MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. “Tarihin her döneminde, aziz milletimiz kahramanca duruş göstermiş, milli namusunu korkusuzca müdafaa etmiştir.” diyen Bahçeli, demokrasinin en iyi uygulanabileceği sistemin Cumhuriyet olduğunu ifade etti.
Bahçeli, “15 Temmuz’da korkusuzca direnmiş, darbecilere ‘tamam’ dememiş bir komuta heyeti üzerinde kuşku uyandırmak, ipe sapa gelmez yorumlarla dedikodu yapmak bize göre utanmazlıktır.” dedi.
Milli Mücadele’yi kötülemek için fırsat kollayanların, hatta keşke ‘Yunan galip gelseydi’ diyebilecek kadar günaha, kire ve hıyanete batmışların varlığının utanç verici şekilde ortada olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi:
“Bunlara ne diyelim, bir delinin hezeyanı, bir küstahın uydurması mı diyelim? Diyemeyiz, zira dilimiz kurur, diyemeyiz aksi halde kanımız çekilir. Bunlar ki, Cumhuriyet’in nimetleriyle, demokrasinin imkânlarıyla, milletin müsamahasıyla zehir kusan işgal artıklarıdır. Atatürk’e sövmek bunların mesleğidir. Cumhuriyeti karalamak bunların geçim kapısıdır. Türk milletinin değerlerine kafa tutmak bunların iğrenç tertibidir. Allah var ya, son yıllarda bu zevatın sayısındaki artış da kaygı verici düzeydedir. Çanakkale’deki direnişten hala rahatsız olan, bağımsızlıktan yıllardır ürken, Cumhuriyet’in mana ve ruhundan namertçe ödü patlayan köksüzler ya kalem tutan sefiller, ya da kurşun atan alçaklar olarak karşımızdadır.
Gözümüzü gezdirdiğimiz her coğrafyada zulmün borusu ötmektedir. Irak’ın içine sürüklendiği buhran, peşmerge ve PKK’nın tutunduğu Türkmen yurtlarından kovalanmasıyla kısmen zayıflamıştır. 25 Eylül korsan referandumu, görünüşe bakılırsa 21 günde gümlemiş, Barzani rezil rüsva olmaktan kurtulamamıştır. Irak ordusu, federal polis güçleri ve Haşdi Şabi, 16 Ekim’de Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerin denetimini peşmergeden geri almak için operasyon başlatmıştı. Sonunda mezkûr bölgelerin büyük bir kısmında kontrol sağlanmıştır.
Türkiye, İran, Irak arasında kurulan sağlıklı ve istikrarlı diyaloglar etki gücünü göstermiş, Barzani’nin ve arkasındaki şer güçlerin manevra alanını daraltmıştır. Hakkı teslim edelim ki, bu olumlu bir gelişmedir. Barzani’nin bağımsızlık sevdası, arkasında başka bir hesap ve hazırlık yoksa, şimdilik ve zorunlu olarak beklemeye alınmış, rafa kaldırılmıştır. Kerkük’e yuvalanmaya, Türkmeneli’ne konuşlanmaya çalışan hainler arkalarına bakmadan kaçmışlardır. Görünüşe bakarsak, yalnızlaşan Barzani ve peşmerge çetesi tarihi bir hayal kırıklığı yaşamıştır.
Çığlık çığlığa, bağıra çağıra kaçarken üzerlerindeki sözde resmi üniformaları bile çıkarıp atmışlar
15 Ekim’de kanlarının son damlasına kadar savaşmaktan, Kerkük’ün Kudüsleri olduğunu söylemekten adeta nefesleri kesilen peşmerge fitnesi, ne olmuştur da, deyim yerindeyse tek bir mermi atmadan tabana kuvvet kaçmayı seçmiştir? Öyle ya, Kerkük’ü terk etmeyeceklerdi. İddiaları buydu. Ama çığlık çığlığa, bağıra çağıra kaçarken üzerlerindeki sözde resmi üniformaları bile çıkarıp atmışlar, ciğersizliklerini, naylon kimlik ve kişiliklerini afişe ve ilan etmişlerdir. Hani bir ara, fistan giymiş hainler ülkemizde sokaklara çıkıyor, zoru görünce tabana kuvvet çil yavrusu gibi dağılıyorlardı ya, bunların emmi çocukları da aynısını Kerkük ve mücavir bölgelerinde tekrarlamışlardır.
Irak’ın Kuzeyindeki Talabani yandaşlarıyla Barzaniciler ters düşmüş, birbirlerinin altını oymuşlardır. Nitekim karşılıklı hain suçlaması bunun işaretidir. Gerçekte ise bunların hepsi hain, hepsi de Kürt kökenli kardeşlerimizin iliğini kurutan, hayatlarını ve hayallerini karartan cinayet ve suç ortaklarıdır. Hedef olarak birbirlerinden farkları yoktur. Ancak Barzani ve örgütü ne hikmetse çekile çekile kapana girmiştir. Kerkük kurtarılmış, Türkmenler derin bir oh çekmişlerdir. Ne var ki, Barzani’nin çok kısa sürede, hiçbir karşı direniş göstermeden kaçıp gitmesi ister istemez şüphelere, soru işaretlerine neden olmuştur.
Şayet, Kerkük özelinde yeni ve kabul edilemez siyasi bir tasarım ve planlama için düğmeye basılmışsa, buna da maşalık görevine talip peşmerge ön açmışsa pek yakında bunun kokusu elbette çıkacaktır. Bilinsin ki, Kerkük’ün statüsü üzerinde kumar oynamak için masaya oturan güç ve çevreler mutlaka Türkmenlerin varlık ve tarihi haklarını da hesaba katmak, dikkate almak mecburiyetindedir. Değerli Milletvekilleri, Barzani’nin vahim hesap hatası sonucu zorladığı referandum sonrası, Irak’ta ortaya çıkan siyasi denklem Kerkük’ün statüsünün nihai çözümü için yeni bir süreç başlatmıştır.
Peşmergelerin Kerkük ve mücavir alanlardan çekilmesiyle bir geçiş dönemi yaşanacaktır. Bu nettir. İlk etapta, Kerkük’te güvenliği Irak ordusu ve federal polis sağlamalıdır. Haşdi Şabi’nin güvenlik konusunda görev üstlenmemesi büyük bir önemdedir. Kerkük’teki Türkmen ve Araplar’ın güvenliğin temini bağlamında Irak ordusuna yardımcı olmalarını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Bununla birlikte, Barzani’nin Kerkük’e taşıdığı PKK’lı teröristler tamamıyla sökülüp atılmalıdır. Kerkük’ün idari ve siyasi statüsünün belirlenmesi için Irak Merkezi yönetiminin öncülüğünde bir diyalog-görüşme-müzakere süreci başlatılmalıdır.
Bu süreçte, Irak Türkmenlerinin masada olması zarurettir. Kerkük’ün nihai statüsünün belirlenmesi sürecinde, ilk adım olarak normalleşmenin sağlanması, daha önce bozulan nüfuz yapısının da bu kapsamda ele alınması kaçınılmazdır. Bu çerçevede; Kerkük’e dışardan iskan edilenlerin geldikleri yerlere gönderilmeleri ve Kerkük’ten göçe zorlananların yurtlarına, yuvalarına dönmeleri için bir başlangıç tarihi belirlenmelidir. Bu konuda ABD işgalinin başladığı 2003 yılı esas alınabilecektir. 2003 yılından sonra Kerkük’e dışarıdan getirilenlerin ve Kerkük’ten göçe zorlananların evlerine dönmeleri uygun bir çıkış ve çözüm yolu olarak düşünülebilecektir. Bundan sonra sağlıklı bir nüfus sayımı yapılabilecektir. Kerkük’ün statüsüne Irak’ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve milli birliği içinde bir çözüm yolu bulunması elzemdir. Irak’ın kurucu tüm halkları; yani Türkmenler, Araplar, Kürtler, bunların yanı sıra Süryaniler, Keldaniler ile diğer grupların hak ve hukukları korunmalıdır. Kerkük hiçbir vilayete bağlı olmayan özel bir statüye kavuşturulmalıdır. Türkmenlerin dışlandığı, yok sayıldığı bir Kerkük, tarihi köklerinden koparılmış, kültür mirasından sökülmüş, genlerinden, gerçeklerinden ve geçmişinden uzaklaştırılmış demektir. Buna ise tamam demek, aslı astarı olmayan vaatlere kanarak aza tamah etmek Türklüğün kitabında yazmayan bir alçalma ve kayıp halidir.
Kerkük’te Haşdi Şabi’nin provokasyonları, mezhebi dayatmaları, Türkmen kardeşlerimizin arasına nifak sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Ne Şii, ne Sünni diyoruz; Türk’ün birdir ahlakı, vicdanı, imanı ve töresi diyerek yüksek sesle haykırıyoruz. Türkmen’e bakınca mezhep görmeyiz, göremeyiz. Yanılıp yenilip görürsek, bunu ecdada izah, tarihimize ifade edemeyiz. Türkmen’e bakınca ayrılık gayrılık bilmeyiz. Türk, Türk’tür, başka bir tanım ve tasvire kesinlikle ihtiyaç duymayız. Mezhep kutuplaşması konusunda tahrik edici hamleler yapan bölge ülkelerinin doğru ve isabetli bir tavır içinde olmadıklarını özellikle belirtmek istiyorum. Peşmergenin kaçmasının ardından, Kerkük’ün asli sahiplerine tevdii zorunluluktur.
Kerkük’teki devlet dairelerinden Barzani’nin fotoğraflarının indirilmesinden sonra, Irak’ın bütünlüğünü sarsacak ve mezhebi gerilimi teşvik edecek afiş ve posterlerin asılması yanlıştır, birlik duygusuna zarar verecektir. Yarın Türkiye’ye gelecek olan Irak Başbakanına bunların hatırlatılması yararlı ve yerinde olacaktır. Etnik ve mezhep temelli sıcak çatışma ihtimali Irak ve Suriye’yi tümden yutacak, Türkiye’yi her yönden olumsuz etkileyecek çok tehlikeli, çok vahim bir tuzaktır. Bu tuzağa düşülmemeli, bu oyuna gelinmemelidir. Türkiye, 25 Eylül referandumunu tanımayarak, Barzani’ye uyguladığı yaptırımlarla Irak Merkezi Yönetiminin elini güçlendirmiş, cesaret aşılamış, Türkmen kardeşlerimizin umutlarını yeşertmiştir.
Barzani mevzi kaybetmişse, bağımsızlık hamlesi akamete uğramışsa, bunda Türkiye’nin önemli bir payı vardır. Bu kapsamda Kerkük ve diğer Türkmen yurtlarının demografik operasyonlarla tasfiye planları derhal kesilmeli, Kerkük tarihi dokusuna, kültürel derinliğine müzahir bir şekilde yönetilmelidir. Söylüyoruz, rahatsız oluyorlar. Diyoruz, sancılanıyor, kulaklarını tıkıyorlar. Yine de söyleyeceğiz, yine de diyeceğiz: Kerkük Türk’tür, Türk’ün ebedi yurdudur. Kürt kökenli kardeşlerimize saygımız vardır, insani haklarına gölge düşürülmemelidir. Arap kökenli kardeşlerimize hürmetimiz vardır, dostluk ve tarih bağlarımız bakidir. Diğer sosyal ve etnik gruplardaki insanlara elbette kucağımız ve gönlümüz açıktır. Ancak bir yanda herkesin hakkına riayet ederken, diğer yanda da Türkmenleri savunmak, Türkmenliğin onurunu yere düşürmemek bizim için namus, bizim için şeref, bizim için telafisi olmayan beka meselesidir.
Sınır içi ve sınır ötesi alanları terörden temizlemek için olağanüstü bir gayret vardır. Bunun takdir edilmesi yerine, köstekleme çabaları, şüpheleri tetikleme arayışları terör örgütlerine pas vermek, el sallamak, ikramda bulunmakla eşdeğer aymazlık ve çürümüşlüktür. Etrafımız mayınlarla döşenmiştir. Kimin eli kimin cebinde, kim kiminle düşüp kalkıyor, kim kime teşrifatçılık yapıyor, hepten karışmış, manzara kaotik bir durum almıştır. Hatırlarsanız Rakka IŞİD’in en önemli merkeziydi. El Bab’tan sonra, Türkiye’nin Rakka operasyonuna katılmaması için bin dereden su getirilmişti. Çünkü, ABD bu operasyon görevini; Suriye Demokratik Güçleri paravanı altına saklanan yeni stratejik ortağı ve müttefiki PYD-YPG’ye vermişti.
Yaklaşık 4 aylık bir süreden sonra PKK’nın Suriye kolu olan YPG-YPJ Rakka’yı ele geçirdi. İşin tuhaf yanı, ciddi bir direnişle karşılaşmadı. Rakka’ya ön kapıdan sokulan IŞİD, arka kapıdan, PKK’nın mihmandarlığıyla adeta elini kolunu sallayarak çıkıp gitti. Sonuçta, Rakka PYD-YPG’nin denetim ve kontrolüne girmiş oldu. Ardından, bebek katilinin poster ve fotoğrafları düzenlenen uydurma, sefil ve rezil kutlamalarla meydanlara asıldı, terörizm ABD müşahitliğinde gövde gösterisi yaptı.
ABD, PKK’yı buyur ederek, canibaşını selamlatarak nerede durduğunu, kimlerle koyun koyuna olduğunu hiç tartışmaya yer bırakmayacak şekilde göstermiştir. Bunun manası, eşkıyanın övülmesi, eşkıyalığın onaylanmasıdır. Rakka danışıklı dövüş halinde, bir terör örgütünden alınıp diğerine teslim edilmiş, bir işgalden diğerine havalesi yapılmıştır. Bu bir kepazelik, seviyesiz bir skandaldır. Rakka komplosunun açıklaması yoktur. Süper güç olduğunu söyleyen, aslında çöküş sürecine giren, çarpık ve çürük bir yönetimle sendeleye sendeleye devrilmeye kadar gidecek olan bu ülkenin insanlık adına söz söylemeye yüzü olmayacaktır.
ABD Büyükelçiliği tepkiler üzerine diyor ki, ‘PKK, yabancı terör örgütleri listesinde yer alan bir örgüttür ve Öcalan, PKK ile bağlantılı terörizm faaliyetleri yüzünden Türkiye’de hapiste bulunmaktadır. Saygı görmeye değer bir şahsiyet değildir.’ Bunu Rakka meydanlarında katilin posterlerini astırmadan düşünecektiniz. Bunları PKK-PYD-YPG’yle sahibi olduğunuz IŞİD’in üzerine dümenden göndermeden önce söyleyecektiniz.
Yazıklar olsun, geçti borun pazarı, sürün merkebinizi Kandil’e. ABD Başkanı Trump’ın IQ testine girmesini tavsiye ettiği Dışişleri Bakanı ise YPG’yi tebrik etmiş, gerçek niyet ve aklının dibini göstermiştir. ABD politikalarındaki çatlaklık ve çoraklık öyle bir boyut almıştır ki, mantık ölçüleriyle tevili imkansızdır. Bu ülkenin İstanbul Başkonsolosluğunda irtibat görevlisi olarak çalışan, 25 Eylül’de gözaltına alınıp 4 Ekim’de tutuklanan tartışmaların odağındaki şahsa ait cep telefonu yeni bir kriz çıkarmıştır. ABD bu cep telefonun ve sim kartının iadesini bir nota eşliğinde Türkiye’den istemiştir. Pensilvanya’daki hoca görünümlü teröristbaşını iadeye yanaşmayan, onca delile, onca kanıta rağmen 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsüne tam olarak inanmayan ABD, telefon isteyerek şaka mı yapmış, yoksa kafa mı bulmuştur? Darbecileri Türkiye’ye vermeyen ABD, kala kala telefona mı kalmış, gözü telefona mı takılmıştır?
Madem telefon bu kadar değerlidir, o zaman verin hain Gülen’i alın telefonunuzu, üstelik tepe tepe kullanın, sabahlara kadar IŞİD’ten FETÖ’ye, PKK’dan YPG’ye kadar önünüze gelen terör örgütüyle konuşun, anlaşın, uzlaşın, özlem giderin. Kontörünüz biterse yüksünmeden, milletvekili maaşımdan fedakârlık yaparak, kişisel harcamalarımdan kısarak, söz veriyorum ben size göndereceğim. Yok, telefonu alamazsınız, hükümet buna aldırış etmezse, hemen yaka silkmeyin, yine sözüm söz olsun, yeni bir telefon alıp kargoya vereceğim ve Rakka’ya göndereceğim. Nasılsa anında elinize geçer, nasılsa hemen size ulaşır. Merak ediyorum, bu kadar mübalağa ve marazi olayların arasındaki hakikat kırıntılarını hangi teleskopla görüp keşfedeceğiz?
ABD kararını vermelidir; dost muyuz, düşman mı? Müttefiksek eğer, stratejik ortaksak eğer, herkes bunun gereğini yapacak, sorumluluğunu yerine getirecek ahlak, siyaset ve erdemi derhal göstermelidir. Oyalamaya, oyalanmaya, oyunlara gerek yoktur, vakit de kalmamıştır.”