Cuma Vaazı: Din  ile Maskelenmiş Sübyancılık

5
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Tanım

Kısaca oğlancılık ve/veya sübyancılık erkek ve kız çocuklarına karşı duyulan cinsel arzulara ait bir psikoseksüel sapıklıktır. Bu hastalıklı fiilleri işleyenlere oğlancı veya sübyancı denilir. Bu sapkınlar, kendi cinsleri veya karşı cinsteki çocuklara seksüel arzu duyanlardır. 

Sadece küçük erkek çocuklara karşı cinsel arzu duyanlara oğlancı, her iki cinsteki çocuklara arzu duyanlara ise sübyancı denir.

Bu sapkınların literatürdeki adı pedofili’dir ve sübyancı sözcüğü ile eşanlamlıdır. Bilindiği gibi sübyan Arapça kökenli ve küçük çocuk anlamına gelmektedir, genellikle 6-12 yaş arası çocukları ifade etmektedir.

Bu sapkınlıkta hiçbir ahlaki ve manevi değerler söz konusu değildir.  Onun için bu sapkınlar ne kadar çok, iyiliksever, şefkatli, merhametli dindar, inançlı, sarıklı, cübbeli görünseler de; bunlar süfli arzularına ulaşmak için  kamuflaj’dan  ibarettir. Bu sapkınlık her (dinli-dinsiz) kesimlerde mevcuttur. 

Bu psikoseksüel sapıklar normal karşı cinsten büyüklerle seks yapmaktan çekindiklerinden, dolayısıyla çeşitli yollardan kamuflaj yaparak,  savunmasız küçük çocuklara yönelerek çok sayıda tecavüze sebep olurlar.

Esasen  Sübyancı sapıkların  küçük çocuklara tecavüz olayını gerçekleştirirken en önemli kamuflaj aracı DİN’dir.

Bilhassa son yıllarda Türkiye’de çocuklara tecavüz eden pedofili sapıklarının dini vakıf ve yurtlar ile din eğitimi veren kurum ve Kuran kurslarında çıkmasının nedeni dinin kamuflaj olarak kullanılarak güven verilmesidir.  Aman , tarikat-cemaat dini müesseslerden zarar görmesin denilerek, kapatılması, üstü örtülmesi, ayrı bir kamuflaj şeklidir.

Hatta bu pedofili sapıkların uzun yıllar din eğitimi görmüş ve çocuklara din eğitimi veren hocalar, tarikatlarda belirli sevilerde görev yapan yaşlı başlı insanlar arasından çıkması, bir insan ve  müslüman için çok acı veren, utanılacak bir ahlaksızlıktır.

Tarihçe

Öncelikle bilinmelidir ki   Sübyancılığın çıkış yerinin Arap ülkeleri ve bilhassa Arabistan yarımadası olmasıdır. Bu tarihsel olarak bu böyledir.

Araplar çok küçük yaştaki kızlarla evlenerek, pedofili arzularını geleneksel hale getirmişlerdir. Öyle ki, Arap geleneğinde dokuz yaşındaki bir kız evlenir ve gerdeğe girer. İslamiyet öncesi yaşanılan bu gelenek, daha sonra Araplar tarafından kamufle edilmek üzere (dini kaynaklar’a ayetleri bu sapkın düşüncelere uygun tefsir ve  uydurma hadislerle) İslam hukukuna-fıkıh-sokulmuştur. Evlilik yaşını 9’dan hatta 6 yaşından başlatmışlardır.

Örneğin, İslam’ın önde gelen hadisçileri Buhari, Müslim ve Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel kitaplarında Peygamber’in eşi Hz. Ayşe’den ‘’Ben altı yaşındayken Allah’ı resulü benimle evlendi, dokuz yaşında iken de zifafa girdik’’ hadisini naklederler.

Bu hadisin aslı, Ayşe anamızın evlilik yaşının 9 değil, 17 ya da 25 olduğu yönünde muhtelif kuvvetli rivayetler bulunduğunu söyleseniz de, görmezden gelinmektedir.

İslamî Kaynaklarında Sübyancılık 

Esasen Hz. Aişe’nin evlilik yaşıyla ilgili ve yanlışlığı bugün kesin olarak açığa çıkmış rivayetlerle “delillendirilmiştir”. 

Peygamberimizle 6 yaşında nişanlanıp 9 yaşında evlendiği (müşriklerin adeti) masalıyla toplum uyutuldu bin küsur yıldır ve kız çocuklarının hayatı ve her türlü hakkı, Müslüman toplumlarda bu uydurmaya dayanılarak yok edilmiştir. 

Hz. Aişe’nin 6 değil, 16 yaşında nişanlandığı ve 9 değil, 19 yaşında evlendiği tarihi gerçeklerle ispat edilmiştir. Hadis metininde (Arapça bilenler için) “/ستةSitte” (6 rakamı) yazılmış,  ancak “/عشرAşera”(10 rakamı) kelimesi hafz edilmiş/yazılmamıştır. Bu anlayış müşrik/cahiliye döneminin anlayışıdır.

Arap pedofili sapkınlarının fıkıha kattıkları bu hadis, İslam ülkelerinde neden çok fazla sübyancılık olduğunu açıklamaya yeter ki, dini kullanan sübyancı sapıklar bundan manevi cesaret alır.

Öte yandan Kur’an’da evlilikle ilgili yaklaşık 25 ayet var. Bu ayetlerde kadın yani nisa kelimesi geçer. Kız çocuğu/kız çocukları anlamına gelen bint/benat kelimeleri evlilik ayetlerinde yer almaz. 

Bu gerçeği zihnimize yerleştirdikten sonra iki ayet ve bir hadis rivayet üzerine bina edilmiş “küçük kız çocuklarını evlendirme çirkinliğinin” ne tür ataerkil taklalarla bin küsur yıldır toplumu aldatmak için nasıl kullanıldığına bakalım

Erken dönem dini yorumlarındaki/tefsirlerdeki ataerkil yaklaşımı en iyi ifşa eden ayet Nur Suresi 32’nci ayetidir. 

Erkek egemen sistemlerin baba/dede figürlerine adeta yarı tanrısal yetkiler tanıyan zihniyetini açığa çıkaran aşırı yorumlamayı görürüz bu ayetin tefsirlerinde. 

Ayet der ki: “İçinizden bekarları/evli olmayanları, kölelerinizden, cariyelerinizden de elverişli olanları evlendirin. Yoksulluk içinde iseler Allah lütfu ile onları ihtiyaçtan kurtarır. Allah’ın hazinesi geniştir, her şeyi bilmektedir.” (Nur, 24/32)

Ayet hükmü bekarların evlendirilmesiyle ilişkili olunca ataerkil yorumla ‘evlendirme sorumluluğu’ olarak anlaşılıp/anlatılıp babaya, dedeye yüklenir. Sorumluluk yüklenen baba/dede ve devamında tabi büyük erkek kardeş yetkilendirilmiş sayılır. Babanın kız çocuğunu evlendirme sorumluluğu olarak dayatılır halka!

Ayet kadın ve erkeklerden bekar olanları anlatırken ebeveyne kızlarını ve oğullarını evlendirme sorumluluğuna dönüştürülmekle kalmamış yetişkin kadın ve erkekler de şüpheli bir hadis rivayeti ile küçük kız ve oğlan çocuklarına dönüştürülerek öğretilmiştir insanlara!

Ancak bu ayet hiçbir zaman için küçük kız çocuklarının evlendirilmesi anlamına gelmiyor.

Bin küsur yıl önceki tarım toplumu düzenin zihniyetine sahip alimlerce, ayetin tefsiri, babaya kız çocuğunu evlendirme sorumluluğu ve yetkisine delil teşkil edecek şekle büründürülerek yapılıyor. Bekarların evlenmesi, kız çocuklarının evlendirilmesine dönüşerek yansıyor toplum hayatına.

Ayrıca bu ayetin içeriğini çok aşan tefsire, kültürel bağlamı eklenmeden genelleştirilen ve doğruluğu şüpheli hadis rivayeti delil kılınmıştır. 

Usul açısından dini meselelerin yorumlanmasında hadis rivayeti, ayete delil kılınamaz. Tersine rivayetin doğruluğu için ayet delil olarak gösterilir ama mesele kadınların ikincilleştirilmesi olduğunda ataerkil zihniyet ayet mealine ve hadis rivayetine takla attırdığı gibi delil sıralamasını da tersine çeviriyor kolaylıkla.

Bir de Talak suresi, 65/ 4’üncü ayetini kullanırlar. Bu ayetin kız çocuklarının evlendirilebileceği, İslam’da kız çocuklarının evlendirilmesinin meşru sayıldığı yönünde deliller çıkaran ataerkil anlayış, ayet mealine İlahi kelamda var olmayan “henüz” kelimesi sokuşturulmuştur. 

Ayet “hayız olmayan kadınlar için iddet müddeti üç aydır” der. Ama geleneklere kul olmuş katı kuralcı din yorumcuları “henüz hayız olmayan kadınlar” ifadesini kullanarak bu kadınların daha regl dönemi bile başlamamış kız çocuklarının da evlendirilebileceği ve boşanabileceği yorumunu çıkarırlar. 

Ayet bint/benât, çocuk demiyor, Nisa kelimesi ile kadın diyor ve hayız olmayan kadın ifadesi regl döngüsü, yaygın görülen periyodun dışındaki kadınları ifade ediyor. Bint/benât ile ifade edilen kız çocuklarını değil.

Eğer henüz adet görmemiş kız çocuklarından bahsediliyor olsaydı Arap gramerine göre ‘lem’ değil ‘lemma’ edatı kullanılırdı” diyor günümüzün din ve dil yorumcuları.

İslamda Evlilik Yaşı

İslam’da evlilik yaşı için belirlenmiş herhangi bir kural olmadığını söylemekte yarar var. Ancak “evlilik çağı” (Nisa,4/6) ifadesi geçer Kur’an’da. Hem evlilik çağı hem de insanların evlenebilmesi için taşıması gereken şartların belirlendiği bir ayet vardır. Nisa suresinin 6’ncı ayeti.

İslam’ı ve Peygamberimizi sübyancı gibi gösterip, Müslümanları çocuk istismarına teşvik eden ataerkil din yorumcularının peşine takılmış bazı kesimlere ve yetkililere, çocuk istismarına evlilik adı verilemeyeceğini göstermek için delil olarak bu ayet yeter.

Nisa suresi 6’ncı ayet nikah, buluğ ve rüşt kavramlarını bir arada içeren tek ayettir. Yetimlerin mali haklarını kullanabilme olgunluğu “rüşt” ve cinsel gelişimin gerçekleşmesi “buluğ”, bu ayette evlilik çağı olarak işaret ediliyor.

Nisa suresi 6’ıncı ayetin ötesinde İslam’da evlilik yaşına dair hükümler getirilemez, getirilenler dine uygun değildir. Evlilik yaşı buluğ ve rüşt kavramları bir arada kullanılarak ifade edilir. Yani ergenlik evlilik için yeter şart değil buluğun yanı sıra rüşt olma hali de gereklidir. 

 Cinsel gelişimin gerçekleşmesi ve hukuki, sosyal, mali sorumluluklarını yürütebileceği zihniyet olgunluğuna ulaşması şarttır. Cinsel ve zihinsel gelişimi tamamlanmış bireylere de kız veya oğlan çocuğu değil kadın ve erkek denir. 

Tam da bu nedenle evlilikle ilgili ayetlerde bint/çocuk kelimesi kullanılmaz Nisa/kadın kelimesi kullanılır. Bireylerin cinsel gelişimi yani buluğ gibi zihinsel olgunluğu da kişiden kişiye, toplumdan topluma ve çağdan çağa değişebilir kuşkusuz. Bu nedenle beden sağlığı ve cinsiyet gelişimi için tıbbi değerlendirmeler de dikkate alınarak oluşturulmuş hukuk metinleri ve kavramları aynı zamanda dini ölçüdür. 

Dini hükümlerin işaret ettiği buluğ ve rüşt şartına bağlı evlilik çağı medeni kanunda 18 yaş olarak tespit edilmiştir ve dine aykırı düşmediğine şüphe yoktur. 

Bilişim çağında erkeklere her türlü konforu sağlamak için kadınları orta çağ tarım toplumu adetleriyle yaşatmak isteyenlerdir kız çocuklarının istismarına evlilik adı verenler; Bin küsur yıl önce ayet ve hadislerin hükümlerini ve bugün  ataerkil zihniyetle yorumlayanlar da birbirinden farklı değildir kuşkusuz.

Netice:

Sübyancılık/Pedofili, İslam dininde bir hastalık değil bir sapkınlık ve irade eksikliği olarak kabul görmektedir. Cinsel istismarın çocuk ya da yetişkin olmasının önemi olmaksızın dinde yeri yoktur ve haramdır. 

Bir insana isteği dışında temas edilemez, cinsel bir münasebette bulunulamaz. Konu kendini koruyamayacak kadar güçsüz olan çocuklara geldiğinde İslamiyet’in bu durumu helal kılmasının imkânı dahi bulunmamaktadır. Bilakis, cezayı gerektiren cinsel sapıklıktır. 

Son dönemlerde medyada fazlasıyla gündem olan bu konu, pedofili bireylerin kanun karşısında alacağı cezadan korkmaları sebebi ile konu bir hastalık olarak da gösterilerek yumuşatılmaya çalışılmıştır. 

İslam dinini yaşayan Türkiye’de azımsanmayacak kadar fazla sayıda sübyancı/pedofili olan bireyler bulunmaktadır. Bu yeterince ciddiye alınmamasından kaynaklı birçok çocuk cinsel istismara maruz kalıyor ve hatta sonrasında hayatlarına son veriliyor. Bu bir hastalık değil, irade eksikliğinden kaynaklanan ahlaksızlıktır. 

Şu dönemde tv ve sosyal medyada çıkan haberlerle ”dindarım” diyen herkesin elinin-belinin-dilinin kabahatini yine İslam Dini çekmektedir.

Bu sapkınlık (hepsi böyledir denilemez ama) tarikatlar ve cemaatlar arasında çıkmış olmasından utanıyor, bir müslüman olarak iğreniyoruz.  Ancak bundan dolayı tarikatler kapatılsın da denilemez.

Bu sapıklar, yaptıkları sapıklıklara Kur’anı ve Hz Peygamberi referans göstermekle;

Kuran’ı ve Hz Peygamberi Sübyancı göstermelerini de  lanetliyoruz.

Kaynak: Özlem Bayraktar, “İslam ve Pedofili”; Berrin Sönmez, ”Dinde reşit olmayanla evlilik”.

5 YORUMLAR

  1. selam hocam. İslam’ın belirttiğiniz üzere önde gelen alimleri ve de mezhep kurucuları 9 yaşında evliligi, ( belirttiğiniz üzere sapkinligi )nasıl sünnet diye nakledebilirler, benim ve toplumun bunu hafızası almıyor. Peygamberimiz 9 yaşındaki bir kızı zifafa almamis ise bunu alimler nasıl olmuş gibi yazar. Hocam bunu Hanbeli Buharı nasıl yazabilir. Bunu yazmaları bunu desteklemeleri anlamına gelmez mi. O zaman sapkinliga yol açmış olmazlar mı.

  2. Siz Erhan Kişisine;
    Bu bir kadim arap adeti, geleneği olduğu için hiç kimse bu günkü olduğu gibi yadırgamamıştır. Aslında bu uygulama sahbe arasında da vardır.

    Onun için şüpheli olan hz. Aişe hadisi hiç yadırganmamıştır. Ya bu doğrumu değilmi diye bakılmamıştır. Ayetlerde bu doğrultuda tefsir edilmiştir. Bu konuda Umum’u belvâ vardır islam aleminde. Selamlar

  3. Ayrıca bu cahiliyye adetine delilleri ile karşı çıkan alimlerde vardır. Ancak şaz görüş olarak nakledilmiş. Kale alınmamıştır.
    Genel kabul gören anlayışa (icma’ya) karşı çıkan görüşler olarak kabul görmemiştir.
    Selamlar

  4. Şu da önemli bir gelenektir; Araplarda kız çoçuklarının yaşı eğer on yaşına kadar yaşarlarsa, on yaşından sonra bir, iki diye saymaya başlanırdı. Bu gün halen bu adet, gelenek devam etmektedir.

    Eğer bir kız çocuğuna 6 yaşında deniyorsa o gerçekte 16 yaşındadır. Şayet 9 yaşında deniyorsa o gerçekte 19 yaşındadır. Çünkü geleneğe göre 10 yaşından sonra saymaya başlanmıştır. Selamlarımla.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz