Das Wunderkind, Mozart ve Okan Bayülgen

0
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

İstanbul trafiğine alıştığımı söyleyemem ama sanırım iyi uyum sağladım. Hele ki belirli bir saat için randevum varsa diğer belalı şoförler kadar olmasa da hızlı hareket edebiliyorum. 

23 Haziran Perşembe günü Zorlu PSM (Performans Sanatları Merkezi)’de Amadeus oyununa katıldım. Trafiğin keşmekeşliğini de bu yüzden dile getirdim çünkü Zorlu PSM’ye gidebilmek ve orada park yeri bulabilmek büyük gayret gerektiren bir işti. 

Amadeus oyunu Mozart’ın kısa hayatını konu alır. Viyana sarayının müzik yöneticisi Salieri’nin Mozart’a karşı hissettikleri ve onu ortadan kaldırmak için yaptığı ayak oyunları bence Mozart’ın hayatından daha fazla dikkat çekmekte. 

Amadeus oyunu Peter Schaffer tarafından 1979 yılında kaleme alınmış. Oyun ilk olarak 1983 yılında Türkiye’de sahnelenmiş. 

İkinci olarak 2007 yılında ve son versiyonu da 2020 yılından itibaren. 

2007 yılında Mozart’ı Zafer Algöz ve Salieri’yi de Celal Kadri Kınoğlu sahnelemişti. Rejisörlüğünü de Can Gürzap üstlenmiş. 

2020 yılından itibaren sahnelenen versiyonunda Mozart Okan Bayülgen ve Salieri de Selçuk Yöntem tarafından sahneye taşınıyor. Yeni versiyonunun rejisörü de Işık Kasapoğlu. 

Benim de katıldığım oyunun sahnelenişi şık bir salondaydı. 

20.30’da başlaması planlanan oyun 15 dakika gecikmeyle başladı. 15 dakikalık gecikme sanırım yadırganacak bir durum değildi çünkü kimseden ses çıkmadı. 

Oyundaki kostümler yerli yerindeydi. Selçuk Yöntem’in oyunculuğuyla ve ses tonuyla Salieri karakteri çok gerçekçiydi. 

Şımarık, uçkuruna düşkün ve aynı zamanda Tanrı’nın sesi olarak addedilen Mozart’ı canlandıran Okan Bayülgen’in performansı etkileyiciydi. TV’deki sohbet programlarında yaşının ilerlemiş olmasını ve sanki ununu elemiş ve eleğini asmış biri gibi konuşmasını da düşününce durumun öyle olmadığını gördüm. Mozart’ı en ideal şekilde canlandırdı. 

Mozart 36 yaşına dahi varmadan evinde ölü bulunmuş. O gece şehrin dışında kimsesizler için hazırlanan bir toplu mezara gömülmüş ve mezarın üstü de kireçle örtülmüş. 

Kimileri frengi sebebiyle kendi eceliyle kimileri de Salieri’nin zehirlemesi sebebiyle öldüğüne inanmışlar. Oyun yazarı da oyunda Mozart’ın ölümünü Salieri’nin elinden olduğu şekliyle kaleme almış. Bu yüzden de Salieri Mozart’ı gün be gün ölüme sürükleyen kişi olarak gösterilmekte. 

Selçuk Yöntem’in oyunculuğuyla Salieri’nin ne kötülükler yaptığı en güzel şekilde izleyicilere geçti. 

Salieri’nin kusursuz ayak oyunları bana biraz yaşadığımız zamandaki insan ilişkilerini hatırlattı. Arkadan en kötü işleri yaparak yüzüne gülen insanların tipik örneğiydi. 

Mozart da Salieri’nin güler yüzüne kanan duygularıyla hareket eden bir sanatçı. 

Mozart’ın parçalarını seslendiren ses sanatçılarının performansları da takdire şayandı. 

Oyunda dikkati çeken diğer konu da Salieri’nin Tanrı ile pazarlığı. Tanrı’ya bağlı olan ve ona hizmet eden Salieri ile sonrasında Tanrı’ya meydan okuyan ve onunla mücadeleye giren Salieri’yi aynı sahnede izlemiş olduk. Salieri’nin bu iki farklı tavrı aslında uzun uzun irdelenmesi gereken ayrı bir yazı konusu… 

Salonda sanırım maske takan on kişiden biriydim. Öyle büyük bir salonda nedense rahat olamadım ki maske takma ihtiyacı hissettim. 

Oyun sonunda Okan Bayülgen’e sunulan alkışlar diğer izleyicilerin de benim gibi düşündüklerini görmeme sebep oldu. Performansı izleyiciler tarafından takdir edilmişti. 

Oyun bittikten sonra dışarı çıkma zamanı geldiğinde Almanya’da olmadığımı hatırladım. İzleyiciler hep birlikte dışarı çıkmak istemişlerdi. Yadırgamadım desem yalan olur. Belli kültür seviyesinde olduklarını düşündüğüm izleyiciler büyük bir şevkle hep birlikte salonu terk etmeye çalıştılar. Almanya’da olsaydı insanlar yoğunluk oluşturmayacak şekilde birbirlerini beklerlerdi demeden edemedim. 

Park yerindeki hengameyi hiç dile getirmek istemiyorum. 

Sanatın en güzel dallarından olan Tiyatro izlemeye gelen bu izleyicilerin neden böyle asosyal olduklarını anlayamıyorum. 

Sorgulamak istemiyorum çünkü tepeden tırnağa garipliklerle dolu bir toplumda insanların davranışlarını irdelemek çok doğru olmaz kanaatindeyim. 

Neyse. 

Amadeus’a dönelim. 

Performanslarla zenginleşen başarı dolu oyun sahneyi en iyi şekilde dolduruyor. 

Tavsiye ederim. 

Sanat ve özellikle tiyatro toplumun can damarlarından olduğunu düşünüyorum. Can damarlarımızı sağlıklı tutmak da bizim elimizde. 

Sevgi ve Bilgiyle kalın 

Önceki İçerikMİT Raporları ve Emniyet –MİT Kavgası 
Sonraki İçerikBugün pazar.. Okurların karşına biraz hafif bir yazıyla çıkmayı uygun buldum…
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz