Doç. Yener Özen yazıyor: Başkanlık Sistemi, Üniter Devlet ve Çift Parlamento Sorunsalı

1

Devlet niteliğini taşıyan her siyasi organizasyonda, yasama, yürütme ve yargı erklerinin bulunması ve bu erklerin farklı ellerde olması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin esasını oluşturmaktadır.

Demokrasi kavramından bahsedildiğinde ilk akla gelen devlet organı yasama organıdır. Yasama yetkisinin varlığı, devlet olmanın zaruri bir sonucudur. Bu nedenledir ki, yasama fonksiyonunun devletin ortaya çıkışıyla beraber başladığı kabul edilir.

Tarihsel olarak demokratik serüveni parlamenter sistemle beraber hız kazanan Türkiye Cumhuriyeti’nde sistem, yaşadığı kronik sorunlar ve hükümet krizleri ile tartışmalı bir hale gelmiş ve parlamenter sisteme alternatif model arayışları başlamıştır. Bu kapsamda başkanlık sistemi, özellikle son otuz yılda, birçok devlet adamı ve akademisyen tarafından parlamenter sisteme alternatif olarak önerilmiştir.

Hukuk açısından yasama, yürütme ve yargı olmak üzere devletin üç işlevi bulunmaktadır. Hükümet sistemi, modern bir devlette mevcut olan bu üç temel devlet fonksiyonuna bağlı olarak ortaya çıkar ve üç erkin hangi organlar tarafından ve nasıl kullanılacağını ifade eder.

Başkanlık sistemini savunanların gerekçe olarak gösterdikleri temel kanıtlar, özünde istikrar ve kuvvetler ayrılığıdır. Başkanlık sistemi, hükümet istikrarını da beraberinde getirir. Zira sert kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği parlamento, yürütme organını tekelinde bulunduran başkanın görevine son veremez. Halk tarafından doğrudan seçilen başkan, bir dahaki seçimlere kadar hükümet etmekle görevlendirilmiştir. Ancak, başkanın, halkın ve meclisin desteğini kaybettiği durumlarda, görevine son verilememesi, sistemde katılık yaratabilir.

Başkanlık sistemi, teorik olarak sert kuvvetler ayrılığına dayanır. Bu ayrılık, yasama ve yürütme işlevlerinin farklılığı bakımından işlevsel ve işlevlerin farklı organlar tarafından yerine getirilmesi bakımından organiktir. Sert kuvvetler ayrılığı gereği, parlamento, başkanın görevine son veremeyeceği gibi, başkan da parlamentoyu feshedememektedir. Kuvvetler arasında parlamenter sistemdeki kadar belirgin olmasa da belli ölçülerde işbirliği bulunmaktadır. Ancak başkanlık sistemini uygulayan her ülkede, sert kuvvetler ayrılığı uygulamada işlemez hâle gelebilir. Çünkü parlamento çoğunluğu ile başkan aynı partili olduğunda, yasama ve yürütmenin birliğinden söz edilebilir. Yüksek yargı görevlilerini de meclis onayı ile başkan atadığında, yargının da diğer iki kuvvetle birleşmesi tehlikesi ortaya çıkabilir. Yani, teorideki sert kuvvetler ayrılığı, uygulamada tam bir kuvvetler birliğine dönüşebilir.

Çift meclis yapısının ülkelerin temel dinamikleri çerçevesinde geliştiğini ifade etmek mümkündür. Çift meclis, kısaca devletin üç temel kuvvetinden biri olan yasama kuvveti ve bu kuvvetin kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak olan en temel fonksiyonunu elinde bulunduran yasama organının iki meclisli olmasını anlatan bir örgütlenme biçimidir. Günümüzde dünya üzerinde bulunan ülkelerin yaklaşık üçte birinde çift meclis sisteminin uygulandığı ifade edilmektedir. İngiltere, ABD, Fransa, İspanya, İtalya, Almanya gibi ülkelerin de çift meclisli parlamento sistemi işleten ülkeler arasında olduğu görülmektedir. Ancak bu ülkelerin neredeyse tamamının federatif devlet yapılanmasında olduğunu da belirtmek gerekir.

Çift meclis sistemi, federal devletlerde bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü bu tür devletlerde, biri federe devlet, diğeri federal devlet olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yapı vardır. Dolayısıyla halkın temsili ve federe devletlerin temsili gibi iki ayrı temsil olgusu söz konusu olmaktadır. İşte iki meclisli yapı ile birlikte, ilk meclisin bütün ülke yurttaşlarını temsil etmesine karşılık; ikinci meclis, federe devletleri temsil edebilmektedir. Federal sistemlerde parti sisteminden vazgeçme düşünülemeyeceğine göre hiç olmazsa bu sistemin sakıncalarını azaltmak için ikinci meclisin varlığı önemlidir.

Türkiye’de çift meclisli sistemin getirilmesini savunanlar, genel itibariyle aristokratik geleneği sürdürme, federal devlet yapısını muhafaza etme ya da iktisadi ikinci meclis oluşturma ihtiyacı gibi gerekçeler üzerinde durmamaktadırlar. Çift meclis sistemi savunulurken daha çok bu sistemin iki faydası ön plana çıkarılmaktadır: Bunlardan birincisi siyasi iktidarın, birinci meclisin ya da çoğunluk iradesinin gücünü frenleme; ikincisi de yasa yapma fonksiyonunda kaliteyi arttırma faydasıdır.

Türkiye’de 1961-1980 arası çift meclis denendi ve ihtilale giden yola taşlar döşedi. Çift meclis sisteminin, yasama faaliyetlerinin yapılmasında, bir kaygısızlık, bir sorumsuzluk doğurduğu, daha doğrusu meclislerin karşılıklı olarak sorumluluklarını birbirlerinin üzerine atmak istediklerini ve bu sebeple de aksayan siyasi mekanizmada, gerçek sorumluyu bulmanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz.

Türkiye’de daha 1. yılını dolduran başkanlık sistemini eleştirmenin bir anlamı yok. Türkiye’de denenmiş olan çift meclis anlamlı değil. Ancak CHP’nin İstanbul kazanımı üzerine ağzındaki baklaları çıkarmaya başlaması dikkate alınmalı. Türkiye’de yapılacak tek bir değişiklik olduğunu düşünüyorum: Başkanın parti başkanı olması büyük bir problem. Seçilene kadar parti başkanı olabilir, seçimden sonra ayrılması gerekli bir durumdur.

Biz ulus kimlik ve üniter yapılanmaya sahip bir devletiz. Aynı zamanda lider odaklı bir siyaset yönelimimiz var. Parlamenter sistem çalışmadı ve başkanlık sistemi elzem oldu. Ancak çift meclis uygulaması hem üniter yapıya zarar verir, hem de davul başka elde, tokmak başka elde olmasını doğurur ki; bu da devleti ve hükümeti çalışamaz hale getirir. Bu yeni sistem korunmalı, ancak seçimi kazanan lider eğer parti başkanı ise bu görevini bırakmalı. Bu durum ilk başlarda sıkıntı doğurabilir ama zamanla sıkıntı aşılır. Kötü örnek Reisçiler-Hocacılar örneğiydi, bunu aşmak için başkanın aynı zamanda parti başkanı olması normal görüldü. Bu özel bir durumdur genellenemez.

Başkanlık sistemi kalmalı, tek meclis yeterlidir (Ulus devlet-Üniter yapı için farzdır). Başkan seçilen liderin varsa parti başkanlığından ayrılması yeterli bir uygulama olacaktır. Her ülkenin kendine özel durumu olduğu dikkate alınarak örnekler verilmelidir.

Sefa ile…

Doç. Dr. Yener ÖZEN

EBYU ÖĞRETİM ÜYESİ

1 Yorum

  1. Hocam mevcut siyasi partilerin hepsi “fetö”, “ABD karşıtlığı” gibi birtakım söylemlerde birleşiyorlar. Hemen hepsi de iktidarın Rusya yanlısı politikalarını benimsemiş görünüyorlar. Gene NATO yapılanmasına karşı pozisyonları açık değil. Bu durum Erdoğan sonrası ne değişecek sorusunu sorduruyor?

    Bir yazınız da da bu meseleye değinseniz.

    Yorumu Cevapla
    Yener ÖZEN
    26 Haziran 2019 at 14:49
    Güzel bir soru. Fakat ben Psikoloji Doçentiyim. Her konuya cevap veren o medya hocalarından değilim. Haddimi ve inşallah ne bildiğimi bilen biri olarak, sorunuz üzerine okumalar yapıp size gönderirim. Burada bu konuyu yazmak uluslararası ilişkiler ve yönetim bilim konusu… Bunu yazmak beni şimdilik aşar. Sefa ile…

    Yorumu Cevapla
    Keşke ülkemde herkes kendi bildiği alanda yazıp konuşsa da ben de bir ilkokullu olarak boyumu aşan konularla meşgul olmasam.
    Nasıl olsa işler uzman kiśilerin elinde yürüyor’ güvencesiyle işime gücüme baksam

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz