D-8 Toplantısından İzlenimlerim: İlke Siyaseti, İdeoloji Siyasetine Karşı

1

1997’de doğan çocuklar az çok dünyadan haberdar olduklarında cep telefonlu, sosyal medyalı bir çağla tanışmışlardı.
Bu çocukların kahir ekseriyeti AKP ile arasına mesafe koymuş durumda.
Aslında onlar için partinin önemi var mı?
Bu da tartışmaya açık bir konu.
Parti siyasetinden ziyade neticeyi ideoloji ile yoğrulmuş siyasetten kopuş diye tanımlamak doğru olacak.

31 Mart ya da 23 Haziran’da gördük ki, ideoloji siyaseti özellikle ekonomi kaygılarının olduğu dünya ile bağları güçlü bölgelerde, yörelerde çökmüş durumda.
Özellikle İstanbul perspektifinden bakıldığında bu durum kendisini fazlasıyla aşikar etti.
31 Mart’a tamamıyle ideolojik bir kampanya ile giren AKP, aldığı bıçak sırtı yenilgiyi hazmedemeyince, ikinci seçimde kozlar bir daha paylaşıldı.
2. seçim için yürütülen kampanyanın ilk başlarında ideolojiden uzak kalınmaya çalışılsa da, seçimde son düzlüğe girilirken aslına rücu eden siyaset bu defa ilk turdaki yenilgiyi mumla aradı.
Tam bir hezimetle sahadan boynu bükük ayrılan, aslında ideolojisini sorgulamak için de bir fırsat kazandı.

AKP bu fırsatı değerlendirir mi bilinmez ancak siyasi iktidarca ideolojiye tahvil edilmiş değerlerin sağlam biçimde muhafazası ve tahkimi 1997’de doğan bir başka oluşumun eliyle 22 yıldır bir bayrak gibi dalgalanıyor.
Rahmetli Erbakan’ın çizdiği çerçeveden neşet eden D8 çalışması tüm zorluklara rağmen 22. yılını devirdi.
Sadece yerel değil, bölgesel ve kıtalar üstü bir buluşma da içeren D8’in bu yılki toplantısına katılmak üzere Cumartesi erken saatlerde boğaz kıyısındaki tarihi Çırağan Sarayı’nın salonunda yerimizi aldık.

Abdullah Gül’ün kuruluşunda katkı verdiği oluşumun buluşmasında yerini almasına tabii ki şaşırmadık.
Recai Kutan’ın fiziki hayatın yorgunluklarına karşı dirayetle yerini aldığı toplantıda, köprü vazifesi Bilge Başkan Temel Bey’de idi.

“D8 toplantısının ana fikri neydi?” sorusuna cevabı özetleyecek olursam, “ilkeli siyasetin ideolojik siyasete karşı ayakta tutulması” olarak ifade etmeliyim.
Aksi durumda köprülerin altından geçen suların neleri götürdüğünü tane tane anlatan Abdullah Gül’ün varlığını tam olarak değerlendirmek mümkün olmayacak, çeşitli yorum ve senaryolar gündeme gelecektir.

Oysa Sn. Gül’ün konuşmasının ana ekseni ikna siyasetine sırtını dönen, katı bir kalıpta toplumu dondurmaya çalışan yaklaşımın eleştirisi idi.
İlkeler her zaman düsturunuz olabilir. Olmalıdır.
Ancak ideoloji düsturunuz olursa yanılgınız da o denli belirginleşir.

İktidara karşı olmaktan çok farklı bir ortak paydayı gözlemledim. İlkeleri savunduğunuzda zaten iktidar ile çoktan yolunu ayırmış bir siyasetin çatısı altına girmişsiniz demektir.

1997’nin dünyasında bu ülkede Başbakanlık yapma şerefine (yazık ki son -en azından şimdilik- Başbakan atama ile gelmiş ve katıldığı seçimlerin neredeyse tamamında yenilmiş biri olarak tarihe geçti) nail olmuş Erbakan’ın, bu görevin içini doldurmak için bizzat ziyaret ettiği İslam ülkeleri ile ilişkileri de geliştirmeye önem veren bir yapı idi D8.

Recai Kutan da bu birlik duygusuna ve stratejisine önem veren bir konuşma yaptı.
Bu yapının öngördüğü vasatta bırakın bir arada olmayı, İslam dünyasının özellikle Suriye savaşı ile görülen çatışma ortamına nasıl ve neden gittiği, ülkemizin bu çatışmadaki pozisyonu fazlasıyla sorguya açık aslında.
Tabii ki, D8’in bir anlamda doğum gününe karşılık gelen toplantının ana ekseninde gündem yoğun ve zaman kısıtlı idi.

Yine de yönetimlerin farklı, ilkelerin ise aynı olduğunun altı çizilebildi.
“Adalet, eşitlik, diyalog, uzlaşı, ulvi prensipler, evrensel değerler” Bunların hiçbiri ideolojinin sınırları ile köşeleri sivriltilmiş kavramlar değil.

Sn. Gül’ün “mutlak otoritenin Allah’ın olduğuna olan inancı”nı paylaşan bir topluluğa bunu hatırlatması gayet anlamlı idi.
Bir İslam Cumhuriyeti olan İran’ın Başkonsolosunun konuşması da dünya üzerinde otorite kurmaya çalışan ABD’ye meydan okuma niteliği ile aslında son derece paralel bir anlayışı ifade ediyordu.

İster dünya ister ülke çapında iradeleri ipotek altına almak, başkaları adına karar vermek ve bunu yukarıda sıralanan ilkeler pahasına yapmak, benim bu toplantıdan heybeme koyduğum en önemli satırbaşları idi.

Bu otoriter yaklaşımı bir süre uygulayabilirsiniz, hatta bu süre size ilanihai devam edeceğiniz izlenimini de verebilir.
Ancak gerçek şu ki; kaybetmeye programlı bir stratejidir bu.
Kaybettiğinizde otoritenize güvenerek şansınızı bir kez daha denediğinizde daha da sert bir zemine çarpacaksınız.

D8 toplantısında gördüğüm yüzler arasında kendilerini her dönemde geliştirmeye adamış, paradigmalarını sorgulamaktan çekinmeyen katılımcıların da var olduğunu ifade etmeliyim.
Adını saymadığım diğer katılımcılarla beraber gürültü ve kakafoni ile değil prensip ve istişare ile yol almaya niyetli insanların hemen bir ortak siyaset için bir arada olmadığına eminim.

Ancak Sn. Erbakan’ın kimliğinde ve kişiliğinde simgeleşen, “demokratik geleneğin değerler siyasetine damga vurması özleminin paylaşıldığına” kuşku duymuyorum. 

1 Yorum

  1. D-8 projesinin işlevsizleştiril
    mesinin müsebbiblerinden biride Sayin
    Güldür.Akp bu projenin uygulanma imkanını azalttı.Büyük günki Saadet partiside bu projeyi temsil edemez.

    Bu proje bölgenin vesayetten kurtulmasının en emin yoludur.Üst düzeyde ele alınıp tartışılmalı realize edilebilmesinin imkanlari araştırılmalıdır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz