Suriye’nin Kuzeyinde, Amerikan CENTCOM komutanlığına mensup askerler ile PKK/YPG teröristlerinin ortak eğitim, tatbikat ve toplantılar yaptığını sosyal medya hesaplarında görmeyen yoktur. Türkiye’nin terörist kabul ettiği bir terör örgütü, Amerikan güvenlik kurumları tarafından eğitilip, silahlandırılıp destekleniyor. Bu görüntüleri gören her Türk vatandaşının bu duruma öfke duyduğunu söyleyebiliriz. Hatta Amerika’ya sempati besleyenler kesimler bile müttefikimiz neden terör örgütünü destekliyor sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyordur. Bunun tek cevabı; Amerikan güvenlik kurumlarının biz istediğimiz her şeyi, her bölgede, hedeflerimiz doğrultusunda yapabilme gücüne sahibiz küstahlığıdır. Kostüm değiştirtip PKK’nın Suriye kolu olan YPG’yi, İŞİD ile mücadele eden yerel ortak olarak yutturmaya çalışıyorlar. Arşivleri ve kaynakları karıştırıp incelediğimde, Amerikalıların, teröristlerle çalışma alışkanlığıyla ilgili ilginç bulgulara rastladım. Meğer CIA, MOSSAD’a da aynı küstah tavırları göstermiş ama MOSSAD, bunu cezasız bırakmamış. Bu hikâyenin ayrıntılarına girmeden önce İsrail istihbarat topluluğunun, kendilerine zarar veren ve vatandaşlarını öldüren terör örgütlerine yönelik hedefli öldürme stratejisi izlediğine değinmek gerekiyor. İsrail istihbarat topluluğu, terörist olarak gördüğü örgütlerin liderlerini tespit ederek, Başbakanlarının onayı ile öldürdüğü biliniyor. Bir komite kimin öldürüleceğine karar veriyor ve siyaset kurumu buna onay veriyorsa, işlerini bitiriyormuş. İsrail devleti kurulmadan önce Irgun gibi sağcı yer altı örgütlerinin, İngiliz asker ve polislerini acımadan öldürdüğü; hatta suikast yapanların hiçbir suçluluk duygusu hissetmeden, Londra’ya ne kadar fazla tabut giderse, özgürlüğün o kadar yakın olduğunu düşündükleri biliniyor. Hedefli öldürme stratejisinin ne kadar sonuç verdiği tartışmalı bir konu ancak lider bağımlığının güçlü olduğu örgütlerde tepe yöneticilerinin etkisiz hale getirilmesinin, örgütleri yavaşlattığı hatta dağılmalarına neden olduğu ifade edilmektedir. MOSSAD’ın, bu hedefli öldürme faaliyetlerini yürütürken, masum sivillerin de ölümüne neden olduğu ve hatta yanlış kişileri öldürdüğü de bilinen bir gerçektir.
1970’li yıllarda İsrail istihbaratı, Filistinli örgütlerin birçok fraksiyonunu yöneten örgüt liderlerini öldürmeye hız verdiği verdi. Rus istihbaratı tarafından eğitilip desteklenen Waide Haddad, Irak’ta dış macununa zehir enjekte edilerek, acılar içinde ölmesi sağlandı. İsrail istihbarat topluluğunun bir sonraki hedefi, Münih olimpiyatlarında İsrailli sporcuların öldürülmesinden sorumlu tutukları Kızıl Prens lakaplı Ali Hasan Selameh’tir. Selameh, Babasının izinden giden, lüks yaşamı ile bilinen ve Yaser Arafat’ın koruma grubu olan 17. Kuvveti olarak bilinen bir birimin komutanıdır. Ancak hikayeyi ilginç kılan, Ali Hasan Selameh’in CIA ile ilişkisidir. 1970‘li yıllar, Amerikan’ın FKÖ ile çeşitli temaslar kurduğu bir dönemdir. İsrail istihbarat topluluğu, FKÖ’nin Sovyet istihbaratının bir kalesi olmasındansa, ABD’nin bu örgüt üzerinde azami etkiye sahip olmasını benimseyen bir yaklaşıma sahipti. MOSSAD daha önce Norveç’te, Ali Hasan Selameh olduğunu düşündükleri, Cezayirli bir işçiyi yanlışlıkla öldürmüş ve operasyona katılan MOSSAD görevlileri Norveç polisi tarafından yakalanmıştı. Selameh, bu olaydan sonra verdiği bir röportajda; MOSSAD’ın yanlış adamı öldürmeleri ile dalga geçmiş ve hayatta kalmasının kendi becerisi sayesinden olmadığını MOSSAD’ın zayıflığından kaynaklandığını belirtmiştir. Yanlış adamı öldürüp, operasyonda yer alan personellerin yakalanması MOSSAD için ciddi bir utanç vesilesidir. Bu süreçten sonra MOSSAD, Ali Hasan Selamah’in peşini hiç bırakmadan izini sürmeye devam etmiştir. MOSSAD’ın yabancı servislerle irtibat kurmada sorumlu birimi olan Tevel Şefi David Kimche, CIA’deki muhatapları ile yaptığı bir toplantıda, Ali Hasan Selameh’in kendi adamları olduğunu ima ettikleri Kayserya birimi şefi Mika Harari’ye bildirir. CIA, MOSSAD’a Ali Hasan Selameh’i koruma konusunda kararlı oldukları ve ona dokunmamaları gerektiğine dair bir uyarı yapılmasa da, MOSSAD yöneticileri, onu öldürmenin Helga( MOSSAD’ın CIA’ye verdiği isim ) ile olan ilişkileri zarar verip vermeyeceğini tartışmalarına neden oldu. Shimson Yitzhaki yapılan bu tartışmalarda, kimin adamı olursa olsun elinde Yahudi kanı olduğunu, bu hedefin etkisiz hale getirilmesi gerektiğini savundu.
İstihbarat örgütleri, terör örgütlerinin içerisinden bilgi alabilmek için yüksek düzeyli teröristleri elemanladığı ve kaynağını her türlü tehlikeden koruduğu bilinen bir gerçek ama Ali Hasan Selameh, CIA’ için sıradan bir kaynak değil, MITRUST/2 kod adı verdikleri ve Yaser Arafat’ın onayı ile CIA ile görüşmeler yapan ve arka kapı diplomasisi yürüten CIA’nin Ortadoğu’daki en önemli kontaklarından biri olduğu biliniyor. CIA’nın, Ali Hasan Selamah ile olan ilişkisi, istihbarat örgütlerinde görülen eleman yönetici ilişkisinden ziyade temas yolu ile kontrol sağlamak ve diplomatik ilişkinin devamlılığını sürdürmek için istifade edilen bir figür şeklindeydi. CIA, 1970’li yılların başından beri Ali Hasan Selameh ile ilişkisi olduğu ortaya çıkması üzerine İsrailli siyasi karar vericiler ve güvenlik kurumları, bu durumu “bir müttefikin alçakça ihaneti ve sırttan hançerleme” olarak görmüşlerdir. Ali Hasan Selameh’i 1969 yılında devşiren ismin CIA’nın Ortadoğu’daki önemli görevlilerinden biri olan Robert C. Ames olduğu ifade edilmektedir. İlk temas, Beyrut’taki Strand Cafe’de başlamış ve bu temaslar şehirdeki güvenli mekânlarda devam etmiştir. Ames’e göre Ali Hasan Selameh, Yaser Arafat’ın gözdesi ve istihbari açıdan bir cevherdi. Yani, Ali Hasan Selameh, 1973’de Münih Olimpiyatlarında, İsrailli sporcuların öldürülmesi planı yaparken CIA ile irtibat halindedir. Amerika, FKÖ’yü terör örgütü olarak görmesine ve Selameh’in bu saldırının planlayıcılarından biri olduğunu bilmelerine rağmen ilişkilerini devam ettirmiş, 1973 yılında Ali Hasan Selameh, Henry Kissenger’in talimatıyla resmi gizli temas kanalı olarak kullanılmıştır.
Ali Hasan Selameh, İsrail’de bir oteli havaya uçurmak için planlar yaptığını Robert Ames’e anlatmasına rağmen, Ames, Filistin davasına duyduğu sempatiyi belirterek, Dostlarımızın faaliyetlerini biliyoruz, bütün eylemleri onaylamasam da Selameh ve örgütünün bu eylemleri yapmaları gerektiğini anlayışla karşıladığını belirtmiştir. Bu durum, CIA görevlisi Ames’in mi, Ali Hasan Selameh’i yönettiği, yoksa Selameh’in Amesi yönettiği sorusunu akıllara getirmektedir. Bir CIA görevlisi, Müttefik ülkeye yönelik eylem yapan bir kaynağının faaliyetlerine göz yummuş ve herhangi bir uyarı yapmamıştır.
1969 yılında Ames ile Selameh arasında kurulan ilişki 1973 yılında meyvelerini vermeye başlamış, dönemin CIA Başkan yardımcısı Vernon Walters ile El Fetih yetkilileri, Fas’ın Rabat şehrinde üst düzey toplantı gerçekleştirmiştir. Varılan mutabakat çerçevesinde, El Fetih Amerikalılara karşı eylem yapmayacak, FKÖ’nün rakiplerinin Amerika’ya yönelik saldırılarını bildirecek ve gizli iletişim kanalları açık tutulacaktır. Bu mutabakatın diğer bir sonucu ise 1974 yılında Arafat, Birleşmiş Milletler toplantısına katılmış ve bu gezi sırasında Ali Hasan Selameh, İsraillilerin dış bilemesine rağmen Amerika’da boy göstermiştir.
Rober C. Ames ve Ali Hasan Selameh arasındaki dostluk ilişkisi gelişmiş ve Ames’in teşkilat içerisinde yükselişi ile beraber ABD’nin FKÖ’ye yönelik tutumunda da yumuşama görülmüştür. 1975 yılında Lübnan’da iç savaşın yaşanması ile birlikte, Ali Hasan Selameh’in, Amerikan’ın Beyrut büyükelçiliğin korunması için muhafız gönderdiği de bilinmektedir.1976 yılında dönmemin CIA direktörü George W. Bush, Robert Ames kanalı ile Ali Hasan Selameh’i Amerika’ya davet etmiş, Kaliforniya’da eşi ile birlikte tatil yapma imkânı sunmuştur. MOSSAD, bütün bu ziyaret sürecini yakından izlemiş ancak Amerikan topraklarında yapılacak bir operasyonun ikili ilişkilere zarar vereceği düşüncesi ile uygulamaya koymamıştır. Ali Hasan Selameh, CIA korumasının vermiş olduğu özgüvenle hareket ettiği, CIA’nin gizli iletişim araçları tedarik ettiği ve hatta zırhlı araç göndermeyi teklif ettiği biliniyor. Bütün bu süreci adım adım takip eden MOSSAD, ülkesine zarar veren hiçbir teröristin ayrıcalıklı olmadığını, Amerikalılara da, dostlar arasında böyle ihanetlerin olmaması gerektiğini hissettirmek için Ali Hasan Selameh’i öldürme kararı verir. Menahem Begin, bu kararı onaylar ve 1979 yılında, Selameh’in geçiş güzergâhında bir araç içine yerleştirilen bombanın patlatılmasın sonucunda öldürülür. Bu suikastın, CIA ve MOSSAD arasında bir krize neden olduğu ileri sürülmektedir. Bu krizin nasıl aşıldığı bilinmez ama MOSSAD’ın, Robert Ames’in Beyrut Amerikan Büyükelçiliğinin patlatılması ile öldüğü olaya dair istihbarata sahip olduğu ancak bunu Amerikalı muhatapları ile paylaşmadığı iddia edilmektedir. Kamuoyuna yansıyan kısıtlı bilgi, MOSSAD’ın bu eylemi bildiğini gösterse de, bunun bir intikam operasyonunun ikinci parçası olduğunu düşünmemize sebep olan nedenler de bulunuyor. Bu nedenlerden en önemlisi, MOSSAD’ın daha sonra Hizbullah olarak bilinen İslami Cihad örgütünün içinde üst düzey kaynakları olduğu iddiasıdır.
Ülkesine ve insanına zarar veren herkesi cezalandırma anlayışı doğru uygulanmadığında sorunlara neden olsa da, hassas bir şekilde belirlenen hedeflerin imhasının büyük devlet ve servislerin tutum ve politikalarında değişikliğine neden olabileceği söylenebilir. Suriye’nin Kuzeyinde PKK/YPG teröristlerini eğiten ABD karar vericilerine ve güvenlik mekanizmalarına, yatırım yaptıkları hiçbir teröristin bizim arka bahçemizde güvenle, elini kolunu sallayarak gezemeyeceğini uygulamalı olarak anlatmamız gerekmiyor mu? Kanımızı döken, çocuklarımızı katleden hiçbir terör örgütü ve patronları namlularını bize doğrulttuğu sürece rahat gezememelidir.
Not: Makaledeki bilgiler, Ronen Bergman’ın ,”Kalk Önce Sen Öldür, İsrail Suikastlarının Gizli Tarihi” adlı kitaptan ve Al Jazeera, Belgesellerinden derlenmiştir.