Cuma Vaazı: Medine İttifakı/Vesikası

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

İslâm tarihinde önemli bir yere sahip olan Medine İttifakı/Vesikası yaklaşık bir asırdır daha çok üzerinde durulan bir konu olma özelliğine sahiptir. 

İslam aleminde İttifak geleneği bu Medine İttifakına dayanır.

Geçen yüzyıl itibariyle ittifaka/vesikaya ilk kez müsteşrikler dikkat çeker. 

Merhum Muhammed Hamidullah tarafından dünyanın ilk yazılı anayasası olarak takdim edilir. 

Günümüzde sivil toplum ve çok hukukluluğun referansı olarak gösterilir. Bir arada yaşamanın temel argümanlarından biri olarak değerlendirilir. Biz bu yazıda, Medine ittifakını farklı inanç, kültür ve ırklarla bir arada yaşama siyaseti belgesi olması açısından inceleyeceğiz. 

İslâm’ın fikrî temellerinde, ahlâkî kaidelerinde, Peygamberimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) şahsı ve şahsiyeti hakkında; Hattâ Müslümanların sosyal faaliyetlerinde olumsuz bir unsur olmamasına rağmen, yine de müşrikler çeşitli itham ve iftiralarda bulunuyorlardı.

Müşriklerin iddialarına göre, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), çocukları anne babalarından ayırmış, insanların birlik ve beraberliklerini bozmuş, onları atalarının dininden döndürmeye yeltenmiş, hâkimiyet ve saltanat peşinde olan bir kişi olarak tanımlıyorlardı.

Sırf bu iddialara istinaden ilk Müslümanlar, maddî ve mânevî mahrumiyetlere maruz bırakılmıştır. Bazı Müslümanlar için Habeşistan hicretleri bir çözüm olarak düşünülür. Çünkü Müşrikler tarafından Mekke’de uygulanan boykotla, hayat dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. 

Nihayet Rasulüllah’a İlâhî bir emir ile Medine hicret yurdu olarak gösterilirince;  Peygamberimiz efendimiz önce ashabı daha sonra kendisi Medine’ye hicret eder.

O günlerde yüzyılı aşkın süredir devam eden kargaşa, anarşi ve savaşlar neticesi Medine’de siyasî yapının oldukça dağınık olduğu görülür. 

Siyasî dağınıklığı önlemek için Abdullah b. Übeyy’e taç giydirilmesi gündemdedir. Hicret böyle bir ortamın arifesinde gerçekleşir. 

Bu sosyal realiteden dolayı Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine’ye hemen girmez ve Kuba’da bir süre bekler. Bu süre içerisinde çeşitli temaslarda bulunduğunu ve stratejiler geliştirdiğini tahmin etmek güç değildir. Nitekim O’nun Medine’ye silâhlı muhafızların eşliğinde girdiği biliniyor. 

Peygamberimiz’in dini tebliğ ederken uyguladığı usül, peygamberlik fetanetinin ayrı bir boyutu olarak yorumlanmaktadır. Daha ilk günlerde hicretin hedefine ulaşabilmesi için en mükemmel çözüm modeli olan muhacirlerle ensarı mânevî kardeş yapar. Ensar bu kardeşlerine öz kardeşi aratmayacak yardımlaşma ve dayanışma örneği sunar. 

Yine hicretin ilk zamanlarında Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) nüfus sayımı yaptırır. Nüfus sayımıyla ilgili olarak Peygamberimiz: “Müslümanlığını sözü ile açıklayanları bana yazınız.” buyurur.( Buharî, Cihad, 181, Müslim, İman, 235). 

Araştırmacılara göre Medine’de yaklaşık 1.500 Müslüman, 4.000 Arap müşrik ve 4.000-4.500 Yahudi unsuru ve sayısı az da olsa Hıristiyanlar bulunmaktadır.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)  bu yeni  dönemde,  hak-hukuk- adalet rejimini inşa için, bir arada yaşama siyaset belgesini “Medine ittifakı”nın imzalanması için sahabilerle olduğu kadar gayrimüslim Medinelilerle de istişare eder. 

Hepsi Hz. Enes’in evinde toplanır ve huzur, barış ortamının oluşması hususunda ortak karar alırlar.  Yahudilerle ilgili maddelerinin ne zaman yazıldığı hakkında ise farklı yorumlar yapılmaktadır. İlgili maddelerde hakemliğin Peygamberimiz’e ait olması ve Resulullah’ın ifadesiyle kaydedilmesinden hareketle, Bedir Savaşı sonrasında imzalandığı ihtimali üzerinde durulmaktadır.

Medine Vesikası 47 maddeden ibarettir. Maddelerin 1–23 arası Müslümanlarla, 24–47 arası ise Medine’de yerleşik olan Yahudi kabileleriyle alâkalıdır. Sayı itibariyle az da olsa Hristiyan unsurundan da bahsedilmesi farklı din mensuplarının katılımı açısından önem arz eder. 

Medine İttifakı’nın hükümler şu ana başlıklar altında toplanabilir: 

Yesrib çevresi haram bölgesi olarak belirlenir. Medine’nin ortaklaşa savunulması kararlaştırılır. Her bir zümre kendi bölgesinden mesuldür.

Antlaşmaya dâhil olan herkes, Medine içerisinde ve dışarısında güvendedir. 

Kendi aralarında hayırhahlık ve iyi davranış temel prensiptir. 

Yahudilerden ittifaka dâhil olanlar, zulmetmez ve düşmana yardım etmezlerse, yardım ve iyi davranışa hak kazanırlar. 

Kan diyeti ve kurtuluş fidyesi konusunda yardımlaşma esastır ve eşitlik kaidesi geçerlidir. Hak, Hukuk, Adalet ilkesi gereği mazluma yardım edilir ve suçlular korunmaz. 

Bu vesika hükümleri zulmedenleri ve suç işleyenleri cezalandırmaya engel olarak yorumlanamaz. İhtilaf vukuunda hakem olarak Peygamberimiz’e (sallallahü aleyhi ve sellem) müracaat edilir. 

Sonuç itibarı ile ;

Medine İttifakı’nın ruhu; farklı inanç ve ırktan insanlarla savaşsız barış içerisinde bir arada yaşama, sosyal münasebetlerde hayırhahlığı ve iyi davranışı esas alma, iç ve dış güvenliğin sağlanmasında iş birliği yapma şeklinde özetlenebilir. 

Bu ruh; iletişim araçlarının dünyayı küçülttüğü, büyük ölçekli nüfus hareketlerinin gerçekleştiği ve sınırların eski değerini kaybettiği dünyada; ülkemizde de siyaset dünyasında   farklı çevrelerin, farklı inanç ve düşüncedeki kesimlerin bir araya gelişlerini bu zaviyeden değerlendirildiğinde daha da önem kazanmaktadır.

Kaynak :

İslâm Hukuku Açısından Medine Vesikası 

Yrd. Doç. Ahmet Güneş

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz