- Usta yazmazsa, çırak yazamaz. Herkes Allaha emanet olsun… - 9 Mart 2020
- Ali Babacan’ın siyaset modeli “çoklu akıl” - 15 Şubat 2020
- Erdoğan ve Başbuğ gerilimini nasıl anlamak gerek? - 12 Şubat 2020
Kemal Kılıçdaroğlu, Şubat 2018 kongresinden sonra yeniden genel başkan seçildi ve partide arzu ettiği değişimlerin önemli bir kısmını gerçekleştirebildi. Son İstanbul seçimlerine de, bir yönüyle, bu değişimin meyvelerini veren önemli göstergelerden biri gibi bakmak gerek.
Ben, CHP ve Kılıçdaroğlu’na ayrı ayrı bakıyorum. Kılıçdaroğlu, iç dünyasında, Türkiye toplumunun her kesimini yerli yerine oturtmuş ve bütün katmanlarla barışık. Bu onun topluma yaklaşımını da pozitif etkiliyor. Ve attığı adımlarda da onu başarılı kılıyor.
CHP ise, henüz Kılıçdaroğlu’ndan çok uzakta. Baykal gibi hizipçilerin yanında; devletçi, ulusalcı, mezhepçi, Kürtlere negatif bakan, neredeyse Perinçek ekolüne yakın, bir yığın küçük küçük gruplar var ve etkileri önemsenecek düzeyde.
Kılıçdaroğlu; temelini “demokrasi ve özgürlükler” olarak tanımlayabileceğimiz, üç alanda önemli açılımlar gerçekleştirdi. Kürt seçmene, muhafazakar seçmene ve merkez soldan daha ötedeki sol seçmene “güven” vermeyi başardı. “Haydi” denildiğinde bu alanlardan ciddi oy akıyor CHP’ye. Tabanda da bu gruplar arasında uzlaşı gözüküyor.
İYİ P’nin kurulmasından sonra, % 20-21 bandına sıkışan CHP’nin, neredeyse, ulusalcıların operasyonu ile genel başkanlığı Muharrem İnce’ye kaptırmasına ramak kalmıştı, oysa.
Son genel başkanlık kurultayında ben de bir yazı yazmıştım. Ocak Medya’da. Kılıçdaroğlu’nun CHP’de dönüşüm yapabilmesi için “son şansı” diye.
Sözü uzatmayalım. Kılıçdaroğlu; “adalet yürüyüşü”, “özgürlükler vurgusu”, “otokratik rejime karşı çıkışı” ve “muhafazakar değerlere vurgusu” ile, oldukça yumuşak bir geçiş süreci sonrası, CHP’yi “halka doğru” hareket ettirmeye muvaffak oldu. Hem de “Muharrem İnce’nin” kim olduğunu; hem CHP seçmenine, hem de memlekete göstermiş ve de defterini de dürmüş oldu.
Türkiye toplumuna; attığı stratejik adımlarla da önemli ölçüde umut aşılayabildi Kılıçdaroğlu. İYİ P’nin meclise girişini garanti eden stratejik adımı, Saadet Partisi’nin değerli genel başkanı Temel Karamollaoğlu ile kurduğu nefis ilişki, HDP ile “demokrasi” zemininde buluşabilmesi, İstanbul seçimlerinde CHP’nin oylarına, Ekrem İmamoğlu şahsında, “zirve” yaptırdı.
Kılıçdaroğlu’nun yaptığı dönüşüme, isim bazında örnekleme yaparsak; Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu birlikteliğinin, Muharrem İnce-Atatürk’ün askerleriyiz ekibine tercih edilmesidir, diyebiliriz. Sokak hareketinden gelen bir il başkanı, muhafazakar özellikleri güçlü bir belediye başkanı. Bu kombinasyon Kılıçdaroğlu’na ait bir başarıdır.
Son anketler, CHP oylarının % 32-33’lere ulaştığını gösteriyor. Hatta AKP oylarından daha önde olduğunu gösteren ciddiye alınması gereken, anket sonuçları da var.
Hatırlarsanız, ben de Zamanın Ruhu, bu defa “sol” mu diyor? diye bir yazı yazmıştım. Arzu ederseniz o yazıma da bakabilirsiniz.
Kılıçdaroğlu’nun, gerçekleştirmeye çalıştığı, “demokratik zemini genişletmek ve Türkiye’deki duygusal kopuşu ortadan kaldırmak gayretleri”, oldukça tehlikeli “mayınlı sahada” ilerliyor. Özellikle CHP’nin HDP ile ilişkileri, birçok boyuttan, “kirletilmeye- engellenmeye” çalışılıyor. Bildiğiniz; “terörle işbirliği yapmak”, “şehitlere saygısızlık” gibi, toplumun hassas noktaları hayli “ajite” ediliyor. İşin tuhaf tarafı HDP’nin siyaset içine çekilmesi, silahın etkisinden uzaklaştırılması “Türkiye’nin menfaatine” iken, böyle bakmayan bir ekibin, tam tersi kanaate sahip olması ve bu fikirlerin de iktidar tarafından benimsenmesi, toplumun kafasının netleşmesini önlüyor.
Kılıçdaroğlu’nun önünde, bir kaç güçlük var.
Birincisi, parti henüz Kılıçdaroğlu’nun fikirleri ile tam mutabık değil. Yerel seçimlerdeki bu başarılara rağmen, “demokrasi çizgisini” içine sindirememiş dikkate alınması gereken bir kesim var. Bu kesim, demokrasi ve özgürlükler açılımlarını “tehlikeli” buluyor. Bu grup partiden bir parça koparabilir veya partinin gücünü azaltıcı girişimlerde bulunabilir. Bir gün önce Muharrem İnce’nin “yeniden CB’lığına aday olacağım” çıkışını yapması gibi. Bu grup, son noktada, Kılıçdaroğlu’nu “teröre destek veriyor” diyerek suçlayıp partiden ayrılır ve ulusalcı-Kemalist çizgide yeni bir parti kurabilir.
İkincisi, zamanın ruhunun “sola doğru hareket etmekte olması ve bunun CHP’ye iktidar şansı vermesi” avantajının CHP kadroları tarafından, “sürdürülebilir bir iktidara dönüştürülmesi” ne ölçüde mümkün olabilecek, bu soru işareti. CHP kadroları ve genel olarak entelektüel tabanı; Türkiye’nin stratejik açılımlarını yönetebilecek yeterlilikte değil. Şüphesiz çok iyi yetişmiş “teknik” kapasiteli kadroları var, ancak benim işaret etmeye çalıştığım konu, bu kadroların, Türkiye’nin uluslararası alandaki yerini ve rolünü belirlemedeki “ufkunun” yeterli olup olamayacağı meselesi. Bizim Balkanlarda; ne MHP’nin, ne de CHP’nin çalışma ve kadroları yok. Halbuki Balkanlarda 1,5 milyon “Bektaşi meşrep” nüfus bile, en azından, CHP’nin Balkan coğrafyasına ilgi duymasını gerektirmekte. İşte işaret etmeye çalıştığım, bu ufuk “kısırlığı” meselesi. Yoksa sol entelektüel oldukça kapasiteli. Bu ufuk noksanlığı, CHP iktidarını “sürdürülebilir olmaktan” çıkarabilir. Bu nedenle; Türk dünyası, İslam alemi gibi,CHP’nin uzak olduğu alanlarda, iyi yetişmiş kadroların Kılıçdaroğlu tarafından kazanılması, bu eksikliği belirli ölçüde giderebilecektir. Demek istediğim, CHP’nin “sürdürülebilir uzun vadeli iktidarı” için hayli eksikleri olduğudur.
Üçüncüsü, Türkiye’nin sosyo-kültürel ve etnik yapısının, bölge ülkeleri ile iç içe geçmişliğinin, CHP’nin “demokrasi ve barış” konsepti ile ne ölçüde kavranabileceği meselesidir. Sözgelimi, Kürt meselesinin hem Irak’ta ve belki de bir müddet sonra Suriye’de kazandığı-kazanabileceği “otonomi”, CHP tarafından nasıl yönetilecektir? Ayrıca oluşmuş bu yapının Irak ve Suriye’de “Arap etnisitesini” yakından ilgilendirmesi, “topyekün” CHP tarafından nasıl “kavranabilecek” ve “nasıl bir konsept içinde” yönetilecek? CHP’nin bölgesel ülkelerle bir “işbirliği yapısı oluşturulması” teklifi, parça parça olmuş İslam alemi içinde ve “sünni-şia rekabetinin” yakıcılığı da dikkate alındığında, nasıl yönetilebileceği ciddi “sual” altındadır.
Bölgesel gelişmelerle süratle hareketlenebilecek Türkiye toplumsal yapısı ve bu olaylara müdahil olacak uluslararası güçlerin varlığı da, CHP’nin farklı bir kombinasyonla yapısını güçlendirmesi ihtiyacını ortaya çıkartmaktadır.
Ayrıca, CHP tabanındaki “anti Amerikancı” yaklaşım, “ideolojik saplantı”, yönetilebilecek midir?
Bütün bunlar, muhtemel bir CHP iktidarının “güçlü ve sürdürülebilir” olmasında, ciddi engeller olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca, oluşmuş tahribatın, tek bir siyasi anlayış tarafından kaldırabilmesi mümkün görülmemekte, erozyona uğratılmış kurumların hale yola sokulması, geniş bir konsensüsü gerektirmektedir.
Bu nedenlerle; CHP’nin birkaç yıldır başardığı ve seçimlerde “demokrasi parametresinde” buluşturabilme yeteneğinin, iktidar süreci içinde de bir şablon olarak kullanılmasının, “doğru bir yaklaşım” olacağı dikkate alınmalıdır.
Geniş yelpazeli “yönetim ortaklığı”; hem iktidarın toplumsal gücünü artıracak, hem toplumun değişik katmanlarının sinerjisinin yönetime dahil edilmesini sağlayacak, hem de olabilecek yıkıcı etkileri karşılamada dirençli bir yapı oluşmasını temin edecektir.
Benim kanaatim, AKP sonrası kurulacak iktidarın, tek başına bir iktidar anlayışı için uygun olmayacağı, hatta “tehlikeli” olabileceği yönündedir. Bu nedenle, “tek başına iktidar” yerine “onarıcı bir koalisyonun” gerekli olduğu kanaatindeyim. Demokrasiden yana partilerin, özellikle bu süreci “birlikte göğüsleme konseptini” benimseyen bir seçim ve koalisyon stratejisi uygulamaları memleket açısından daha makul olacaktır.
Bu anlamda; özellikle, Ali Babacan ekibi tarafından kurulacak siyasi yapının ve Saadet Partisi’nin çok önemli katkıları olacaktır.
İYİ P’nin için ise; “devletçi-milliyetçi” tercihi nedeniyle, “demokrasi” şablonuna ne kadar uyabileceği konusunda endişelerim var.
Abdullah Gül’ün, bu sürecin “sakin gücü” olarak, cumhurbaşkanlığını üslenmesi ise, kurulacak onarım koalisyonunun “denge kontrol” mekanizmasının emin ellerde olacağı anlamı taşıyacaktır.
En önemli yük ise Kılıçdaroğlu’nun üzerine düşmekte. “Kader”, bu zamanda onu gerekli kılıyor gözüküyor.
CHP’ den hayr bekliyorsunuz öyle mi; Milli ve Manevi değerleri olmayan bir cenahtan hayr umuyorsunuz, Tarihini – doğduğu döşeği reddeden bir zihniyetten hayr umuyorsunuz, Batının islamsızlaştırma politikasının uygulayıcısı bir taşerondan hayr umuyorsunuz, İktidarı ele geçirmek için takiyye yapan iki yüzlülerden hayr umuyorsunuz, ve de ne dediğiniz ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Çok acı. Bu fikirlerinizi yazıp toplumu CHP’ye oy vermeye sevk etmeyin bari. Gidin, sessizce vebalinizi yüklenin ama toplumda şerrin yayılmasına vesile olmayın bari.
İskilipli Atıf hoca ve daha niceleri bizim referans noktamızdır. CHP’nin temel ve gizli olmayan misyonu ise bu referans noktasını referans noktası yapan zihniyeti silmektir. Tarafınızı siz seçin.
Ayrıca İstanbul il başkanı olan kadın ezan düşmanı ve anarşist derecesinde bir solcudur. Allah’tan korkun, bu kadın hakkında olumlu bir cümle dahi yazmak mefkuremize yakışmaz.
Ali Babacan’a tamam da, CHP’ye toplumu yönlendirmeyin bari, rica ediyorum. En azından bu sitede bunu görmek üzücü.
Amacı ocak medyayı karalamak ola “trol” Haldun denen “adam”, demek görevin benim yazdıklarıma “çamur” atmak ve bana “hakaret” etmek. Ekmek parası deyip hoş görmem. Kul hakkı ve iftira ile insanlara iftira atıp ekmek parası kazanılması adama yakışmaz. Çok mutluyum, benim yazdıklarım sahibini rahatsız ediyor demek ki. Eh artık gazeteci olma yoluna girmişiz. Hakaretleriniz İstanbul seçimlerinde müthiş bir tokat halinde “halkın tokadı” olarak yüzünüze indi, sayenizde, bir birine oy vermeyen partilerin seçmenleri tabanda koalisyon yaptı, hala anlamadınız, kendi bacağınıza sıkıyorsunuz. Sizlerin hakaretleri bu halkı birleştiriyor. Bir de sahibine söyle sizlere iyi eleştiri yapabilecek ölçüde eğitim versin, kitap okutsun.Zira mantıksız şeyler yazarak etki meydana getiremiyorsunuz. O nedenle milyarlarca dolar değerindeki medyanız ne seyrediliyor, ne okunuyor. Bizim gibi mütevazi ama halkın ve Hakkın yanında olanlar okunuyor ve kabul görüyor.
Trol değilim, öğretim üyesiyim. Garip Anadolu insanıyım. Milli görüşten yetişmeyim. Niye bana hakaret ettiniz anlayamadım. Ben sizin şahsınıza hakaret etmedim. Hatta mutlak doğruların dışında birşeyde söylemedim. 28 Şubatı yaşadım. Akp’yi tasvipte etmiyorum. Hak olanı söylemeye çalışıyorum.
Yine de kırıp incittiysem özür dilerim.
Saygılarımla
yazma bana
CHP çok iyi olduğundan başarıya ulaşmıyor. Akp çok kötü olduğundan başarıya gidiyor. Kılıçdaroğlu fıtraten ve cibiliyeten ahlaken Anadolu insanının hümanist yanını yansıtıyor.Şu an CHP de ipleri eline almış gözüküyor.Zamanın ruhunu CHP lehine dönüştürmüş gözüküyor.Erol Taş bir zamanlar kötü rollerde oynadığında halk tarafından taşlandigini (sinema galasında) dinlemiştim. Ne diyordu “Atın atın bu taşlar benim ekmek teknem”.Bence Kılıçdaroğlu yapılacak her saldırı ve aşağılama toplumu onun yanına çekecektir. Halk güce tapar. Fakat vicdanlı insanlardır.Birgun bu kadar da olmaz olmamalı diyebilen insanlardır.
M.Aküzüm merhaba, değerli katkılarınız için teşekkür ederim. CHP anketlerde hiç olmadığı kadar yükseliyor. Bu AKP iktidarının genel ahaliye adaletsiz uygulamalar, Kılıçdaroğlu’na yapılan şahsına dönük zulümler, gerekse Türkiye toplumunun değişimi ile alakalı. Halk CHP’ye eğilimin arttığını hissederse, bu destek artarak çoğalacaktır. Ancak CHP bu enkazı kaldıramaz, muhakkak AKP sonrası bir koalisyon gerekli. Sakin bir cumhurbaşkanına da ihtiyaç var. Ama unutmayalım, tilkinin oyunu kırk türlü imiş. Kolay gelsin.
MİLYONLARCA DEĞERİNDEKİ GAZETELERİ BELEDİYELERİN SOSYAL TESİSLERİNDE (STAR OSMANGZİ/BURSAA ÖRDEKLİ KÜLTÜR MRRKEZİ),SABAH MEDİCAL PARK HASTANELERİNDE VE BİR ZAMANLARIN ‘AMİRAL GEMİSİ ” HÜRRİYET KAMİLKOÇ YAZIHANELERİNDE VE OTOBÜSLERİNDE KÜLTÜR HİZMETİ! OLARAK SUNULMAKTA.
Merhaba Kazım bey, değerli katkılarınız için teşekkür ederim. İBB oto garında her sabah onlarca gazete dağıtıcısı adam, tek tek dükkanlara sabah gazetelerini bırakıyor, tv lerde a haberi açtırıyor. bütün evlete ait veya belediyeye ait yerlerde böyle, hatta başka kanal açtırmak isteyen bir adamı da dövdüler. Bu olayı ramazan ayında otobüsle Türkiye’ye gelmiştim, o zaman gördüm, şahit oldum. Kolay gelsin.
Adeline Hanım,
Olası chp iktidarını yakın gelecekte göremiyorum. Zira seçmenin Ak partiden koparsa gideceği ilk adres chp olmaz. Keskin dönüş için en kötüyü henüz görmedik.
Velev ki olsa bile bu iktidar Kılıçdaroğlu önderliğinde olmaz. Ama iyi niyet ve öngördüklerinizin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Özgür bey merhaba, benim tek yapmayacağım iş hatır için konuşmak olur. Teşhisiniz yanlış ben iyi niyet göstermek için gazetecilik yapmıyorum, CHP taraftarı da değilim. Beni tanımadığınızı anlıyorum. Ben bilgim görgüm ne kadarsa katkı sağlayıcı olumlu analizler yapmaya çalışıyorum. Ben tek başına iktidara gelir de demedim, anketler gösteriyor CHP %34’lere doğru yürüyor. Ancak parti parçalanabilir ve bu oran da düşebilir. Benim tezimin koalisyon olması gerektiğini de hasseten yazdım. koalisyon memleketin selameti için gerekli diye de belirttim. bunu ben ne kendim için ne chp için yazmadım, böyle bir algı var ben bir konuda yazı yazdığımda sanki bunlar şahsi düşüncelerim veya siyasi tercihim gibi algılanıyor, ben konuyu analiz etmeye çalışıyorum hepsi bu, yarın da davutoğlu ne yapabilir onu yazıcam, davutoğlunu mu destekliyorum anlamı çıkacak, el insaf. Ekonomik çöküşün aç insanların neler yapabileceğini umarım Allah göstermez bu memlekete. Zaman sanki lale devri, o böyle olmaz, bu böyle olmaz, yüz yıl önceki parametreler mi var türkiyede? Kolay gelsin
Adeline Hanım,
Yorumumun hiçbir yerinde herhangi bir partiye itham yok sizin için, neden öyle düşündünüz anlayamadım.
Kaldı ki herhangi bir siyasi tercihiniz olabilir de destekleyebilirsiniz de… Kimseyi de bağlamaz.
Tabii ki sizi yazdıklarınız ölçüsünde iyi tanıdığımı düşünüyorum, genç yaşınıza rağmen ne kadar ufuk açıcı yazılar yazdığınızı da defaatle hakkınızı teslim ettiğim kanaatindeyim.
Barika-ı hakikat müsademe-i efkardan doğarmış…
Kılıçdaroğlu ve CHP yönündeki analizlerinize aynen katılıyorum.Ancak zamanın ruhunun sola yöneldiği tezinizle hemfikir değiliz.Sol-sağ kavramları soğuk savaşın bitişiyle birlikte eski anlamlarını yitirmişlerdir;fakat bunun herkes tarafından tam idraki zamanın ilerleyen etkisiyle olacaktır.Kaoslar ardından düzen getirirler.Yaşadığımız bu kaosun ardından SOLun değil de evrensel planda bireysel insan haklarını önceleyen Doğu-Batı sentezi bir dünyaya geçeceğimiz öngörüsündeyim.Allah ömür verirse ( sizin öngörüleriniz gibi 25-30 sonrasında değil de ) en fazla 5-10 sene içinde “NASILMIŞ ” diye bunun şaka mesajını da size atacağım;gülmeyin,yazın bu söylediklerimi bir kenara.Selamlar,iyi çalışmalar.
Uğur bey merhaba, bu sabah herkes Adelina’ya hak etmediği eleştiriler yapalım mı diye karar vermiş? Üstelik benim yazmadığım sözlerle bana eleştiri, benim yazdığım şeyleri de yazmamışım gibi bana eleştiri. Uğur bey, bana yazılarıma tekrar göz attırdınız, benim 25-30 sene sonra diye nerede bir değerlendirmem olmuş, yok. Biri iki yazım öncesi Zamanın ruhu bu defa sol mu diyor yazım, siz ne demişseniz onları diyor. Ben Türkiyeye gidip geldikçe gençlerle sürekli konuşuyorum, onlar bireysel özgürlükleri önemseyen bir yöne ve daha çok bilgi yüklü, daha çok etkileşim içinde, daha yoğun birbirlerini etkileyerek yürüyorlar. Onlar mesela Kürt meselesini hiç umursamıyorlar. Özgürlükçü ve bireyselci yapı sizin zamanınızın değil ama yeni zamanın solu, CHP böyle bir sol değil, buraya kadar açılması bile başarı ama. Belki ben yazıma “özgürlükçü sola” açılmak kaydı ile demedim. Ha sizin fikirlerinize gelince ise “dar kalıplı olarak görürürm. Doğu batı bakmadan, insanlığın ortak medeniyetler oluşturabilmesi son derece makul. Bu illa doğu-batı diye olmayabilir. Öngördüğünüz 5-10 seneye umalım olsun, “mehdi” filan beklemiyorsunuz inş. Kolay gelsin. Türkiye’de olsaydım, bu gün yorum yazanları tek tek bulur kahvelerini içerdim.
Merhaba Adelina hanım kardeşim
Yazarken insan bazan gayriciddi anlama gelebilecek ifadelerinin farkına varamayabiliyor.Sosyal medyada yazmanın kolaylığı yanında,kontrol zayıflığı gibi bir olumsuzluğu da var; yazıyorum,demlenmesini beklemeden gönderiyorum,sonra bir bakmışım gaf yapmışım,ardından özür…Bunun da faydası eksikliğimi gösteriyor,özür dileme ihtiyacımı telafi ederek nefis mücadeleme bir katkı sağlıyor.
Küçüklükten beri hafızamın ayrıntılara takılma gibi bir rahatsızlığı var.İlgiyle,istifade ederek okuduğum yazılarınızın çoklukla yorum yazılarını da okumaktayım.Bu kapsamda bir yorum yazısına cevap olması münasebetiyle hatırlamamanıız elbette ki anlaşılabilecek bir durum.Problem benim hafızanın teferruatçı kayıtlarında.Şu geçmiş;
“Kafkasların Elçibey’i,Mısır’ın Mursisi,Bozkurt ve Rabia’nın Çöküşü” başlıklı yazınızın yorum sayfasında 2 Ağustos saat 9.25 te Özgür Özel beyin yorumuna verdiğiniz cevapta
“… Ben Balkanlara gelen Türkiye’nin bürokratları ile 2010-2017 hep konuştum, tv programları yaptım, istisnasız hepsi burunlarının dibi Balkanları bile yanlış tanıyorlardı ve analiz parametrelerinden habersizdiler. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi zaten. Şimdi daha berbat. Ben 20-30 yıl ümidi kestim. Ne yapmalı sorusu can alıcı, sonuç kısmında genel ifadeler var, ama temeli kadro yetiştirmek, sonra güç biriktirmek, sonra uzun vadeli uygun bir strateji ve çok iyi bir lider. Bu millet maalesef lidersiz yapamıyor. Bu tarihi özelliğimiz. ”
şeklindeki ifadelerinizdeki “Ben 20-30 yıl ümidi kestim. ” teferruatı da hafızamda yer etmiş,fakat belki farklı anlamış yanlış ta değerlendirmiş olabilirim.Belki benim açımdan en doğrusu bu kadar teferruat bilgilerini yazarken kullanmamak olacak.Yanlış anlaşılma ihtimaline karşı şimdiden özür dilerim.
Fehmi bey’in de yazılarında bahsettiği gibi giderek popülist siyasetin hakimiyetini hissettirdiği dünyada Türkiye bu işin de sanki ilk deneyiminin yaşandığı ve diğer ülkelere örnek olduğu bir konumda.Fakat Türkiye siyaseti (örnek olarak bugün Davutoğlu’nun istifasıyla da ayrı bir ivme kazanan) ilerleyen yeni bir değişime gebe. Davutoğlu’nun partideki tek adam siyasetine karşı manifesto kabilinden sözler içeren istifası da son zamanların diğer gelişmeleriyle birlikte Popülist siyaset etkisinin kırılma kilometre taşlarından biri olacak.Yani Popülist siyasetin merkezi ülkede, bu siyaset sona doğru gidiyor.Bu haliyle dünya siyasetinin adeta kilit konumundaki labaratuar ülkesindeki bu kilidin açılışının bir domino etkisiyle dünya siyasetini de yönlendireceği kanaatindeyim.
Değişen AKP nin son demlerine yaklaştığı artık kendini iyice hissediyor.Yeni siyasi ortamla birlikte adalet sisteminin sorunları da çözüm yoluna girecektir. Bu ise çok farklı açılımlar getirecektir.
İletişim,ulaşım imkanlarının dünyayı küçük bir köye döndürdüğü dünya tarihinin harika gelişimler devrini yaşıyoruz.Harikalar çağında harika gelişimlerin gerçekleşmesini beklemek hayal değildir.Almanya ve Japonya gibi devletler 1.,2. dünya savaşlarının enkazı altından muhteşem geri dönüşler çıkardılar ve bu çok uzun zamanda olmadı. Belki bundan 150 sene öncenin 50 senede oluşabilecek gelişimleri,bu zamanın hızlandığı günümüzde 3-5 senede olabilir.Zor zamanlar,zorun açıldığı anların başlangıcıdır ve böyle zor bir zamanın en karanlık günlerini geride bırakır gibiyiz. Benim Kuran,tarih, sosyoloji okumalarımın beni ulaştırdığı fikir gayretinin sonucu budur.Elbette Allah ne takdir ederse o olur.Ben bu sebepten ümitliyim.Selam ve saygılarımı sunarım.
Uğur bey merhaba, tamamen aynı düşünüyoruz ama ne bileyim belki ben tersimden kalktım bu gün veya bütün dostlarım şu Adelina’yı biraz üzelim diye karar vermiş. saygılar kolay gelsin
BİR GÜN İNŞAALLAH KAHVE DE İÇEBİLİRİZ MESELA BURSA’DA.YAZILARINIZI HEP TAKİP EDİYOR VE ÇOK BEĞENİYORUM VE DE DOSTLARLA (SON ZAMANLARDA AZ DA OLSA)PAYLAŞIYORUM.
Çok sağ olun, elbette, Bursa çok merak ettiğim bir şehir, tarihi bir şehir. Bilmiyorum ne zaman olur. Niyet edelim de Allah nasip eder umarım. Yazılarımı paylaşmanıza sevindim. Sağ olun. Kolay gelsin.
Adelina hanim, merhaba!
Ben şahsen, CHP ye karşı sempatım olmamasina rağmen Kılıçdaroğlunun ihtidar olmasını isterim.
Nedenine gelince, Erdoğanın dini kullanarak başa gelerek en çok zararı dindarlara verdi ise.
28 Şubat dönemindede tıpkı bugünku AK Partıyı öldürüup Aldatan ve Kandiranlar partisi yapan Doğu Perınçek o zamanda,Sivil ve Askeriyedeki Alevi kökenlileri kullanarak, Türkiyenin onlarca yıl geriye gitmesini başardı.
O zaman bizim müdürümuz olan Askeriyede çalişan yüzlerce dındar insanı ışten atan Alevi kökenli adam asker ikende şimdi olduğu gibi sivil hayattada hep D periçek ile beraberidiler ve ona yardim etmek için kendi messepinden olanlari kullaniyordu
İşte Kılıçtaroğlu! Onlar gibi messep din ile alakalari olmamalarina rağmen mesepcilği yaparak insanlara zülum ettirdiler ve edenleri ortadan kaldiracak bir kapasiteye sahip ve kaldirirda.
Eğer son 5 ,6 yılda Kılıçdaroğlu muhalefet lideri olmasaidi, şu an Türkiye 80 den oncesinden daha beter olmuştu.
Her zaman olmasada!Oyun bozmayi iyi beceren bir lider.
Allaha emanet olunuz.
Nurdan hanım merhaba, değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Alevilik meselesine pek vakıf değilim. Araştırmam gerek. Bizim Bektaşilerimiz var, Balkanlarda 1,5 milyon kadar. Hacı Bektaş’ın pirleri olduğunu belirtiyorlar. Dini eğitim için mektepleri yok, kulaktan eğitiliyor din adamları. Nurdan hanım hepimizi; zaman,olaylar, bilgi, tecrübe, yaşananlar değiştiriyor malum, Kılıçdaroğlu da değişti. Ancak benim düşüncem “yıkıma uğrayan Türkiye’deki enkazı” tek başına bir siyaset kaldıramaz, enkazı toparlayamaz. Bu nedenle “işbirliği koalisyonu” olması gerekiyor. Kolay gelsin.
Ben CHP nin Kılıçdaroğlu başkanlığında ‘eski bagajlarından’ kurtulma gayretlerini takdirle karşılıyor, bu milletin dini değerleriyle barışacağı umudunu taşıyorum ve CHP’ nin bu yönde attığı her adımın desteklenmesini, hayalini kurduğumuz Türkiye’ye ulaşabilmemizin olmazsa olmazı olduğuna inanıyor ve Türkiye’nin normalleşmesinin yeni kurulacak partilerden ziyade CHP’den geçtiğini söylemek istiyorum. Ve bu ülkenin dindar kesimlerine CHP iktidarinda “birlikte sorunsuz yaşanabileceği”ni ispat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Öyle işler yapmalı ki CHP Haldun Abdullah bey oy’unu CHP’ ye gönül rahatlığıyla verebilmeli. Bu olduğu zaman ben de Uğur bey’in umuduna ortak olabilirim.
Uğur bey Ali Babacan liderliğinde kurulacak Parti’ye büyük anlamlar atfediyor olabilir. Açıkçası ben kendisi kadar umutlu değilim, zira sn. Babacan Karar gazetesindeki girizgahiyla ilk seçimde %51’i yakalama imkanını kaybetti bana göre. Halbuki o imkanı yakalayabilirdi, hedefini yüksek tutmadığı anlaşılıyor, gene bana göre.
Değerli Baran bey kardeşim
İşin doğrusu ben Babacan’ın kuracağı partiye çok büyük anlamlar yüklemiyorum.Fakat AKP yolun sonuna geldi,çok uzun dayanacaklarını sanmıyorum.Problem; bu son zaman diliminde ortaklık kurdukları yapıların yönlendirmesiyle ülkeyi demirden bir pençenin içine aldılar,toplumu çok sindirdiler.Bu arada çok büyük hukuksuzluklara imza attılar.Sürekli bu durumu vurgulamamın sebebi hukuku ve hukuk sistemini bilmemdir.İnanın şu an hukuk adına yapılan eleştiriler henüz hiçbirşeydir. İnsanlar Taha Akyol hafiften bir şeyler dokundurduğunda dahi bravo çekiyorlar; oysa ben biliyorum ki çok bir şey söylemiyor,bilmediğinden değil ortam etkisinden ürktüğünü düşünüyorum.İşte AKP nin çöküşü gerçek hukukun dönüşünü sağlayacak.Asıl gelişmeler,düzelme etkisi ve rahatlama bunun sonrasında başlayacak. Babacan ve Davutoğlu’nun çıkışları bu yolu açacak unsurlardan olduğu için
-şimdi ne söylerse söylesinler,her söylediklerini ben de tasvip etmiyorum- önemlidir.Yani ülkemiz açısından yakın zamanda önemli bir sosyolojik değişim süreci yaşayacağı öngörüsüne sahibim; bu adalet sisteminin normal seyrinde işleyişiyle başlayacak,bu da ancak AKP nin şu anki etkisinin kırılmasıyla başlayacak ki,o yola girmeye yaklaştık.Siyaset te bu sosyolojik değişim üzerinden yeniden şekillenecektir.
Kimseyi ” geçmişte şu hatayı yaptı,şu anda da şu hatayı yapıyor,Ona gelecek yok “falan diyerek ötekileştirme taraftarı da değilim.Hatasından ders çıkartıp,samimi olarak millete hizmet düşüncesiyle dönüşler de olabilir.Bu mümkündür; Hür bin Yezid örneği hiç aklımdan çıkmıyor.Biliyorsunuz Hz.Hüseyin’i Kerbela’ya süren ordunun komutanıyken iş savaşa dönüştüğünde ordusunu terkedip, öleceğini bile bile Hz.Hüseyin tarafına geçip,çarpışarak şehit olmuştu.Ayrışmak,değil birleşmek hedefi kolaylaştıracaktır;yeter ki bilfiil hukuksuzluklara imza atıp insanlar mağdur edilmesin.Bunu yapanlar da elbet hukuk karşısında hesabını vermelidir.
Uğur bey merhaba, bir çekincem var, güç hakim, bu mevzu kolay hukuka dönüşebilir mi? Yoksa çok daha büyük acılar mı çekilecek? Burası ben, ürkütüyor. Rusya da oyuna sokuldu Erdoğan’ın tercihi sonucu. Allah milletin ve memleketin yardımcısı olsun. Kolay gelsin.
Merhaba Adelina hanım
Kesin olarak bildiğim bir şey var;hukuken (Yargı dahil)yaptıkları işler çok sakat,şu an hokus pokus yürüyor birşeyler.Ümidimin en büyük kaynağı inancım.Allah zulme uzun süreli hakimiyet vermez.Ama herşeyin nihayetinde nereye varacağını da O bilir;biz elimizdeki verilere göre çıkarsamalar da bulunuyoruz.Benden sonrası tufan zihniyetinden ben de ürkmüyor değilim.Duam daha fazla acılar çekilmeden herşeyin düzene girmesi. Olur da ( Allah’ın izniyle),dediğiniz gibi zor olmasın; son gelişmeler kapsamında bu hususta da daha iyimserim.Allaha emanet olunuz.
Uğur hocam ortaya koyduğunuz düşünceler kuşkusuz çok güzel düşünceler serdettiğiniz görüşlere katılmamak elde değil fakat ben meramımı ifade kabiliyetinden yoksun biriyim. Şu kadarını söyleyeyim siz anlayın. Benim de kıyamet bahsinde geçen “güneşin batıdan doğuşu” meselesi aklımdan hiç çıkmıyor. Yeni Asya gazetesinde harika bir dizi yazı vardı batı daki dindar hristiyanların hakiki dindar müslümanlarla muhabbetlerini gözler önüne seren hikayelere yer veren bir diziydi. Nurdan abla da benzer bir hikaye anlatmıştı. Demek istediğim Güneş batıda rahme düşmüş..
Baran bey
Allah size ifade kabiliyeti nimetini vermiş,siz de bu nimetin hakkını yorumlarınızla göstererek ayrıca şükrünü de ediyorsunuz inancındayım.
Güneşin batıdan doğuşu ne şekilde gerçekleşecek onu bilemem de kıyamet öncesi yeryüzünün her yerinde İslam’ın yaşanacağı mahiyetli hadis rivayetleri okumuştum. Yine (hadislerden istinbatla )kıyamet öncesi Hristiyanlığın hakiki İseviliğe tasaffi edeceği yorumu( Bediuzzaman) da var. Yazdığınız şekilde yaşananlar bu yorumu doğrulayan gelişmeler gibi.Artık batı dünyasında Hristiyan-Müslüman birarada aynı ortamlarda yaşıyorlar.11 eylül,el kaide,ışid gibi faktörler olumsuzlasa da,birarada yaşayan insanların birbirlerinden etkilenmemesi de imkansız zaten. Önyargılar kırıldıkça etkileşim boyutu daha da büyüyecektir . Selamlar
Baran bey merhaba, görüşlerimiz bir birine hayli yakın. Ben tek başına bir iktidarın, tekrar başa dönme riskini taşıdığına inanıyorum, ilaveten. Güzel bir koalisyon gerek. Toplumun geniş temsilini sağlayacak bir “onarım koalisyonu” gibi. Tehlikeli yapılar da var, bunlar gücü bırakmak istemeyecek. Birlikte olunması zarureti var. Kolay gelsin.
‘..Yörük yürür, yol olur..’ (az bilinen bi yörük deyimi.) Adelina hanım, yürüyorsunuz, iyi yürüyorsunuz, yol yapıyor/yolunuzu açıyorsunuz. Bakışınızın başarılarının (bu ara dünyaya bakışlarımızın farklı olduğunu da belirteyim) devamı dileğiyle, selamlar.
Merhaba ikkorkmaz, değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Görüşlerinizi buraya yazın, ben istifade edeyim. Yörükler Türkmenler mi? “Yörük yürür yol olur” kolay gelsin.