Davutoğlu’na Yapılan Son Dakika Faulü

1

İhsan Özkes her daim hürmet ettiğim kıymetli bir din adamı, siyasetçidir. AKP’nin kalesi sandığı Üsküdar belediyesini AKP’nin en güçlü zamanında CHP adayı olarak kazanamaması az oy aldığından değil az oy saydırdığındandır.

Değerli hocamın Davutoğlu ile beraberliği sır değil. Dün akşam saatlerinde Sn. Başbakan’ın 7 sayfalık basın bültenini bana ulaştırdığında twitterda eski bir futbolcunun hem de mensubu olduğu partinin başında yakın zamana kadar görev yapan Davutoğlu’nu tahkire tabi ettiği twitini okuyordum.

Humor anlayışı Televole ile sınırlı olan Alpay Özalan’ın, Davutoğlu’nun ihraç sürecine dair Televole’de bile yadırganacak sözde esprisi şu şekilde:

Belli ki Profesör Davutoğlu’nun ihraç süreci sonundaki mukadder kararın uzun yıllar omuz verdiği kurumu inciteceği kaygısı eski futbolcu için bir mana ifade etmemiş:
“AK Parti’nin vefakar tabanını ülkenin her yanında omuz omuza iki seçim mücadelesi verdiği ve demokrasi tarihimizin en yüksek oyu ile birlikte büyük bir onur yaşadığı kendi genel başkanının ihraç edildiğini görme üzüntüsünden kurtarmak için yıllarca alın terimizi ve fikir emeğimizi verdiğimiz partimizden istifa ediyoruz.“

Yıllarca ter döktüğü ve neredeyse özdeşleştiği Beşiktaş formasından kopup Fenerbahçe forması giydiğinde; “ben doğuştan Fenerliydim zaten” diyen birinin Vefa’yı Bozacıların semti olmak dışında tanımadığı ve çevresinde bolca şıracı toplamak dışında kaydadeğer bir etkinliğinin olmadığı aşikar olmalı.
Oysa Sn. Davutoğlu’nu az çok tanısa idi Vefa semtindeki çalışmaların neden tam da o semtte olduğunu az çok tahmin ederdi.

Ak Parti illa ki bir profesörün yerini futbolcu ile doldurmak istiyorsa bence Alpay’dansa zamanında onun kendisine yönelik sportmenlik dışı tavrını dahi bir anı olarak saklayabilen David Beckham’a yatırım yapmalıydı.
Belçikalı bir vekilden büyükelçi devşiriliyorsa Beckham’dan da bir şekilde istifade imkanı olurdu eminim.

Sonuçta Beckham 3’ünü kendisinin yazdığı 6 kitap, Unicef elçiliği ve futbolun unutulmazları arasına girmiş olması ile tarihe geçti. Alpay ise liseden sonra bıraktığı eğitim kariyerinin kendisine verdiği altyapıyı partinin son seçilmiş başbakanına tahkir ile sergileyerek tarihe geçmeyi tercih etti.

Onun bedeni ve tercihi. Fazla söze gerek yok. Ve açıkçası kelime israfından başka tanım da yapılamaz bu duruma.

Sn. Davutoğlu’nun 22 Nisan Manifestosunu cevaplara sorular formunda düzenlediğimde onu AKP içinde bir seçenek sunarak özel bir konuma teşmil etmiştim.  Yakın zamanda TV5’deki röportaj ile meramını tekrar anlattığında da yazıya dökmüştüm düşüncemi. Tabii ikincisinde artık neredeyse köprüden önce son çıkışta olduğunu ifade etmiştim. AKP’ye son bir şans, son bir düşünme imkanı vermede gösterdiği inceliğin bir stoperin ağır faulüne kurban gideceğini tabii ki hayal etmemişti.

Davutoğlu her şeyden önce bir akademisyendir.
Sözleri ölçülü biçilidir.
AKP’nin içinde kalmanın ve kalmamanın manasının farkındadır.
AKP içinde olmanın imkanını sonuna kadar denemenin nesi kötüydü. AKP ihraç sürecini başlattığı an istifa etmedi diyerek onu aklı sıra tiye alan aklın kendi parti tüzüğüne de zerre saygısı olmadığını tabii ki o söylemeyecek. Biz söyleyeceğiz
Davutoğlu Erdoğan için çalışmaktan geri durmamıştı. Bunu Erdoğan’la yapamadığı zaman, Erdoğan’a rağmen yapmayı denedi. Ama Erdoğan’a karşı olmanın da, bunun zorunlu bir mütemmimi olduğu anda kendisine ihraç penceresi açıldı. O yine de “beni neyle suçluyorsunuz bilmek istiyorum?” dedi.
Öğrendiğinde kimsenin onun söylediklerini dinlemediğini anlamış oldu ve istifasını verdi.

Zaten bunu yapacağını ifade etmişti. Alpay’ın okumayla, okuduğunu anlamayla ilgili olmadığını göstermesine, bunu bir kez daha yapmasına ihtiyaç yoktu.

Ben istifa metninden en kaydadeğer cümleleri aşağıdakiler olarak gördüm :
“AK Parti’nin tılsımı ortak akla, istişareye, demokratik değerlere ve ahlaki tutarlılığa verdiği önemden kaynaklanıyordu.
Yasaklara karşı mücadele AK Parti’nin özgürlükçü felsefesini, yolsuzluklara karşı mücadele siyasi ahlak özünü, yoksulluğa karşı mücadele insan onuruna yaraşır bir hayat standardı özlemini yansıtıyordu.
Konuşmalarımızda ‘partimiz’, ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’, ‘ülkemizin geleceği’, ‘davamız’ dememize rağmen ‘ihanet’, ‘bölücülük’, ‘fitne’ ve ‘proje’ gibi ithamlara maruz bırakıldık ve bedel ödeme ile tehdit edildik.
Bize iletilen gerekçeler, AK Parti yönetiminin yaşanan gerçeklikten ve temel ilkelerden koptuğunu, sağlıklı bir muhakeme ve delillendirme sürecini bile yürütmekten aciz olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
(açıkçası eski futbolcunun twitini bu kadar ferasetle öngören Davutoğlu’nu ayakta alkışlıyorum).
AK Parti 18 yıl önce kurulduğunda Türk siyasi hayatına ortak akıl, parti-içi demokrasi, güçlü kurumsal yapı ve şeffaflık konularındaki hassasiyetiyle geçmeyi vaat etmişti.
Maalesef 2 Eylül 2019, AK Parti’nin kuruluş iddialarından, değerlerinden ve ilkelerinden vazgeçtiğini ilan ettiği bir gün olarak tarihe geçti.
AK Parti’nin kuruluş gerekçelerine uygun bir yapı ve siyasete kavuşması için yaptığımız eleştiri ve önerileri dikkate almak yerine ihraç kararına gerekçe kılan mevcut yönetim, millet vicdanında ve tarih önünde aldığı bu kararın hesabını mutlaka verecektir.
Bugünkü yönetim ve siyaset anlayışıyla dar bir kadronun kontrolüne girmiş olan AK Parti’nin, Türkiye’yi daha iyi bir geleceğe taşıma kapasitesi, ülkemizin ve milletimizin sorunlarına çare olma imkan ve ihtimali kalmamıştır.”

Ve bunun devamında vizyon belgesinin ipuçlarını maddeler halinde görüyoruz…
•       insanı ve sadece insanı merkeze alan,
•       insan onuruna ve haklarına saygılı,
•       evrensel değerleri yaşatan,
•       yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla sonuna kadar mücadele edilen,
•       düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlüklerinin sınırlandırılmadığı,
•       insani varoluşu koruyacak doğal çevre şartlarının yasal teminat altına alındığı,
•       toplumsal meşruiyeti yüksek, demokratik bir anayasal sistemin hakim olduğu,
•       farklılıkların güven ve huzur ortamında kardeşçe bir arada yaşadığı,
•       demokratik hukuk devleti kurallarının işlediği,
•       herkes için adalet ilkesi temelinde tarafsız ve bağımsız yargı sistemine güven duyulduğu,
•       kamu malına el uzatılmayan,
•       akraba ve adam kayırmacılığının olmadığı,
•       şeffaflığın her alanda hakim olduğu,
•       liyakatın, ehliyetin ve siyasi ahlakın esas ölçü olduğu,
•       güvenlik-özgürlük dengesinin teminat altına alındığı,
•       aile değerlerimizin toplumun en temel mayası olarak korunduğu,
•       kadınların güven içinde hayatın her alanında etkin roller üstlendiği,
•       gençlerin zihni ve psikolojik açıdan güçlü ve yetkin şahsiyetler olarak yetişmesini sağlayan vizyoner, çağdaş ve üretken bir eğitim sisteminin hayata geçirildiği,
•       refahın belli ellerde toplanmayıp adil bir gelir dağılımı ile toplumun geneline yayıldığı,
•       serbest piyasa ve rekabet koşullarının uygulandığı,
•       sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma ile çağdaş ve müreffeh bir hayat standardına ulaşıldığı,
•       milli ve evrensel değerlerin uyumunu öngören bir zihniyetin özgün sentezlerle yeniden üretilebildiği,
•       her yönüyle ve her kesimiyle dünyaya açık,
•       yakın çevresinde, gönül coğrafyasında ve dünyada barışçıl ve insani diplomasiyi esas alan,
•       yeni nesillerin geleceğe umutla baktığı,

Son derece geniş, ortadan ve amasız maddeleri nedense Babacan’ın bayram mesajına da yakın gördüm. Ne dersiniz gün doğmadan neler mi doğar? 
Yine de eğitim şart hep şart.
Hocalar öyle diyor. Hoca öyle diyor.
Hoca kim mi? Yakında anlarsın Alpay…

1 Yorum

  1. Alpay’ın twitini bir tweter fenomeni “maaşları kesilince işsiz kalan trollerin yeri boş kalmamış, millet vekilleri doldurmuş” notuyla retweetlemiş.

    Bugün devletin bir bakanının HDP önünde eylem yapan annelerin arasında ağlayan fotoğrafını okumyı umuyordum. Kısmet değilmiş:))

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz