Ayak, Ayak Olduğunu Yere Basınca Anlar

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Bayan Kim, (Mındy Kalıng) Zamanda Kıvrılma (A Wrinkle in Time) adlı filmde “Sevgisiz bir sevgi meyvesiz ağaca benzer” der. Sonra o sözü söyleyeni söylemesi gerektiğini düşünüyor olacak ki, “Cibran, Lübnanlı” diye ilave eder.  

Khalil, ya da bizdeki ismiyle Halil Cibran böyle bir şey söyledi mi, bilmiyorum. Ama bildiğim böyle bir şey söylerse “sevgisiz bir sevgi” diye söze başlamayacağıdır; zira sevgi içinde sevgi olduğu için sevgidir, değilse başka bir şeydir.  

Yani basit anlamda sevgisiz sevgi olmaz.  

Sevginin meyvesi ise sevginin kişiyi ikna ettiği fedakarlığın şeklidir.  

Ve doğrusu o sözü kelimelerin dışına çıkarabilirsek yapılan şey birine göre fedakârlık olsa da bir başkası için olmayabilir. 

Ama doğrusu Bayan Kim’in “Ayak ayak olduğunu yere basınca anlar” sözünü pek sevdim! 

Ha, Bayan Kim’in söylediğine göre bu sözü de Nepalli Budha (!) sarf etmiş. Gerçekten Budha böyle bir söz söylemiş mi, onu da bilmiyorum. Biliyor olmamın bir önemi olacak mıydı, onu da bilmiyorum. Zaten bunu biliyor olsaydım bile bunun sizin için bir anlamı olmayacaktı! 

Budha pek çok şey söyledi ve her söylediğini de dönemin muhataplarına, dönemin kültür kodları içinde söyledi. O nedenle bugün bize anlamlı gelen pek çok şeyi söylediği gibi, anlamlı gelmeyen şeyi de söyledi.  

Diyeceğim şu; anlamı, en azından dönemsel anlamı anlamak istiyorsak o dönemin kültür kodlarına nüfuz edebilmeliyiz, edemiyorsak muhtemelen yalnızca Budha’yı değil, diğer kadim şahsiyetleri de önemsiz bir sebep üzerinden mahkûm edebiliriz. Şimdi tıpkı Tevrat’ı, Bagavat Gitay’yı, İncil’i veya Kuran’ı içlerindeki bazı sözlerden dolayı mahkûm etmeye yöneldiğimiz gibi. Nasıl her davranış kendisini belirli bir amaca göre göstermişse, her sözde bir anlama esas söylenmiştir.  

Anlayacağınız dün bugün değildir, dünün anlamı da bugünün anlamı değildir ve siz dünü güne izah etmek istediğinizde onu günün anlamı üzerinden alamazsınız, aldığınızda anlatamazsınız, anlattığınızda anlaşamazsınız, anlaştığınızda ise bu muhtemelen günün anlamı üzerinden olacaktır ve günün anlamının ise muhtemelen geçmişin ne anlamıyla ne de amacıyla bir bağı olmayacaktır. Siz dünü anlamak istiyorsanız ona geçmişin anlamı üzerinden gitmek, dönemin kültür kodlarına nüfuz etmek zorundasınız.  

Yeniden başlayalım: siz düne nüfuz etseniz bile bu düne günün bilgi birikimi üzerinden olacaktır ve günde anlam itibariyle itilaflı bir konu olduğu için sizin düne ulaşmış olmanızda bu günkü gibi itilaflı olacaktır.  

İnsan bildiği kadar anlatır ama genelde anlattığı kadar bilgiye sahip değildir. Bu kuşkusuz alakayı beslemek için alakasız olandan yararlanmak zorunda kalınmasıyla ilgilidir.  

Ama burada sorun yok, çünkü zaten her söz bir mecazın özü ifade etmesi çabasının bir parçasıdır. 

Bu da bize şunu ifade ediyor; yani aslında her ifade eksik bir ifadedir, düne göre öyle ise, bugüne göre böyledir ve siz ne yaparsanız yapın onu idrak kapasitenizden öte anlamazsınız.  

İşte, topluluklar için kolektif şuurun önemi buradan gelmektedir, çünkü bir tek kolektif şuur farklı düşünce sentezlerini yaratma şartına sahiptir. 

Ama gelin görün ki, insanlar kendi teklikleri şahsında tek şuurun yegâne şuur olması gerektiği düşüncesindedir.  

Tanrının tek olması da diğer güçlere hükmeden tanrıların tek tanrının avatarlarına dönüşmesi de düşüncenin bu mutlak tekçiliği benimsemesi ilkesinden gelmektedir. Yani tanrı bile insanın mutlak tek olması isteğinin bir neticesi şeklinde tezahür etmiş bulunmaktadır.  

Ayak ne zaman ayak olduğunu öğrendi? 

Sevgili Budha kusura bakmasın, aslında hiçbir zaman ve ayak hala ayak olduğunu bilmiyor, bilinç vasfı gereği ona ayak dediği için o ayaktır. Bilinç ona baş deseydi, muhtemelen o baş olacaktı. Bu bütünüyle bilincin organlarla ilişkisinde onlara ne dediği veya onlara ne yaptırdığıyla ilgilidir.  

Vasıf işlemin nedeni değildir, işlem vasfın nedenidir. 

(Not: Görseller “Zamanda Kıvrılma” filminden alınmıştır)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz