“Arşiv Ne Kadar Güzel Bir Şey Değil mi?” FETTOŞ ile Said-i Nursi (Sözüm ona Bedüizzaman)

6

Facebook’ta fazla zaman geçirmem. Sevmediğimden değil artık “güllü dallı budaklı” hayırlı Cuma mesajlarından, olmadık kandilimin kutlanmasından ve zekâma hakaret edilmesinden sıkıldığım için pek orada bulunmam. Ancak her gün girip merakla baktığım ve bakmayı unutsam bile bildirimi geldiğinde ilk fırsatta girdiğim bir bölümü var. “Anılarım…” 10 yıl hatta 15 yıl öncesine dayanan (eski bir hesabım var 2007’lerde açmış olduğum) paylaşımlarımı – etiketlendiğim gönderileri “Serkan, 10 Yıl önce bunu paylaşmışsın” diyerek tekrar hatırlatıyor bana. Seviyorum onu. Heyecanlanıyorum gördüğümde.

Bazılarının bu bölümden nefret ettiğini hatta gördükleri an açmaya cesaret dahi edemediklerinden eminim. Malum 15 Temmuz öncesi birilerini allayıp – pullayanlar, “Hoca Efendi Hazretleri” diyenler bugün “FETÖ” diyor. Ve onlara 2011’de paylaştığı “bol dualı bir Hoca Efendi paylaşımını” Facebook gösterince delirmeleri çok normal. İnsan nasıl delirmesin? Nasıl sileceğini şaşırıyor hatta elleri titriyordur silerken birileri görecek diye. 

Ancak gururla diyorum ki, hiç öyle anılarım yok. Olmadı. Ve hatta olmamış. Hatta bol bol ve en sağlamından giydirdiğim anılar birikmiş benim hesabımda. FETÖ değil de FETTOŞ diyormuşuz biz o anılara bakınca ve kızanlar da oluyormuş. O kızanların hepsinin hesapları nedense şimdi kapalı. Ama biz hala buradayız… 

Hatta kızmakla kalmayıp beni şikâyet eden meslektaşlarım, abilerim hatta devrelerim bile olmuş. Bana akıl vermeye çalışanlarda hayli fazlaymış. Hatta beni “imana” ve “güzelliğe hatta iğrenç gül kokulu pilavlı günlere” davet edenler de varmış. Ancak şimdi en ağır hakaretleri yine onlar ediyor. Biz 15 yıl önce de hakaret ediyorduk bugün de ediyoruz. Yani bir şey değişmedi, aynıyız. Beni farklı olmakla suçlayanlar o zaman aynıydı. Bugün o farklı olmaya çalışanlara bakıyorum ben hala aynıyım onların değişim çabalarına inat. Ve o zaman bizleri yuhalayanlar bugün paylaştıklarımızı ilk beğenenlerden oluyorlar. 

Ne kadar ilginç değil mi? “Kutlu Doğum Haftasını” paylaşıp altına, “S*kt*r git lan” yazdıklarım sanırım bu tavsiyemi çok ciddiye almış olmalı ki şu an baya bir meşguller o cinsellik içeren eylemle. Üzülecek değilim… Zamanında gördüğümüz mobbingten, izin – istirahat kesintilerinden, zamanlı zamansız tayinlerden ve hatta yeni tayin olduğum birliğe gitmeden ünümün gitmesinden bizler çok çektik. Keser sapı ve dönme olayı işte… 

Konuyu dağıtmayayım, dün yine heyecanla anılarım bölümünün bildirimi üzerine girdim. Bir baktım ki; “Said-i Kürdi”ye giydirmişim bu sefer. Ama ne giydirme… Ergün Poyraz’ın “Kanla Abdest Alanlar” kitabını okumuşum ve kitaptan alıntılar yaparak vermişim satırı Said-i Kürdiye… Tabii dolayısıyla FETTOŞ’a da… “Çünkü bunlar aynı pisliğin farklı tonları…” (Ve ben o paylaşımda aynen bunu yazdım diye o dönem yıllık iznimin sadece 5 gününü kullanabilmiştim. Bir türlü fırsat olmadı. Koca T.S.K.lerini kurtarıyordum, kolay değil benimki… Normal yani izin kullanamamam…)

Şunu yazmışım, aynen kopyalıyorum; “…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve müsamaha bulacağına (barış bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı ispat ediyor, kuvvetli şahit olur.” Saidi Nursi, bu sözlerinde, “Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyet’le beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilan ediyor! Saidi Nursi’ye göre bütün “Müslümanları okşayan Hristiyan Amerika”, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş otorite idi. Nursi’nin bu sözleri, bugün onun yolundan giden Fethullah Gülen’in sözlerine ve yaşam biçimine nasıl da güzel örnek oluşturuyor…”

Bu paylaşımının altına bazı arkadaşlarım (ki şu an hiçbirinden haber alamıyoruz) beni şiddetle (!) protesto etmişler. “ulu bir İslam bilgini” ve onun “kutsal öğrencisine” karşı attığım bu “iftiraları” silmemi tavsiye etmişler. Ve silmezsem başıma geleceklerle tehdit etmişler. (Ne olacak? İzni mi keseceksiniz? Ki kestiler. Yedi mi? Yemedi…) 

Yetmemiş o arkadaşlara şöyle cevap vermişim; “Ben bir manevi âlemde, (Nasıl bir Paranoid delilikse artık) İslam deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder. (…) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar 458–459, Siracun Nur 247)” Ardından yine onlarca mesaj almışım ve “Bu İBİŞ Atatürk’e Deccal diyor” demişim ve hemen karşı çalışmalar başlamış. Şöyle devam etmişim; “…Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde  ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (…)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227) diyerek kuvvetlendirmişim tezimi ama belli ki yetmemiş, “Bakın bunları ben uydurmuyorum kendi lahikalarından alıntı yapıyorum,” dedikçe de delirmişler. Kudurmuşlar hatta beni engelleyip, bana “akıl ve ihsan” dileyip çekip gidenler bile olmuş bu paylaşımlarımdan sonra. Zararı yok. Hangi kör, pis ve kaka kokan, küçük ve kaygan deliğe girdilerse orada kalsınlar. Ses etmem, üzülmem. Ancak bazıları durmamış ve devam etmiş. Kürt Said’in hala İslam âlimi olduğundan bahsetme küstahlığına devam etmişler. Bir de hızlarını alamayıp; “Kurtuluş Savaşı kahramanı” olarak ilan etmişler birkaç yerde. Yapıştırmışım cevabı; “Saidi Nursi risalelerinde pek çok yerde Hristiyanlarla yakınlaşmayı, kaynaşmayı ve ittifakı şu şok edici sözlerle “emreder”: “Müslümanlık – Hristiyanlık ittifakını bozmaya çalışanlara karşı üç zümre; Nurcular, Hristiyan ruhaniler ve misyonerler uyanık olmalıdır.” (Emirdağ Lahikası I, s. 1712, Tarihçe–i Hayat, s.434’den nakleden Prof. Dr. Yumni Sezen, Dinlerarası Diyalog İhaneti, Kelam Yayınları) Belli ki hızımı alamamışım ve devam etmişim; “Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak.” (Lem’alar,111,141) Hala durmamışım; “Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükafatı vardır.” (Kastamonu Lahikası,s.45)” Ve en sonunda; “Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün” Said-i Kürdi (Nursi)” cümlesiyle derslerini verip yollamışım arkadaşları… 

Bu paylaşımı yaptığım Ocak 2011, tayin dönemi sonunda “2 kere şark görevi yaptığım halde” tayinim tekrar doğuya çıkmış (ki hala doğu tayini görmemiş devre arkadaşlarım varken) ve giderken G.A. isimli bir Yüzbaşı bana; “Dün yediğin hurmalar, bugün gelir g*tünü tırmalar Serkancığım,” diyerek birliğimden uğurlamıştır. Şu an o G.A. FETÖ suçlaması ile müebbet cezasını çekmekte cezaevinde. Gık demedim. Topladım çantamı gittim. “Bana yapacakları en büyük kötülük buysa buyursunlar her yerden gelsinler,” diyordum. Che Guevara’nın dediği gibi; “Ölüm, her ne yerden nasıl gelecekse gelsin!” Dersimizi ve feyzimizi, büyük devrimcilerden almıştık velhasıl… Bekârdım, ipimle – kuşağımla geziyordum. Gerisi çok da önemli değildi ve malum yerlerimden aşağıdaydı… 

Yani demem o ki, sosyal medya da çok görüyorum. “KHK’lı çocuklar…” , “Anası – babası KHK ile cezaevinde olanlar…” yok efendim “bir gecede işinden edilenler…” hatta “bir gece de terörist ilan edilip eziyet içinde yaşama mecbur bırakılanlar…” Üzgün değilim. Ne o ailelere, ne o masum çocuklara ne de işsiz kalmış insanlara… 

Oy vermeyi düşündüğüm partinin KHK’lılar için politikasını da zerre desteklemiyorum! 

Çünkü onlar kebap yaparken bizler acı çekiyorduk! İzin formları yırtılıp atılıp, bir yıl içinde ikinci izinlerini kullanırken bizler kullanamıyorduk. Bizlere ayda 6 nöbet tutturulurken onlara bir tane nöbet bile yazılmıyordu. (“Nöbet dediğin nedir ki? Askersin elbet tutacaksın” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız! Ayda 6 değil 66 nöbette yazılsa gık demem tutarım. Ki tutmuşluğumuzda oldu! Ancak 36 saat nöbet sonrası bir de “Serkan’cığım çok yoğunuz (ki değiliz) istirahatini kullanmasan olur mu?” denilip oda kesiliyor ve diğer taraftan “NURCU” şaklabanlar hiç nöbet tutmuyorsa insan doğal olarak; “Hop! N’oluyor lan?” diyor) Ben 3 kere Şark görevine giderken, İzmir / Gaziemir – İzmir / Güzelyalı – Ankara / Karargâh tayini gören devre arkadaşımın “Ya Serkan’ım sen kimin tavuğuna kışt dedin ki bu kadar sık tayin görüyorsun?” diye alaya alınıyordum. Rütbece küçük muvazzaf bir asker odaya girdiğinde ayağa kalkmadım diye ondan ve benden rütbece büyük askerler tarafından fırçalanıyordum; “Her şey askerlik değil! İnsanın ruhaniyetine saygı duy!” diyerek! Bana ne lan ruhaniyetinden? Ruhlar âleminde mi yaşıyoruz? Meğerse “malum yerde İmam’mış”o malum asker… Ve bana böceğe bakar gibi bakıyordu. 

Ve şimdi; “Yapmayın, zulmetmeyin, canımız yanıyor…”

Ulan “Hergele topluluğu!” Ulan “Lümpen Taburu” Ulan “Yav…k Alayları”! Siz milletin canını yakarken, hakkına girerken, cevizi kırıp kabuklarını bize verip içini yerken her şey güzeldi. Balın – böreğin içinde yaşayıp bize b*ku – tezeği razı görürken iyiydi, hoştu. Şimdi? “Eee yazık – günah! Bu resmen zulüm!”

Üzgünüm az bile! Ki ben olsaydım inanın bugünleri mumla aradınız! Çocuğunuz hastaymış da, bilmem neymiş de, izin verilecekmiş! 

Benim bir arkadaşımın çocuğunun tedavisi için 600 yataklı asker hastanesinin olduğu şehirlere tayini çıkması gerekirken onu dispanserin bile olmadığı bir yere tayinini çıkarttığınızda aklınız neredeydi? “Komutanım, o şahıs Kemalist!”, “Gönderin o zaman Varto’ya!”

Ö.Ş. hastane yakınında bir yere tayini çıkmadığı için eşini ve çocuğunu bırakmak zorunda kaldı. Nitekim 8 ay sonra çocuğunu da kaybetti. Ö.Ş.ye yazık değil ama sizinkilere yazık! Ö.Ş.ye günah değil, zulüm değil! Ama sizinkilere yazık ve zulüm! O zaman bizim yanımızda hiçbir milletvekili de yoktu şimdi sizin yanınızda borazanlık yapanlar olduğu gibi. 

Aslan gibi gitti Ö.Ş. kardeşim ve aslan gibi de çocuğunu defnetti ve görevine tekrar döndü. Suçu neydi? Sizden olmamak bir yana, Atatürkçü olmasıydı.  

Hadi lan oradan! 

(Yazımdaki argo ve kaba tabirler için hepinizden özür dilerim. Ancak birçok tekrar edit edilmesine rağmen ancak bu kadar nazikleşebilmiştir. Bu da o şahıslar hakkında yaşadığım ve çektiğim çilenin birazcık olsun göstergesidir. Sadece benim değil o dönemler eziyet çeken, çile çeken tüm Atatürkçü, devletçi, çağdaş ve tam bağımsızlık yanlısı askerler için bir ödevdir. Görevdir. Var olsun! Var olsun 1283! İzinden ayrılmayacağız ve kanla – acıyla – gözyaşıyla olsa da burada bu kavgaya hazır olacağız! Dosta – Düşmana duyurulsun! )

6 YORUMLAR

  1. Fetullahçılarla aranızda yaşanan ve sizin psikolojinizi olumsuz etkileyen olaylar maalesef sizi Saidi Nursi ve Risale-i Nur düşmanlığına kadar götürmüş. üzüldüm. Saidi Nursi’nin tek bir hedefi vardı. İman…iman. Hiristiyanlarla ittifak tamamen Allah’ı inkar eden fikir akımlarına karşı birlik olunması ile alakalıdır. Başta kominizm, ateizm ve pozitivizm gibi.

  2. Serkan Bey Merhaba,
    Size reva görülen bu haksız ve hadsiz davranışların, sizi fazlasıyla üzdüğünü ve öfkelendirdiğini anlıyorum. Keşke olmasaydı, yaşanmasaydı diyoruz ama “Yemek ateşle, insanlar acılarla” pişiyor biraz da.
    Bu olaylardan çok “incinmişsiniz” belli. Biraz da tebessüm için -daha önce izlemiş olabilirsiniz- aşağıya bir link bırakıyorum.
    https://www.youtube.com/watch?v=VY8WuMW6jG4
    Ayrıca geçen hafta izlediğim ve beni derinden etkileyen bir film belirmek istiyorum. (Bunu da izlemiş olabilirsiniz.) Mandalina Bahçesi (Mandariinid)
    Selamlar, saygılar.

  3. dün yazıya yaptığım iki cümlelik yorum neden kaldırıldı veya hiç yayınlanmadı sayın yetkili. yoksa sizin de tarafsızlığınız ve tahammül sınırınız bir yere kadar mı?…..

  4. insanda adalet duygusu kalmadıysa onun dindar veya dinsiz olmasının farkı yok.
    bediuzzaman Said Nursi bir fikir ve düşünce insanıdır.
    kitaplarından belli zamanlar için söylenmiş sözlerini alıp kullanmak hiç etik değil.
    binlerce sayfadan oluşan bir külliyat onun yazdıkları.
    sizin göklere çıkardığınız devirde devlet onu oradan oraya sürgün etti.
    cephelerde savaşan bir asker o.
    mahkemelerde yaptığı savunmalar.
    ben kendi adıma ondan ve eserlerinden çok şey öğrendim.
    ve o eserlerden asla devletime ve milletime bir düşmanlık öğrenmedim.
    Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”diyen bir insanı eleştirirken neden bu kadar acımasız bir dil kullanıyorsunuz.
    dinsiz olabilirsin ramazanda içtiğin rakının bu mecrada yazıp bunu delikanlılık ve mertlik olarak da görebilirsin.
    Ramazan ayında hayrola demek istiyorum.
    istediğiniz galiba size bayağı bir tepki gelsin de ocak medya da yazmayı bıraktırdılar deyip birilerini suçlama isteğimi.
    ama istihbarat konusunda uzman olan sizsiniz bizimki sadece bir öngörü.
    ben yine ilham aldığım üstadımız sözde değil özde Bediuzzaman Said Nursi hazretleri (Allah ondan razı olsun.)nin muhteşem sözü ile bitiriyorum.
    Zalimler için yaşasın cehennem

    • -Kendi ütopik dünyasında hapis hayatı yaşayanlar ütopyasının dışında kalan her şeyi düşman görür.

      -Atatürkçülüğüyle övünenlerin hiç biri Atatürk’ü tanımaz, Atatürk’ün yaptıklarında yapmak istediklerinden habersizce ezberletilmiş cümlelerin dışına çıkamazlar.

      Bediuzzaman semavi ve kitabi dinler olan hrıistiyan ve yahudilerle beraber hareket etme düşüncesiyle Atatürk’ün politikaları arasında ne gibi bir fark görmüşler de düşmanlık yapıyorlar. Hristiyan batı tarzı cumhuriyet ve demokrasiyi ve hristiyanların bir keşfi olan laikliği kim getirmiş.

      Bediüzzamanın bu düşüncesiyle İsmet İnönü’nün politikaları arasında ne fark vardır mesela. Türkiye’yi hristiyan batı dünyasının kurduğu NATO ittifakına sokan İsmet İnönü değil midir, hristiyan dünyanın demokrasi tavsiyesine uyup çok partili sisteme geçen İnönü değil midir?

      Bediüzzamana düşman olan Atatürk’e de düşmandır, İnönü’ye de düşmandır da farkında bile değildir.

  5. Serkan,
    Arşiv ve hatıralara dayalı yapıldı ve yaşadım dediğin yazın ifade doğru olur mu bilmiyorum. içinizi boşaltma gibi biraz rahatlamışsındır.
    Yazıyı okurken benim de aklıma askerde iken zorla eşli gazinoya götürülen rütbeli askerler ,
    çocuğunun yemin törenine alınmayan anneler, geldi.
    Birde İskender pala diye bir profesör var o geldi.
    Acaba mümkün müdür yazarlık namusu için onun hikayesinide bir yazsanız.
    Birde bu topraklarda sizin yazdığınız ve daha fazlasını yaşamamış dini, ideolojik, ırksal bir grup var mı?
    Yazınızda kişisel tatmininizden başka bir şey göremedim.
    Yine de sizi üzecek bir yorum olduysa kusura bakma.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz