Çerkez Ethem: Eski Manyas Köyü (Günümüzde Soğuksu) ve Geçiş Hakkı Sorunsalı

0
Prof. Dr. Orhan Yılmaz

Bu yazımızda Ethem Bey’in Kuvay-ı Seyyare’yi dağıtıp, Yunan İşgal Bölgesi’ne geçmesi incelenecektir. Ethem Bey, Yunan İşgal Bölgesi’ne geçmeden önce Balıkesir, Manyas, Eski Manyas (Günümüzde Soğuksu) Köyü’nde, İsmail Efe’nin evinde yakın silah arkadaşları ile birlikte haftalarca kalmıştır. İsmail Efe’nin evinin yeri hakkında bilgi ve fotoğraflar, Türkiye kamuoyunun bilgisine ilk defa sunulmaktadır.

Yazıya başlamadan önce, çok önemli gördüğüm bir anımı buraya aktarmak istiyorum: 

Bir gün bir arşiv araştırması yapmak için Anıtkabir’e gitmiştim. Anıtkabir’de görevli bir komutanla Çerkez Ethem hakkında bir bilgiyi almak için görüşüyordum. Odada sivil giyimli bir kişi daha vardı. Tanıştık. Devlet Arşivleri Başkanlığı’nda çalışıyormuş. Çerkez Ethem konusuna kulak misafiri olmuştu. O arada bir cümle söyledi, hiç unutamıyorum;

Arşivde öyle bir belge var ki, Çerkez Ethem’in hain olduğunu tamamen çürütüyor” dedi. Ben;

O belgeye nasıl ulaşabilirim?” diye sorduğumda, muhatabım;

O belge kamunun kullanımına açık değil, gizli ibareli. Eğer o belge açıklanırsa, Çerkez Ethem’in hain olmadığı anlaşılacak. Bu da devletin resmi görüşüne ters düşen bir durum. Bu nedenle o belge gizli tutuluyor” dedi.

Yetkililere buradan sesleniyorum, “O belge ne zaman açıklanacak? Çerkez Ethem’in üstünden hain damgası ne zaman kalkacak?

————————

Şimdi Ethem Bey’in Kuvay-ı Seyyare’yi dağıtıp, Yunan İşgal Bölgesi’ne geçmesini aşama aşama inceleyebiliriz. 

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları ile Ethem Bey ve ağabeylerinin arası gerilince, 5 kişilik bir vekiller heyeti arabuluculuk için gönderilir. Heyette Balıkesir Vekili Vehbi, Saruhan Vekili Celal, Eskişehir Vekili Eyüp Sabri, Antep Vekili Kılıç Ali ve Saruhan Vekili Reşit Bey vardır. Ancak heyetteki Kılıç Ali nasihat için değil, bilgi almak için gelmiştir, çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın adamıdır. 

Vekiller heyeti bir gün sonra Reşit Bey’i bırakarak Ankara’ya döner. Ancak heyet daha Ankara’ya yola çıkmadan Ethem Bey hayatının en büyük hatasını yapar ve Büyük Millet Meclisi ile bazı önemli merkezlere bir telgraf çeker. Bu çektiği telgrafta;

Genel Kurul’a arz edilmek üzere Büyük Millet Meclisi’ne, Kütahya, 29 Kasım 1920,

Bu savurganlık içinde, milletin savaşa devam etmesi zorlaşıyor. Bir seneden beri, düzgün bir şekilde toplantı halinde bulunduğunuz hâlde, bu süre zarfında yaptığınız en büyük iş, maaşlarınızı 3-4 yüz liraya çıkarmak oldu. Vatanın yüce çıkarlarını siyasetle çözmeye yetkili, devletin kurtuluşunu görüşmek için Ankara’ya gelen İstanbul Heyeti’nin tutuklanması, tarihte görülmemiş bir olaydır. Memleketin yararına olarak, işgal devletleri arasında meydana gelen anlaşmazlıkların, bizi birliğe ve beraberliğe götürmesini beklerdik. Aylardan beri ordu arasına sokulan fitneden haberdar edildiğiniz hâlde, bir gizli oturum ile bunu önlemeye çalışmadınız. Her biriniz ayrı bir amaç uğrunda, vakit geçiriyorsunuz. İşgal devletlerini denetleme altında tutacakları yerde, görevlerini kötüye kullanma neticesinde Dünya Savaşı’nın acı sonuçlarına katlanan eski meclis gibi, sizler de Bakanlar Kurulu’nun her birine dalkavukluk etmek suretiyle, şahsi çıkarlarınızı kutsal vazifenize tercih etmiş bulunuyorsunuz. Size Mondros Ateşkesinin acı günlerini, Sevr Antlaşması’nın zincire bağlayan şartlarını hatırlatmak isterim. İstanbul Hükümeti üyelerinden olup, vatanseverliklerinden hiçbir şüphe olmayan Ankara’da elinizde bulunan heyetin serbest bırakılarak, İstanbul’a dönmesine müsaade edilmesini rica ederim.

Kuvay-ı Seyyare Kumandanı Ethem

Bu telgraf üzerine Ahmet İzzet Paşa Heyeti serbest bırakılır ama Ethem Bey’in bu telgrafı da bir ihanet vesilesi olarak kabul edilir ve meclisin bir genel oturumunda bütün üyelere okunur.

Hâlbuki ortada çok ilginç bir durum vardır. Ethem Bey’in bu telgrafı çekmesinden iki gün önce, 27 Aralık 1920 günü, Mustafa Kemal Paşa Batı ve Güney Cephesi Komutanlarına şu telgrafı çeker:

Kütahya’daki heyetin cevabı, Kuvay-ı Seyyare işinin artık barış yoluyla ve siyasetle çözümünün mümkün olamayacağını ispat etmiş ve sorunun kuvvet zoruyla çözümlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bunun son safhasını meclise bildirmeye ihtiyaç yoktur. Başarı ile sonuçlandırırsak, meclisin yaptıklarımızı onaylayacağı kuşkusuzdur. Haklı olduğumuzu ispat edecek yeteri kadar belge ve delillerimiz mevcuttur.

 Yani Ethem Bey’in “isyan etti” sebebine dayandırılan telgrafından 2 gün önce, sorunun savaş yolu ile çözümlenmesi kararı çoktan verilmiştir. Yalçın Küçük bu olayı;

1. Ethem Bey isyan etmiyor. Her ne pahasına olursa olsun, isyana zorlanıyor.

2. Ethem Bey’e karşı savaş, meclise haber verilmeden açılıyor.

3. Başarı mutlak olarak gerekli görülüyor.

4. Mustafa Kemal Paşa, haklı olduklarını, belge ve delillerle, fakat sonucu aldıktan sonra kanıtlayabileceğini, cephede doğrudan doğruya savaşacak arkadaşlarına inandırmaya çalışıyor.” şeklinde değerlendirmektedir.

Ethem Bey, İsmet Bey Kuvvetleri ile bir çarpışmaya meydan verilmemesi hakkında Kütahya Merkez Kumandanı ve Parti Pehlivan’a gerekli emri verir. Eğer İsmet Bey Kuvvetleri harekete geçerse, onlarla göz temasını kaybetmeden, Gediz’e doğru geri çekilmelerini söyler. 

Yunan Ordusu’nda bir hareketlenme başlamıştır ve saldırıya hazırlanmaktadırlar. İsmet Bey Kuvvetleri de harekete geçince, Ethem Bey 2 ordu arasında kalır. Ancak İsmet Bey Kuvvetleri ile bir çarpışmaya meydan vermemek için kuvvetlerini toplar ve bir açıklama yapar;

Arkadaşlar, Kuvay-ı Seyyare’yi bu duruma ben düşürdüm. Olağanüstü durumlarda herkesi olduğu gibi kabul etmek hiç de doğru değilmiş. Lakin ben bunu çok acı bir şekilde ama geç anladım. Yarın bir gün çatışma kaçınılmaz. Eğer aranızda Kuvay-ı Seyyare’nin içinden, İsmet Bey Kuvvetlerine ateş etmeyecek varsa, kendilerine bir saat mühlet veriyorum. Zorlama yok. Bizimle kalmak istemeyenleri, silahlarını aldıktan sonra serbest bırakacağım.

Subayları, kendi aralarında tartışmaları için serbest bırakan Ethem Bey, köyün bir odasına dinlenmeye çekilir. Bir saat sonra ayrılmak isteyenlerle, kalmak isteyenler belirlenir. Ayrılmak isteyenlerin silahları alınarak, tehlikeli bölgenin dışına çıkartılır.

Ethem Bey, Kurmay Başkanı Halil Bey’i görüşmek için yanına çağırır. Ethem Bey ayrılmadan önce;

Halil Bey, yarın sabah şafakla beraber sen eski Yunan Hattı’na, ben de yeni iç cepheye hareket etmeliyiz. Cephelerde karşımızdakiler sebebiyet vermedikçe, çarpışmadan çekinmeliyiz. Yunan Cephesi’ndeki toplardan ikisini bana gönderiniz. Her iki taraftan olacaklardan birbirimizi sürekli olarak haberdar edelim” der. 

Bunları söylerken, Ethem Bey’in dili dönmemekte, gözlerinden yaşlar boşanmaktadır. Halil Bey de ağlamaktadır. İkisi de aynı odada birer kanepeye uzanırlar. Halil Bey, Ethem Bey’in haline acımış olmalıdır ki, kalkar ve kaputunu Ethem Bey’in üstüne örter. Ocağa da odun atar ve yatar. 

Bu odun atış sabaha kadar devam eder. Bir ara Ethem Bey, kaputun üzerinden indiğini hisseder. Zaten biraz önce gördüğü bir rüyanın tesiri ile uyanmıştır. Rüyayı yorumlamakla meşguldür.

Gidiyor musunuz Halil Bey? Hayırlı bir rüya görmediniz mi?” der. Halil Bey ise acı bir gülümseme ile;

Bugün rüya değil, bakalım ne acı olaylar göreceğiz?” der.

Sabah olunca, Halil Bey görevinin başına dönmek için, süratle odadan ayrılır. Biraz sonra, Parti Pehlivan’ın üç adamı yaralı olarak gelir. Bunların verdiği bilgiye göre, İsmet Bey’in kuvvetleri şafakla beraber Hisar Köyü’nden Ethem Bey Kuvvetlerine saldırmışlardır. Ethem Bey Kuvvetleri üç ölü, üç yaralı bırakarak, Hisar Köyü’nden geri çekilmiştir. 

İsmet Bey bu saldırı esnasında top bile kullanmıştır. Bu aşamada Ethem Bey’in önünde artık Anadolu’dan ayrılmak için “Geçiş Hakkı” kullanmaktan başka bir seçenek kalmamıştır.

Bu arada cephede İsmet Bey kuvvetleri tüm gücüyle saldırmakta ama Ethem Bey kuvvetleri karşılık vermemektedir. İsmet Bey saldırılarını artırınca, Ethem Bey, yaveri Sami Bey’i birkaç günlük ateşkes ilan etmek için Yunanlılara gönderir. Birkaç gün önce cephe civarında Yunan casusu oldukları şüphesiyle yakalan biri Ermeni iki kişiyi de bir jest olsun diye Sami Bey ile beraber gönderir. 

İsmet Bey kuvvetleri saldırılarını öyle artırır ki, karşılık vermeyen Ethem Bey kuvvetleri Gediz’i terk ederek geri çekilmek zorunda kalır. Ethem Bey bu duruma bir son vermek ister. Kuvay-ı Seyyare’nin muhasebecisi Hikmet Bey’i çağırtır ve olağanüstü durum dolayısı ile dağıtılamayan son ayın maaşının dağıtılmasını emreder. 

Topların bulunduğu tepeye çıkar ve bir süre etrafı gözetler. Burada geçmişin bir muhasebesini de yapar ve olayların kontrolden çıkıp, bu duruma gelmesi dolayısı ile hüzünlenir. 

Topların kullanılmayacak olması dolayısı ile tekrar yüklenmesini emreder. Toplarla beraber, maaşların dağıtılmakta olduğu karargâh merkezine gelir. Fakat buraya geldiğinde, çok acı bir haber alır. Ağabeyi Tevfik Bey ve Kurmay Başkanı Halil Bey, ne maaşların ne de Ethem Bey’in gelmesini beklemeden, Yunan tarafına geçmişlerdir. 

Reşit Bey tarafından kabul edildiği bildirilen sığınma şartları gereğince, Yunan tarafına geçmek isteyenlere zaten bir şey denmeyecektir. Fakat en azından vedalaşmak istemiştir. Kendisi Yunan tarafına geçmeyecektir. Fakat derin bir üzüntü içinde bulunan ve dar bir alanda toplanan bu insanları da başsız bırakıp gitmelerine içerlemiştir. 

Bu hata şüphesiz Halil Bey’den ziyade, ağabeyi Tevfik Bey’e aittir. Başsız kalan bu insanların içine, Yunanlılar ve Refet Bey’in bazı sivil adamları gelmiş ve Kuvay-ı Seyyare’nin bir an önce dağıtılması ve kendi taraflarına adam çekmek için propaganda yapmışlardır. Hatta bunlardan bazıları Ethem Bey’i öldürüp, kendilerine katılacak olana rütbe, mevki, para gibi ödüller vaat ediyorlardı.

Bu son toplanma yerinde, Ethem Bey’in yanına gelip, işgal topraklarına beraber geçmeyi teklif edenler olduğu gibi, aksini söyleyenler de oluyordu. Kimisi de “Tutacağın yolu söyle, biz de ona göre karar vermek isteriz. Kabul edersen, ayrılmayız.” diyorlardı. 

Ethem Bey ise, tutacağı yolu kardeşlerine bile söylememişti. Ancak seçtiği ve yanına alacağı 50 kişilik son hayat ve gaye yoldaşı olacak arkadaşları ile yolunu çizecekti. Bu nedenle, Ethem Bey’e başvuranlara protokolün şartlarını tekrarlıyordu. 

Yunanlılara geçecek olanlara, orasını işaret ediyor. Refet Bey kuvvetlerine katılmak isteyenlere, bu kararlarında serbest olduklarını söylüyordu. Kendisi ise ne yapacağını söylemiyordu. Çünkü bu son dağılma yerine hem Yunanlıların hem Refet Bey’in bazı adamları gelmiş ve Ethem Bey’in ne diyeceğini dinliyorlardı. Arkadaşlarının izleyecekleri yolda, “Ethem Bey’in talimatı ile geldiler.” şeklinde, onların damgalanmalarını istemiyordu. 

Her iki tarafa geçmek istemeyenlere de ki, bunların sayısı gayet azdı, beşer onar arkadaşları ile dağa çıkmalarını tavsiye ediyordu.

Ethem Bey, Yunan tarafına geçmek üzere olan 3 arkadaşına, ağabeylerine verilmek üzere bir mektup verir. Yunan tarafına 25 kadar subay ile 700 civarında asker geçer. Ethem Bey de, akşam güneş batarken, 50 kişilik maiyeti ile meçhul bir yöne doğru yola çıkar. Ethem Bey’in kardeşlerine yazdığı mektup;

Gördes’in batısında son ayrılış bölgesinden, 20 Ocak 1921,

Akhisar’da Reşit ve Tevfik Beylere,

Yunanlılarla imzaladığınız sığınma protokolü nefsime ağır geldiğinden dolayı, sizi takip edemeyeceğim. Beni mazur görünüz. Kuvay-ı Seyyare asker ve subaylarını istedikleri herhangi bir tarafa gitmekte serbest bıraktım. Hepsini dağıttıktan sonra, ben de karargâhımla meçhul bir yere yönelmiş olarak gidiyorum. Allah cümlenizin yardımcısı olsun. Hastalığım için merak etmeyiniz, kendimi iyi hissediyorum.

Kardeşiniz Ethem

Ethem Bey son toplanma yerinden ayrıldıktan sonra; Sındırgı yönüne, dağlara doğru yönelir. İki rakip cephe bölgesi arasından geçerek 10 gün kadar Yörük Köylerinde vakit geçirir. 

Bu arada hastalığı iyice artmıştır. Sındırgı’nın vahşi, çamlı ve sarı dağlarında geçen bu 10 gün boyunca, sağlığı daha da kötüleşir. Hatta hastalığı yüzünden öyle kötü olmuştur ki, yürümek şöyle dursun, at üzerinde dahi duramamaktadır. Hâlbuki bulundukları dağ yollarında, Yunanlılar ve Kuvay-ı Milliyecilerden kaçabilmek için, bazen çok sarp yerlerden geçmek gerekmektedir. 

Ethem Bey’in yanında bulunan arkadaşları aslen Bandırma ve Manyas havalisindendir. Ama bu şehirler de Yunan işgal bölgesi altındadır. Arkadaşlarından bazıları, eğer Manyas köylerine varabilirlerse, orada kalacak yer bulmanın mümkün olduğunu söylerler ve o tarafa gitmeyi teklif ederler. Ethem Bey çektiği acı yüzünden bu teklifi kabul eder. 

Susurluk civarından Yunan işgal arazisine gizlice geçerler. Sabah ezanı okunurken Eski Manyas (Günümüzde Soğuksu) Köyü’ne girerler. Burası Susurluk Şehri’ne yayan 3 saat mesafede, ormanlık içinde bir köydür. Köyün en üst kısmında evi olan İsmail Efe’nin evine misafir olurlar. 

İsmail Efe gelenleri güler yüzle karşılar. Ethem Bey’in perişan halini görünce, hemen kendi ailesinin odasında bir yatak hazırlatır. İsmail Efe, Yunanlılardan ve Yunan taraftarlarından çok korkmaktadır. Onların da aynı şekilde tedbirli ve uyanık olmalarını ister.

Aradan 10 gün geçer. Herhangi bir tehlike yoktur. Ama bir gün gelen bir haberci, kötü bir haber getirir. Yunanlılar Ethem Bey’in Susurluk mıntıkasına girdiğini öğrenmişlerdir. Ama nerede olduğunu bilmemektedirler. Sadece bir köyde saklanıyor olduğunu tahmin etmektedirler ve aramaktadırlar. 

. En ağır şartlarda kabul ettirilen Mondros Ateşkesinden sonra, İzmir’de kurulan gizli dernek kararı ile İzmir’de ilk isyan bayrağını açan kendisidir. Ancak şu anda güçsüz ve bir iskelet haline gelmiş durumdadır.

İsmail Efe ile birlikte güvendiği bir adamını en yakın Yunan Kuvvetlerine gönderir ve görüşmek istediğini söyler.

Ethem Bey, kaldıkları köyün yakınındaki bir Yörük köyünü görüşme yeri olarak belirler. İsmail Efe tekrar atına binerek, gider. İsmail Efe bir saat sonra yanında bir Ermeni tercüman olduğu hâlde döner. Ethem Bey ve ekibi, yanında Ermeni tercüman olduğu hâlde Yörük köyüne giderler. Yunan Yarbayın ismi Aleksandra’dır. Ethem Bey;

Yarbay Efendi, benim şartlarımı ve isteklerimi dinlemeye ve olumlu veya olumsuz cevap vermeye yetkili misiniz?” diye sorar. Yarbay bunun üzerine askı çantasından bir telgrafla, bazı evraklar çıkarır ve Ethem Bey’e gösterir. Sonra;

Her akla uygun arzu ve isteğinizi kabule yetkiliyim. Ve bu yetkimle hem hükümetime, hem de sizin gibi mert yaradılışlı bir kumandana ve perişan bulunan felaketzede ekibinize hizmet etmekle onur duyarım. Eğer bu isteğimi başarırsam, kendimi mutlu hissederim.” der. 

Ethem Bey şartlarını sıralar;

1. “Sizin zannettiğiniz kadar manevi olarak perişan olmayan şu küçük ekibimi, en yetkili bir memurunuzun imzası altındaki vesikaları taşıyarak, tüfekleriyle birlikte, kendi iş ve güçleri ile meşgul olmak üzere serbest bırakmanız, ilk şartımdır.

2. “Önce ve sonra Kuvayı Seyyare’ye ve benimle olan ilişkilerinden dolayı işgal bölgenizde herhangi bir siyasi sebep dolayısı ile mahkeme altına alınmış bulunanların kayıtsız şartsız geçmiş yaptıklarından sorumlu tutulmamak kaydıyla serbest bırakılmaları. Ve bundan başka yine benimle ilişkisi olan ve size esir düşen asker ve subayların da benim kefilliğim altında serbest bırakılmalarım isterim.

3. “Ben hastayım, esaslı bir tedaviye ihtiyacım var. Sizinle İzmir’e indikten sonra, zaruret hissedersem, tedavi edilmek üzere, Avrupa’nın herhangi bir tarafına gitmek istersem, beni serbest bırakmak son ricamdır.

Yunan Yarbay;

Bütün isteklerinizi kabul ediyorum, yetkime dayanarak söz veriyorum. Yalnız arkadaşlarınızın tüfeklerini taşıyarak bırakılması, işgal bölgemizde fena bir örnek olur. Bu asayişin bozulmasına sebep teşkil eder. Bununla beraber, arkadaşlarınıza karşı meydana gelecek herhangi bir saldırıya meydan vermemek, onların hak ve şereflerini korumak vazifemizdir. Ama tabanca ve kamalarını taşıyabilirler.

Bu söz üzerine kısa bir süre düşünen Ethem Bey;

O zaman işgal bölgenizde silahlandırdığınız siyasi ve şahsi hasımlarımıza da tüfek taşımayı yasaklamalısınız. Yoksa anlaşmamıza imkân yoktur.

Bu sözler yarbayı da, Ethem Bey gibi düşündürür. Sonra şu cevabı verir;

Bu teklifinizi de kabul ediyorum. Çünkü sizi haklı buluyorum. Bu nedenle ya arkadaşlarınızın tüfekleriyle gezmelerine müsaade ederiz yahut diğerlerine de silah taşımayı yasak ederiz.

Böylece Ethem Bey Yunan Ordusu işgali altındaki topraklar için aldığı geçiş izni ile önce İzmir’e gider. Burada bir müddet kaldıktan sonra önce Atina’ya oradan da Almanya’ya geçer ve Milli Mücadele sahnesinden böylece çekilmiş olur. Bilahare Ürdün’ün başkenti Amman Şehri’ne gidecek ve geri kalan hayatını orada tamamlayacaktır.

Önceki İçerikSon Gelişmeler Işığında Rus Ukrayna Savaşı Hakkında Genel Bir Değerlendirme
Sonraki İçerikDr. Amy Beam, Şükrü Gülmüş ve Ben
1962, Etimesgut doğumlu. Tokat’ın Zile İlçesi’nden Atatürkçü, milliyetçi, zooteknist, SP seveni, Alevî dostu, evcil hayvanların fahri avukatı, feminist ve motosikletçi bir köylü çocuğudur. 1984 yılında Ankara Ziraat F., Zootekni B.’nü bitirdi. 1997'de Birleşik Krallık, U. of Aberdeen’de yüksek lisans, 2007'de Ankara Ü., Fen Bil. Enst. (Zootekni B.)’nde doktora çalışmasını tamamladı. Mesleği ziraat dışında, Çerkez Kültürü ve Alevilik gibi sosyal alanlarda da amatörce akademik çalışmalar yapmaktadır. Kitap okumak ve motosiklet kullanmak özel ilgi alanlarıdır. “Hayvanları sevmeyen, insanları da sevmez” görüşünü savunan, hararetli bir hayvan sever ve hayvan hakları savunucusudur.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz