Uzun süre önce satın aldığım ve okumak için zaman ayıramadığım Özel Harp Komutanlığı yapmış olan Orgeneral Kemal Yamak’ın, “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” adlı kitabını şimdilerde okumaya başladım. Kitabın içindeki bir anekdot oldukça dikkat çekici. Ecevit ile Sarıkamış gezisinde onuruna yemek veren Tümgeneral Sabri Yirmibeşoğlu arasında geçen sohbeti sırasında, Ecevit; konuyu kontrgerillaya getirerek “buradaki MHP il başkanı Özel Harp Dairesinin sivil elemanı olmaz mı”? Sorusuna Yirmibeşoğlu, evet öyledir ama kendisi çok vatansever arkadaşımızdır cevabını verir. Yamak, bu diyaloğa değinerek şu ilginç yorumda bulunur; “Ecevit, bu teşkilatın içerisinde kendi partisinden kaç milletvekili olduğunu bilseydi…” bunda şaşılacak bir şey yok. Orgeneral Yamak, Özel Harp dairesinin sivil unsurları arasında milletvekillerinin de olduğunu ifade ediyor. Peki, Özel Harp Dairesinin sivil unsurları nasıl seçiliyor? Sivil unsurlar genellikle askerlik döneminde, idealist gençler tarafından seçilerek oluşturuluyor. Bu sivil unsurların içerisinde her meslekten ve her sosyo-ekonomik ve ideolojik kesimlerden kişilerin bulunduğu da iddia ediliyor.
Orgeneral seviyesinde görev yapmış bir ismin bu ifadesi dikkatsizce yapılan yorum olmadığından hareketle, bu konuda yazılmış kitapları ve internette yer alan videoları inceledim. 1997 yılında Güneri Civaoğlu’nun Durum Programı için röportaj yapılan Mehmet Ali Ağca’nın açıklamaları dikkate değer…
Güneri Civaoğlu’nun, Abdi İpekçi cinayetindeki rolünün ne olduğu sorusuna karşılık Ağca, “Tetiği kendisinin çekmediğini, Mehmet Şener’in kendisine istihbarat uzmanı olduğunu, bir keşif yapmasını istediğini ve o bölgede keşif yaptığını, emrin ise yabancı ülkelerden geldiğini söyledi. Bunun yanında Abdi İpekçi öldürülmeseydi, başka hedefin Bülent Ecevit olduğunu ve Ecevit’inde öldürülmek istendiğini ama buna karşı çıktığını söyledi.”
Bu ifadeler de en dikkat çekici husus, eğer Abdi İpekçi öldürülmeseydi, iç savaş başlatmak için Bülent Ecevit’in hedef alınacağıydı.
Civaoğlu’nun ‘Bu emri Abdullah Çatlı’dan mı aldınız, Çatlı’nın ilişkiler ağı nedir?’ sorusuna karşılık Ağca, “Sn. Çatlı Kosta Rika’da kısa ama yoğun anti – terör eğitimi aldı. Kendisinin vazifesi, Türkiye ve Ortadoğu’da komünist terör gruplarına karşı savaşmaktı. Kosta Rika’da eğitim gördü, mükemmel karate biliyordu, mükemmel İngilizce biliyordu. Sahte pasaport ve kimlik düzenlemede uzmandı. Olağanüstü bir şekilde otomobil kullanıyordu. Askeri eğitim gördüğü belliydi. Bir keresinde bana tesadüfen itiraf etti. Uluslararası çerçeve içerisinde eğitim gördüğünü itiraf etti. Çatlı faşist tarafta Türkiye’yi 12 Eylül’e sürükleyenlerden birisi… “olduğunu söyledi.
Bu ifade üzerine Civaoğlu, Çatlı’yı Kosta Rika’da eğiten uluslararası kuruluş hangisi sorusuna Ağca, CIA’ye ihanet eden birkaç hain olduğu cevabını veriyor. Ayrıca Ağca, sizin CIA ile ilişkiniz oldu mu sorusuna; “KGB, Türkiye’de cinayetler işliyordu, komünizme karşı savaştığımıza inanıyorduk ve bizde onların(CIA) maşası olmuş olabiliriz. Türkiye’yi 12 Eylül’e bunlar getirdiler. Çatlı, bir iç savaş muhtemelinde sağ tarafın iç savaşını yöneten şeflerinden biri olarak getirildi. Oral Çelik, Çatlı’nın sağ kolu idi. Fransa’da sosyalist hükümetin gizli servisleri ile görüştü ve daha sonra İtalya’ya geldi, Oral Çelik, bana Papayı öldürme, yarala şeklinde tavsiyesi oldu. “Çatlı’nın Susurluk Kazası ile devletin çeşitli güvenlik birimleri ile kurduğu ilişkiler gün yüzüne çıktı. 1980‘li yıllarda Avrupa’daki faaliyetleri ve doksanlı yıllardaki ülke içinde PKK terörü ile mücadele bağlamında yapıldığı ileri sürülen kanun dışı işler gün yüzüne çıktı.
Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden Papa’ya suikasta kadar olan bütün ilişkiler ağı bu şekilde. İç savaş ve kaos yaratmak için ülkenin aydınları, hedef alındı. Bu işlerin yapılmasında tetiği çekenler ise ülkeye hizmet ettiklerini düşünüyorlardı. Oysa bütün bunlar Gladyo tarafından kullanılan idealist gençlerdi. Turgut Özal’a 1988 yılında ANAP kongresinde suikast düzenleyen, Kartal Demirağ’da Ege Bölgesinde bir Eczacının başkanlığını yaptığı Özel Harp unsurunun mensubu olduğu yapılan tahkikatlarda ortaya çıktı. 1993’te Eşref Bitlis Paşa uçak kazasında şehit oldu, Uğur Mumcu aracına konan bomba ile öldürüldü ve 2002 yılında Hablemitoğlu ise yakın mesafeden sol gözünden vurularak öldürüldü. Hablemitoğlu suikastinde de Özel Kuvvetler ’de görevli isimlerin yer aldığı basına yansıdı. Bu cinayette emrin FETÖ tarafından verildiği belirtiliyor. Fetullah Gülen’in de Özel Harp Dairesinin sivil unsurlarından olan Beyaz Kuvvetlere kayıtlı olduğu ifade ediliyor. 1952 yılından bu yana, ülkenin idealist, hırslı gençleri, ABD ve NATO tarafından kurulan sistemle, Batıya hizmet eder hale getiriliyor. 1952’den bu yana bu sistemle angaje edilen sivil unsurlardan kaç tanesi devlet bürokrasisinde ve siyasi partilerde yer aldı? Bakan, Vali, gazeteci, milletvekillerinin olduğu da ortaya atıldı. Bu sistem kırılamadıkça Türkiye’nin milli bir devlet ve sağlıklı işleyen bir demokratik sisteme sahip olabilmesi mümkün görünmüyor.
Terör örgütlerinin aktif elemanları dünyanın gözleri önünde birbirleriyle savaşıyorlar. Hani belki haberiniz yoktur diye söyledim Önder bey:))
Sedat Peker’e benzemediğini iddia eden Levent Göktaş kendisini kullandıktan sonıp harcayanların korunaklı konutlarında devleti başlarına yıkmakla tehdit ettikten sonra ne olduysa avukatı sahte hesap olduğunu iddia ettikten sonra vadettiği belgeli video yerine sedat pekere benzemeyi tercih etti. Bunlardan da haberiniz yoktur belki diye yazayım dedim:))