Deprem ve Zelzelelere Dini Bakış Açımız

3
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

Kahraman Maraş merkez olmak üzere çevresindeki 10 ilde meydana gelen depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize Yüce Allah’tan, rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. 

Milletimizin başı sağ olsun. Ülkemize geçmiş olsun dileklerimizle; 

Duamız: Rabbimiz üzerinde oturduğumuz topraklarımızı, vatanımızı bundan sonra, yerden gelebilecek depremlerden, gökten gelebilecek afetlerden muhafaza buyursun. Amin.

Deprem ve Zelzele

Sözlükte “bir şeyi hareket ettirmek, şiddetle sarsmak, vurmak” anlamındaki “zelzele”, “yer içindeki fay kırıkları üzerinde biriken enerjinin âniden boşalması sonucu meydana gelen yer değiştirme hareketinin yol açtığı, karmaşık, elastikî dalga hareketleri” şeklinde tanımlanır.  Türkçe’de zelzelenin yerine daha çok “deprem” kelimesi kullanılır. 

Kur’an’da bir âyette zelzele, beş âyette aynı kökten kelimeler bulunur. Zelzele, bu âyetlerin ikisinde kıyametin kopması esnasındaki yer sarsıntısını (el-Hac 22/1; ez-Zilzâl 99/1-2), üçünde önceki ümmetlerle (el-Bakara 2/214) Hz. Peygamber’in ve sahâbenin (el-Ahzâb 33/11-12) dinleri uğruna çektiği zorlukları ifade eder. 

Deprem ve Zelzelenin Mahiyeti

Rabbimiz göğe bir düzen ve mizan koymuş, (Rahman,55/7) bunun neticesinde rüzgarların nasıl eseceği, yağmurun ve karın nasıl yağacağı, gökteki yıldızların, gezegenlerin nasıl hareket edeceği hep bir ölçüye bağlandığı gibi, aynı şekilde yeryüzünün (karaların ve denizlerinin) yaratılmasında ve hareketlerinde de aynı işleyiş devam etmektedir.

Yerkürenin çekirdeğinin eriyik bir maden ve ısısının 4.300-6.300 C olması, bunun sonucunda basınç ve manyetik alanların oluşması, yerkürenin üst tabakasını oluşturan manto katı olduğu halde daha derinlerde sıvı magmanın olması ve bu magmanın etrafının kalın taş bloklar (levhalar) tarafından sarılması sonucu, bu yapıların sürekli hareketli ve birbiriyle etkileşim içinde olması ve bir birini sıkıştırması, karaların birbirinin üstüne çıkması veya altına girmesi sonucu oluşan depremler, tabiattaki ölçü ve dengenin bir sonucudur.

Deprem, yağmur, sel, rüzgar, fırtına, yanardağ patlamaları, tusunami vb. bâzı tabiat hâdiseleri  belli bir periyoda bağlı olmayan “âdetullâh” veya “sünnetullah”denilen Allah’ın yeryüzünde koyduğu kanunların tecellîleridir.

Kainatta zerreden küreye kadar her şey bu ilahi kanunlar dahilinde hareket etmektedir.

Deprem ve Zelzelelere İslami bakış açımız nedir ?

İnsanlığa düşen, tabiat kanunlarına savaş açıp onları zaptu rap altına almaya çalışmak değil, onlarla uyumlu olmak ve bu tabiat olaylarına karşı tedbirli davranmaktır.

Yağışlı bir havada başımıza şemsiye tutmak, karlı ve soğuk bi kış gününde, kalın ve sıkı giyinmek ne ise; Yeryüzünün yaratıldığından bu yana devam edegelen depremler için tedbir almak, yaşadığımız mekanları sağlaştırmak da odur. Deprem ve zelzeleler hep var,  ancak biz şiddetli olanlarını duyuyoruz.

Evet deprem ve zelzele Allah’ın kainata koyduğu ölçülü bir işleyişin neticesidir.  

Ancak tabiat kanunların ifratı/çoğunun ve tefriti/azının, zararlı tesirleri de vardır. Mesela; Yağmursuzluk, kuraklık; Çok yağmur yağmasından dolayı sel ve su baskınları yaşanır.

Fırtına-kasırga, hortum, tipi-dolu ve yüksek derecede deprem ve zelzeleler de  böyledir.

İşte başımıza gelebilecek Deprem ve Zelzeleler karşısında bizlere düşen öncelikle görev, tedbir almaktır (Nisa,4/71-102), (Yusuf,12/50).

Manevi olarak da bu dünyada bir misafir olduğumuzu,  kendi kuvvetimizin bir sınırı olduğunu bilmek ve tabiatın işleyişi (ilahi kanunlar) karşısında acizimizin  farkına vararak  ibret almaktır

(Bakara,2/164), (Yusuf,12/105).

Deprem ve Zelzele’leri; Kur’anda haber verilen ve helak olan kavimleri esas alıp, ilahi bir ceza olduğunu ön plana çıkararak yapılacak değerlendirmeler; Doğru ve isabetli bir değerlendirme değildir. Kaderiyeci bir anlayışın ifadesidir. İnsanlara verilen iradeyi devre dışı bırakmaktır.

Halbuki ziraatçıların sebzelerini korumak için sera yaptıkları gibi, yağmurda ıslanmamak için şemsiye tuttuğumuz gibi, başımıza gelebilecek Deprem ve Zelzelelere karşı da tedbirler almalıyız.

Deprem ve Zelzelelerin öncesinde, deprem anında ve sorasında nasıl davranacağımızı ilgi görevlilerden öğrenmeliyiz ve  bu konular hakkında bilgilenmeliyiz.

Yaşadığımız mekanları depreme dayanıklı şartlarda inşa etmeliyiz. Daha güvenli, emniyetli yaşanılır ve planlı, şehirler kurmalıyız. Bu aynı zamanda fiili bir duadır.

Peygamber  efendimizin (s.a.v)’in; “Deveni sağlam kazığa bağla, sonra tevekkül et” anlayışı ile hareket etmeliyiz.

Merhum Ahmet Mete Işıkara’  ın, “Deprem öldürmez, bina öldürür” sözünü unutmamalıyız.

Milletimizin başı sağolsun, geçmiş olsun!

Kaynak:

T.D.V, İslam Ansiklopedisi, ‘Zelzele’ mad.

3 YORUMLAR

  1. hocam selam. afet yardım kuruluşlarına yapılan yardımlarda , zekatimizi verebilir miyiz. bununla ilgili bı yazı kaleme alabilirmisiniz . Ne niyetle, hangi kişi yada kuruluşa vermeliyiz.

  2. Sayın Erhan Kişisine:

    Sivil toplum, Afet ve yardım kuruluşlarına zekât verilebilir mi?

    Zekâtın verileceği yerler, Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirlenmiştir. Buna göre zekât, ilke olarak fakirlerin ve ihtiyaç sahibi bireylerin hakkıdır.

    Bu itibarla, belirli şartları taşıyan müslümanların yükümlü oldukları zekât ve fıtır sadakasının, Kur’an-ı Kerim’de belirlenen yerler dışında herhangi bir yere verilmesi veya cami, köprü, yol, okul, su gibi hayır işlerine sarf edilmesi, Hanefîlerce caiz görülmemiştir.

    Bu esas gözetilmeksizin zekât niyeti ile yapılan ödemeler zekât yerine geçmez. Zekât, kendilerine zekât verilmesi caiz olan kimselere doğrudan teslim edilebileceği gibi, aracı vasıtası ile de ulaştırılabilir.

    Bu aracının birey olması ile kurum olması arasında fark yoktur. Buna göre hayır kurumu veya sivil toplum kuruluşu, toplayacağı zekâtları Kur’an’da belirlenen yerlere/fakir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorsa aracı konumunda olan bu kuruluşlara zekât emanet edilebilir.

    Zekâtı hak sahiplerine ulaştırmayıp, inşaat, altyapı, aydınlatma, büro masrafları gibi genel hizmetleri içinde değerlendirecek olan kuruluşlara ise zekât verilmez.

    Halka hizmet veren bu gibi kurumların varlıklarını sürdürmeleri için desteklenmeleri önemlidir. Ancak bu, zekât dışında gönüllü yardımlar yolu ile yapılmalıdır. Bunun yanında kamusal ve bireysel denetimler de ihmal edilmemelidir.
    Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz