- Kolayı Zorlaştırma Gafleti - 17 Nisan 2023
- Zamanın Ramazan İsimli Muallimine Selam Olsun - 24 Mart 2023
- Kaderimiz olan ne; ölmek mi, ders almak mı? - 15 Şubat 2023
Sosyal medya, hayatımızın önemli kısmını işgal ediyor. İyi-kötü yorumu yapacak değilim. Çağımızın gerçeği.
Ancak sosyal medya okuryazarlığında ciddi terbiyeye ihtiyacımız olduğu inancındayım.
Az bilip çok konuşanlarla, klavye silahşorlarıyla baş etmek mümkün değil. Hele, yazdığı konuda bir şey bilmediğini bilmeyenler insanı çıldırtabiliyor. Bir bilge bir gün, bu nitelikteki insanların özelliklerini saymış ve susmuş. Gevezelerden biri kalkıp “Eksik bıraktınız hocam.” deyince bilge, adamın yüzüne anlamlı anlamlı bakmış, “Çok haklısın.” cevabını vermiş. Herhalde o bilge gibi davranmak lazım. O sabır da bizde yok.
Bilinen bir öykücüktür: Diyojen, Bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: Ben bir serseriye yol vermem, der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: Ben veririm!
Sosyal medya mecrasında bir video ulaştı telefonuma. Altına da “Mutlaka girip seyrediniz.” notu düşülmüş. Bu not da bana itici geldi; ama ben yine de “Biri zahmet etmiş göndermiş, ricasını kırmayayım.” dedim, bir süre dinledim. Konuşan kişiler, bilinenleri tekrarlıyor, özellikle biri, kuzu postuna bürünmüş kurt üslubuyla kendi meşrebi dışındaki insanları tahkir ediyor. Bana videoyu gönderen kişiye şu cevabı yazdım: “Girip dinledim, zaman israfı.”
Sosyal medya bu, sosyal arena demek. Gecikmeden şu cevabı aldım: “Gerçekleri herkes kabul etmez veya inanmaz, o yüzden acıdır. Bazılarının da işine gelmez.”
Karşılıklı atış başlamıştı. Cevabım şöyle oldu: “İmam Şafi bir tartışmada taraflar birbirlerine karşı, ‘Senin tezin, doğru olma ihtimali olan bir yanlıştır. Benim tezim, yanlış olma ihtimali olan bir doğrudur, tutumunda olmalı, demiş yüzyıllarca önce.” Şu notu da ilave ettim: “Herkesin kendi doğrusundan bu kadar emin olduğu bir dünyada bu söz ve tavır ne kadar da değerli.” Gelen cevabı da ciddiye alarak tartışmayı sürdürmenin gereğine inanmadığım için, “Sen haklısın” tavrıyla yoluma devam ettim.
Zaten diyalog özürlü bir toplumuz. Sosyal medya, taşıdığı nitelikler nedeniyle, bunu daha da artırdı. Sosyal medyanın, hiçbir sorunu çözmeye, sağlıklı diyalog kurmaya elverişli olmadığını, hatta sağlıklı olan ilişkilerin bozulmasına yol açtığını, maalesef, görüyoruz, yaşıyoruz. Mutlu, huzurlu bireylerden müteşekkil bir toplum inşa etmek istiyorsak, özelde sosyal medya araçlarında, genelde tüm kurumlarımızda bir ilişki kültürü oluşturmamız gerekiyor.
Sağlıklı bir ilişki, diyalog, kişilerin, kendilerini birbirinin yerine koyması ile mümkündür. Buna empati deniyor. Bu durum için kullanılan “eş duyu” sözcüğü de oldukça isabetli; karşındakinin duygularını anlamaya, onun dünyasına girmeye çalışmak. Empatiye sahip olmak, büyük bir olgunluktur. Eşduyu, yüce gönüllülüğü, ince sevgiyi, rikkati, diğergamlığı (özgecilik) gerektirir. Empati, hodbinliğin (bencillik) panzehridir. Eş duyu sayesinde kişi, aşılmaz zannedilen dağları kolayca aşar, yıkılmazlığına inandığı duvarları kolayca yıkar, bir güneş misali okyanuslardaki aysbergleri kolayca eritebilir. Seni anlıyorum, diyebilmek ve anlamak, kördüğüm olmuş ilişkilerde sihirli bir anahtardır.
Sosyal medya platformlarında ve günlük hayatta oluşturduğumuz ilişkilerde meramımızı anlatırken kullandığımız dil son derece anlaşılır olmalıdır. Kelimeler cümlede yerli yerince kullanılmalı, kelime ne bir eksik ne bir fazla olmalı. Edebi metinlerde anlatıma güç ve güzellik sağlamak için başvurduğumuz söz sanatlarından kaçınılmalıdır. Kullanacağımız mecaz, kinaye, telmih, teşbih, istiare gibi sanatlar, sözümüzün muhatabı kişiler tarafından algılanamayabilir. Böyle bir durum, sağlıklı iletişimi sakatlayacaktır, içinden çıkılmaz yorumlara, anlam bulanıklıklarına yol açabilecektir.
Kibirli bir ruh hali, karşındakini küçümser tavır, diyalogun zehridir. Mümkünse muhatabımızın seviyesine inilmeli, onun anlayacağı bir dil tercih edilmelidir.
İnsanoğlu olarak, tahammülsüz, sabırsız, tekelci olduğumuz bilinciyle hareket etmeli, bu özelliklerimizin konuşmalarımızı baltalamasına izin vermemeliyiz. Karşımızdaki kişi, meramını anlatamamanın üzüntüsünü duymamalı, kişilere dertlerini tam anlatabilme fırsatı vermeliyiz, cümlelerini bölmemeli, cümlenin bir yerinde geçen isabetsiz bir kelimeyi cımbızla çekip o kelime üzerinden polemik yapmamalıyız.
Her ön yargı, bir zandır. Zannın büyüğünden de küçüğünden de kaçınmalıyız. Kişilerin söylemediklerini söylemiş kabul etmek, sözlerinin arkasından başka manalar çıkarmak, niyet okumak, kötü niyetliliğin göstergesidir. Diyalogda nasıl ki meramını anlatanın, meramı kadar kelime kullanması gerekiyorsa muhatabının da anlatıldığı kadar anlaması, o doğrultuda bir yargıya ulaşması gerekir. Bir fazlası da bir eksiği de doğru değildir.
Çocuklarımıza konuşmaktan ziyade susmayı öğretmeliyiz, derim bazen. Konuşmayı, bir şekilde nasıl olsa öğrenecekler. Susmak da bir diyalog şeklidir. Susmanın dili çok kere daha etkili, daha ağırdır. Sözün gümüş, sükûtun altın olduğunu asırlar önce söylemiş atalarımız.
Ektiğini biçmek, hayatın yasası. Biçtiğimizi beğenmiyorsak ne ektiğimize bakmalıyız. Diyaloglarımızda bize yönelen sözlerden rahatsızlık duyuyorsak söylediklerimizi gözden geçirmeliyiz, boğaz dokuz boğumdur, diyerek kontrollü konuşmalıyız. Zemin, sosyal medya da olsa, söylenen her söz, yazılan her yazı yaydan çıkan ok gibidir. Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır. Dilimizde sabırla ifadesini bulan her söz, bize Simurg olarak dönecektir.
İlişkilerde ölçü, konuşmalarda kalite, diyalogda seviye, ifadelerde sınır; huzurlu bireyleri üretir, medeni toplumu inşa eder. Bu inşanın maliyet yok, kazancı çok. Hemen iş başı.