Dezenformasyon

2
Latest posts by Cafer Gezek (see all)

Merhaba Ocak Medya okurları. 2023 seçimleri yaklaştıkça siyasetin dili de sertleşmeye ve çirkinleşmeye devam ediyor. Bunlardan biri de “Basın Kanunu”

Aylardır tartışılan “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis’te kabul edilerek yasalaştı. Muhalefetin “sansür yasası” diyerek tanımladığı yasanın 29. maddesine göre “gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayan” kişiler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına mahkûm edilebilecek.

AK Parti ve MHP oyları ile kabul edilen yasa ile beraber bu konuda tartışmaların harareti de arttı. Hangi televizyon kanalını açsak ya Ak partili bir bakan, vekil ya da MHP lideri Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından eksik olmayan şu kelimeyi duyar olduk “Dezenformasyon Yasası” ilk başlarda duyduğumda anlamsızca güldüğüm bu kelimeden daha sonraki günlerde yüzümü kırıştırırcasına bir iğrenti gelmeye başladı. Ve böylelikle onca konu olay varken ben bu yazıyı yazma gereksinimi duydum. Yazımın bu karikatürlü şahane başlığını da Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü öğrencisi oldukça yetenekli genç bir kızımız yaptı. Tabi toplumun bir kesiminde oluşan korku psikolojisi sebebiyle kızımızın ismini burada yazamıyorum.

Konumuza dönecek olursak, dezenformasyon kelimesini burada incelemek anlamını anlatmaya çalışmak ve Ak Parti döneminde kimlerin ne tür dezenformasyona sebep olduğunu hafızam ve dilim elverdiğince anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle, Fransızca désinformation “”bilgilendirmeme”, yanlış bilgilendirme” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca information “bilgi, bilgilendirme” sözcüğünden de+ önekiyle türetilmiştir. Yani aslında dezenformasyonun Türkçe karşılığı “Bilgi Kirliliği Yasası” veya “Yalan / Yanıltıcı Haber Yasası” olabilirdi. Ama bunu cumhurbaşkanından vekiline hiç kimse önemsemedi. Ama aslında çok önemliydi.

Neden mi? Evet toplum olarak millet olmak adına en önemli unsurlardan biri olan dilimizi yozlaştırdık. Türk Dil Kurumunun da bu konuda oldukça kısırlaştığını düşünüyorum. Ama en azından belli konuma mevkilere gelen insanların dilimizi düzgün kullanması konusunda daha dikkatli ve seçici olması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım bu şekilde daha milli bir duruş, tavır sergilemiş olurlar.

Diğer taraftan, yalan, bilgi kirliliğine maruz kalmış bir haberin önüne geçmeye çalışırken böyle kirli bir dil kullanmakta çok ironik geldiği için böylesi dejenere 😊 olmuş bir başlık kullanmak istedim.

Peki dünden bugüne bakalım kimler haberlerde söylemlerde dezenformasyona başvurmuş. Son yirmi yıla baktığımızda kasıtlı yapılan yalan haberlerden kimlerin ne acılar çektiği ortadadır. Tabi bunların hepsini burada anlatmak mümkün olmayacaktır. Ama birkaç örnek vermek gerekirse, Ali Tatarlar, Türkan Saylanlar, Mustafa Babaylar, Tuncay Özkanlar, Dursun Çiçekler ve daha niceleri Türk hukuk ve siyasi ve hatta basın tarihine kara kara harflerle, birer kara leke olarak geçecek düzmece kumpas davalarında süründürülmediler mi? Kimisi bu uğurda ve bu yolda hayatlarından olmadı mı? Ve bütün bunları Sayın Erdoğan’ın basın ordusu, gazeteciliğin de onurunu ayaklar altına alacak şekilde yalan, iftira dolu haberlerle kamuoyuna duyurmadı mı? O zamanlar sanırım Sayın Erdoğan ve cenahı nice cana ve aileye baldıran zehri içiren bu düzmece haberlerden ve mahkemelerden hiç rahatsız değildi. Hatta öyle ki bu suçsuz insanların hayatlarının karartılmasında başrolü oynayan hakimlerin savcıların daha sonra FETÖ terör örgütü üyesi çıkmaları ya da onlara tutuklama kararı veren hakimlerin de Fetöcü olduğunun ortaya çıkması hiç umurlarında olmadı. Çünkü dezenformasyon ve dejenerasyon çoktan metastaz yapmıştı. 

Yani demek istiyorum ki, balık baştan kokar. Dilimiz bozuk, üslubumuz bozuk, birbirimize niyetimiz bozuk, samimiyetimiz bozuk. Hal böyle olunca bu çıkan “Dezenformasyon Yasası” ne kadar doğru olabilir ki? Seçime doğru kış geliyor, mevsim koşulları sertleşiyor. Ekonomik koşullarda sertleşiyor, siyasetin üslubu da…

Allah’ın çifte standardı olabilir mi?

Öncelikle geçtiğimiz hafta Bartın Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocağında meydana gelen patlamada hayatını kaybeden 41 madenciye Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Bu feci kaza sonrası Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Maden kazalarını inşallah tarihe gömmek için elimizden gelen gayreti göstermenin çalışmaları içerisindeyiz” dedi. Dedi ama ondan önce de Ak Parti politikalarının ve hükmedenlerin olaylar karşısında genlerine işlemiş bir refleksle şu cümleyi kurdu. “Birileri dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır bunu da bilmemiz lazım” dedi. Bunu demesi ile siyasi arena da haklı olarak yer yerinden oynadı. Bu tür olaylar karşısında Ak Partiden birilerinin hep bu tür cümleler kurması ise benim aklıma artık kaçınılmaz olarak, “Allah’ın bir çifte standardı mı var acaba”sorusunu getirdi.

Çünkü Zonguldak Maden Mühendisleri Odası Başkanı Çağlar Öztürk ve İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Fişne’nin, Independent Türkçe’ye yaptığı açıklamaya göre 80 yıldır ülkemizde maden ocağı kazalarında 3 bine yakın kişi can verirken 100 bin kişi ise yaralanmış.

Türkiye’de bu ölümlü maden kazaları yaşanırken dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde artık bu tür kazalar yaşanmıyor. Avrupa’da yaşanan son ölümlü maden faciası 1946’da Almanya’da 405 kişinin öldüğü maden kazası olmuş. Yani artık yeni Ilımlı İslamcı yapımızla örnek almak istemediğimiz, bunun içinse kötü yanlarını mazeret olarak gösterdiğimiz Avrupa’da 76 yıldır maden faciası olmazken, bizde her an her yerde ölmenin doğal olması ve bunun inatla ve şiddetle kadere bağlanması bana Allah’ın bir çifte standardı olabilir mi? diye düşündürttü. Tabiri yerinde ise acaba Allah Avrupalılara öz evlat muamelesi yapıp canlarına kıymazken bizi kader adı altında usul usul öldürüyor olabilir mi?

Şaka bir tarafa aslında buradan laikliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Sahi o maden ocağı patlamadan bir süre önce maden ocağına ziyarette bulunan müftünün orada ne işi vardı?

Önceki İçerikGalatasaray kayıplarda..
Sonraki İçerikVegetarian Turkish Food
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler Bölümü. Çalıştığı kuruluşlar: Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Basın/Halkla İlişkililer Birimi Basın Sorumlusu, MedyaRed İletişim/Danışmanlık Ajansı, ART TV (Avrasya Radyo TV Kurumu), Anadolu Basın Birliği, Cumhuriyet Gazetesi

2 YORUMLAR

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz