Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’dan Mehmet Şimşek açıklaması.. İstifa konusunda bize gelen bir şey yok

0

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in istifa ettiği iddiaları ve kabine revizyonu hakkında konuştu.

“Zaman zaman ekonomi koordinasyonunda görüş ayrılıkları olduğu yönünde spekülasyonlar çıktığı oluyor. Bunların gerçeği yansıtmadığını ifade etmek istiyorum.” diyen Kalın, kabine revizyonu konusunda bir gündemleri olmadığını belirtti. Şimşek’in istifa ettiği iddiaları konusunda ise Kalın, “Bu şu anda bir iddia. Bize gelen bir şey yok bununla ilgili.” dedi.

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delmekle suçlanan Halkbank yöneticisi Mehmet Hakan Atilla’ya istenen 15 yıl 8 aylık hapis cezası konusunda Kalın, cezayı şiddetle kınadıklarının ve reddettiklerini belirterek bunun çok büyük bir haksızlık olduğu vurguladı.

ABD’nin Suriye’deki DEAŞ’la mücadele operasyonlarıyla ilgili Kalın, “Amerika’nın bir karar vermesi lazım, Suriye’de DEAŞ’la mücadele bitti mi, bitmedi mi? Yani ‘bitti’ diyorlar, ‘bitmek üzere’ diyorlar, ‘bitime yaklaştık’ diyorlar. Sonra ‘yok hayır tehdit devam ediyor’ diyorlar. Orada ciddi bir kafa karışıklığının olduğu anlaşılıyor. Başkalarının kafa karışıklığı ya da planları bir tarafa, bizim kafamız son derece net, bizim yaklaşımımız son derece açık.” şeklinde konuştu.

“AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ TÜRKİYE’DE TEK KALEMDE YAPILAN EN BÜYÜK YATIRIM”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“Gündemdeki birkaç konuyu sizinle paylaşıp sorularınızı alacağım. Bildiğiniz gibi son iki gün içerisinde iki devlet başkanına ev sahipliği yaptık. Ayrıca önemli bir zirveye de Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında burada ev sahipliği yaptık.

İlk ziyaret bildiğiniz gibi Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin’in ülkemize gerçekleştirdiği Üst Düzey Stratejik Konsey Toplantısı bağlamında yaptığı ziyaretti. Bu mekanizma çerçevesinde de Türkiye-Rusya ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alındı. Bildiğiniz gibi, son yıllarda Türk-Rus ilişkilerinde ciddi bir ivme yakalanmış durumda. Özellikle Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin temel atma töreniyle de bu ilişkinin ekonomik, ticari ve enerji boyutunda gerçekten bir dönüm noktası da yaşamış olduk. Bu bildiğiniz gibi 20 milyar dolarlık değeriyle Türkiye’de tek kalemde yapılan en büyük yatırım ve tamamlandığı zaman Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak. Ayrıca, yine projenin tamamı, yani dört faz tamamlanıp 4 bin 800 megavatlık elektik üretimine geçildiği zaman da yaklaşık 3500 kişiye istihdam sağlayacak çok önemli bir proje.

Rusya’yla ticari ilişkilerimiz de biliyorsunuz 22 milyar dolar civarında seyrediyor, daha önce koyduğumuz bir 100 milyar dolarlık hedefimiz vardı, bu hedef doğrultusuna da vize rejiminden nakliyat meselesine, sebze-meyve ticaretinden turizme kadar çok farklı alanlarda ilişkileri geliştirmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl özellikle turizm alanında Türkiye’deki genel ortamın da tabii iyileşmesi, Rus turistlerin Türkiye’ye olan güvenin yeniden tesis edilmesiyle birlikte de 4.7 milyon Rus turist ülkemizi ziyaret etti. Bu rakamın bu yıl 6 milyona ulaşması bekleniyor; bu gerçekten ciddi bir rakam. Türkiye’yi ziyaret eden yabancı turistler içerisinde Rusya birinci sıraya yerleşmiş bulunuyor.

Tabii bir diğer boyut da ilişkilerimizin kültür ve insani ilişkiler boyutu. Bildiğiniz gibi önümüzdeki yıl, 2019 yılında karşılıklı olarak Türkiye ve Rusya’da kültür yılını ilan edeceğiz ve kutlayacağız. Bu vesileyle de Türk-Rus ilişkilerinin tarihini, sosyal, kültürel boyutlarını farklı etkinliklerle anmayı planlıyoruz. Hem Türkiye’de, hem de Rusya’da bu faaliyetler kapsamlı bir şekilde gerçekleştirilecek.

“S-400’LER TÜRKİYE’NİN SAVUNMA İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAK AMACIYLA ALINAN BİR SİSTEM”

Türk-Rus ilişkilerinin bir diğer önemli ayağı, savunma sanayi alanındaki iş birliği. S-400’le ilgili süreç hızlı bir şekilde ilerliyor ve 2019 yılı içerisinde Temmuz ayında S-400 bataryalarının Türkiye’ye teslimiyle ilgili çalışmalar tamamlanmış durumda. Bu, özellikle Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını karşılama noktasında atılmış çok önemli tarihî bir adımdır. Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, S-400 sisteminin bizim NATO üyesi olmamızla herhangi bir ihtilaf teşkil etmesi söz konusu değil. Biz bu sistemin Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla aldığımızı zaten daha önce de ifade etmiştik. Bu konuda NATO Genel Sekreterinin de ‘Bu Türkiye’nin kendi egemen kararıdır’ şeklindeki açıklamasını memnuniyetle karşıladığımızı bir kez daha ifade etmek isterim. Zira bu S-400 meselesiyle ilgili zaman zaman özellikle Avrupa’da, Amerika’da çeşitli yorumcuların, ‘NATO üyesi olan bir ülkenin bu ittifak sistemi içerisinde nasıl olur da bir Rus savunma sistemini alıp kullanabilir’ gibi itirazların olduğunu görüyoruz. Teknik açıdan da, askerî açıdan da bu itirazların bir geçerliliğinin olmadığını ifade etmeliyiz. Ayrıca, S-400’ler Türkiye’nin savunma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla alınan bir sistemdir, dolayısıyla burada herhangi başka bir ülkeye tehdit oluşturması zaten söz konusu değil.

Bir diğer önemli misafirimiz bildiğiniz gibi İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Hasan Ruhani’ydi. İran’la ilişkilerimiz de çok kapsamlı bir şekilde ele alındı bu görüşmelerde. Sayın Cumhurbaşkanımız özellikle Türk-İran ticari ilişkilerinin geliştirilmesi, sınır güvenliğinin sağlanması, yasadışı göçün önlemesi, terörle mücadele, millî paraların kullanılması, enerji iş birliği alanlarında Türkiye’nin hem beklentilerini hem taleplerini mevkidaşına bu vesileyle iletti.

“CENEVRE SÜRECİNDE YAŞANAN TIKANIKLIKLAR ASTANA SÜRECİNİ DAHA ÖNEMLİ HÂLE GETİRDİ”

Tabii dün gerçekleştirilen Astana toplantılarının Üçlü Liderler Zirvesi de bütün dünyanın yakından takip ettiği bir toplantıydı bildiğiniz gibi. Dün sonuç bildirgesinde de, basın toplantısında da sayın devlet başkanlarının ifade ettiği gibi, Astana süreci Suriye meselesine, krizine çözüm bulmak için kurulmuş sahadaki en önemli mekanizma şu anda. Bunu hiçbir zaman Cenevre’de devam eden sürece bir alternatif olarak değerlendirmedik, onun tamamlayıcısı olarak gördük.

Fakat geçtiğimiz 6-8 aylık süreçte bildiğiniz gibi Cenevre süreci âdeta nefesini tüketti. Yani Birleşmiş Millet (BM) Daimi Temsilcisi De Mistura’nın da bütün gayretlerine rağmen Cenevre sürecinde yaşanan tıkanıklıklar Astana sürecini daha önemli, daha kritik hâle getirdi. Fakat biz Astana sürecinin Cenevre süreciyle bir bütünlük içeresinde devam etmesi yönündeki kararlılığımızı sürdürüyoruz. Nitekim son Soçi ve Astana toplantılarına BM Daimi Temsilcisi Sayın De Mistura’nın katılmış olması da bu açıdan memnuniyet vericidir.

“TÜRKİYE, SURİYE’YE 630 MİLYON DOLARLIK YARDIM ULAŞTIRDI”

Tabii sonuç bildirgesine ve zirvede yapılan değerlendirmelere baktığımız zaman, öncelikli amacın Suriye’deki savaşın sona erdirilmesi olduğunu, bunu yaparken de Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması amacı çerçevesinde adım atılması gerektiği net bir şekilde ifade edildi. Bir diğer önemli sonucu, insani yardımların ulaştırılması konusu. Bu konuda Türkiye bildiğiniz gibi üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getiren bir ülke. Sadece kendi kontrolümüzde olan bölgeler, yani Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı bölgelerinde değil, Suriye’nin diğer bölgelerinde de Türkiye insani ve tıbbi yardımları ulaştırmaya devam ediyor.

Bu konuda size en son gelen rakamı da hızlıca vermek isterim: Şu ana kadar Türkiye’nin yaptığı insani yardımlar çerçevesinde, Suriye genelinde, sadece dediğim gibi bizim kontrolümüzde olan bölgelerde değil, Türkiye uluslararası STK’lara ait insani yardımlar Kızılay üzerinden ulaştırılan yardımların toplam yekûnu 30 bini aşkın tır ile 630 milyon ABD Doları değerinde olmuştur. Bu, Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği insani yardımlar. Bunların içerisinde dediğim gibi gıda malzemeleri var, tıbbi malzemeler var.

Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın bir teklifi daha oldu zirvede; belli yerlerde, ihtiyaç olan yerlerde sahra hastanesi kurulması. Bu konuda çalışmalarımız da devam ediyor. Hem tıbbi ihtiyaçların karşılanması, hem insani yardımların ulaştırılması noktasında biz hem uluslararası koalisyonla hem de Astana’daki garantör ülkelerle, yani Rusya ve İran’la her tür iş birliğine hazırız. Bunun şu anda lojistik detayları da ilgili arkadaşlarımız tarafından çalışılıyor. Bu konuda yakın bir zamanda somut bazı adımların atılmasını da umut ediyoruz.

“SURİYE TOPRAKLARININ TAMAMI BÜTÜN TERÖR UNSURLARINDAN TEMİZLENMELİ”

Cenevre sürecine atıfta bulundum, Birleşmiş Milletler 2254 sayılı karar çerçevesinde siyasi geçiş sürecinin sağlanması, yeni anayasanın yazılması ve bağımsız, şeffaf, adil seçimlerin yapılması noktasında da kararlılığımız aynen devam ediyor.

Burada tabii bizim açımızdan öncelik arz eden bir konunun altını bir kez daha çizmek istiyorum; bizim diğer koalisyon ortaklarıyla ve Astana’daki diğer garantör ülkelerle üzerinde mutabık kaldığımız noktalardan bir tanesi, Suriye topraklarının tamamının bütün terör unsurlarından temizlenmesidir. Bunun içinde DEAŞ vardır, El Kaide vardır, Nusra cephesi vardır, ama aynı zamanda PKK’nın Suriye kolu olan PYD, YPG gibi örgütler de vardır. Ve PYD/YPG ile yapılan mücadele DEAŞ’la mücadeleye bir engel değildir, bir dikkat dağıtma değildir. Tam tersine, terörle mücadele tutarlı duruşun bir yansımasıdır.

O yüzden bizim de hem batılı müttefiklerimizden hem diğer aktörlerden beklentimiz; Türkiye’nin Suriye sahasında PYD ve YPG’ye karşı yürüttüğü terörle mücadeleye tam destek vermesidir. Bu, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından da önem arz etmektedir. Çünkü bu örgütün Suriye’nin belli bölgelerinde kendisine fiili durum yaratmak suretiyle birtakım kantonlar, devletçikler vesaire arayışı içerisinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla Amerikalı müttefiklerimizin bu örgütle iş birliği yaparken bir taraftan da Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerine vurgu yapmasının bir çelişki olduğunu bu vesileyle tekrar ifade etmemiz gerekiyor.

“HEDEFİMİZ DOĞU GUTA’DA YAŞANAN HADİSELERİN KUZEY HUMUS VE İDLİB BÖLGESİNDE YAŞANMAMASI”

Sayın Cumhurbaşkanımız dün özellikle Doğu Guta’da yaşanan hadiseleri de tekrar gündeme getirdi muhataplarıyla bildiğiniz gibi, basın toplantısına da yansıdı. Bizim beklentimiz, Doğu Guta’da yaşananların kuzey Humus ve İdlib bölgesinde tekrar edilmemesidir. Zira İdlib bölgesi de bildiğiniz gibi çatışmasızlık bölgelerinden bir tanesidir, dört bölgeden birisidir ve bizim sorumluluğumuzdadır. Dolayısıyla bu bölgede gerek ateşkesin sağlanması ve gözetlenmesi, gerek insani yardımların ulaştırılması, gerek sivillerin korunması noktasında biz üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyoruz. Ve dün itibariyle de sekiz gözlem noktasını Türk Silahlı Kuvvetleri kurmuş bulunuyor. Geriye dört tane kaldı. Dokuzuncuyla ilgili keşif çalışmaları da devam ediyor, çok yakın bir zamanda oraya da Türk askeri konuşlanacak.

Dolayısıyla İdlib bölgesinde biz Astana süreci çerçevesinde üzerimize düşen görevi de yerine getiriyoruz, bundan sonra da getirmeye devam edeceğiz. Öncelikli hedefimiz, dediğim gibi Doğu Guta’da yaşanan hadiselerin hiçbir şekilde kuzey Humus ve İdlib bölgesinde yaşanmaması… Bu çerçevede de tabii ki rejimin ateşkesin ihlallerine yönelik hareketlerini durdurma noktasında İran ve Rusya’dan beklentimiz rejim üzerinde baskı kurmaları, gerekli telkinleri yapmalarıdır ki dün de bu konu etraflı bir şekilde zirve oturumlarında ele alındı.

“TÜRKİYE, OECD ÜLKELERİ İÇERİSİNDE İRLANDA’DAN SONRA EN HIZLI BÜYÜYEN ÜLKE”

Ben ekonomiyle ilgili bir konuya değindikten sonra, bir bahis daha var, ona da temas edip sonra sizin sorularınızı alacağım. Bildiğiniz gibi ekonomimizde son dönemde hakikaten çok önemli gelişmeler yaşandı. 2017 yılına ait olan 7.4 büyüme oranı Türk ekonomisinin bünyesinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Böylece G-20 ülkeleri içerisinde ilk, OECD ülkeleri içerisinde de İrlanda’dan sonra en hızlı büyüyen ülke oldu Türkiye 2017 yılında. Etrafımızda yaşanan savaşlara, küresel piyasalardaki dalgalanmalara baktığınız zaman, bunlarla beraber değerlendirildiğinde bu ekonomik başarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor.

Tabii bunda Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın yakın takibiyle, özellikle teşviklerin ve Kredi Garanti Fonu’nun devreye sokulmasının çok önemli etkileri oldu bu başarının elde edilmesinde. Ayrıca, yurt içi ve yurt dışı yatırımların giderek hız kazanması da bu ekonomik büyümeyi besleyen en önemli unsurlardan bir tanesi olmuştur. Nitekim bu çerçevede Mart ayı ihracatı da 15.6 milyar dolarlık değerle Cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine ulaşmıştır. Bu trendin 2018 yılında da devam edeceğini bekliyoruz.

Turizm alanında da çok önemli bir artışın olduğunu görüyoruz. Geçen yılın ilk ayına kıyasla Türkiye’ye gelen turist sayısında yüzde 35’lik bir artış gerçekleşti ki bu hakikaten memnuniyet verici bir durum. 2018 yılı içerisinde de özellikle turizm sektöründeki bu canlanmanın devam etmesini bekliyoruz.

“ENFLASYONUN İLK PLANDA TEK HANELERE İNDİRİLMESİ KONUSUNDAKİ ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDECEK”

Aynı şekilde enflasyonla mücadele de devam ediyor, şu anda yüzde 10’lar civarında. Enflasyonun ilk planda tek hanelere indirilmesi, daha sonra da daha da düşürülmesi konusundaki çalışmalarımız devam edecektir. Bu noktada yine ifade ettim, biliyorum sorularınızda da bu konu gelebilir; Sayın Cumhurbaşkanımızın yakından takip ettiğini, Başbakanımızla konuyu takip ettiğini, koordine ettiğini bu vesileyle ifade etmek isterim. Zira zaman zaman ‘ekonomi koordinasyonunda birtakım görüş ayrılıkları olduğu’ şeklinde spekülatif haberler çıkıyor. Bunların gerçeği yansıtmadığını ifade etmek isterim.

“TÜRKİYE’NİN ZEYTİN DALI HAREKÂTI’NDA ELDE ETTİĞİ BAŞARIYI HAZMEDEMEYEN ÇEVRELER VAR”

Şimdi son olarak bildiğiniz gibi Pazar günü Hatay’da bir sınır karakoluna Sayın Cumhurbaşkanımızın sanatçı ve sporcularla yaptığı bir ziyaret söz konusu oldu. Bu ziyaretin amacı, Zeytin Dalı Harekâtı’nda kahramanca mücadele eden askerlerimize destek olmaktı, onların moral ve motivasyonlarını yüksek tutmaktı. Hakikaten her yönüyle çok güzel bir ziyaret oldu. Hem askerlerimiz, hem genel kamuoyumuz bu süreci yakından takip ettiler.

Bu tür kritik dönemlerde sanatçılarımızın, sporcularımızın, edebiyatçılarımızın, şairlerimizin ve diğer kanaat önderlerinin; milletimizin, devletimizin, askerimizin, polisimizin yanında durmasından daha doğal bir şey olamaz. Biz geçmişte de bunun örneklerini pek çok defa gördük. Hiç kimse oraya şov amacıyla gitmedi, gayet olgun bir şekilde insanlar gelip askerlerimizle birlik beraberlik içerisinde bir akşam geçirdiler. Onlara teşekkür ettiler. Şehitlerimizi biz orada tekrar yâd ettik rahmetle. Ve bu ziyaret çerçevesinde de bu harekâtın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha dünyaya göstermiş olduk.

Fakat maalesef başladığı 20 Ocak tarihinden sonlandırıldığı 18 Mart tarihine ve sonrasında yaşanan olaylara baktığınızda Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı’nda elde ettiği başarıyı hazmedemeyen bazı çevrelerin olduğunu görüyoruz. Bunu yurt dışında gördük, çeşitli ülkelerin Zeytin Dalı Harekâtı’yla ilgili yerli yersiz açıklamalar yaptığını, sivil kayıplar olacağını, Afrin merkezine girilmemesi gerektiği, bunun bir işgal hareketine dönüşme ihtimali olduğu gibi gerçeklerle hiçbir ilgisi alakası olmayan açıklamaların yapıldığını gördük. Bunlara gerekli cevapları biz çeşitli vesilelerle verdik. Fakat evvelsi gün maalesef ana muhalefet lideri de bu konuya çok seviyesiz bir şekilde müdahil oldu ve sanatçılarımıza yönelik ağır ifadeler kullandı.

“KRİTİK DÖNEMLERDE SANATÇILARIMIZ MİLLÎ BİR DUYARLILIKLA DEVLETİMİZİN YANINDA OLMUŞTUR”

Şimdi bu ziyaretin amacının ne olduğu aslında herkesin malumu. Fakat ben tarihî bir referansla bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Bakın milletimizin geçen 100 yıllık tarihinde Çanakkale Harbi’nden İstiklal Harbi’ne, Kore Savaşı’ndan Kıbrıs Harekâtı’na, son olarak da 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşananlara kadar, bütün kritik dönemlerde, dönüm noktalarında sanatçılarımız, sporcularımız, kanaat önderlerimiz millî bir duyarlılıkla askerimizin, polisimizin, milletimizin, korucumuzun, devletimizin yanında olmuştur.

Birkaç örnek vermek istiyorum, yani bu yeni bir şey değildir. Mesela 1915 yılında, yani Çanakkale deniz ve kara savaşlarının kazanılmasından hemen birkaç ay sonra, Haziran ayı içerisinde bir grup yazar Çanakkale’ye davet edilir. Bu dönemin önemli yazarları içerisinde; Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Razi Bel, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı, Ömer Seyfettin, Celal Sahir Erozan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Yekta Madran, Müfit Rabit, Ali Canip Yöntem, İbrahim Alaaddin Gövsa, Orhan Seyfi Orhun, Enis Behiç Koryürek, Hakkı Süha Gezgin gibi dönemin önde gelen yazarları, şairleri, edipleri Çanakkale’ye gitmişler, çeşitli gözlemler yapmışlar ve döndüklerinde de çeşitli eserler ortaya koymuşlardır, yazılar yazmışlardır.

İstiklal Harbi sürecinde yine benzer tabloların yaşandığını görüyoruz. Dahası Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kendisinin sanatçılarla her zaman yakın temas içerisinde olduğunu biliyoruz. Kendisinin gerek Çankaya sofrasında gerek diğer mecralarda birçok sanatçıyla birlikte olduğunu, onların desteğini aldığını, yeni Türkiye’nin inşasında, Cumhuriyetin o ilk yıllarında birlikte neler yapabileceklerine dair görüş alışverişlerinde bulunduklarını biliyoruz. Örneğin; Safiye Ayla gibi, Müzeyyen Senar gibi, İsmail Galip Arcan gibi, Behzat Butak gibi, Mesut Cemil, Falih Rıfkı Atay, Mihri Hanım, Faruk Nafız Çamlıbel, Halide Edip Adıvar, Ruşen Eşref Ünaydın gibi birçok dönemin önde gelen yazar, ressam, müzisyenlerinin yine bu İstiklal Harbi ve sonrasındaki süreçte ülkenin gelişmesine katkı sağladığını görüyoruz.

Yine Kore Savaşı sırasında imkânsızlıklardan dolayı Kore’ye müzisyen heyeti gönderemeyen devletin burada Kore’ye giden askerlerimiz için, yaralanıp dönenler için çeşitli etkinlikler düzenlediklerini biliyoruz. Kıbrıs Harekâtı aynı şekilde. 15 Temmuz hadisesi, darbe girişimi gerçekleştikten sonra gene biliyorsunuz Türkiye’nin birçok yerinde sanatçılarımız, sporcularımız farklı görüşlerden, farklı yaklaşımlardan hareket ederek ülkelerinin, devletlerinin, milletlerinin yanında olduğunu ifade etmişlerdir. PKK terör örgütüne karşı ya da DEAŞ terör örgütüne karşı yapılan mücadelede de Türkiye’de çeşitli hadiseler olduğunda hemen ardından gene sanatçılarımız bu süreçlere katılmışlardır.

“SANATÇILARIMIZ ASKERLERİMİZE MORAL VERMİŞTİR”

Şimdi bu tarihî arka planı da dikkate aldığımız zaman, ana muhalefet liderinin bu ziyaretten neden bu kadar rahatsız olduğunu anlamakta biz zorlanıyoruz. Bu tür kerih ifadeler kullanarak, sakil ifadeler kullanarak, ana muhalefet lideri aslında kendini maalesef küçük düşürmektedir. Burada sanatçılarımız doğru bir iş yapmıştır, askerlerimize moral vermiştir. Bundan sonra da askerimizin, polisimizin yanında olmaya elbette hep birlikte biz devam edeceğiz. Onlar bunu bir sanatçı duyarlığıyla gerçekleştirmiştir. Bunu alıp bir siyasi polemik malzemesi yapmak, yapılan işi başka bir şekilde yansıtmaya çalışmak ancak ve ancak maalesef ana muhalefet liderinin siyaset tarzının sefaletini ortaya koymaktadır. Bu üzücü tablo hakikaten Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde olması gereken bir dönemde ne ana muhalefet liderine ne Türk siyasetine yakışmamıştır.

Ama sanatçılarımız da dün yaptıkları bir açıklamayla zaten pozisyonlarını net bir şekilde ortaya koydular. Bundan sonra da biz birlik ve beraberlik içerisinde, Türkiye’nin hele en fazla birlik ve dayanışmaya ihtiyaç duyduğu günlerde bu birliği ve beraberliği devam ettireceğiz. Bu konuda herhangi bir tereddüdümüz söz konusu değildir, bunu da özellikle kamuoyuyla paylaşmak isterim.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz