- Bireyler olarak sohbet edebileceğimiz Yarın’larda görüşünceye kadar… - 30 Nisan 2023
- Bireysel Savunma Mekanizması Olarak Kader - 6 Mart 2023
- Kalitesizlikte ve Asgaride Birlik - 22 Şubat 2023
Herkesin seçimlere odaklandığı, muhtemel aday adayları haricinde hiç bir şeyin konuşulmadığı bir ortamda, kimsenin sorunları ve kökenlerini tartışmadığı günlerde sizlerin dikkatinizi başka konulara çekmek istedim bugün. Uluslararası görünürlülüğümüzün ve yaptığımız işin kalitesini gösteren indekslerden/ sıralamalardan ve oralardaki ülkemizin durumundan bahsetmek istiyorum.
Bilimsel gelişmişlik için atılması gereken en önemli adımlardan bir tanesi, yapmış olduğunuz çalışmaları uluslararası bilim dergilerinde yayınlamak ve sonra da kaç kişi çalışmanızı okuyup ona kendi yazısında atıf yapacak diye beklemektir. Elbette ki, beklerken de çalışmalarınıza devam etmeniz gerekmektedir. Alacağınız atıf(lar), biraz gururunuzu okşayıp sonraki akademik adımınızda sizlere yardımcı oluyor olmasına da, karın da doyurmuyor kısa vadede!
Almanya’da bir araştırma laboratuvarında çalışana kadar bilim dünyasını besleyen girdileri öğrenme şansım hiç olmamıştı doğrusu! Sözde, ülkemizin en önde gelen kurumlarında ter döktüm yıllarca! Oysa gördüm ki, tek başınıza yapacağınız onca çalışma, bir ekip içinde farklı görüşlerin eleştirisine açılmadığı sürece hep eksik kalıyor. Tek başına bir takım kimliği ile işlerin nasıl da yetersiz kaldığını görüp içimizdeki o güvensizlik duygusunun nasıl da araştırmalarımız olumsuz etkilediğine şahit olmuştum. Günlük koşturmaca, o iki haftada bir yapılan toplantılar sayesinde daha bir değerli hale geliyordu, herkesin faklı bir katkısı ile! Elbette ki, öyle pat diye de bir sonuca ulaşmak, hatta olumlu sonuca ulaşmak pek de mümkün değil bilim dünyasında. Eğer hep teorinizi destekler sonuçlara ulaşıyorsanız, ya bir şeyleri çarpıtıyorsunuzdur, ya da zaten bilinenin etrafında dolaşıp durduğunuz ve yeni bir fikir ile karşımıza çıkmadığınız için aslında yeni bir şey üretmiyorsunuzdur. En hızlısından bir çalışma sonucuna ulaşmak da 1-2 yıldan önce pek mümkün görünmemektedir…
Harvard’da ise iki haftada bir yapılan genel toplantıların yanında, ulaşılabilecek kaynakların sınırsızlığına hayran kamıştım! Araştırma konunuz üzerinde yapacağınız beyin fırtınasına araştırma grubundaki farklı konularda çalışan herkes katılıyor ve bir sonraki adıma kimler aracılığı ile ulaşılabileceği tartışılıyordu. “Komşu MIT’de, şu laboratuvarın başındaki profesör bu konuda deneyimli, onun da bir fikrini al!” diye sonuçlanan kaç toplantı oldu, hatırlamıyorum bile…
Sonuç mu? Aşağıda linkini vereceğim indeksteki sıralamadan da görüleceği üzere (sadece tıbbi araştırmalara yer veriyorum burada izninizle) gündemimizin bilimsel çalışma/ gelişmişlik olmadığı çok net ortada!
Sıralamanın ilk beşinde Amerika, Çin, İngiltere, Almanya ve İtalya var. Biz 15’inci sıradayız. Sıramız genel kabulümüz açısından hiç de fena değil, bize yeter diyebilirsiniz.. Yayın sayısına göre değil de, yayınlarımıza yapılan atıflara göre bir sırlama yapıldığında ise durum oldukça vahim! Kendimizi 36’ıncı sırada buluveriyoruz bir anda… Yani, kaç kişi bizim yayınlarımızı okumuş ve sonuçlarımızı yeni veya dikkat çekici bulmuş, onu anlamanın dolaylı bir yolu aslında bu! Sorunlar da oradan kaynaklanıyor zaten..
Sonraki yazımızda devam edelim isterseniz…