Dr. Levent Bilgi yazdı: İdeolojilerin illüzyonik dünyası

0

Gençlik yıllarında daha bir taraftar, daha bir delişmen oluyor insan. Kutsadığımız ideolojiler için hayatımızı vermek bile önemsizleşiyor. Ama zamanla fark ediyoruz ki ideolojiler insanı ezip geçiyor. Ruhlarımızı öldürüyor. Bir ideolojinin kahramanı olurken, kendi kendimizin korkağı olup çıkıyoruz. İdeolojilerimizin ardında sürüklenirken bir de bakmışız biz bizolmaktan, birey olmaktan çıkmışız.

Şimdi artık “çok keskin taraftarlıkların, aslında oynanmak istenen bir oyunun bir parçası olmak anlamına geldiğini” düşünüyorum. İdeolojilerin başındaki insanlar diğer savunucularının samimiyetine asla sahip değiller. Ve her zaman birileri bir ideolojinin ardına saklanarak kendi iktidar, koltuk, maddi-manevi makam hırslarını tatmin etmeye çalışıyorlar.

Bizde ideolojiler, sendikalar, STK’lar, dernekler hep birilerini bir yerlere, meclise filan taşımak için kurulur. Çoğunlukla da bu kuruluşların başkanları bir yerlere gelir ve sonunda oralarda insanlar için hiçbir şey yapmadan, sadece kendi heybelerini doldurarak sönüp giderler.

Bugün ideolojiler içi boşalmış yalancı aidiyetlerden öte bir şey değiller. Onun içindir ki liderler, siyasetçiler bu ülkede ana, baba, bacı gibi insanları galeyana getirici içi boş sloganlardan öteye gidemiyorlar. İnsanların aidiyet duygularını böylesine basit imgelerle tahrik etmeye çalışıyorlar. İnsanlar da bebeğin annesine duyduğu aşkla liderlere bağlanıyorlar. Sonuçta da anne-baba ne yaptıysa doğrudur, hakkıdır, ne yaparsa bizim içindir illüzyonu doğuyor. Ve toplum hiçbir zaman sosyal ve siyasal anlamda büyüyemiyor.

Oysa biraz evin dışına bakmaya başlasak. Dünyada olup bitenlere bir göz gezdirsek. Amerika ve Avrupa’nın kendi halklarına tanıdığı özgürlük alanlarını bilsek ne kadar geri kaldığımızı, ne kadar sloganlarla, içi boş ideolojilerle yaşadığımızı kavrayabileceğiz. “Çocuk, kendisini evin emniyetiyle teselli edenlerin aslında onu bir zindana hapsedenler olduğunu fark edecek.”

Ve ancak, bakışlarını dünyaya çevirdikçe kendisine inanacak, kendisine inanıp güvendikçe de yürüyüp gidecek…

Önceki İçerikKuşak Çatışması mı, Kucaklaşması mı?
Sonraki İçerikİki kısım birden: Kaşıkçı Elması, İstihbarat Savaşları ve İsmet İnönü İle Makkenzinin Rövanşı Alınır mı?
(Özgeçmiş ve özgelecek) İzmir'in yokuşlu sokaklarında doğdu. Kuşadası'nın denizlerinde sonsuzluğun lezzetini tattı. İstanbul'da okudu. Ordu, Zonguldak, İstanbul, Şanlıurfa'da dersler yaptı. Hayatı, edebiyatı, Kur'an ve Risale (okumayı değil) çalışmayı önemsiyor. Bunların monotonlaştırılmalarına,sıradanlaştırılmalarına, dünyevileştirilmelerine karşı çıkıyor. Artık okuyarak değil, okuduklarımız üzerinde çalışarak, kafamızı çatlatırcasına düşünerek, tahkik ederek bir şeyler öğrenebileceğine inanıyor. Cenneti de cehennemi de önce bu dünyada görüyor. Varlığı, insaniyetini, duygularını ve düşünceyi önemsiyor. Artık nutuk, vaaz, ben en iyi bilirim zamanlarının bittiğine inanıyor. Hakikati eşit bir ilişki içinde; beraber, arayarak, bir masa etrafındaki çalışma grupları ile yakalayabileceğine, en azından hissedebileceğine inanıyor. Hayatı, dünyayı, varlığı, insaniyeti vs. anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Allah'ı, âlem-i gaybı ve ölümden sonrasını çok özlüyor ve merak ediyor.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz