Dil kopartmanın arkasındaki sır

0
Latest posts by Psk. Dr. Ziya Doğan (see all)

Bir sanatçının dilini kopartmayı hayal edenler kimlerdir ve bu hayalleri niye kuruyorlar?

Dindar (ama gerçekte kindar) bir nesil yetiştirmek için tüm enstrümanları kullananlar…

Cami kürsüsünü siyasi emelleri uğrunda ‘yol’ yapanlar…

Muhalif partileri kapatmaya çalışanlar…

Muhalefet milletvekillerini fezlekelerle baskı kurup milletvekilliklerini düşürmeye yemin edenler…

‘Milli birlik ve beraberlik’ deyip milli birliğin ve beraberliğin temeline dinamit koyanlar…

Muhalifleri hedef göstererek parmak sallayıp onları ‘hain’ ilan edenler…

Medya organları üstünde baskı kurup hepsini tek kalem yapanlar…

Kendi sözlerini tekrarlamayanlara davalar açan, soruşturmalar başlatanlar işte bu hayalleri kuranların ta kendileridir.

Liste uzun, yukarıda sıraladıklarım sadece denizde dama….

Peki, bu hayalleri niye kuruyorlar?

Çünkü korkuyorlar ve panik içindeler.

Çünkü aklı melekelerini yitirmişler.

Çünkü demokrasi, hukuk, yargı gibi değer ölçülerini öldürmüşler.

Ellerinde tek çare(!) kaldı. Onu kullanıyorlar. O da ülkeyi kutuplaştırmak, tıpkı 80 öncesinde olduğu gibi.

Dindar, mukaddesatçı kitleleri kendi cephesinde birleşmeye ve o değerlerin tehdit altında olduğunu gösterme gayretindeler.

Bu ‘gayret’ için onlara destek olmayan, alternatif sesleri hedef gösteriyorlar.

Devletin bütün kurumları bağımsız olması gerekirken hepsini iki dudağın arasına mahkum ettiler.

Mesela TÜİK, RTÜK, MB’nı eleştiren, yorum yapan ve fikrini ortaya koyan herkesin üstünde baskı kurdular.

Daha dün dolar kuru üstünden açıklanan programı eleştirdiği için eski Merkez Bankası Başkanı’nı hedef tahtasına oturttular.

Beş yıl önce bir şarkıda geçen bir söz için yılların sanatçısını hedef gösteriyorlar.

Bir atasözü ile yorum yaptı diye gazeteciyi hedef gösterip tutuklamaya çalışıyorlar.

Tüm bunların bir tane izahı var; korku.

Kutuplaştırmayı artırmak için topluma korku salıyorlar.

Topluma yanlış yerden baktıkları için toplumunu anlamıyorlar. Toplumun gerçeklerinden uzaklaştılar.

Artık toplumun kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan toplumdan korkmaları gerekirken, kalkıp topluma parmak sallayıp korkutuyorlar. Gerçekten korku duyulacak bir şey varsa o da kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan milyonlardır.

Bir kadın cuma günü camiye giriyor ve feryat ediyor, ‘açım’ diyor. Cami imamı Kur’an okuyarak kadını susturmaya çalışıyor.

Cuma namazını miting meydanına çevirenler başka bir camide sanatçıyı susturmaya ve dilini kopartmaktan söz ediyor.

Düşünsenize bir ülkenin Cumhurbaşkanı o ülkenin en değerli sanatçılarından birisinin dilini kopartmakla tehdit ediyor. Ve bu tehdidini camide yapıyor. Cuma namazına gelmiş insanlara duyurarak söylüyor. Bu ‘koparma’ işi bizim görevimiz diyor.

Bir başka yerde iki emekli çift sokağa çıkıyor ve komşularına sesleniyor; ‘kiramızı ödemiyoruz, açız, çok kötü durumdayız.’

Şimdi bu tablo üstünde kutuplaştırma yapmak mantıklı bir strateji mi?

Elbette hayır!

Fakat ellerinde kullanacakları başka koz kalmadı.

Sokaktaki halk ve muhalefet erken seçim planlarını konuşmaya başladı. İktidar, erken seçim yapabilmek için elindeki tüm enstrümanları kullandı ama halktan talep ve ilgi gelmedi. Oy oranlarında bir artış olmadı.

‘Çin modeli’ dediler fakat maddi durumu her gün kötüye giden halk, bu modelle ilgilenmedi. Rafa kaldırdılar.

‘Kura yönelik’ bir program açıkladılar, o da tutmadı.

Asgari ücreti artırdı, olmadı.

Muhtarların maaşlarına zam yaptı, olmadı.

On binlerce yeni öğretmen alınacağını açıkladı, olmadı.

Hiçbir açıklama, hiçbir ‘program’ oy oranlarına bir hareketlilik getirmedi.

Çöküşü durduramıyorlar.

Ellerinde tek bir seçenek kaldı; kutuplaştırma yöntemi. Yani hedef gösterip ötekileştirmek…

Çünkü bu ’kutuplaştırma’ yöntemi ile kendi muhafazakâr tabanlarını diri tutmaya çalışıyorlar.

Bir tarafta kutuplaştırma yöntemleri kullanmaya devam ederken diğer taraftan 36 yeni hapishane yapıyorlar. Bu hapishaneleri kimin için hazırladıklarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ülkeyi ‘altın vuruş’ yapacakları bir finale hazırlıyorlar. O final neticesinde bir otokratik rejimden, totaliter bir rejime geçme hesabı içindeler. Yani gazeteci Sedef Kabaş’a ve sanatçı Sezen Aksu’ya saldırmalarının sebebi de bu.

Oysa Sezen Aksu’nun söylediklerinde sorunlu hiçbir şey olmadığı gibi, saygısızlık da yok. Aksu’nun sözlerinde olsa olsa edebiyat var.

Hz. Adem ile Havva İslami kaynaklara göre cennette Allah’ın kendilerine ‘sakın yapmayın’ dediği bir şeyi yapıyorlar. Allah’ın emrine karşı geliyorlar ve cennetten kovuluyor. Kur-an’ı Kerim, Hz. Adem’in bu yaptığından ‘isyan’, ‘Allah’a asi olmak’ diye bahsediyor.

O zaman sormak gerekmez mi?

‘Asi’, ‘Allah’a asi olmak’ mı daha ağır yoksa ‘cahil’ mı?

Aksu, ‘Adem’ dediği insanlıktır. Burada kinayeli gönderme yapmıştır.

İsteyen kusura bakabilir ama kendi dininin cahili olanlar ancak sanatçının söylediklerine karşı çıkar.

Özetle, Sezen Aksu vb. sadece bir semboldür ve ona saldıranlar Türkiye’yi daha da çok germek istiyorlar. Türkiye’yi daha da çok tüketmek istiyorlar.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz