Oktay: Ne Ford yüzde 100 yerlidir ne Toyota yüzde 100 yerlidir; bizim ilk etapta yüzde 50 ve üzeri hedefimiz var

0

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları cevapladı.

Geride kalan 2019 yılına ilişkin değerlendirmesi sorulan Oktay, birçok mücadelenin olduğu bölgede Türkiye’nin üzerinde oynanan oyunlara da bakıldığında ülkenin bunlardan farklı şekilde ayrışarak çıktığını söyledi.

15 Temmuz süreciyle başlayan, sonrasında 2018 Ağustos ayındaki ekonomik saldırılarla devam eden süreci anımsatan Oktay, Türkiye’nin, terör saldırıları ve ekonomik saldırılarla sıkıştırılmaya çalışıldığını dile getirdi.

Mülteci sorunu ve yaptırım söylemlerini de hatırlatan Oktay, “2019’un sonunu düşünün.. ‘Şöyle olacak, böyle olacak’ senaryolarının yazıldığı bir Türkiye, bütün bunları yırtarak 2019’dan 2020’ye girmiştir.” diye konuştu.

Ekonomide yaşananlara değinen Oktay, 2019’un ciddi bir mücadele yılı olacağını ancak bu mücadeleden başarıyla çıkacaklarını söylediklerini belirterek, “Türkiye, ‘şunu çok iyi öğrendi’ demiştik, kendisine karşı oynanmak istenen her oyuna ve kendisiyle ilgili oluşturulmak istenen her krizden ders alarak, güçlenerek çıkan bir ülke vardır. ‘Türkiye’ye ne yapılmak istenirse istensin buradan da güçlenerek çıkan bir Türkiye’yi göreceksiniz’ demiştik. Bugün bu oldu.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de verdiği dinamizmle, çok hızlı şekilde ekonomik saldırıların tamamen üstesinden gelindiğini, fırlayan enflasyon rakamları, faiz oranlarının tamamen aşağı çekildiğini vurgulayan Oktay, artık tek haneli enflasyon rakamlarının konuşulmaya başlandığının altını çizdi.

Geride kalan yılda büyümeyi negatif tamamlamayacaklarını söylediklerini anımsatan Oktay, “Pozitif bir büyüme beklentisine dönüşen bir Türkiye, kısmet olursa da bu yılı 0,5 büyümeyle tamamlayacağız inşallah.” dedi.

“2020 bizim yılımız olacaktır”

Ekonomi boyutuna bakıldığında Türkiye’nin tamamen dengelenmeyi ve disiplini sağladığını aktaran Oktay, “Değişim diye ifade ettiğimiz, 2020’de bizim kendi içimizde ifade ettiğimiz boyut, artık yeniden bir şahlanış dönemine geçmek durumundayız ve bunu yapacağız. Cumhurbaşkanımızın da bize, her birimize, kabine üyeleri olarak da kendi kabinesinin her bir üyesine talimatı budur. 2020 bizim şahlanış yılımız olacaktır.” diye konuştu.

Siyasi gelişmeleri de değerlendiren Oktay, Suriye ve Irak’taki belirsizliğe işaret ederek, Türkiye’nin sınır boyunca güvenli bölgeler dışında tehdit alan bir ülke haline geldiğini, neredeyse bir terör devletinin kurulması aşamasına gelindiğini söyledi. Fuat Oktay, şöyle devam etti:

“Türkiye 2019’da, ‘Ne işiniz var Suriye’de’ diyenlerin kulaklarını çınlatmak için söylüyorum, kendisine hazırlanan bu planı da yırtarak çıkmıştır oradan. Barış Pınarı Harekatı’yla sadece bölgedeki terör devletiyle ilgili oluşturulan hattı yırtmayla kalmamış, onun ötesinde buralardaki haklılığını gerek Rusya ile gerek ABD ile de aynı masada oturarak ve aynı zamanda karşılıklı oturarak, oradaki haklılığını teyit etmiştir. Yapılan anlaşmalara uymuşlardır, uymamışlardır, bu başka bir konu. Biz şunu söylüyoruz, Türkiye olarak bir şeyin altına imza attıysak, biz büyük devletiz, binlerce yıllık bir devletiz, biz buna uyarız. Dolayısıyla bu tüm konularda böyle olmuştur. Burada da biz yaptığımız anlaşmalara uyduk.”

Rusya ve ABD ile yapılan mutabakatları hatırlatan Oktay, “Orada da kendisine karşı yapılan çok farklı bir planı yırtarak çıkan bir Türkiye var.” dedi.

Suriye ve dünyanın diğer yerlerindeki olaylarla ilgilenirken, bir taraftan Doğu Akdeniz’de aşama aşama etrafı sarılan bir Türkiye görüldüğünü anlatan Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz bunu görüyorduk, buna göre de tedbirlerimizi alıyorduk zaten. Buradan da özellikle son dönemde Libya ile yapılan bu Münhasır Ekonomik İşbirliği Anlaşması ile birlikte burayı da yırtarak devam ettik. Buradan da yırtarak çıktık. İki şekilde yırtarak çıktık. Bir, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın gerek karşıdaki kıyı komşu ülkelerle yaptıkları anlaşmalar…Mısır’dır, daha önceden yapılan Lübnan, İsrail ile yapılan anlaşmalar, o çerçevede bölgedeki hidrokarbon kaynaklarını tamamen kendi çıkarları doğrultusunda kullanması ve oradaki Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türk toplumunu tamamen dışlaması ve Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’ın çıkarlarını yok sayacak şekildeki harekatını biz orada Fatih ve Yavuz’u göndererek, Barbaros’u göndererek, hem sismik ama onun ötesinde sondajlara girerek bir o planı yırttık. Ama bunu yaparken de şunu söylüyoruz, ‘Bunun riskleri varsa biz bunun risklerini alırız.’ “

Bunun için de çok eleştirildiklerini belirten Oktay, “Ne işiniz var orada” diye sorulduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ayaklarımızı suya sokamayacak bir konudan bahsediyoruz” dediğini ifade eden Oktay, şunları kaydetti:

“(Libya’da ne işimiz var), ‘Kıbrıs’ta ne işimiz var’ diye soranlara sesleniyorum, biz ayaklarını suya atamayacak bir şekilde veya olta atamayacak şekilde, bize karşı oynanan oyunlar var, bunları yırtmak üzere oradayız. Bu oyunları bozmak üzere oradayız. Bence kamuoyunun da -bazılarının bu konuyu pek anlayabileceğini zannetmiyorum ama Meclis’te de gördük, durumlarını da performanslarını da gördük ne yazık ki- orada ne olduğunu, Cumhurbaşkanımızın ne demek istediğini biraz daha irdelemesi gerekiyor sanırım. Buradan sizlere de özellikle ifade etmek isterim. Bir Doğu Akdeniz’de bunu yırttık, bu oyunu bozduk, iki, Libya’yla olan anlaşma ile bizi karasularımıza hapsetme, sularımız da değil karaya hapsetme oyununu bozduk. Yunanistan’ın son zamanlarda gündeme getirdiği bir harita var. Adım adım… Türkiye, zannediyorlar ki sadece içeride, Türkiye içeride değil hem içeride hem dışarıda hem komşularıyla gelişmeleri anbean takip eden bir ülkedir. Dolayısıyla gelişmeleri çok dikkatle takip ettik, ediyoruz. Bunlara da müsaade etmeyeceğimizi ifade ettik. Ama bunu ifade ederken de şunu söyledik, sonucu ne olursa olsun. Biz tarihte de bunu yaşadık. Risk varsa alırız, gereği neyse yaparız.” 

Türkiye’nin yaptırımlarla tehdit edildiğini dile getiren Oktay, Barış Pınarı Harekatı’nda bütün dünyanın Türkiye’nin karşısına dikildiğini söyledi.

Türkiye’nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekatlarında olduğu gibi Barış Pınarı Harekatı’nda da PKK/PYD, DEAŞ gibi terör örgütleriyle mücadele ettiğini belirten Oktay, “Peki terörle mücadele eden devletler, hangi saikle hepsi birden karşımıza dikilir? Bir tanesi, iki tanesi, hadi 3-5’i dikilir karşımıza. Barış Pınarı Harekatı’nda bambaşka bir şeyi gördük, hep birlikte gördük bunu, bütün dünya karşımızdaydı. Peki içerideki muhalefet buna ne dedi? ‘Görmüyor musunuz kardeşim bütün dünya karşınızda, yanlış yaptığınızı görmüyor musunuz?’ Biz tam tersine ne kadar doğru yaptığımızı gördük burada. Bu terör örgütlerinin arkasında kim var ve bu terör örgütü devletini burada kim tasarlıyor, kim kuruyor dediğinizde adeta bize karşı çıkanlar el kaldırdılar, ‘biz buradayız’ diye.” değerlendirmesinde bulundu.

“Yani bunun kasıtlı, bilinçli olarak, herhangi bir bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşünmüyorsunuz, bu taraf tutmanın.” sorusu üzerine Oktay, “Kesinlikle değil.” karşılığını verdi. “Muhataplarınızla o masalarda neler konuştunuz?” sorusuna Oktay, şu cevabı verdi: 

“Bütün her şeyi biz açıklığıyla konuştuk. Yani Cumhurbaşkanımızın herhangi bir masada dışarıda söylediği hiçbir şeyden eksik söylediği bir konu yoktur. Bütün açıklığıyla, bütün çıplaklığıyla muhatabına ifade eder. Biz de kendi görüşmelerimizde bütün açıklığıyla bunu konuşuruz. Ve masada bize yanlış olduğumuzu anlatan hiç kimseyi görmedik. Ama masadan kalktığımızda sahaya bakıyorsunuz aynı şeyler devam ediyor.” 

Oktay, Türkiye’nin ekonomik saldırılarda oyunu bozduğunu vurgulayarak, risk primlerinde ciddi bir düşüşle yeniden 300’ün altına inildiğini, bunun 2020’de daha da düşerek devam edeceğini söyledi.

Türkiye’nin Suriye’de ve Libya ile anlaşarak Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de oyunu bozduğunu yineleyen Oktay, “Bu, diğer alanlarda da devam edecek zaten. Türkiye’ye oyun kurmak isteyen her kim varsa bilsin ki bölgede Türkiye’ye karşı kurulan oyunlar başarılı olamaz. İki, bölgede her kim varsa bölgeye karşı bir niyeti varsa, kusura bakmasın. Türkiye, kendi çıkarları aleyhine herhangi bir faaliyete müsaade etmez. Türkiye’siz herhangi bir planın başarılı olma şansı asla ve asla yoktur. Kim olursa olsun. Bunu açıkça da söylüyoruz.” dedi. 

Yaptırımlara da değinen Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçende bir yerde davetliydim, orada da sordular. ‘Senatoya ne vermeyi düşünüyorsunuz’ gibi çok ilginç bir soru vardı. Anlamadık, ne demek, senatoya ne vermemiz gerekiyor? ‘İşte yani biliyorsunuz, Trump Türkiye tezlerini destekliyor, Trump’ın elini güçlendirmek için senatoya ne vermeyi düşünüyorsunuz?’ Senatoya niye biz bir şey verelim anlamadık. Bizim senatomuz, bizim parlamentomuz yok mu? Siz bizim parlamentoya ne vermeyi düşünüyorsunuz? Siz bizim Cumhurbaşkanımıza ne vermeyi düşünüyorsunuz? Hiç bir ilişki tek yönlü değildir. Türkiye’yi ve Türk insanını iyi tanımak gerekiyor. Eğer ki bir şeyi yaptırmak istiyorsanız tehdit edin, bu kadar basit. Tehditlere boyun eğmeyen bir milletiz biz. Yaptırım koyacaklarmış, bilmem A, B, C şahsına, malvarlığına el koyacaklarmış… Orada zaten o listede olmadığımız zaman üzülen insanlarız, ‘biz niye o listede yokuz’ anlamında. Olduğumuz zaman da sevinen insanlarız. Aynı şeyi AB yapmak istedi. Kıbrıs’ta yapmak istedi ve bugün de bir karar geçirdi. Aynı şeyi söyledik, buyurun istediğinizi yapabilirsiniz. Sakın ola ki bizi tehdit etmeyin, Türkiye ile ilişki kurmanın yolu tehdit değildir.”

Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftan da Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem Rusya ile hem de Amerika ile liderler seviyesinde, aynı zamanda İngiltere, Fransa, Almanya dahil ve Avrupa Birliği dahil en rahat görüşen, en sık görüşen, en kritik konularda ortak payda olduğunu belirten Oktay, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in birkaç gün sonra Türkiye’ye geleceğini, telefon görüşmelerinin diplomasi boyutunda sürekli devam ettiğini aktardı.

“Sessiz sedasız bir çok devrim”

Ekonomik boyutta sessiz sedasız birçok devrimin yaşandığını dile getiren Oktay, 27 Aralık’ta Türkiye’nin otomobili tanıtımını anımsattı. 

Hiçbir çalışmanın durmadığını vurgulayan ve Devrim otomobilleriyle başlayan sürecin durdurulmamış olması halinde bugün bambaşka bir yerde olunacağına dikkati çeken Oktay, TANAP Projesi’ni hatırlatarak, “Aslında bu sadece bir enerji koridoru değil, bir barış koridorudur.” ifadesini kullandı. 

Yapımı süren projelere ilişkin bilgi veren Oktay, Türkiye’nin kendi uydularını ve fırlatma sistemlerini yapma anlamındaki çalışmaların da tüm gücüyle devam ettiğinin altını çizdi. Savunma sanayindeki gelişmelere de değinen Oktay, şöyle devam etti:

“S-400 krizi yaşadık ve orada da aynı şeyi söyledik ‘bizi tehdit etmeyin, bakın biz bir söz verdikse, imza attıksa bunun arkasında dururuz. Ama F-35? Ne alakası var F-35 ile S-400’ün? F-35 İsrail’de uçtuğu zaman bölgeden teknolojisi çalınmıyor da Türkiye’de uçtuğu zaman mı bölgeden teknolojisi çalınıyor? S-300’ler Yunanistan’da ve Güney Kıbrıs’ta konuşlandığı zaman teknoloji çalınmıyor da Türkiye’de S-400 konuşlandığı zaman mı teknolojiyi çalıyor? Orada da izah ettik durumu.”

Bu konunun başka saiklerle gündeme getirilen bir konu olmadığını, Türkiye’nin ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkan bir konu olduğunu vurgulayan Fuat Oktay, şunları söyledi:

“S-400’lerle ilgili Patriotlarla vermediniz buradaydık, bugün F-35’lerle ilgili yaptığınız şey hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Hiçbir devletin bırakın büyük devlet olmayı, devletin, hatta şahsın bile yürütebileceği bir süreç değildir. Attığınız imzaya, çıkacaksınız her türlü taahhüdünüzü yerine getireceksiniz ülke olarak, ödemesini yapacaksınız, ondan sonra uçaklar çıkacak, dördü teslim edilecek, dördü teslim edilmiş durumda şu anda Amerika’da. Şu anda ikisi Türkiye’ye gelmiş olması gerekiyordu. Ondan sonra diyeceksiniz ki ‘pardon biz sizi çıkarıyoruz’. Niye? ‘S-400’le alakalı’. Ne alakası var kardeşim? Konuları birbirinden ayırabilecek kadar da tecrübeli olmanız gerekiyor büyük devletseniz.” 

Türkiye’nin Rusya ile birçok alanda iş birliği yaptığını ancak birçok alanda da hemfikir olmadığı konuların bulunduğunu anımsatan Fuat Oktay, “Libya gibi veya Suriye’de de birçok konuda. Ama iş birliği yapabiliyoruz, Amerika ile de öyleyiz, iş birliği yaptığımız birçok alan var aslında ama sorunlu olduğumuz alanlar da… Bunları ayırmasını bilecek kadar tecrübesi olan bir millet ve devletiz.” dedi. 

“Yaptırımları yapabilirsiniz ama biz geri adım atmayacağız.” dediklerini aktaran ve “F-35’leri şimdi getirdiler, en son kendi bütçeleri ile ilgili bir yasadan yaptırımları geçirdiler.” ifadesini kullanan Oktay, konunun Türkiye’yi nasıl etkileyeceğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

“Etkileyecek bizi. Bizi kendi savaş uçağımızı bir an önce yapmamız konusunda çok ciddi şekilde kamçılamış durumda bu. Biz böyle bir milletiz. Fazla rahatı da pek sevmeyen, özellikle böyle teknolojik konularda, ekonomik konularda falan hafif tehditvari bir şey gelince, yani 10 günde yapacaksak 5 gün de yaparız, 5 günde yapacaksak 3 gün de yaparız. Şimdi bizi çok ciddi kamçılamış durumda. Aynen İHA’larda ve SİHA’larda olduğu gibi. Yarın Türkiye savaş uçağını da yapacak. Şu anda da hamdolsun programı da oldukça iyi gidiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da konuyu çok yakinen takip ediyorlar. Bunu da yapacağız hem insanlısını hem insansızını hem de F-35 veya ötesindeki bir özellikle bunu yapıyor olacağız. Yaptırımlar gelecekmiş, 1915 olaylarıyla ilgili yaptırım gelecekmiş… Getirebilirsin kardeşim, o da siyasi yaptırım, bağlayıcılığı yok.” 

Tüm bunların Türkiye’yi kamçılayan olaylar olduğunu vurgulayan Oktay, “2019’da savunma sanayinde de savunma bu S-400 uzun menzilli ama kısa menzilli alanda da ciddi başarı sağladığımız bir dönem oldu. Orta menzilli savunma sistemleri ile ilgili çalışmalarımız ve uzun menzilli başlamış oldu. O da bizi kamçılamış oldu. Şu an onlar da başladı, onları da elde edeceğiz.” diye konuştu. 

Akıllı mühimmatlar konusunda da benzer bir durum olduğunu, sonrasında Türkiye’nin bunu kendisinin ürettiğini anlatan Oktay, Türkiye’nin yıl içerisinde kendi motorunu da yaptığını hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, 2019’un birçok alanda ciddi ilerlemelerin olduğu bir yıl olduğunu kaydederek, “Eğer biz negatif bakıyor olsaydık 27 Aralık’taki yerli otomobili çıkaramazdık, biz hiçbir şeye negatif bakmıyoruz. Olan her krize biz fırsat olarak bakarız. Ne öğreniriz, bunun üstesinden geçip, gelip Türkiye’nin çıkarlarına bunu nasıl dönüştürebiliriz? Hamdolsun ikisini de Cumhurbaşkanımızın liderliğinde de yapabilecek güçte ve kabiliyette bir Türkiye var.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin genel değerlendirmesi ve her 100 günde bir bakanlık performanslarıyla ilgili olacağı söylenen raporlamalara ilişkin çalışmaların durumunun sorulması üzerine Oktay, mükemmel olan, eksiği olmayan hiçbir sistemin bulunmadığını söyledi. 

Oktay, 2019’u tüm olumsuzluklara ve kırılganlıklara rağmen artıyla tamamlamalarının arkasında son derece hızlı ve esnek karar alabilen, bunu aynı hızla uygulayabilen bir sistem olduğunu belirtti. 

Cumhurbaşkanlığı sisteminde erkler ayrılığı olduğuna dikkati çeken Oktay, “Erkler ayrılığı önceki parlamenter sisteme göre çok daha keskindir burada. Biz eski sistem mantalitesi ile yeni sistemi değerlendirdiğimizde sıkıntı çekiyoruz. Halbuki eski sistem diye bir şey yok artık. Şu anda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemindeyiz. Yani Meclis’in onay verdiği, onlarca yıl tartışılan, sonrasında milletin onay verdiği bir sistemde yolumuza devam ediyoruz.” dedi.

“Erkler ayrılığı, yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılmış durumda olması demek.” ifadesini kullanan Oktay, “Evet, hepsi Cumhurbaşkanının nezdinde temsil ediliyor ama aşağıya geldiğinizde yürütme ve yasamanın rolleri tamamen ayrılmış durumda. Yürütmede olan birisi yasamada, yasamada olan birisi yürütmede olamaz.” diye konuştu.

Oktay, yeni sistemde TBMM’yi güçlendirdiklerini dile getirerek, “Meclis’i güçlendirmek ne demek? Kanun koyucudur Meclis ve denetleyicidir. Koyduğu kanunların uygulanmasıyla alakalı. Burada eskiden Bakanlar Kurulu aracılığıyla gönderdiğiniz taslakları gönderme yetkiniz yok, şansınız yok. İhtiyacınızı ifade edebilirsiniz, ‘şöyle bir ihtiyacım var.’ diyebilirsiniz ama ‘bunu çıkar.’ ‘bunu gündemine al.’ deme şansınız yok.” ifadelerini kullandı.

Yürütme boyutuna bakıldığında ise çok esnek ve hızlı karar alabilen bir yapı olduğunu belirten Oktay, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi istikrarın da olduğu bir yapı olduğunu vurguladı.

Yerel seçim döneminde de bunu gördüklerini söyleyen Oktay, “Hiçbir şey sanki seçim yokmuş gibi devam etti. İstikrar zerre etkilenmedi. Zaten bunu kastediyoruz biz. Yeni sistemle de bunu kastediyoruz.” dedi. 

Oktay, yeni sisteme ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, tüm paydaşların görüş ve fikirlerini alarak çalışma yaptıklarını ve bunu Erdoğan’a rapor olarak da sunduklarını belirterek, “Sorunların yüzde 98’lik bölümünün uygulamadan kaynaklanan sorunlar olduğunu gördük, sistemden değil. Hatta o kalan yüzde 2’lik kısım da bizim zorlamamızla sistem diye ifade edebildiğimiz şeylerdi.” diye konuştu.

Hükümetin 100 günlük eylem planlarına değinen Oktay, şöyle devam etti: “100 günlükle başladık. Sonrasında 100’er günlük olduğunda bakanlıklarda ve kamuoyunda bir bıkkınlık oluşturmaması için 180 gün yapalım dedik. Kendi içimizde aynı sıklıkla takibini yapalım, kamuoyu açıklamasını daha uzun periyotlarda yapalım diye düşündük. 180 günle yılı tamamladık. Şimdi 2020’nin 180 günü de planlanmış durumda. Son derece başarılı. Birinci 100 günde yüzde 98-99 oranında bir gerçekleşme oldu. Bakanlıklar bu konuda kendi içlerinde yarış halindeler. Bakanlıkların, birçok konuda ‘ya yetiştiremesek’ kaygısıyla eylem planına koymadığı projeler oluyor. Bunlar hayata geçirilince de sürpriz oluyor.”

“Devrim otomobili için de ‘bunu yapamazsınız’ diyenler oldu”

Türkiye’nin Otomobili ile ilgili yüzde “100 yerli olmadığı”, “halka hitap etmediği”, “fiyatının yüksek olabileceği” şeklindeki eleştirilerle ilgili değerlendirmelerinin sorulması üzerine Oktay, şunları söyledi:

“İstemezük. Bunu Devrim otomobillerinde de gördünüz. Oraya gidince insanın içi sızlıyor. O gün bütün milletin yaşadığı o heyecanı düşünün, bunu bu milet Devrim otomobili çıktığında da yaşadı. Biz 1920’lerde, 1930’larda, 1940’larda uçak imal eden, Silahlı Kuvvetlerinin envanterine alan ve onun ötesinde ihraç eden bir ülkeyiz. ‘İstemezük’ anlayışla, yani kendi kapasitesini anlayamayacak kadar kendisini aciz gören bir anlayışla bu milletin önü 100 yıldır kesiliyor. Ama diğer taraftan da yine 100 yıldır ‘hayır bunu yaparız’ diyen, öz güveni olan bir millet var. Dolayısıyla bütün engellemelere rağmen ‘ben ileriye yürüyeceğim’ diyen bir irade var. Bu iradenin netleştiği dönemlerde ülkenin şahlanışını görüyoruz. Aynı zamanda da 1940’larda Vecihi Hürkuş’u, Nuri Demirağ’ı yok eden bir zihniyeti düşünün. Dönemin Sanayi Bakanı, buna ‘olmaz’ diyor. Daha sonra aynı zihniyet dışardan gelen otomobillerin dağıtımı işini kolaylaştırıyor. Devrim otomobili için de ‘bunu yapamazsınız’ diyenler oldu. Dolayısıyla kimin ne dediği önemli değil. Biz bunlarla ilgilenmiyoruz. Bunlarla ilgilenirsek hiçbir şey yapamayız. Bizim ilgilendiğimiz şey biz ne yapabiliriz.”

“Ne Ford yüzde 100 yerlidir ne Toyota”

Oktay, otomotiv sanayisinin içinden gelen biri olarak Türkiye’nin otomobiline duygusal da baktığını dile getirdi. Oktay, şunları kaydetti: 

“Ben sektörün içinden gelen biriyim. Ne Ford yüzde 100 yerlidir ne Toyota yüzde 100 yerlidir. Böyle bir şey yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Dolayısıyla bizim ilk etapta yüzde 50 ve üzeri hedefimiz var. Savunma sanayisinde yola çıktığımız dönemi düşünün. ‘Zaten yüzde 15-20’lerdeyiz, mümkün değil’ falan deniyordu. Bugün yüzde 70’lerdeyiz. Şimdi burada yerlilik konusunda minimum yüzde 50, yüzde 51 ile başlıyoruz. Bambaşka bir şeyle başlıyoruz. Yani teknolojisi eskimiş, pazarı domine edilmiş, hareket etme şansının olmadığı bir alandan bahsetmiyoruz. Öyle bir zamanlamadan bahsediyoruz ki yüzde 100 elektrikli araçların piyasaya girdiği, piyasada bir boşluğun olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Bugün elektrikli araçların toplam otomotiv sektöründeki yeri yüzde 1’dir. 15 yıl sonrasında beklenti yüzde 40. Zamanlama öyle bir zamanlama ki şimdi girdiniz girdiniz, 5 yıl sonra girdiğinizde geçmiş olsun. Bugün dalgayı yakalıyoruz. Bugün klasik motor teknolojisine sahip bir otomobille çıksaydık bir anlamı yoktu. Otomobil ürettik diye bu kadar heyecanlanmazdık, havalara da girmezdik ama farklı bir teknolojiyle ve doğru zamanlamayla bir pazara giriyoruz. Bizi heyecanlandıran, milletimizi heyecanlandıran taraf da bu. Bunu bazıları anlamıyorsa ne yapalım. Zaten onlar anlasın diye beklersek biz hiçbir şey yapamayız.” 

Türkiye’nin otomobiliyle doğru bir teknoloji ve doğru zamanlamayla pazara girdiklerini, kendilerinin ve Türk milletinin heyecanlandığını aktaran Oktay, bazılarının heyecanlanmadığını, konuyu anlayamadığını söyledi.

Fuat Oktay, “Adamlar 100 yıldır heyecanlanmamış, biz ne yapalım yani. 100 yıl bekleyecek halimiz yok. Arkadan gelirler. Bugün itiraz edenler, yarın o araçlara ilk binenler olacaktır. Aynen köprülerden memnun olmayanlar gibi. Kanal İstanbul’da da aynısı. ‘İlk önce biz buralardan nasıl faydalanırız’ diyenler onlar olacaktır.” ifadesini kullandı.

Oktay, savunma sanayi gibi tek bir sektörle Türkiye’nin yoluna devam edemeyeceğini, ikinci hatta üçüncü bir sektörü canlandırmaları gerektiğini aktardı.

“Uçan taşıtlar”

Yerli otomobil ile ikinci bir sektör olan bilişim sektörünü hareketlendirdiklerini anlatan Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Savunma sanayinde olduğu gibi keyifle bilişim sektöründe de aynı şeyleri konuşacağız. Akıllı bir araçtan bahsediyoruz, sıradan bir araç değil. Aracınızda oturacaksınız, evinizdeki, iş yerinizdeki her türlü akıllı aletlerle irtibat kuran bir araçtan bahsediyoruz. Otonom sürüşü olacak bir platform. Otonom sürüşün olması için de yolların ona göre yapılması lazım. Biliyorsunuz o yolların ilk testleri 2020’de tamamlanmış olacak. Diğer tarafta sürekli enerji açığı ile boğuşan bir ülkesiniz. Tırnaklarımızla kazıyoruz. Burada farklı bir teknolojiyi yerlileştirip, millileştirebilirsek burada cari açık anlamında ciddi bir açığı kapatacağız. Bursa, Gebze, Kocaeli, İstanbul bir üçgen. Bu üçgeni birleştiren Bilişim Vadisi’ni tesadüfen kurmadık oraya. Orada yepyeni bir sektör oluştu. 

Yüksek teknolojili bir alanda ikinci ayağı başlatıyoruz. Sadece otomotivden bahsetmiyoruz. Bakın uçan taşıtların piyasaki yerlerini almaya başlaması çok uzun bir gelecek değil. 15-20 yıl maksimum. Devrim araçlarıyla kaçırdığımız bir fırsatı, şimdi elektrikli ve akıllı araçlarla yakalamış durumdayız. Yerli otomobile zamanında girdik, uçan taşıtlara önden gireceğiz. Bu çalışmalar başlamış durumda.” 

Oktay, bütün güçleriyle sağlık sektörü üzerinde çalışmaya başladıklarını, şehir hastaneleri ile muhteşem bir altyapı kurduklarını dile getirdi. Sağlık teknolojisinde ithal ürünler kullandıklarına dikkati çeken Oktay, kullanılan teknolojiyi yerlileştirmek ve ilaç sektörüne adlarını yazdırmak istediklerini vurguladı.

Şehir hastanelerine yönelik, “Ne yapacaksınız bu kadar büyük hastaneyi?” eleştirilerine cevap veren Oktay, “Senin anladığın, hastaneden bir kişinin gidip muayene olmasıyla alakalı. Öyle bir anlatıyor ki 2000 öncesinin hastaneleri mükemmel gibi anlatıyor. O hastanelerin, senin başkan olduğun dönemdeki hastanelerin ne olduğunu biliyoruz. Yani, Türkiye’yi oraya mı götürelim. Bu hastaneler de aynen otomotivde olduğu gibi başka bir sistemin altyapısı. Buralarda Ar-Ge çalışmaları başlamış durumda. Sağlık turizmi için çok önemli. Cumhurbaşkanımızın arzu ettiği, ısrarla üzerine gittiği bir konu bu.” diye konuştu.

Kanal İstanbul

Oktay, “Kanal İstanbul Projesi”ne yönelik eleştirilere ilişkin soru üzerine, İstanbul Boğazı’nın Türkiye için çok önemli bir konumu olduğuna değindi. Montrö Anlaşması ile Boğaz’ın kurallarının belirlendiğini anımsatan Oktay, şunları kaydetti:

“Öyle bir noktaya gelmişiz ki yaklaşık 45-50 bin civarında geminin geçtiği, dünyadaki ticaretin de gelişmesiyle sürekli artan bir trafik, ağır tonajlı gemiler… Kazalara hep birlikte şahit oluyoruz. Çevre boyutunda şikayet edenlerin tam tersi. Independenta’ın haftalarca, aylarca denize akıttığı petrolü düşünün, nasıl kirlettiğini düşünün. Bir taraftan ‘inci’ diyeceksiniz bir taraftan da tehlikede tutacaksınız. Artan trafiğe rağmen ‘Ben buradan geçeceğim’ diye ısrar edeceksiniz. Kanal İstanbul ile ikinci bir alternatif oluşturuyoruz. Bu oluştuğunda çevreye zarar verebilecek, ağır tonajlı her türlü yük taşımacılığını opsiyonel olarak buraya alıyorsunuz. Bunun özelliği iç su yolu olması.

Tamamen kendi kanunlarımıza göre oluşturduğumuz bir alternatiftir. Buranın daha avantajlı olduğunu herkes görecek. Sadece gemiler için değil kendi vatandaşlarımız için de avantajından bahsetmiyoruz. Boğaz’da yaşayanlar için de avantajlı olduğu görülecek. Bunun projeleri yıllardır yapıldı. Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu için 55 kurumdan alıyorsunuz. 55 kurum kılı kırk yararak bunun üzerinde çalışıyor, işin ilginci. Çevre ve Şehircilik Bakanımız da açıkladı; İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de projeye ilişkin olumlu görüşü var. Dolayısıyla biz bu çalışmayı sonlandıracağız. Kesinlikle tereddütümüz yok. Türkiye’nin çıkarına olan bir projedir. Bunu da göreceğiz. Şimdiden ‘Ya olur mu” diyenlerin yarın gördüklerinde mutlu ve gururlu olduklarını göreceğiz.” 

“Kanal İstanbul Projesi konusunda kamuoyunu yeterince aydınlattığınızı düşünüyor musunuz?” sorusu üzerine Oktay, bu konuda ciddi bir çalışmanın devam ettiğini söyledi.

“Yerel Yönetimler Yasasının görüşüleceği, AK Parti, MHP ve CHP’den büyükşehir belediye başkanları ve bakanların yer alacağı, sizin de başkanlığını yapacağız bir komisyonun oluşturulacağı basında yer almıştı. Komisyon ne zaman toplanacak ve çalışma yöntemi ne olacak? ” sorusuna cevap veren Oktay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararları alırken çok katılımcı hareket ettiğini, sonuç alana kadar da takibini yürüttüğünü kaydetti.

Tüm siyasi partilerden büyükşehir belediye başkanlarının Erdoğan’ın başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplandığını anımsatan Oktay, her belediye başkanının burada sorunlarını ve ihtiyaçlarını ilettiğini aktardı.

Bundan sonuç alınması için bir komisyon oluşturulduğunu ve görüşler istendiğini anlatan Oktay, Yerel Yönetimler Yasası ile ilgili de “Genelde gelir artırıcı önlemlerle ilgili talep olduğunu görüyoruz. Belediyelerde şöyle bir şikayet var, ‘Bazı belediyeler merkezden aldıkları gelirlerde diğerlerine göre ciddi dezavantajlı konumdalar, bunun düzeltilmesi lazım.’ Bunun için de bir yasal düzenleme ihtiyacı var.” diye konuştu.

Fuat Oktay, belediyelerin, yerel yönetimlerin yapması gereken altyapı yatırımlarıyla alakalı merkezi yönetimle iş birliği, büyükşehirler ve ilçe belediyelerinin yetki kargaşası olduğu alanlarda düzenleme, sosyal konularda yapılan çalışmalarda daha fazla yetkilendirmeyle alakalı taleplerinin olduğunu dile getirerek, kısa süre içinde yeniden belediye başkanlarıyla bir araya gelip bu konulara bakacakları bilgisini verdi.

“Türkiye her türlü riski hesapladı”

“Libya’ya asker gönderme tezkeresi yarın TBMM’de görüşülecek. Tezkerenin geçmesi durumunda Türk askerinin Libya’ya gidişi konusunda takvim belirlendi mi? Libya’da görev alacak Türk askerinin rolü ne olacak? Türkiye’nin askeri desteği sahadaki dengeleri nasıl etkileyecek?” sorusu üzerine Oktay, “Kısmet olursa tezkere yarın 14.00’te Meclis’te görüşülecek ve oylanacak. Ümit ediyoruz onay alarak çıkacaktır.” cevabını verdi.

Oktay, Türkiye’nin kendi anakarasında hapsedilmek istendiğine dikkati çekerek, “Biz bu oyunu gördük. Dolayısıyla daha fazla gecikemeyeceğimizi, hem bugünkü Türkiye hem de gelecek nesiller için bu oyunu bozmak zorunda olduğumuzu gördük.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu kapsamda, Libya’nın Birleşmiş Milletler nezdinde tanınan resmi temsilcisi olan Serrac hükümeti ile bir anlaşma yapıldığını anımsatan Oktay, bununla Türkiye’nin ekonomik münhasır bölgesinin netleştirildiğini, iki ülke arasındaki deniz sularında kaynakların kullanılmasının sağlandığını ifade etti.

Türkiye’nin her türlü riski hesapladığını, anlaşmanın hem Türkiye’nin hem de Libya’nın çıkarları doğrultusunda gerçekleştiğini vurgulayan Oktay, “Bölgenin de çıkarına olan bir şey bu. Bu bir barış projesidir. Türkiye’yi anakaraya hapsettiğiniz bir ortamda bir barış söz konusu olamaz. Dünyaya diyoruz ki ‘bu barışın devam etmesini istiyorsanız burası Türkiye’nin hareket sahasıdır, bununla ilgili aklınıza bir şey getirmeyin.’ Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu böyle olacaktır.” şeklinde konuştu.

“Tezkerenin siyasi bir mesajı da var”

Trablus’un çok farklı ülkeler tarafından desteklenen Hafter’in saldırısı altında olduğunu, anlaşmadan sonra bunun daha da hızlandığını dile getiren Oktay, “Bizim duruşumuz nettir. Burada hem Türkiye’nin hem Libya’nın hem de bölgesel barışın korunmasıyla alakalı ortak çıkarlar vardır. Burada daha fazla istikrarsızlığın oluşturulmasına müsaade edemeyiz.” ifadelerini kullandı.

Oktay, “Tezkere çıktığında ne kadarlık bir süreçte Türk askeri Libya’ya gider?” sorusunu şu şekilde cevapladı:

“Bu tamamen oradaki durumla alakalı. Biz hazırız. Silahlı Kuvvetlerimiz de Milli Savunma Bakanlığı da hazırdır. Tezkerenin Meclis’ten geçmesinin siyasi bir mesajı da vardır. Tezkere geçtikten sonra diğer tarafta farklı bir duruş olur, ‘tamam çekiliyoruz, saldırıdan vazgeçtik’ diye, uygundur, niye gidelim o zaman? Ama devam ettiği takdirde, burada davet vardır, bu davete icabetle ilgili Cumhurbaşkanımızın net açıklaması vardır. Burada gün söylemenin bir anlamı yok. Risk bugünse bugündür, yarınsa yarındır, 3 gün sonraysa 3 gün sonradır, 10 gün sonraysa 10 gün sonradır. Dolayısıyla tezkere bir yıl için geçerlidir, ihtiyaç ne zamansa gerektiği şekilde gerektiği miktarda gönderilir. Mecliste şunu arzu ederiz ki muhalefet de Türkiye üzerindeki bu riski görsün. Yani sadece klasik kısır döngü bir muhalefet anlayışıyla devam etmeyi bıraksın. Türkiye’nin çıkarları bunu gerektiriyor.”

“Türkiye en çok yardım eden ülke”

“İtalya’da yapılan ‘Libya toplantısını’ Türkiye’nin dışlanması üzerine terk ettiniz. Hafter’in kazanması durumunda Libya ile yapılan anlaşmaların rafa kaldırılması riski söz konusu olur mu?” sorusu üzerine Oktay, İtalya’da kimsenin haberi olmadan Hafter’in konferansa getirildiği bilgisini verdi.

Türkiye’nin bilgisi dışında, resmi bir hükümet varken farklı bir girişimin asla kabul edilemeyeceğinin altını çizen Oktay, buna karşı tavırlarını net bir şekilde ortaya koyduklarını hatırlattı.

Oktay, olayın ardından hükümet değişikliği sonrası gittiği İtalya’da eski Dışişleri Bakanının kendisine “tepkiniz haklıydı” dediğini aktardı.

Türkiye’nin hiçkimsenin toprağında, kaynağında gözünün olmadığına işaret eden Oktay, mültecilere dünyada en fazla yardım eden ülkenin Türkiye olduğunu ve insani yardımların karşılıksız yapıldığını dile getirdi.

“Türkiye’nin Libya’ya göndereceği muharip güç mü olacak, yoksa insani ve teknik yardım mı?” sorusuna Oktay, “Libya tezkeresinin içeriğine baktığınızda tezkere, insani yardımdan askeri katkıya kadarki aralıkta her şeye müsaade ediyor. Biz, insani yardımda zaten bulunuyoruz. İçeriğini muhatabımızın talepleri ve bölgedeki gelişmeler belirler.” yanıtını verdi.

“Türkiye duruşunu muhataplarıyla paylaşıyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin “davet edildiğimiz yere icabet ederiz” sözünü hatırlatan Oktay, tarafların bu mesajı doğru anlamasını ve müdahaleye gerek kalmamasını ümit ettiklerini vurguladı.

Oktay, aksi durumda Türkiye’nin çıkarları ve muhatabının daveti doğrultusunda gerekenleri yapmakta tereddüt etmeyeceğini bildirdi. “Türkiye’yi, Libya’ya asker göndermesi konusunda uluslararası toplumda destekleyen ülkeler var mı?” şeklindeki soru üzerine Oktay, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Türkiye, bu konudaki duruşunu en üst düzeyde muhataplarıyla paylaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek Sayın Putin, gerek Sayın Trump ile görüşmeleri, aynı şekilde ‘dörtlü zirve’ diye ifade ettiğimiz gerek Sayın Johnson, gerek Merkel ve Macron ile en üst düzeyde yürüyen şeyler var. Bir de devam eden Berlin süreci var. Orada da Şansölye Merkel’in, belki şubat gibi toplanmayla alakalı gayretleri var. Türkiye her platformda Libya ile ilgili görüşlerini paylaşmaya devam ediyor.”

“Çalışmalar ciddiyetle devam edecek”

Oktay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Tunus’a yaptığı ziyarette Libya konusunu da içeren bölgedeki gelişmelere ilişkin görüşmeler yapıldığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu çalışmalar bütün ciddiyetiyle devam edecek. Türkiye tezlerini uluslararası alanda anlatmaya devam edecek ama ‘tezlerimiz doğru anlaşılırsa, ondan sonra hareket ederiz’ gibi bir yaklaşımımız yok. Eğer öyle olsaydı bugün Suriye’nin kuzeyinde, yani Türkiye’nin güneyinde bambaşka bir şeyi konuşuyor olurduk. Türkiye bütün dünya karşısına geçecek olsa bile haklı olduğunu bildiği konularda tereddüt etmez. Zaten sonrasında bu anlaşılıyor, muhataplarımız tarafından da anlaşılıyor.

Bütün dünyanın karşımızda olduğu Suriye’deki Barış Pınarı Harekatı’nı düşünün. Senatodan hangi kararı geçirmeye çalışırsa çalışsınlar, masaya oturduğumuzda yaptığımız anlaşmalara, mutabakatlara baktığınızda bizi anlayan bir muhatap görüyorsunuz. Sahaya farklı şekilde yansımalarını görebiliyoruz ama karşılıklı masaya oturduğumuzda bizim haklılığımızı teyit ettiklerini görüyoruz. Bu iletişim kanallarını hiçbir zaman kapatmayız.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz