayın Ağacı kutsaldır. Kayın Ağacı erkek, Çam Ağacı dişi olarak 5 oğul doğurur. Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de Kayın Ağacı kutsal olduğu gibi, “Tarik değneği” gibi bazı dinî aletler de kayın ağacından yapılırlar.

Oğuzların 24 boyu olduğu için, 24 sayısı kutsal sayılır. Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de 24 sürek, 24 nakip, 24 masum-u Pâk kavramlarında görüldüğü gibi 24 sayısı kutsal sayılardandır.

Türklerin yeni Müslüman olmaya başladıkları devirlerde, Maveraünnehir’de çıkan Aklar ile Azerbaycan’da çıkan Kızıllar arasında, senenin belirli bir gecesinde toplu ayin yapılmakta idi. 

Yine Orta Asya Türklerinde suçu itiraf etmek gerektiğine, yoksa fenalığın bütün oymağa dokunacağına inanılırdı. Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de düşkünlerin ve suçluların itirafta bulunmaları zorunludur. 

Orta Asya Türkleri dini merasimlerde dört mevsimde dört kurban keserlerdi. Bu kurbanlar koyun, horoz, köpek ve domuz idi. 

Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de dört mevsimde dört büyük tören yapılır ve kurban kesilir. Fakat köpek ve domuzun yeri değişmiştir. Fakir aileler bunların yerine rakı ve yumurta kullanmaktadır. Yani koyun, horoz, rakı ve yumurta kurban edilir.

Anadolu’daki Tahtacılarda cem töreninde içilen içkiye “dolu” adı verilir. Aynı şekilde Orta Asya Şamanlığında da Bay Ülgen’e “tolu” adı verilen kansız kurban sunulmaktadır. 

Ayrıca Tahtacılar musahiplik töreni sırasında “Tercüman Kurbanı” isimli bir kurban keserler. Bu kurban Orta Asya Türklerinde uygulanan “Tayılga Kurbanı”na benzemektedir. 

Tayılga kurbanında at kurban edilmektedir. At kesilerek değil, kalbine bıçak sokulmak suretiyle öldürülür. Ama bu tören akşam vakti uygulandığı için, Tahtacıların Tercüman Kurbanı’na benzerlik göstermektedir.

Hem Şamanlıkta hem Alevilerde kurban kesildiği zaman;

1. Kurban töreni sırasında dualar okunur,

2. Kurbanın kanı yere akıtılmaz,

3. Kurbanı sadece görevliler pişirir, başkası yaklaşamaz,

4. Kurbanı sadece o toplumun üyeleri yiyebilir,

5. Kurbanın kemikleri kırılmaz. Eklem yerlerinden kesilir.

6. Kurbanın kemikleri, sakatatı, artıkları ve derisi tenha bir yere gömülür.

Bulgaristan’da bulunan Amucalar’da uygulanan kurban ritüelleri, Şamanizm’de yapılan kutsal kurban törenleri ile aynıdır.

Muğla yöresi Tahtacıları, ölenin bedeni yıkanıp, kefenlendikten sonra ölünün elbiselerini bir torbaya koyarlar ve tabutun içine bırakırlar. Bunun sebebi ise, öbür dünyadaki ölüler kendisine “Niye elin boş geldin?” diye sormaları imiş. 

Diğer bazı Alevilerin ölüyü elbisesi ile gömmeleri ise yine aynı sebepten kaynaklanmaktadır. Bunlar da yine eski Şaman adetlerindendir. 

Aydın yöresi Tahtacıları ise, loğusa birisi ölürse, mezarını 40 gün açık bırakırlar. Bu gelenek, Erzurum yöresindeki bazı Alevilerde de vardır. Bu adet, eski Şamanist geleneğinden kalma bir adettir. 

Aydın Tahtacıları, loğusayı  korumak için bir ip veya beze 20 düğüm atarlar. Sonra bu 20 düğümü tekrar çözerler. Böylece loğusayı koruduklarına inanırlar. Ayrıca loğusanın başına kırmızı bez bağlanır.

Alevilikte düşkünlük vardır. Daha önce belirlenmiş bazı ağır suçları işleyen kimseler düşkün sayılır ve toplumdan dışlanırlar. 

Moğollarda da benzer adet vardır. Kurban merasimine aynı kabileden olanlar katılabilir. Ağır suç işleyenler bu kurban merasimine katılamaz. Kurban merasimine kabul edilmemek, o kişiyi kabile topluluğundan kovmakla eşdeğerdi. 

Oğuzlarda da zina etmek diye bir şey yoktu. Eğer böyle bir suç işleyen birisi olursa, onu iki parçaya bölerlerdi. 

İdil Bulgarlarında da erkekler ve kadınlar birbirlerinden kaçmazlardı. Hatta nehirde bile beraber yıkanırlardı. Buna rağmen zina görülmezdi. 

Eğer içlerinden birisi zina edecek olursa, yere dört adet kazık çakıp, ellerini ve ayaklarını bu kazıklara bağlarlardı. Sonra o erkeği veya kadını boynundan başlayıp, uyluklarına kadar iki parçaya ayırırlardı. 

Hırsızlık ve oğlancılık yapanları da öldürürlerdi.

Zina suçu Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde çok ağır bir suçtur. Her ne şekilde olursa olsun, bu suçu işleyen birinin işi bitmiştir ve düşkün sayılır. 

Tahtacılar ise zina edeni yakmak sureti ile cezalandırırlar. Mersin Tahtacılarından birisinin, oğulları tarafından çam ağacına bağlanarak, yakıldığı o yörede çok meşhurdur.

İzmir’in Hortuna Köyü, Karatekili Yörüklerinden Ahmet Ağa, gençliğinde böyle bir olaya şahit olduğunu anlatmıştır. 

Yine Aydın Söke’ye bağlı Sofular Köyü’nde de zina yapan bir kadın çifte ile vurularak öldürülmüştür. 

1970’li yıllarda Aydın’ın Kızılcapınar Köyü’ne seyyar sinema gelmiştir. Kızılbaş olan köy halkı “Çıplak ve öpüşme sahneli filmlerle çoluk-çocuğumuzun ahlâkını bozuyorsunuz. Hiç değilse bunu Ramazan Ayı’nda yapmayın” diyerek, sinemacıları köyden kovmuşlardır. 

Yani Orta Asya Türklerinde toplumsal ahlak nasıl sağlam ise, Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde de aynen öyle sağlamdır.

Bu Konuda Gelecek Yazı: Alevilik Üzerinde Brahmanlık, Budizm, Mani ve Yezidîlik Dinlerinin Etkisi

Önceki İçerikEbû Hanîfe’nin Siyasal Fıkhı-2
Sonraki İçerik“Gördüğüne İnan” 
1962, Etimesgut doğumlu. Tokat’ın Zile İlçesi’nden Atatürkçü, milliyetçi, zooteknist, SP seveni, Alevî dostu, evcil hayvanların fahri avukatı, feminist ve motosikletçi bir köylü çocuğudur. 1984 yılında Ankara Ziraat F., Zootekni B.’nü bitirdi. 1997'de Birleşik Krallık, U. of Aberdeen’de yüksek lisans, 2007'de Ankara Ü., Fen Bil. Enst. (Zootekni B.)’nde doktora çalışmasını tamamladı. Mesleği ziraat dışında, Çerkez Kültürü ve Alevilik gibi sosyal alanlarda da amatörce akademik çalışmalar yapmaktadır. Kitap okumak ve motosiklet kullanmak özel ilgi alanlarıdır. “Hayvanları sevmeyen, insanları da sevmez” görüşünü savunan, hararetli bir hayvan sever ve hayvan hakları savunucusudur.

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz