- Bireyler olarak sohbet edebileceğimiz Yarın’larda görüşünceye kadar… - 30 Nisan 2023
- Bireysel Savunma Mekanizması Olarak Kader - 6 Mart 2023
- Kalitesizlikte ve Asgaride Birlik - 22 Şubat 2023
Konumuza başlamadan tartışma zeminimizi belirlememiz gerekiyor.
Öncelikle, yönetici kesimin kader kavramını ağzına almasının dahi eğreti durduğunu belirtmem gerekir. Sorumlulukları gereği yerine getirmeleri gereken görevleri başlarından savmalarına yol açacağı için, yönetici sınıfının kaderin arkasına saklanmasının veya günlük iş tanımlarında ortaya çıkacak sorunlarda kullanmasının uygun olmadığının altını çizmem gerektiğine inanıyorum! Bunun yanında, “gerçek dinin” veya “gerçek kader inancının” ne olduğu tartışmalarına da hiç girmeyeceğim.
Derdim, bireylerin günlük yaşantılarında kullanageldikleri kader inancının nasıl da bir bireysel savunma mekanizması olarak kullanıldığı veya kullanılabileceğidir!
Ülkemizi topyekün etkileyen bir afet ile karşı karşıya kaldık ve hem toplumsal düzeyde, hem de bireysel olarak artçı etkileri görmeye, yaşamaya devam ediyoruz. Kimisi her gün aldığı nefese şükrederek yaşar oldu, kimisi de gece uyku kalitesinin de bozulduğu bir stres içinde kendisini buluverdi. Kişisel düzeyde anksiyetemizi/ kaygımızı arttıran bu tür durumlarda kaçınılmaz olarak çocukluktan beri öğrenegeldiğimiz savunma mekanizmaları devreye giriverir. Çünkü, kendimizi bu inanılmaz boyuttaki yeni tehdite karşı korumamız gerekmektedir!
Kullandığımız savunma yöntemlerini bilişsel olarak kendimiz belirlemeyiz. Yani, yüzümüzü avuçlarımız arasına alarak, arşivden bir mekanizma seçmeyiz. Artılarını veya eksilerini tartarak bir savunma yöntemi tercih etmeyiz. Aslında bu konunun profesyonelleri, psikoterapi seansları esnasında sıkıntılarınız ile nasıl başa çıkabileceğinizi öğrenmenizin yanında savunma mekanizmalarının hayatınızda nasıl da etkin bir şekilde kullanabileceğiniz konusunda bizlere yardımcı/ yönlendirici olurlar. Tedavilerinde hangi oranda başarılı olduklarını da bu ikinci kısım belirler aslında. Yani, sizin bir sonraki sorununuzla nasıl başa çıkabileceğinizi öğrenip öğrenememeniz… O uzun görüşmelerde dert sadece insanın mevcut sorunun nasıl üstesinden geleceği konusunda yol göstermek/ yardımcı olmak değildir. O yolların kişideki uygulama başarısı ile hem mevcut sorun çözülür, hem de ileride karşılaşılacak benzer sorunlara karşı kendimizi donanımlı hale getiririz! Yani, bir nevi çocukluktan beri hayatın bizlere öğretmesi gerektiği savunma yöntemlerini öğrenmeye/ yeniden gözden geçirmeye çalışırız!
Peki, kader inancı burada nasıl bir rol oynuyor?
Derdimin bu inancın dinsel olarak doğru veya yanlış kullanıldığı olmadığını en başta söylemiştim. Benim derdim, bunu nasıl da bir savunma mekanizması olarak işlevsel olarak kullanabileceğimiz ile ilgili…
Yerinde ve kararında kullanılmayan her ilaç nasıl bir zehre dönüşüveriyorsa, işte abartılı olarak her alanda kullanılan savunma mekanizmaları da kişiye zarar vermeye başlıyor!
Yeri geliyor, gerçeklikten bizleri koparıyor…
Yeri geliyor karakterimizi öylesine değiştiriyor ki, etrafımızdaki her türlü afete karşı duyarsız hale geliyoruz, insanların karşı karşıya kaldıkları çıkmazlara empati duygumuzu bile kaybediveriyoruz!
Yani, içsel olarak kurduğumuz savunmalardan örülü dünyamız, kendisini bilimsel doğruluktan alabildiğince uzaklaştırıveriyor!
Hiçbir önlem veya tedbirin olmadığı, hiç bir planlamanın veya kar- zarar hesabının yapılamadığı gerçeküstü bir dünyada kendimizi buluveriyoruz…
Kader inancı da, yerinde ve dozunda kullanıldığı sürece, bireysel olarak insanları rahatlatıcı, stres veya kaygılardan koruyucu bir özelliğe bürünüyor. Dikkat edin, kader inancının dinsel doğru kullanımından bahsetmiyorum. Sadece her soruna karşı aynı savunma mekanizmasının fütürsuzca kullanılmasının zararından bahsediyorum burada! Yoksa, doğduğumuz topraklar, konuştuğumuz dil, içine düştüğümüz mahalle, inandığımız din veya desteklediğimiz futbol kulübünden siyasi partiye kadar her şey çıkmaz sokak haline dönüveren kaderimiz haline gelir de fark edemeyiz bile…
Esen kalınız