HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Kadınlar İçin Adalet” kampanyası kapsamında konuştu. “Bu ülkede tekçi iktidar, demokratik muhalefete karşı baskıcı uygulamaları her zaman diri tutmuştur, şu anda da tutmaya devam ediyor.” diyen Buldan, şunları söyledi:
“Sadece demokratik haklarını kullandıkları için bizlerden koparılan çocuklarımız hukuk dışılığın, yaşam hakkına olan saldırıların bir göstergesidir. Üstelik suçlu kendileri olunca hem hakikati örtbas ettiler, hem de adaleti rafa kaldırdılar. Gezi’de 8 kişinin canını aldılar, 40 kişi gözlerini kaybetti. Sonuçta faillere ya hiç ceza verilmedi, ya da ödül gibi cezalar verildi.
İşte esas yargılanması gereken zihniyet budur. Esas yargılanacak olan onlardır, yargılayacak olanlar ise sizlersiniz, bizleriz. Değerli anneler, ortak bir acıyı paylaşıyoruz. Ben bir asırlık bu sistemin çeyrek asırlık adalet arayıcısıyım. Galatasaray Meydanı’na adalet talebi ile çıktığım günden bugüne devam eden yürüyüşüm bugün beni sizlerle buluşturmuştur. Kayıpların nasıl bir acı olduğunu çok iyi bilirim, gelmeyen adaletin ne kadar yakıcı olduğunu sizler kadar hissederim yüreğimde, beynimde.
Mezar taşı olmayan, sevdiklerinin kemiğine dahi ulaşamayan anneler ve eşlerle oturdum Galatasaray Meydanı’nda. İnanın bir mezarımın olmasının nasıl bir şans olduğunu duyumsadım gizlice, utanarak hissettim. Cumartesi Anneleri, 26 yıldır hala her cumartesi hakikati soruyor, adalet talep ediyor. Evet, tam 26 yıl hesap verilmediği gibi Cumartesi Anneleri’ni de yargılamaya çalışıyorlar özellikle bu dönemlerde. İşte bu nedenle; hesap verilmediği için, hakikatlerle yüzleşilmediği için, adalet sağlanmadığı için binlerce kayıp, binlerce can solduruldu bu ülkede. Gezi kayıpları da yüzleşilmemiş bir tarihin, sağlanmamış bir adaletin sonucu olarak bu tarihsel kayıplarımıza ne yazık ki eklendi. O nedenle kayıplarımız da birdir, acılarımız da birdir sevgili kadınlar. Ve aynı zamanda mücadelemiz de birdir. Hakikat ve adalet arayışımız da birdir.
Ortak mücadelemizle, haklılığımızdan aldığımız ortak gücümüzle birlikte yol alacağız ve birlikte kazanacağız. Tarih önünde, adalet önünde hesap soracağımıza bir kez daha söylemek istiyorum. Biz kadınlar gerçek bir adaleti mutlaka sağlayacağız. Bu bizim halkımıza, kaybettiğimiz çocuklarımızın ve sevdiklerimizin aziz anılarına olan borcumuzdur, aynı zamanda sözümüzdür. Gezi itirazının ne kadar haklı olduğunu bugün ülkenin içerisinde bulunduğu bu karanlık tablo bir kez daha ortaya koymaktadır.
Doğaya, insana, yaşama saygısı olmayanlar; eşitliğe, demokrasiye, hukuka bağlılığı olmayanlar kendi rant çevrelerini oluşturup ülkenin bütün kaynaklarını tam anlamıyla yağmaladılar. Kurdukları tekçi, faşist, mafya düzeniyle halk için, baskı, korku, yoksulluk, şiddet ve ölüm üretirken kendileri için sınırsız bir şatafat, lüks, saltanat tesis ettiler. Sağlıkta, ekonomide, hukukta, demokraside ve bütün alanlarda ülkeyi tam bir çöküşün içine çektiler. Bir avuç zengine ülkeyi talan ettirirken bunun acı faturasını halkların önüne koymaktan hiçbir zaman çekinmediler. Devletin bütün kurum ve kuruluşlarında tepeden tırnağa her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu, talanı ve soygunu tek yol haline getirdiler.
Özellikle kadınlar, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok daha fazla erkek katliamı ile karşı karşıya kaldılar. Kadınlar tarihte hiç olmadığı kadar daha fazla suça maruz bırakılmaktadır, sömürülmektedir, yoksulluğa mahkûm edilmektedir. Bu tekçi faşist iktidarın zihniyetinin bir tezahürüdür. Bu ülkede her gün onlarca kadın katledilirken, şiddete uğrarken tekçi erkek iktidar mevcut yasaları dahi uygulamayarak kadın katillerine yargı kalkanı oluşturdu.
Yetmedi kadınların yaşamını güvence altına almanın tedbirlerini öneren İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiler. Bir tek adam milyonlarca kadının can güvenliğini, yaşam hakkını bir imzasıyla feshetti. Oysa İstanbul Sözleşmesi dünyada ve ülkemizde kadınların tarihsel mücadeleleri sonucu elde ettikleri değerli bir kazanımıdır. Bu nedenle demokratik muhalefetin en dinamik gücü olan biz kadınlar, tekçi erkek iktidarın bu kadın düşmanı politikalarına asla geçit vermeyeceğiz, asla seyirci kalmayacağız. Nasıl mücadele ederek İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasını sağladıysak, nasıl 6284 nolu kanunun yasalaşmasını sağladıysak, nasıl eşbaşkanlık sistemini hem belediyelerimiz hem de partimiz aracalıyla yasalaşmasını sağladıysak, ve eşit temsiliyet ilkesini siyasette hayata nasıl geçirdiysek aynı şekilde de İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesinin tek tek uygulanmasını sağlayacağız.
Onlar kadınları, ezilenleri koruyacağına, kendi rant çevrelerine ve mafyaya hizmet edip, kirli ittifaklarını kirli yöntemlerle korumaya devam etsinler. Bizden çaldıkları her canın, her varlığın hesabını kadınlar olarak kurulacak ilk seçim sandığında ve adalet önünde mutlaka ama mutlaka soracağız.
Haftalardır nasıl bir suç teşkilatı oluşturdukları; bakanından yargısına, gazetecisine, bürokratına kadar nasıl bir suç ortaklığı kurdukları sere serpe ortaya serilirken, onlar tamamen hukuk dışı bir şekilde Gezi’yi, Kobanî protestolarında yargılamaları devam ettiriyorlar.
Ama şunu bilsinler ki, kadınların ortak mücadelesi, birlikteliği bu ülkeye adaleti de getirecek, bu ülkeye barışı da getirecek, bu ülkeye demokrasiyi de getirecek. Ben inanıyorum ki, Gezi Annelerinin, Barış Anneleri’nin, Cumartesi Anneleri’nin, değer annelerinin her birinin ödemiş olduğu bedel, akıtmış olduğu gözyaşı bizlerin gelecekte ortak mücadelesiyle, hem bu ülkenin barışına hem bu ülkenin demokrasisine ve aynı zamanda özgür bir yaşamı kurma çalışmalarına da vesile olacaktır.”