Dünya Lideri 

0

Ak Partililer Erdoğan için “Dünya Lideri” diyor.  

Samimiler mi, yoksa “Yağ olsun kaplar bal dolsun” diye mi söylüyorlar bilmiyorum.  

Eminim ikisinden de vardır; ne de olsa yağ olası gelecek bal umudu için dökülüyor ve bal umudu yoksa yağda karaborsaya düşüyor!  

Durum hala öyle mi, onu da bilmiyorum, gördüğüm sanki havaya biraz “Yardan olsak serden olmayalım, serden olsak yâri ne yapalım?” kuşku ve tedirginliği karışmış gibi; ne diyebilirim ki, bu iklimin oluşmasında herkesin biraz payı var; kimi (muhalefet gibi) korkusuyla katkısını taşıdı, kimi sevgisiyle, taşıdı, kimi beklentisiyle taşıdı ve kimi de kör gözün aidiyetiyle. 

Erdoğan güçlü bir liderdir, amenna, muhalefet liderlerine baktığımızda bunun böyle olduğuna şahitlik etmeye bile gerek yok, çünkü muhalefet liderlerinin paçalarını çeksen kemerleri düşüyor, kemerleri tutsan paçaları yukarı kaçıyor, illaki ya don görünüyor ya da çorap. 

Hasılı anlayacağınız, birilerin onları toplaması ve birazda gaz verip meydana salması gerekiyor.  

Ama yine de dünya liderimizi boşa çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar -artık ellerinden ne geliyorsa- yeter ki dünya liderimiz yanılsın, yeter ki çabası boşa çıksın diye!   

Amaçları ne? 

Kamuoyunda hükümetin başarısız olduğunu göstermek!  

Şaka bir yana, bu ülkede gerçekten ciddi şeyler oluyor! 

Geçenlerde ana muhalefet partisinin grup başkan vekili Özgür Özel, Soylu ile ilgili bir dosya paylaşacağını ve başına bir iş gelirse diye de dosyayı üç kişiyle daha paylaştığını söyledi.  

Özel’in yaptığı açıklamayı pek çok haber kanalından bulabilirsiniz, ben işin o tarafında değilim, benim merak ettiğim şey Özel, gerçekten o kadar korkuyor mu? 

Biraz korktuğu muhakkaktır çünkü ülkenin hakim ve savcılarına bile olan güven dibin dibini bulmuş bulunuyor, ama sanırım yine de Sayın Özel korkmaktan ziyade hükümettin yarattığı korku iklimine dikkat çekmeye çalışıyor. 

Ya da umalım öyle olsun. 

Ama diğer yandan insan Özel’e hak vermeden de edemiyor, nasıl korkmasın ki; ülke seçim sathına girdi ve bir anda ülkücü camiada bilinen bir isim bir suikastla öldürüldü. Bu neye işaret henüz kimse bilmiyor. Kendi camiasında lehte açıklamalar beklenirken bir anda karşı açıklamalar geldi ve hükümet cenahı sus-pus yalnızca olanları izlemekle yetindi.  

Belli ki hükümet ortaklarını rahatsız etmek için susmayı tercih etti. 

Ama olay buradan öyle görünmüyor. Görünen tepede bir hesaplaşmanın olduğu ve o hesaplaşmanın kan dökmeye kadar vardığıdır. 

Fikir ayrılıklarında bile kan dökülüyorsa kim neye güvensin? 

Yoksa durum daha mı kötü? 

Bilmiyoruz bildiğimiz şey, daha doğrusu anladığımız şey Erdoğan ilklerin adamı olacağını söylediğinde şaka yapmadığıdır.  

Bu durum ayan beyan ortada olmasına rağmen geç anlaşıldı, güç anlaşıldı. 

Bugün Erdoğan’a karşı gelenlerin bir kısmı dün onun böyle olmasına fırsat yaratırken bugün karşı geliyor, bugünde dünden karşı gelenler söz yarışına girmiş, Erdoğan’ı savunuyor.  

Ben şahsen Nedim Şener gibi dün Erdoğan’ın karşısında olup bugün Erdoğan’ı savunan insanları gördüğümde üzülmüyorum, utanıyorum. 

İnsanların firikleri değişemez mi, elbette değişebilir, Erdoğan’ı savunamazlar mı, savunabilirler, keşke manzara bizi neticenin bu olduğuna ikna etseydi, etmiyor. 

Ne diyebiliriz ki; dün Erdoğan’a saydıran askerler bile bugün Erdoğan’ın karşısında kıta durmuş, Erdoğan muhalefete saydırırken alkışlıyor.  

Çok şeyin değiştiği belli. 

Bu durum her tür yoruma açık gibi duruyor; siz isterseniz buna artık askerlerinde Erdoğan’la devam etmek istediğini ekleyiniz, isterseniz yaratılan korku ikimi içinde onlarında görünmez olmayı seçtiklerini… 

Ama nereden ve ne şekilde bakarsanız bakın yaratılmış bir korku iklimi var ve korkanların bir kısmı görüntüyü kurtarmak için kendilerini iktidarın yanında gösteriyorsa, diğer bir kısmı da susmayı yararına gördüğü için susuyor. 

Bu düzeni değiştireceğini söyleyen muhalefet bile korktuğunu söylüyor, artık sıradan vatandaş ne yapsın? 

Bilinen bir gerçek varsa artık oda Türkiye’nin eski Türkiye olmadığı ve muhalefet eski Türkiye’nin özlemini çekse de Türkiye’nin bundan böyle eski Türkiye olamayacağıdır.  

Bir seçim arifesindeyiz ve yine kendilerinden tarafsız olmalarını beklediğimiz yargı parlamentonun üçüncü büyük partisi olan bir partinin (HDP’nin) seçim harçlarına el koyarak adil yarışma şartını ortadan kaldırdı.   

HDP’yi beğenirsiniz beğenmezsiniz o ayrı bir konu, ama eşit ve adil bir şekilde yarışma şartlarının ortadan kaldırıldığını kabul etmek zorundasınız. 

Herhalde şu veya bu şekilde daha başka adımların atılacağını ön görmek için de kâhin olmaya gerek yok; geçmiş bize bu konuda yeteri kadar ipucu veriyor. 

Soru şu: devlet bir dönem daha mı Erdoğan’la devam etmek istiyor, yoksa yaratılan korku iklimi onları da mı bu görüntüyü vermek zorunda bırakıyor?  

Bildiğimiz bir gerçek varsa oda Erdoğan’ın bu seçimleri almakta zorlanacağı ve bir mucize olmasa tek başına çoğunluk sayısına ulaşamayacağıdır.  

Diğer bir bildiğimiz ise; Erdoğan’ın bu seçimi almak için elinden geleni yapacağıdır.  

Hep yanılalım diyoruz ancak Erdoğan bizi hiçbir zaman yanıltmadı! 

Bana kalırsa bir şeyi hem tadında hem de zamanında bırakmak en doğrusudur, çünkü krallar bile bir ülkeyi yönetirken en fazla 20 yıl yönetiyor.  

Ne var ki, demokrasisi az gelişmiş ülkelerde rızaya dayalı gitmek henüz bir gelenek haline gelmiş bulunmuyor. 

Umalım her şey yolunda gitsin, her şey daha iyi olsun.  

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz