- Seçime doğru: Sandık nasıl ‘darbe’ olur? Yoksa kast edilen seçimin mevcut iktidara darbe vurması ihtimali midir? - 29 Nisan 2023
- Erdoğan’ın rahatsızlanması AK Parti ileri gelenlerinin vücut kimyasını bozmuş gibi… - 28 Nisan 2023
- Seçime doğru: Şapkadan tavşan niyetine uçak, gemi, tren çıkıyor.. İktidarın bu hesabı doğru olabilir mi? - 27 Nisan 2023
Türk politika hayatının en önemli şahsiyetlerinden Deniz Baykal vefat etti.
Kendisine Allah’tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine sabırlar diliyorum.
Hayatının her dönemi arayışla geçen, aradığını bulduğu zaman bile yakaladığı fırsatı elinde tutamayan bir politikacıydı.
Politika hayatımızda ondan daha uzun sürelisi yok.
Hemen her politik koltukta Baykal’dan iz bulunabilir. Parti genel başkanlığı yaptı. Yaşı ileri olduğunda ve geçici süre de olsa TBMM başkanlığı da. Başbakan yardımcısı, enerji ve tabii kaynaklar bakanı, maliye bakanı, dışişleri bakanı sıfatları taşıdığı dönemler oldu.
Bir tek başbakan olamadı. Olabilirdi de.
Evet, başbakan olamadı, ama başbakanlık yapan Tayyip Erdoğan’ın politikada önünü açanlardandı.
Kendisini çağırıp politikaya girmesini sağlayan Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde yanında yer alan kadrodandı.
CHP’nin en uzun süreyle genel başkanlığını yapmıştır. Bilinen politik ilk eylemi de 1960’ın hemen öncesinde DP’ye karşı girişilmiş gençlik hareketlerinde ön planda görünmesiydi.
Halk desteğine sahip olduğunu göstermek isteyen başbakan Adnan Menderes Ankara/Kızılay sokaklarında yürüyerek bunu ispata kalkıştığında, onun bu girişimini boşa çıkartan gençlerden biri kesinlikle oydu; bazılarının sonradan iddia ettiği gibi başbakanın yakasına yapışan genç o olmasa bile…
Hukuk eğitimi sonrası SBF’de öğretim üyesi olarak başladığı akademik hayatına devam etseydi, uluslararası çapta bir siyaset bilimci olabilirdi. Politikaya girdiği için doçent unvanıyla kaldı ve böylece o fırsatı kaçırmış oldu.
Politikada da kaçırdığı sayısız fırsat var.
Muhalefette bulunmayı karşı tarafı zora düşürmek olarak tanımlayan bir politik tavra sahipti. Sadece başında bulunduğu partinin politik rakipleriyle didişmekle kalmadı, içinde yer aldığı partinin liderleriyle de güven ilişkisi kuramadı.
Hırçın bir muhalefetten yana bilindi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun günümüzde başlattığı CHP’yi daha geniş kitlelere açma girişimini ilk deneyen lider Bülent Ecevit’e, hem de bunu hayata geçirmeye çabaladığı dönemde, parti içi muhalefeti başlatan yine oydu.
Oysa, 1980 darbesi ardından askerler tarafından kapatılmış CHP’nin başına, yeniden açılmasından kısa süre sonra geldiğinde (1992), partisinin maküs talihini değiştirme, yalnızca dört kişiden birinin oyunu alabilen bir kısır döngüden onu kurtarma ve bir anlamda zincirlerini kırma niyetine sahip olmuştu Deniz Baykal.
O dönemdeki görüşmelerimizde kesin niyetini aktarırken yüzüne yansıyan heyecanı hatırlıyorum.
Uğur Mumcu’yu katledenler (1993) Deniz Baykal’ın o niyetine de son verdirdiler.
En iyi bildiği yola o suikasttan sonra yeniden döndü.
Başörtüsü yasağını hararetle savundu.
Yasakların ülkeyi sürüklediği alt üst oluşta hiç yapmaması gereken bir şey yaptı: ’Post-modern darbe’yi -28 Şubat- destekledi.
Tanıdığım kişilik ile taban tabana zıt bu görüntüyü anlamakta hep zorlanmışımdır.
CHP’yi dönüştürecekken kendisini dönüştürdü Deniz Baykal
Başarı aranıyorsa, hep çelişkilerin adamı olma başarısı onundur.
Askerlerin ‘siyasi yasaklı’ hale getirdiği Tayyip Erdoğan’ın yasağının kaldırılması ve bunun sonucunda ona başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yolunun açılmasında en önemli rollerden biri onundur.
Sıra iktidardaki AK Parti içerisinden birinin Meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilmesine geldiğinde, hukuk eğitiminin kendisinden bekleyeceği ve kişiliğine de yakışacak bir tavrı benimsemek yerine, 367 saçmalığını Anayasa Mahkemesi’ne kadar taşıyarak Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını engellemeye çalışan CHP’nin genel başkanı oydu.
CHP misyonunu o partinin kapalı tutulduğu dönemde sürdüren SHP’nin genel başkanı, ülkemiz şartlarında ‘mavi kan’ sayılabilecek Erdal İnönü daha halkçı bir yola kendisini ısındırabilmişti de, halkın içinden gelen Deniz Baykal, duruşu ve davranışıyla hep daha ‘elitist’ görünmüştür.
Uluslararası bir ortamda kendisini çok daha rahat hissedip davrandığını farkettim.
Yıl 2007. Her yıl Münih’te yapılan güvenlik ağırlıklı uluslararası bir toplantıya o yıl sürpriz bir biçimde iktidardan bir isim değil de o çağrılmıştı. Her ülkenin star politikacıları arasında Deniz Baykal, hem ikili ilişkilerde hem de içerikli konuşmasıyla, o toplantıda sivrilebilmişti.
Oradaydım, yakından gözlemledim.
Çağrılmasını kendisine bir mesaj olarak yorumlayamadı ama. Dönüşte, ayağının tozuyla geldiği Ankara’da, kimin cumhurbaşkanı olacağıyla ilgili tartışmalarda, demokrat bir tavır sergileyemedi.
Münih’te kaldığı otelde baş başa denilebilecek bir ortamda kahvaltı eder ve ilerideki günlerde tartışılması başlayacak cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili konuları konuşurken, ondan, farklı bir tavır sergileyebileceği izlenimi almıştım oysa.
Yanılmışım.
Ecevit CHP’yi dönüştürmeyi kafasına koymuşken ona sonuna kadar destek verebilirdi.
Askerler tarafından kapatılmasından yıllar sonra yeniden açıldığında (1992), dönüştürme görevini de üstlenerek CHP’ye genel başkan olmuştu; niyetinin Mumcu suikastıyla bozulmasına müsaade etmeyebilirdi.
Sürpriz biçimde iktidara gelmiş (2002) AK Parti’nin karşılaştığı ilk uluslararası sınav olan, ülkemize Amerikan askerlerinin gelmesi ve Irak’a ortak müdahalede bulunulması çabasına yerinde bir kararla karşı çıkıp ‘1 Mart tezkeresi’nin geri çevrilmesini sağlamada en büyük payın sahibi oydu; o olay halkla yakınlaşma fırsatıydı Baykal için…
Birkaç defa daha niyetlendi CHP’yi daha geniş kitlelere sevimli hale getirme misyonuna. Mevlana‘nın anıldığı ‘Şeb-i Arus’ törenlerinden birinde (2010) yaptığı konuşmayı çok beğenmiş ve bunu onun da katıldığı aynı toplantıdan hemen sonra çıkılan yurtdışı gezisi sırasında Tayyip Erdoğan‘a da iletmiştim. Şaşırmıştı.
Kaçırdığı fırsatların haddi hesabı yok.
Politika hayatımızda daha kalıcı izler bırakabilecek değerdeydi Deniz Baykal, bundan hiç kuşkum yok; bir kasetle ortadan çekilmek zorunda kalmamalıydı.
Deprem felaketiyle toplumun derinden sarsıldığı şu günlerde vefat etmesi bile manidar. Hak ettiği düzeyde konuşulup politik mirası tartışılamayacak.
Allah rahmet eylesin.
1) Tek kutuplu dünya düzeni ve ABD öncülüğündeki Batı politikalarını uygun bulmuyorum.2) Tek merkezli bir gücün dünyayı yönetmesi çabası doğru olamaz.3) Tek merkezli bir dünya demokrasi için de doğru bir algılama değildir.4) Demokrasi, çoğunluğun isteklerinin azınlığın hakları ihlal edilmeden yerine getirilmesi olmalıdır.5) Biz silahsızlanma konusunda şeffafız, ama ABD ve birçok ülkede bu şeffaflığı göremiyoruz.6) Bize sürekli demokrasiyi öğretmeye çalışanlar, demokrasinin gereğini yerine getirmiyorlar.7) ABD her şeyin üzerinde davranıyor.8) ABD, ulusal güvenliği gerekçe göstererek ulusal sınırları tanımıyor. Bu büyük bir çatışma yaratıyor. Tek yönlü eylemler çatışmaları çözmüyor, aksine kötüleştiriyor.9) Hiç kimse uluslararası hukuka saygı göstermiyor.10) Hükümet dışı kuruluşlar (NGO) başka ülkelerin güdümünde faaliyet gösteriyorlar. Bu kabul edilemez. Rusya’da NGO’ları sıkı biçimde izletiyorum.11) NATO bir dünya kurumu değildir.12) Eğer İran’ın nükleer çalışmaları sorunsa, bu İsrail, Pakistan, Hindistan ve Kuzey Kore ile birlikte ele alınmalıdır. Kuzey Kore nükleer denemeyi yaptı bile.13) ABD’nin, “önleyici müdahale” yaklaşımı ve uygulamasının doğru olmadığı ve çatışma alanlarını daha da artırdığı ortaya çıkmıştır.Putin, NATO’nun genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı da vurguladı. Varşova Paktı lağvedilirken, Rusya’ya kendi güvenliği açısından sözler verildiğini, ancak NATO’nun genişlemesi ile Batı’nın Rusya sınırına askeri güç yığdığının görüldüğünü vurguladı. NATO’nun, ülkelerin çoğunluğunun üye olduğu bir dünya kurumu olmadığını, bu nedenle bütün dünyayı temsil eden bir güç gibi davranamayacağını, uluslararası sorunların çözüleceği zeminin BM olduğu mesajını verdi.Putin, ABD’nin BM’yi dikkate almadığını anımsatarak, Rusya’nın da gerekli gördüğünde -özellikle nükleer silah kullanımı konusunda- aynı yöntemi kullanabileceğini ima etti.Putin, ABD’li senatörlerin Rusya’yı İran’ın nükleer çalışmalarını desteklemekle suçlamaları üzerine, Tahran’ın nükleer materyalleri Batı’dan satın aldığını belirtti. Tek güç kabul edilemez Öğle yemeği arasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Baykal,……vs vs
biz ne ediyorduk….ozaman
y buyukkkkkanittttt
e muhtıra
halaa
28 şubattan cikalj daaaa 10 yasindaydık….1987…2007
ulkemmmmm
deniz baykal chp yi devletçi statükocu partiden gerçek sosyal demokrat bir partiye dönüştürmek imkanı vardı ama o bunu asla düşünmedi.
küçük olsun benim olsun rahatım bozulmasın dedi iktidar olmayı asla düşünmedi.
ordu adalet ve bürokrasi ile her iktidarı baskı altına almaya çalıştı.
ülkenin din inanç bilhassa islama karşı çok sertti en ufak bir gelişmeyi irtica yaygarası ile bastırma yolunu seçti.
chp ilk kez onun başkanlığında baraj altında kaldı.
367 krizinde anayasa mahkemesini tehdit etti.
bu gün ülkenin geldiği durumun baş sorumlusudur.
chp onun zamanında hizipler ve kurultaylar partisi oldu.
28 şubatın yılmaz destekçisi idi.
ahlaka mugayir bir kasetle chp genel başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı.
65 yaşındayım aklımda kalan hiç iyi bir anısı yok.
şimdi en büyük mahkemenin huzurunda icraatlarının hesabını verecek.
dinince dinlensin.
hala muktedir olmakta ısrar edenlere ibret olsun.
Teşekkürler Efedamat, yazdıklarınız duygu ve düşüncelerime tercüman oldu. Allah, Baykal’a rahmetiyle değil, adetiyle muamele etsin.
Sehven adetiyle yazılmış, doğrusu adaletiyle olacaktı.