Bahçeli: ABD’nin Suriye’de siyasi istikrar diye bir derdi yoktur amacı kaostur, krizdir, siyasi buhrandır

0

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Kadınlar Güçlensin Türkiye Büyüsün” adlı toplantıda konuştu. “20 Eylül 2018 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar da son derece yerindedir, doğrudur, desteğimiz tamdır.” diyen Bahçeli, şunları söyledi:

“Kadın belediye başkanlarımızın sayı ve oranındaki artışlar hem demokratik kültürümüzü zenginleştirecek, hem de millete hizmeti büyütecektir. İnancımız ve umudumuz bu şekildedir. Ayrıca; 20 bin 498 belediye meclis üyesi, 1251 il genel meclis üyesi, 18 bin 143 köy muhtarı, 31 bin 635 mahalle muhtarı, 80 bin 696 köy ihtiyar meclis üyesi, 137 bin 781 mahalle ihtiyar meclis üyesi arasında kadınlarımızın hak ettiği sayı ve temsile ulaşmaları konusunda üzerimize ne düşüyorsa yapacağımızın sözünü kararlı bir şekilde veriyoruz.

Cumhur İttifakı’nın şuuruyla temellenmesini ve teminini hedeflediğimiz önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimleri kadınlarımızın gücüyle Türkiye’nin önünü açacak, ilave olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni kökleştirecektir. Kimin ne dediğinin önemi yoktur. Kimin hangi oyunları oynadığının, hangi karanlık senaryolardan medet umduğunun bir kıymet-i harbiyesi olmayacaktır. Kadınlarımız güçlendikçe milli uyanış yaygınlaşacak, milli diriliş ve dayanışma ruhu Türkiye’yi büyütecektir. Diyoruz ki, kadınlar güçlensin Türkiye büyüsün.

Ne hazindir ki, yılın sadece belirli gün ve haftalarında toplumsal eşitsizlik konuları gündeme gelmekte, kadın hakları üstün körü geçilmekte ve fırsat eşitliği laf olsun kabilinden dile getirilmektedir. Kadın sadece bir güne hapsedilecek bir varlık mıdır? Kadınlarımızın sorunları ve sosyal hayattaki yeri sadece belirli bir hafta veya günün mü konusudur? Bu kısır döngü elbette son bulmalı, kadın ile şiddet, cinayet, eşitsizlik ve istismar kelimeleri artık yan yana gelmeyecek şekilde rafa kaldırılmalıdır. Aziz milletimiz bunu aşabilecek, bunu başarabilecek yüksek bir kültür ve mirasla donanmıştır.

Eğer bugün son yurdumuzda hür ve müstakil bir biçimde nefes alıp verebiliyorsak, bunda tarihe altın harflerle geçmiş ve elleri öpülesi kadınların büyük bir payı bulunmaktadır. Türkiye’nin geleceği kadınlarımızın üstleneceği yapıcı role, yapacakları değerli çalışmalara, eşsiz fedakârlıklara yakından bağlıdır. Aziz milletimizi içten çürütecek, geleceğini karartacak, kaos ve kriz aşılayacak her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik tahribatın karşısında set olacağız, buna müsaade etmeyeceğiz. Bu konuda gazete ve televizyonların adeta özendirici nitelik taşıyan, suça tevessül kapısını aralayan üçüncü sayfa haberlerine de dikkat etmesini yararlı görüyoruz. Toplumda artan şiddet sarmalını yaymaktansa konunun uzmanlarının bir araya gelip çözüm önerileri sunmasının sosyolojik ve psikolojik açıdan daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Kadına şiddet, istismar, eşitsizlik gibi yüz kızartıcı gelişmeler ülkemiz için bir beka meselesi olduğunu dün söyledik bugün de tekrarlıyoruz. Bu sorunun ertelenmesi, geciktirilmesi, savsaklanması çok ciddi mahsurlara yol açacaktır. Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Unutmayınız ki, kadınlar kadar güçlüyüz, kadınlar kadar insanınız, kadınlar kadar medeniyiz. Kadınlar hayatın içinde etkin ve fedakârca mücadele ederken, demokratik imkân ve fırsatlardan mahrum olmaları elbette akla ziyan bir çarpıklıktır. Hayatın her alanında eşit bir temsil ve katılım talebinde bulunan kadın gerçeğinden ürkmeden kabullenmek, gereğini yerine getirmek hepimiz adına bir insanlık görevidir.

Suriye’de artan iç kaos ve bunalım ortamının son bulması, siyasi ve sosyal istikrarın sağlanması için Astana Görüşmelerinin devamı niteliğindeki toplantılar Türkiye, Rusya ve İran’ın katılımıyla 7 Eylül’de Tahran’da gerçekleştirilmişti. Bu toplantı da 12 maddelik bildiri yayınlanmış, bu bildiride Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapılmış, komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı ortak mücadele edileceği belirtilmişti. Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşmak için Anayasa Komitesinin oluşması için çabaların süreceği ilan edilmişti.

Ancak İdlib’de Rusya ve Suriye rejiminin sivil halkı tehdit eden saldırıları durdurması yönünde bir kararın alınmamış olması Tahran Zirvesinden istenilen sonucun tam anlamıyla çıkmadığını da göstermiştir. Televizyonların canlı yayınladığı Tahran Zirvesinde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın İdlib’de yaşayan sivil halkın zarar görmemesi ve Türkiye’ye yönelik muhtemel bir göçün başlamasının önüne geçilmesi için yaptığı ateşkes çağrısı önemlidir, değerlidir. Kaldı ki, 20 Eylül 2018 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar da son derece yerindedir, doğrudur, desteğimiz tamdır. Gerek İdlib gerekse de Suriye’nin diğer bölgelerinde yapılan operasyonlarda sivil halkın can güvenliğinin korunması, Türkiye’nin hazmedemeyeceği göç dalgasının önüne geçilmesi acil bir ihtiyaçtır.

Ülkemiz yeni bir göç akının üstesinden gelemeyecektir. Buna ne ekonomik imkanlarımız, ne de sosyal bünyemiz ve nüfus bütünlüğümüz cevap veremeyecektir. Ülke olarak arzumuz Suriye’de bulunan diğer ülke güçlerinin aynı hassasiyeti göstermesi ve Türkiye’yi anlamalarıdır. Bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanı 17 Eylül 2018 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile Soçi’de bir araya gelmiş ve İdlib konusunu görüşmüşlerdir. Bu görüşmeden çıkan mutabakat hem ülkemiz hem de bölgemiz açısından memnuniyet verici bir gelişme olmuştur.

İdlib çatışmasızlık bölgesine düzenlenen saldırıların durdurulması hususunda Rusya Federasyonuyla varılan uzlaşma müspet bir sonuçtur. İdlib’de oluşturulan 20 km’lik güvenli bölge Suriye’den gelebilecek muhtemel göç dalgasını kaynağında engellemiş ve İdlib halkının huzuru için kapı aralamıştır. Sonunda ve şimdilik İdlib’de yaşayan sivil halk rahat bir nefes almıştır. Görünen budur. PKK/YPG terör örgütlerinin Akdeniz’e şirret ve zehirli koridor açma emeli daha da zorlaşmış, daha da engele takılmıştır. Suriye’deki barış ve huzur arayışlarına önemli katkılar sağlanmıştır.

Soçi Mutabakatı’nda alınan kararlar Tahran Zirvesi’nin devamı niteliğinde bir rol üstlenmiş ve böylelikle dünya kamuoyuna net mesajlar verilmiştir. Tahran Zirvesi’nde görüş ayrılığı olduğu spekülasyonu son bulmuş, Cenevre’de yapılacak görüşmeler için Türkiye’nin elini güçlenmiştir. Rusya’nın askeri müdahale ile yapmaya çalıştığını, Türkiye diplomatik girişimler sonucunda sağlamıştır. Türkiye, Suriye’nin istikrarı için samimiyetle mücadele ettiğini bir kez daha ilan etmiştir. Soçi Mutabakatı’nın hemen ardından Suriye’de Rus uçağının vurulması ve 15 asker kaybının yaşanması ise dikkatlerden kaçmamıştır. Görünen odur ki, Suriye’deki vahim süreç devletlerarası bir kriz için kaynama noktasına ulaşmıştır.

ABD ise her ne kadar İdlib için alınan bu kararı desteklediğini ifade etmiş olsa da ve YPG’nin Menbiç’in bir parçası olmayacağını söylemiş bulunsa da terör örgütlerine yaptığı silah desteğini hala kesmemiştir. ABD gerçekten bölgede kalıcı barış ve istikrar istiyorsa terör örgütlerinin hamiliğini yapmaktan vazgeçmelidir. Anlaşıldığı kadarıyla, ABD’nin Suriye’de siyasi istikrar diye bir derdi yoktur. ABD’nin amacı kaostur, krizdir, siyasi buhrandır. Üstelik bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütüyle işbirliği yaparak samimiyetsizliğini açıkça göstermiştir.

Buna karşılık yapılacaklar bellidir. Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden kanun ve insanlık dışı her örgütle kararlı mücadele şarttır ve kaçınılmazdır. Teröristler sınır ötesinin hangi bölgesinde bulunursa bulunsun imha edilmelidir. Hangi isim altında yer alırsa alsınlar kafaları koparılmalıdır. ABD’nin kurnazlığı hiçbir fayda etmeyecek ve kahraman Mehmetçik teröristlerin inlerini başlarına yıkmaya devam edecektir. Türkiye’nin sınır dışı operasyonlarla teröristleri etkisiz hale getirmesi, bu operasyonlar ile sözde elebaşlarının imha edilmesi memnuniyet vericidir.

Son 45 gün de yurt içi ve sınır ötesinde 366 teröristin etkisiz hale getirildiği Milli Savunma Bakanı tarafından açıklanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı bu operasyonlar bölgemizde hiçbir terör örgütünü barındırmama kararlılığının bir göstergesidir. Buna karşın Irak’ın Türkiye sınırı boyunca asker konuşlandırması ise dikkat çekicidir. Irak, teröristlerin imha edilmesinden neden rahatsızdır? Irak’ın sınırlarımız boyunca asker konuşlandırmasında ABD’nin rolü var mıdır? Bu soruların cevapları aynı zamanda bölgesel istikrar açısından kimlerin samimiyetle mücadele edip etmediğinin de delili olacaktır.

İdlib krizinin çözümü için katil Esad ile işbirliği ya da görüşülmesinin zorunlu olduğunu söyleyenler de akıllarını başlarına almalıdır. Terör örgütleri ile mücadele eden Türkiye’yi eline kan bulaşmış bir katille aynı masaya oturtma heves ve densizliği eğer ihanet ve işbirlikçilik değilse, kesinlikle gafilliktir. Suriye’nin huzur ve istikrarı için Türkiye tüm gayretiyle mücadele etmektedir. Milli bekamızın savunulması kararlı ve tavizsiz ölçüde sürdürülmektedir. İdlib’de oluşturulan gözlem noktaları da bu kapsamda görevini başarıyla icra etmektedir. Suriye’nin geleceğinde ise tek söz sahibinin Suriye halkı olduğu asla unutulmamalıdır. Ve de zalim Esad’la gidilecek hiçbir yer yoktur, olamayacaktır.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz