- Oruç - 27 Mart 2023
- Ramazan Ayı Kavramları(2) - 25 Mart 2023
- Ramazan Ayı Kavramları(1) - 24 Mart 2023
Hz. Îsâ’nın ölümü ve kıyametin kopmasından önce kıyametin bir alâmeti olarak tekrar dünyaya gelişi genellikle “nüzûl-i Îsâ” (nüzûl-i Mesîh) şeklinde adlandırılır.
Kaynaklara bakıldığı takdirde bu konu İslam âlimleri arasında çok geniş bir şekilde tartışılmıştır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de, Îsâ’nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine dair açık bir beyan yoktur. Kur’an’da Îsâ’ya inanmayanların ona tuzak kurdukları, fakat Allah’ın onların tuzaklarını boşa çıkardığı ifade edildikten sonra, “Ey Îsâ! Senin ruhunu kabzedeceğim, seni nezdime yükseltecek ve kâfirlerden çekip arındıracağım” denilmektedir (Âl-i İmrân 3/54-55).
Diğer bir âyette ise yahudilerin, “Meryem oğlu Îsâ’yı öldürdük” demeleri şiddetle eleştirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar, sadece onlara öyle göründü” (en-Nisâ 4/157).
Âyette geçen “teveffî” kelimesi Arapça’da “ruhu bedenden ayırmak, öldürmek” anlamına geldiği halde, nedense bazı müfessirlerce buna “yeryüzünden çekip almak, göğe yükseltmek” mânası verilmiştir. (Taberî, III, 290-291; Ebû Hayyân el-Endelüsî, II, 473; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, I, 366; Reşîd Rızâ, III, 316-317).
Muhtelif hadis rivayetlerinde Îsâ’nın kıyamet alâmeti olarak yeryüzüne ineceğine dair bir çok bilgiler yer almaktadır.
Kütüb-i Sitte’deki rivayetlerde belirtildiğine göre Hz. Îsâ, deccâl ortaya çıktıktan sonra -Buhârî’de yer almayan bir kayda göre iki eli iki meleğin kanatları üzerinde- Dımaşk’ın doğusundaki beyaz minareye sabah namazı vaktinde inecek, müslümanlar arasında adaletle hükmedecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, hac ve umre ziyareti yapacak, nefesi kâfirleri öldürecek, Lüd kapısında deccâli katlettikten sonra yedi veya kırk yıl yaşayacak, Şam tarafından esen bir rüzgârın etkisiyle bütün müminlerle birlikte ölecektir (Buhârî, “Büyûʿ”, 102, “Enbiyâʾ”, 49; Müslim, “Îmân”, 242-243, 247, “Ḥac”, 216, “Fiten”, 34, 39, 110; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 12, 14; Tirmizî, “Fiten”, 21, 54, 59, 62).
Kütüb-i Sitte dışındaki literatürde yer alan rivayetlerde ise Îsâ’nın ineceği yer, yapacağı işler, dünyadaki ömrü ve ölümü hakkında daha ayrıntılı ütopik /hayali bilgiler yer almaktadır..
Buna göre Îsâ ruhlu-bedenli olarak göktedir, Hz. Peygamber mi‘rac yolculuğunda onunla karşılaşmış ve gökten inişini idrak etmeleri halinde kendisine selâmını iletmelerini ashabına vasiyet etmiştir. Hz. Îsâ bulut üzerinde Akabetü’l-efike’deki beyaz köprüye inecektir. Deccâli buzun erimesi gibi ortadan kaldıracak, müslümanların emîrine tâbi olup arkasında namaz kılacak veya kendisi namaz kıldıracak, onun devrinde düşmanlar barışacak, kurtla kuzu birlikte yaşayacak, bereket ve bolluk olacak, ölünce Medine’de Resûl-i Ekrem’in kabri yanında veya Kudüs’te defnedilecektir (Zemahşerî, III, 424; Kurtubî, et-Teẕkire, II, 546; İbn Kesîr, en-Nihâye, I, 183; Süyûtî, s. 86).
M. Zâhid Kevserî gibi bazı âlimler nüzûl-i Îsâ’ya dair rivayetlerin mütevâtir olduğunu söylerken; M. Reşîd Rızâ ve Abdülkerîm el-Hatîb gibi bir çok bazı son dönem âlimleri bu görüşü reddederler.
İsa’nın inişini reddeden alimlere göre söz konusu hadis metinlerinin çoğu Kâ‘b el-Ahbâr vb. Ehl-i kitap menşeli râvilerce nakledilmiş mitolojik bilgiler olup tedvîn döneminde kaynaklara hadis olarak intikal etmiş ve dinin esasıyla ilgili görülmediğinden bu konuda titiz davranılmamıştır (Abdülkerîm el-Hatîb, s. 539).
Zira bu rivayetlerde Hz. Peygamber’in sözlerinde bulunması imkânsız olan pek çok çelişki mevcuttur. Hz. Îsâ’nın iniş zamanı, iniş vasıtası, dünyada kalış süresi, tâbilerinin sayısı, göreceği işler ve defnedileceği yere dair bilgilerin farklı olması bu konudaki çelişkilerden bazılarıdır.
Nüzûl-i Îsâ meselesi erken devirlerden itibaren Sünnî ve Şiî kaynaklarında kısaca yer almış, ancak son dönemlerde ise bu konudaki tartışmalar çoğalmıştır.
Hz. Îsâ’nın ölümü ve dünyaya dönüşüne ilişkin olarak İslâm dünyasında ortaya çıkan görüşleri üç maddede özetlemek mümkündür:
1-Ehli sünnet itikadı olarak kaynaklara geçti ise de, Daha çok sufiyye ve tarikat erbabının inancı ve görüşleridir. Onlara göre:
Hz. Îsâ düşmanları tarafından öldürülmek istenince ruhlu-bedenli olarak ilâhî huzura yükseltilmiştir. Kıyametin vukuundan önce dünyaya inecek, son peygamberin getirdiği vahiylere tâbi olacak ve deccâli öldürüp yeryüzünde adaleti hâkim kılacaktır.
Âyet ve hadisler buna inanmayı gerektirir. Zira âyetlerde Îsâ’nın düşmanlarınca öldürülmediği, ileride Allah tarafından ruhunun kabzedileceği belirtilmiştir (Âl-i İmrân 3/55; en-Nisâ 4/157).
Îsâ’nın ruhunun Allah tarafından kabzedildiğini mâzi sîgasıyla bildiren âyetteki teveffî kavramı (el-Mâide 5/117), bunun kıyametin kopmasından önce gerçekleşeceği tarzında yorumlanmalıdır. Çünkü başka âyetlerde Ehl-i kitabın her birinin Hz. Îsâ’nın ölümünden önce ona iman edeceği haber verilmiş (en-Nisâ 4/159) ve Îsâ’nın bir kıyamet alâmeti olduğu açıklanmıştır (ez-Zuhruf 43/61).
Ayrıca tevâtür derecesine ulaşan hadisler nüzûl-i Îsâ konusuna açıklık getirmektedir. Ehl-i sünnet kelâmcıları ile Selefiyye ve Şîa bu görüştedir.
2-Çağdaş Sünni alimlerin görüşleridir:
Hz. Îsâ düşmanlarınca öldürülmek istendiği anda Allah tarafından tabii bir ölümle öldürülerek ruhen kendi katına yükseltilmiştir.
Îsâ konusunda Kur’an’ın açık olan hükmü budur. Nitekim Mâide sûresindeki âyette (5/117) mâzi sîgası kullanılmıştır. Âl-i İmrân sûresindeki âyette de (3/55) Hz. Îsâ’nın ileride öldürüleceği değil onu öldürenin Allah olduğu bildirilmiştir.
Ehl-i kitabın Îsâ’ya iman edeceğine dair âyet de nüzûl-i Îsâ taraftarlarınca yanlış yorumlanmıştır. Bu âyette, Ehl-i kitap’tan her birinin -buna yahudiler de dahildir- kendi ölümünden önce, yani hayatının son nefesleri sırasında gerçeği anlayacağı ve bu arada Îsâ’ya da iman edeceği anlatılmıştır.
Hz. Îsâ’nın kıyamet alâmeti olacağı tarzında iddia edilen/anlaşılan âyete de (ez-Zuhruf 43/61) yanlış anlam verilmiştir. Çünkü âyette yer alan ve ayn, lâm, mîm (علم ) harflerinden oluşan kelime “alâmet” mânasındaki “alem” şeklinde okunduğu gibi “bilgi” mânasındaki “ilm” şeklinde okunmuştur. Buna göre âyette kıyametin kopacağına dair kesin bilginin bulunduğu ve bundan şüphe edilmemesi gerektiği anlatılmaktadır.
Nüzûl-i Îsâ’ya dair olmak üzere Hz. Peygamber’e atfedilen rivayetlere gelince bunlar isnad açısından mütevâtir olmayıp âhâd derecesindedir. Hadis usulüne göre, Âhâd haberlerin âyetlerin hükmüne aykırı bilgiler ihtiva etmesi halinde, hadis olma niteliklerini kaybeder.
Kur’an’da Hz. Îsâ’nın Yüce Allah tarafından öldürüldüğü açıkça bildirildiğine ve kıyametin ansızın kopacağı haber verildiğine göre bu esastan ayrılan rivayetlerin metin açısından sahih kabul edilmesi mümkün değildir. Bu konuda nakledilen bilgiler muhtemelen Ehl-i kitap’tan İslâm akaidine intikal etmiş bilgilerdir.
Nüzûl-i Îsâ inancı, İslâm’ın genel ilkelerine ve Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına da (sünnetullah) aykırıdır. Zira insanın canlı olarak yaşadığı mekân yeryüzüdür ve her insan belli bir süre burada yaşadıktan sonra ölür.
Ayrıca Hz. Îsâ bir peygamber olarak gönderilmiş ve görevini tamamlamıştır. Hz. Muhammed son peygamber olduğuna göre ondan sonra başka bir peygamberin dünyaya gelmesi “hatm-i nübüvvet” ilkesiyle bağdaşmaz. Mu‘tezile kelâmcılarının yanı sıra Ahmed Emîn, Abdülkerîm el-Hatîb, Ebû Reyye ve Muhammed İzzet Derveze gibi çağdaş Sünnî âlimler bu görüştedir.
3-Öte yandan bu konuyu te’vil etme görüşünde olan alimler de vardır.
Onlara göre Îsâ ruhlu-bedenli bir varlık olarak ilâhî huzura yükseltilmemiş, tabii ölümle ruhu kabzedilmiştir.
Ancak konuyla ilgili hadisler de dikkate alınarak uygun şekilde te’vil edilmelidir. Buna göre ileriki asırlarda Hz. Îsâ’nın mânevî şahsiyetinin ortaya çıkıp insanlığa getirdiği sevgi, barış, şefkat gibi değerlerin onun mensupları tarafından uygulanacağını söylemek mümkündür. Muhammed Abduh, M. Reşîd Rızâ gibi son devir âlimleri bu görüştedir. Halîmî ve Teftâzânî gibi bazı eski kelâmcılar da nüzûl-i Îsâ’ya dair nasları bu şekilde te’vil etmeyi câiz görmüşlerdir.
Hz. Îsâ’nın ölümü ve dünyaya inişine dair görüşlerden ikincisiyle üçüncüsünün Îsâ’nın tabii bir ölümle öldüğü, ruhlu-bedenli olarak ilâhî huzura yükseltilmediği ve dolayısıyla kıyametten önce dünyaya bir insan olarak inmesinin mümkün olmadığı hususunda birleştiği görülmektedir.
Bu iki görüş arasındaki farklılık Peygamber’e atfedilen rivayetlerden kaynaklanmaktadır. Üçüncü görüş taraftarlarının yaptıkları yorum denemeleri de hadis rivayetlerinin bütün muhtevalarını kapsamamaktadır.
Ancak Kur’an’daki açık bilgilerle çelişen bu tür rivayetlere dayanarak bir inanç oluşturmak kelâm metodolojisi açısından isabetli görünmemektedir.
Sonuç
Hz. Îsâ’nın ölümü ve kıyametin kopmasından önce kıyametin bir alâmeti olarak tekrar dünyaya gelişi, genellikle, Ehl-i sünnet kelâmcıları ile Selefiyye ve Şîa alimleri itikadi bir konu olduğu nakledilmişlerse de;
Ayet ve hadisler dikkatle incelendiği takdirde bunu böyle olmadığı, Bilakis Tedvîn döneminde Hıristiyan kültürüyle karşılaşmanın bir sonucu olarak nüzûl-i Îsâ inancının İslâm akaidine girmiş olması kuvvetle muhtemel görülmektedir.
Zira Hz. Îsâ’nın insanların aslî günahını affettirmek için kendini feda ettiği ve Tanrı hükümranlığını kurmak üzere dünyaya yeniden döneceği inancının Hıristiyanlara ait bir akîde/inanç olduğu bilinmektedir. Bu bir reankarnasyon inancı olup İslam itikadına/inancına aykırıdır.
Hz İsa’nın Nuzûlü meselesini, bu şekilde değerlendirilmesi gerekir. Kıyamet alametlerinden olmadığı gibi, Kur’an Ayetlerinde açık bir beyan olmayınca ve de Ahad haberlerin itikad konularına kaynak olamayacağı için, İslamın inanç esaslarından da değildir.
Kaynak: TDV, İslam Ansiklopedisi, “İSA” mad.