- Kılıçdaroğlu: MİT onun emrinde, bizim gizli kapaklı görüşmemiz varsa çıksın açıklasın - 29 Nisan 2023
- Demir Grup Sivasspor 1 – 3 Fenerbahçe.. - 29 Nisan 2023
- Yurt dışına kayıtlı seçmenler oy vermeye başladı.. - 29 Nisan 2023
Dünyada canlı türlerinin çeşitliliği sürekli azalıyor. 2100 yılına dek nesli tükenen canlı türlerinin sayısı 1000’i bulabilir. Peki bu konuda ne yapılabilir?
Bazı canlıların neslinin tükenmesi her zaman yeryüzünde yaşamın bir parçası olmuştur. Ama 65 milyon yıl önce dinozorları ortadan kaldıran ve bugün neredeyse karşı karşıya olduğumuz kitlesel bir şekilde soy tükenmesine çok daha seyrek rastlanır.
Bilim insanları, günümüzdeki hızla giderse 2100 yılına dek 269-350 kuş ve memeli türünün soyunun tükeneceğini tahmin ediyor. Ancak soyu tükenme riski olan canlılar için oluşturulan özel liste uygulamaları işe yaramazsa bu sayı 1000’e kadar çıkabilir. Bitki ve omurgasız hayvanlardaki soy tükenmesi konusunda ise fazla bilgi sahibi değiliz. Ama omurgalı hayvanlardaki kayıp, ekosistemin diğer kısımları konusunda da fikir veriyor.
BBC Türkçe’nin aktardığına göre biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın hızla kayba uğradığı doğrudur. Biyolojik çeşitlilik, canlı organizmaların çeşitliliği olarak tarif edilir; ama aynı zamanda her canlı türü içinde ve bu canlı türleriyle ekosistemler arasında da çeşitlilik söz konusudur.
Biyolog EO Wilson bu kaybı, iklim değişikliği tehdidinin gölgesinde kalan “gizli ve büyük bir trajedi” olarak tanımlamıştı. Ama bu konuda yapılabilecekler de var.
Yeryüzünde yaşam neden daha az çeşit içeriyor?
Bunun kısa yoldan cevabı: İnsan yüzünden. Son dönemlerdeki soy tükenmesi vakalarında ortak faktör insan olmuştur; doğal yaşam ortamlarına insanın zarar vermesi. Burada tarım önemli bir rol oynar. Örneğin Amazon ormanlarının önemli bir kısmı ağaçtan arındırılarak soya fasulyesi ekimi ve hayvancılık için alan açılmıştır.
Şehirlerin kurulması ve genişlemesi de başka bir etkendir. Örneğin New Orleans ve Kalküta’da şehri çevreleyen bölgelerde bataklıkların kurutulması ile şehirleri büyütme çabaları, kanalizasyon sistemi ve kirlilik, canlıların yaşam alanları üzerinde olumsuz etkilerde bulunuyor.
Ayrıca insanların bilerek veya kazara bir ortama soktuğu yeni canlı türlerinin de yıkıcı etkileri oluyor. Geçmişten beri o doğal ortamda yaşayan canlılar birçok durumda, hastalıklara daha dayanıklı ve daha az doğal saldırganı olan bu yeni işgalci canlılarla rekabet edemiyor. Özellikle adada yaşayan canlılar bu olumsuzluklara daha açık olabiliyor. Mauritius’taki dodo, Guam’daki uçan tilki buna en iyi örnektir.
İnsan etkinliğinden kaynaklı iklim değişikliği de önemli bir etken. Ekosistemleri tahrip eden bu faktör, soy tükenmesini tetikleyen nedenler bakımından da liste başına tırmanabilir. İklim değişikliğinden yararlanan ve zarar gören canlılar olacaktır. Ama belli bir ortam için uzmanlaşmış, yaşadığı bölgeden uzaklaşmayan, farklı doğal ortamlarda yeni topluluklar kuramayan canlılar soy tükenmesine en ideal adaylardır.
İnsan için önemi ne?
Son yıllarda doğanın insana sunduğu olanakların değerini parasal olarak ifade eden eğilimler ortaya çıktı. Bitkilerin karbon depolaması, böceklerin bitkilere polen taşıyarak ürün oluşumuna katkısı, ağaçların suyu filtreden geçirmesi vb. şeklinde sıralanabilecek hizmetlerin dünya çapındaki değeri yıllık125-145 trilyon dolar olarak hesaplanıyor.
Fakat bu hizmetlerin birçoğu zorunlu ve vazgeçilmez olması, örneğin yeşil alanların insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkilerinin parayla hesap edilememesi gibi nedenlerle bu yaklaşımı eleştirenler de var.
Bir tek türün sayısının azalması önemsiz gibi görünebilir, ama bunun ekosistem üzerinde çok daha geniş etkileri olur ve bazı balık türlerinde olduğu gibi ekosistemin tümüyle çökmesine neden olabilir.
Peki bu gidişat durdurulabilir mi?
Tarih kitapları insanların 60 bin yıllık öyküsünde canlı türlerini nasıl soy tükenmesine yönelttiğine dair karamsar tablolar çizer. Ama geleceğimiz de öyle olmak zorunda değildir. Bu süreci yavaşlatma, hatta tersine çevirme gücü de insanın elinde olabilir.
Farklı ülkeler veya dünya çapındaki ekolojik ve biyolojik çeşitlilik koruma girişimleri de genetik alandaki yeni teknolojiler de bu alanda umut verici olabilir.
Uzmanlar, soyu tükenmiş canlı türlerinin yeniden oluşturulması çalışmalarının haberlere konu olduğunu, ama dengesiz artışla başka canlılar için tehdit teşkil eden canlıların üremesini sınırlandırma konusundaki çalışmaların genetik teknolojide bugün uygulanabildiğini söylüyor.
Farelerin her yeri istila etmesi, Yeni Zelanda’da arıların, Avustralya’da kurbağaların istilası gibi sorunlarda gen teknolojisiyle kısırlaştırmaya başvurulabilir.
Peki insan müdahalesi doğadaki canlılara tehdit oluşturmak yerine doğayı koruyabilir mi? Umarız öyle olur. Bugüne kadar yaşanan altı kez geniş kapsamlı soy tükenmesi vakalarına yenilerini ekleme ihtimali ile karşı karşıya olduğumuz bu dönemde, doğayla ilişkilerimizi yeniden gözden geçirerek çözümler bulmamız gerektiği kesin.