Ali Babacan Ocak Medya’ya konuştu… Kürt meselesiyle ilgili temel ilke eşit vatandaşlık

0
Fotoğraf: Emrullah Bayrak

Gayet mütevazi ve naif bir insan. Kürsüden dinlediğimiz insan ile bizleri parti genel merkezinde ağırlayan insan arasında milimlik bir fark gözükmüyor. Sakin, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi.

Aynı zamanda kendinden çok emin. Gücü sakinliğinde. Anketlerin, söylemlerin, eylemlerin onun için bir anlamı yok aslında. Yapılacak ilk seçimde ülke yönetiminde yer alacağına kesin gözüyle bakıyor ve buna da inanıyor. Türk siyasetine getirdiği yeni anlayışın mutlaka halk tarafından fark edileceğine dikkat çekiyor.

Öfke, bağırma, çağırma yerine sükûnet içerisinde derdini anlatma yolunu seçiyor. “Türkiye’deki siyasetle ilgili alışkanlıkları sertlik, yüksek sesle konuşma, sürekli bir öfke üzerine kurulsa da biz temiz bir siyaset dilini baştan beri hep önemsedik.” diyor ve ekliyor:

“Biz sahici olmak istiyoruz. Gerçekten ne hissediyorsak, bu hissettiğimizi söylemek, hissettiğimiz gibi konuşmak istiyoruz.” Şu anda iktidar artı pek çok siyasetçinin Türkiye’de yaptığının günün gerektiği rolü oynamak olduğunu kaydediyor.

Kafasında bir cumhurbaşkanı adayı olmadığını vurguluyor ve günü geldiğinde isim konusunda kendi düşüncelerini altılı masaya getireceklerini belirtiyor.

“Hukuk ve adaletle ilgili acil adımlar atmamız gerekiyor. Başka türlü sadece ekonomik politikalarla bu ekonomi düzlüğe çıkmaz.” diyor. Kürt meselesiyle ilgili temel ilkenin eşit vatandaşlık olduğunun altını çiziyor.

Yaklaşımları konusunda ise şöyle diyor: “Kendi vatandaşlarımızın temel haklarıyla ilgili konularda defaten tanıma ama terör örgütüyle olan mücadelede de çatışma çözümü dahil, yeni gelişen bir alan, olumlu sonuçlarda alınan bir alan, çatışma çözümü dahil orada ayrı bir mücadele verilmesi.”

Yukarıda kısaca görüşleriyle birlikte bahsettiğimiz kişi DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan. Ocak Medya’nın sorularını cevaplayan Babacan, DEVA Partisi’nin Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak, yarınlarının şekillenmesine büyük katkıda bulunacak bir kurumsal yapı olduğunu söylüyor. Hazırladıkları 11 eylem planından bahseden Babacan, bunu kendileri dışında devlet dahil yapan kimsenin olmadığına dikkat çekiyor. Sorularımız kısa ve öz oldu. Biraz da günlük siyasi polemiklerden uzak. Şimdi sizleri Ali Babacan’ın Ocak Medya’nın sorduğu sorulara verdiği cevaplarla baş başa bırakıyoruz.

Fotoğraf: Emrullah Bayrak

Röportaj: Sinan Eskicioğlu / Emrullah Bayrak

DEVA Partisi’nin sürdürdüğü siyaset anlayışı ve Genel Başkanı Ali Babacan’ın kullandığı üsluba yönelik eleştiriler var. Daha sertleşmesi gerektiği yönünde görüş beyan edenler de oldu. Bu siyaset tarzının Türk toplumu tarafından pek benimsenmeyeceğini savunanlar oluyor. Bu görüşler hakkında ne düşünürsünüz?

Türkiye’de siyasetin üslubu gerçekten sert. Nefret dili sıkça kullanılıyor. Hep bir ötekileştirme var, düşmanlaştırma var. Biz DEVA Partisi’ni kurarken yeni bir siyasi partiden öte Türkiye’deki siyasi alışkanlıkları ve günlük siyasi uygulamaların tümüne alternatif bir parti kurma iddiasıyla zaten yola çıktık.

Her ne kadar vatandaşlarımızın Türkiye’deki siyasetle ilgili alışkanlıkları sertlik, yüksek sesle konuşma, sürekli bir öfke üzerine kurulsa da biz temiz bir siyaset dilini baştan beri hep önemsedik. Ama bu temiz siyaset dilinin aynı zamanda etkili bir iletişimle yapılamayacağı anlamına gelmiyor.

Etkiyi oluştururken hangi baz üzerine etkiyi kuracaksınız? Öfke, bağırma, çağırma üzerine mi etki kuracaksınız yoksa bilgiye, analize, etik kurallara dayanan, sağ duyuya dayanan bir iletişimle mi etki oluşturacaksınız? Biz ikincisini tercih ettik. Şöyle bir baktığımızda toplumda ‘ya biraz daha bağırın, biraz daha sert olun’ diyenler var. Ama belki daha fazla insan da ‘sizin üslubunuzu çok beğeniyoruz, derdinizi gayet güzel anlatıyorsunuz aman bu üslubu bozmayın’ diyenler de var.

Bunun sonuçlarını zaman içerisinde göreceğiz. Ama özellikle gençlerin şuandaki siyaset tablosunu beğendiklerini ben zannetmiyorum. Çünkü gençlerle çok sık beraber oluyoruz. Siyaseti topyekûn reddetmeye varan yaklaşımlar var gençlerde. Halbuki demokrasilerde çözüm, meşru demokratik zemininde olmalı. Bu ülkenin büyük sorunları varsa bu yine siyaset içerisinde çözülecek. Siyaset dışı çözümleri biz reddediyoruz. Bunun için siyasetteyiz zaten.

Her ne kadar siyaset dışardan bakanlar için karmaşık, bazıları için kirli görülen bir alan olsa da düzgün insanların, işi bilen insanların siyasette olması gerekiyor ve sorunların çözümünü meşru demokratik siyaset zemininde aramanız gerekiyor.

Bir de biz siyaseti, tabi tiyatro sanatçılarına saygımız sonsuz tiyatro sanatına da saygımız sonsuz, ama siyaseti tiyatro alanı olarak görmüyoruz. Siyasetin sahici olması lazım. Gerçekler üzerine gitmesi lazım. Hatırlarsınız belki Sayın Erdoğan’a sorulduğunda ‘niye bu kadar kızıyorsunuz’ diye; ‘öfke bir hitabet sanatıdır’ demişti. Hitabet sanatı gereği bu öfkeyi anlatmıştı.

Biz böyle olmak istemiyoruz. Biz sahici olmak istiyoruz. Gerçekten ne hissediyorsak, bu hissettiğimizi söylemek, hissettiğimiz gibi konuşmak istiyoruz. Sadece bu benim için değil partideki tüm arkadaşlarımız için de geçerli. İnsanlar, zaman geçtikçe bu üslubu daha iyi anlayacaklar, zaman geçtikçe bu üslubun değerinin daha iyi farkına varacaklar.

Dolayısıyla biz tutarlılığı çok önemsiyoruz. Tutarlı olmak lazım. Şuandaki iktidarın mesela tutarlılık derdi yok. Bir hafta önce söylediğinin tam tersini söyleyebiliyor. Bir hafta önce bağırıp çağırdığı bir kişiyle bir hafta sonra sarılıp kucaklaşabiliyor. Bir tutarlılık derdi yok şuanki hükümetin.

Biz tutarlılığı önemsiyoruz. Sahici iseniz tutarlı olursunuz ama rol yapıyorsanız o günün gereği hangi rolü oynamanız gerekiyorsa o rolü oynarsınız. Şu anda iktidar artı pek çok siyasetçinin Türkiye’de yaptığı bu aslında. Günün gerektiği rolü oynamak. Biz bu ülkeyi seviyoruz, bu ülke için çalışıyoruz ve o gün ne hissediyorsak öyle davranıyoruz. DEVA Partisi, Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak, yarınlarının şekillenmesine büyük katkıda bulunacak bir kurumsal yapı. Bunu insanlar zaman içerisinde daha iyi anlayacaklar daha iyi tanıyacaklar.

Tepeden inme değil bizim muhatap olduğumuz insanların kahır ekseriyeti, bize gelip söylediklerinde şunu diyorlar: ‘Sizin üslubunuzu çok beğeniyoruz, sakın bunu bozmayın.’ Tabandan gelen talep bu. Sakin ve temiz bir dille, siyaset böyle tepeden inme ile bağdaşan konular değil zaten. Ama talep olduğu için biz böyle değiliz. Biz, böyle olduğumuz için böyleyiz. Biz neysek oyuz. Sahici olmayı önemsiyorum, sahicilik zaman içerisinde değeri çok daha iyi anlaşılan bir kavram. Rol yapanlar, işte bakıyorsunuz saman alevi gibi parlayıp sönüyorlar.

Birilerinin değişime öncülük yapması lazım ama bu değişimin de yine tabandan gelen talebi dikkate alan bir değişim olması lazım. Siyasette biz temiz bir dil ve üslubun tabandan gelen güçlü bir talep de olduğunu görüyoruz. Ama dediğim gibi talep olduğu için bu rolü oynamıyoruz, biz böyle olduğumuz için böyleyiz.

Kafanızda bir Cumhurbaşkanı adayı var mı?

Hayır. Parti içerisinde bu konuyu biz zaten kesinlikle konuşmuyoruz. Benim bulunduğum ortamlarda cumhurbaşkanı adaylığı konusunda bir değerlendirme yapılmasına izin vermiyorum. Ama toplum şu an yoğun bir değerlendirme sürecinde. Onu da çok kıymetli görüyorum.

İsmi geçen bir sürü insan var. Bu isimlerle ilgili toplum sürekli değerlendirme yapıyor. Bu sakin bir süreç. Bu değerlendirme zaman içerisinde evrile evrile gidiyor. Toplumun sıhhatli değerlendirmesi için bazen zamana ihtiyaç oluyor. Çünkü doğru bilgi ve doğru kanaatler belli bir zaman içerisinde oluşur. Bazen çok hızlı kanaat oluşmasını beklediğinizde eksik ve yarım bilgiyle farklı kanaatler oluşabiliyor.

Ama zaman içerisinde eksik bilgi pek kalmıyor. İnsanları daha iyi tanıyorlar. Hele hele çok göz önünde insanlarsa bunlar, toplum zaten bir değerlendirme süzgecinden geçiriyor. O süreci de zaten yaşıyoruz ve şu anda çok sağlıklı bir süreç işliyor.

Bu sürecin sonunda seçimler yaklaşınca bakarız, kim neydi, insanların kanaati nedir. Bazen gerçek ile algı arasında makas olabiliyor. Ama zaman bunu çözüyor. Zaman gerçek ile algı arasındaki farkı azaltıyor. Dolayısıyla bu zamanın ben şu an sıhhatli bir şekilde işlediğini düşünüyorum.

Sizin de altılı masaya götüreceğiniz, sunacağınız cumhurbaşkanı adaylığı için isimler olacak mı?

Kuşkusuz. Altılı masadaki her parti, günü geldiğinde kendi düşüncesini de masaya getirecektir. Ondan sonra ortaya getirilen isimler üzerinden bir istişare süreci başlayacaktır.

Adınız ekonomide çok geçiyor. Seçim sonrası bir koalisyon olursa yer almak istiyor musunuz?

Ekonomi, sadece ekonomik politikalarla düzelecek bir alan değil. Bugün Türkiye ekonomisini düzeltmenin yolu sadece iyi ekonomik politikaları değil. Topyekûn bir çözüm gerekiyor. Öncelikle şu özgürlük sorunumuzu çözmemiz gerekiyor. Hukuk ve adaletle ilgili acil adımlar atmamız gerekiyor. Başka türlü sadece ekonomik politikalarla bu ekonomi düzlüğe çıkmaz.   

Evet, belki kriz ortamı biraz yatışabilir. Biraz finansal piyasalar sakinleşebilir ama ülke hiçbir zaman gerçek potansiyelini bulamaz, kullanamaz. Onun için topyekûn bir çözüm gerekiyor. Biz de tam topyekûn çözüm çalışıyoruz. Bunun için eylem planlarımızı hazırlıyoruz.

Adaletten ekonomiye, eğitimden çevreye, sosyal politikalardan afet yönetimine, yerel yönetimlerden KHK mağdurlarına, tarımdan demokrasiye, sağlığa kadar tam 11 ayrı konuda hazırladığımız eylem planlarını kamuoyu ile paylaştık. Toplam 22 tane olacak.

Takvime bağlanmış bir şekilde ne yapacağımızı bütün açıklığıyla anlatmış durumdayız. Bunu bizden başka Türkiye’de yapan yok. Devlet tarafından yapılmıyor böyle bir şey. Devletin şu an bir planlama birimi yok. Devletin, bu ülkenin yarınlarıyla ilgili çalışan, yarınlarına kafa yoran bir birimi yok.

Türkiye çok büyük bir ülke. Bu yetkinin mutlaka merkezden yerele mutlaka devredilmesi gerekiyor. Üst kademelerden alt kademelere devredilmesi gerekiyor. Yeni yönetim anlayışının özeti burada.

Herkes anayasa değişikliğinden bahsedebilir. Evet, Anayasayı değiştirmek lazım. Yakın siyasi tarihimizde hiçbir parti Anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşamamış. Anayasa metinleri hep uzlaşmayla, mutabakatla yapılmış. Biz bu mutabakatı, uzlaşmayı seçimlerden önce sağladık. Onun için çok kıymetli.

Anayasayı değiştirmeyi gerektiren konularda, seçimlerden sonra nitelikli çoğunluk sağlayacak bir parti grubunun, altılı masayı Anayasayı değişikliğiyle ilgili ortak bir noktaya getirdik hep beraber, bütün partilerin gayretiyle ve bunu kamuoyuna deklare ettik, taahhüt ettik.

Bunlar Türkiye’de daha önce olmayan işler. Türkiye’de şimdiye kadar altı partinin imza attığı bu kadar uzun bir belge gördünüz mü? Tek bir sayfada anlaşamazlar, kavga ederler. Bir yerde kavga, gürültü var; burada da mutabakat ve uzlaşı arayışı var ve sonuç almak var. Bu ülke için sonuç almak var. Dolayısıyla bizim bu yaklaşımımız gayet güzel, sonuç alıyoruz memleketimizin yarınlarıyla ilgili. Bu 22 eylem planımızı tamamladığımızda 360 derece bütün alanı kuşatan bir çalışmanın son şeklini vermiş olacağız inşallah. Bu da Türkiye’de bir ilk.

Bayramdan önce tüm genel başkanlara gönderdik. Bütün partilere gönderdik. Bütün bakanlara gönderdik. Bütün milletvekillerine gönderdik. Cumhurbaşkanına gönderdik.

Fotoğraf: Emrullah Bayrak

Avrupa’ya baktığımızda her şey yazıldığı gibi uygulanıyor. Ancak Türkiye’ye baktığımızda burada da her şey yazılı ama hiçbir şey uygulanmıyor, çalışmıyor. Eylem planlarınızı reel hayata nasıl geçireceksiniz?

Diyebilirsiniz ki bunları herkes yapabilir ama uygulanabilirliğini herkes yapamaz. Çünkü biz uygulamadan geliyoruz. Bir de bizim devlet yönetiminde olduğumuz dönemde benzer şekilde hazırladığımız ve açıkladığımız plan ve programların uygulanma oranına bakın. Yüzde 80’in altına asla düşmemiştir. Plan ve program olarak diyelim 100 madde açıkladıysak 80’i en az yapılmıştır. Dolayısıyla bizim sözümüzü tutmak gibi bir alışkanlığımız var. Plan ve programları hazırlarken de uygulanabilirliğine çok dikkat ediyoruz. Uygulanabilir mi? Göz boyamak için bir şeyler söyleyebilirsiniz ama uygulanabilir mi? Uygulama çok önemli. Bunların hepsi uygulanabilir süzgecinden geçmiş çalışmalar. Dolayısıyla bunların uygulanamaz diye bir şey yok. Eğer hayal satıyorsanız, boş vaat atıp tutuyorsanız onların zaten uygulanması mümkün olmuyor. Ama bizim bunları hazırlamamızdaki en önemli kriterimiz uygulanabilir olmasıdır. Dolayısıyla uygulanabilirliği konusunda en ufak bir kuşkumuz olamaz.

Bizim tır şoförlerinin Türkiye’de araba kullanma şekline bakın, bir de Almanya’da araba kullanma şekline bakın. Şoför aynı şoför, tır aynı tır. Demek ki suçu toplumda aramayacağız suçu kuralları koyan ve kuralları uygulatanlarda arayacağız. Eğer kural, akıllı konulmuş bir kuralsa, gerçekçi bir kuralsa ve uymayana yaptırımı da yeterli bir yaptırımsa o kuralın uygulanmaması diye bir şey olamaz. Ama kural varsa mutlaka yanında uymayana bir yaptırım gerekir. Kırmızı ışık koyuyorsunuz ama geçene bir ceza yok. O zaman kimse durmaz o kırmızı ışıkta. Dolayısıyla biz burada asla toplumu suçlayamayız. Kural koyanları ve uygulatanları sorumlu almamız gerekiyor. Sorunun kaynağı da zaten orası. Yoksa bizim tır şoförümüz, Almanya’ya gidince de orada kural ihlali yapar.

Kuralların akılcı kurallar olması lazım. Olmadık kurallar koymamamız lazım. Toplumun, ülkenin gerçeklerine uygun, kuralların iyi istişare edilerek konulmuş kurallar olması lazım. Yoksa bir kişinin kafasına estiği gibi ‘ben şunu yasakladım, izin vermiyorum’ gibi bir şey değil. Dolayısıyla biz hep ‘kural bazlı yönetim’ vurgusu yapıyoruz.

Kürt meselesinin çözümü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Özgürlüklerle ilgili sorunların çözümünün pek çoğu biranda olur. Çünkü bu tamamen yönetim tarzıyla ilgili bir konu. “Arkadaş artık ben bu ülkede yargıya karışmayacağım, benim aleyhimde yazı yazdığı için gazetecileri işten kovdurtmayacağım, benimle ilgili güzel yayın yapmıyor diye medya kuruluşlarının reklamını kestirmeyeceğim” diye bir açıklama yaptığınızda inanın sorunların en az üçte ikisi o an çözülür.

Çünkü bunları yasaklayan bir durum yok ki fiili bir uygulama var sadece. Hangi yasa izin veriyor ki bir ülkenin Cumhurbaşkanı bir gazetenin patronunu arayıp ‘şu gazeteciyi işten kov’ diye talimat veriyor. Hukuk dışı bir uygulama ama fiili bir durum. Dolayısıyla ‘artık ben hukuk dışına çıkmayacağım, hukuk neyse onun içinde kalacağım’ dediğinizde ve basın özgürlüğüne inanıyorum dediğinizde bu iş çözülür zaten. Basın Yasasında değişikliğe gerek yok ki bunu çözmek için.

Gençler sosyal medyayı kullanmaktan çekiniyor, ‘Silivri soğuk’ diye kendi aralarında şakalaşıyorlar. Ama gençlerin sosyal medyada özgürlüğünü sağlamak için ilave bir yasa çıkarmaya gerek yok ki. ‘Nefret suçu işlemeyin, şiddeti, terörü teşvik etmeyin’ ama düşündüğünüzü açık açık yazın dediğinizde bu iş olur yani.

Kürt meselesiyle ilgili konuya gelince oradaki temel ilke eşit vatandaşlık. Bu ülkenin vatandaşı olan herkesin, kendi insan olmaktan kaynaklanan haklarını sonuna kadar kullanabilmesi, bu ortamın sağlanması, bu hakların defaten tanınması. Çözüm buralarda, başka yerlerde değil yani.

Şimdiye kadarki çözüm sürecine baktığımızda, çözüm sürecinin niyeti iyiydi, bana göre çok olumlu adımlarda atıldı. Şimdi işine gelmeyince çözüm sürecine tuka taka diyen onlar ayrı. İyi niyetle başlamış ve önemli adımların atıldığı bir süreçti. Fakat orada temel bir hata vardı; o da bir terör örgütünün yapacağı ya da yapmayacağı işlerle, bizim kendi vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin aynı masada bir ‘al-ver konusu’ yapılması. Orada yapısal bir sorun görüyorum çözüm süreciyle alakalı. Dolayısıyla bu yaklaşımın tamamen değişmesi gerektiğini biz parti olarak düşünüyoruz. Parti programımızda da bu çok açık yazılı. Kendi vatandaşlarımızın temel haklarıyla ilgili konularda defaten tanıma ama terör örgütüyle olan mücadelede de çatışma çözümü dahil, yeni gelişen bir alan, olumlu sonuçlarda alınan bir alan, çatışma çözümü dahil orada ayrı bir mücadele verilmesi. Bizim yaklaşımımız bu.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz