- Alevîlik - 26 Nisan 2023
- Cuma Vaazı: Ramazan Bayramı - 21 Nisan 2023
- Cuma Vaazı: Kadir, Kıymet ve Takdir Gecesi - 14 Nisan 2023
“Ebû Hanîfe’nin Siyasal Fıkhı” başlığı, Ebu Hanife’nin siyasal görüşleri manasına gelir.
Daha önce 27 Temmuz 2022 tarihinde “Ebû Hanîfe’nin Siyasal Fıkhı-1” başlıklı bir yazı yayımlamıştık. İşte o yazımızın devamı sunuyoruz.
Ebu Hanife kamu mallarının kullanımı konusunda fetvaları.
Ona göre, yöneticiler tarafından kamu mallarının gayri meşru kullanımı halifeliğin hükmünü geçersiz kılmaktadır. Dahası yabancı devletlerden halifeye gönderilen hediyelerin bile halifenin kişisel mülkü olmasını caiz görmemiş –ki devlet başkanı olmasaydı bu ilgiyi celp etmeyecekti- aynı zamanda kamu malının halifenin şahsi ihtiyaçları için kullanılmasına ve hediye olarak sunulmasına karşı çıkmıştır.
Hatta, kendisine sunulan kadılık ve hazinedarlık şeklindeki görevleri reddettiği gibi Emevi ve Abbasi yöneticileri tarafından gönderilen hediyeleri de kabul etmemiştir.
Mansur’un kendisine gönderilen hediyeleri neden kabul etmediği sorusuna ise şöyle yanıt vermiştir: “Şahsi malınızdan bana bir hediye gelmedi ki onu kabul edeyim. Siz bana ümmetin hazinesinden aldığınızı yolladınız. Oysa ümmetin malında benim bir iddiam olamaz. Ben silah altında savaşan bir asker değilim, böyle bir askerin çocuğu da değilim. Fakir de değilim ki hazinenin tahsisatından yararlanayım”!
Ebu Hanife Emevi ve Abbasi yönetimlerinin meşruiyyetini kabul etmemesi.
Ebu Hanife Emevi ve Abbasi yönetimlerinin meşru olmadıkları ve yöneticilerin hakiki anlamda rızaya dayalı olarak biat almadıklarını iddia etmiş ve bu düşüncesini emir sahiplerine ifade etmekten çekinmemiştir. Ebu Hanife rey ekolüne mensubiyetinin de katkısıyla rıza, şura ve meşverete dayanmayan bir yönetimi bâtıl kabul etmiş ve böyle bir yönetime halk tarafından itaat yükümlülüğünün olmadığını ifade ederek gelenekselci tutumun aksine farklı bir tavır sergilemiştir.
Ebu Hanife, Emevi ve Abbasi yönetimlerini meşru olarak kabul etmemiş, emir ve hükümlerini geçersiz kabul ederek böyle bir düzene halkın itaat yükümlülüğü olmadığı gibi yeterli ve gerekli koşullar sağlandığında yöneticilerin azledilebileceğini ifade etmiştir.
Bu sebeple döneminin despotizmine karşı ‘zalim yöneticiye karşı direnme’ söylemini geliştirerek başlatılan tüm muhalefet hareketlerini desteklemiş, ekonomik yardımda bulunmuş ve fetvalarıyla katılımı teşvik etmiştir.
Ebu Hanife sosyal, siyasal ve ekonomik hayatı düzenleyen bir şûra kurumunun/Meclis olması gerektiğini savunmuştur.
Ebü’l Hanife’ye göre, halife tüm Müslümanların ortak aklı (meşveret ve biat) ile seçilmeli ve yönetim tek bir ailenin veya grubun tekelinde olmamalıdır. Halife adil olduğu ve İslami emir ve hükümleri uyguladığı müddetçe hükmetmeye devam etmelidir, aksi takdirde halk biata sadık kalmayıp tiranlaşmış yöneticiyi azledebilme hakkına sahiptir.
Bir kimse veya zümrenin yada ailemin, Cebir ve baskı ile iktidarı ele geçirmek meşru olmadığı gibi, Ebu Hanife’ye göre halife, görüş bildirme yetkisi ve ehliyetine sahip kişilerden oluşan bir danışma kurulunca seçim ile belirlenmelidir .
Cessas’ın “Benim ahdime zalimler nail olamazlar” (Bakara,2/125) ayetini yorumlayış tarzı gereğince halife, vali, kadı ve diğer yöneticilerin de mutlak surette adil ve erdemli olması gerektiği, bu koşulları sağlamadığında emirlerinin hükümsüz olduğunu ve azledilebileceğini ifade etmiştir.
Nitekim önce hilafet tahtına oturup sonra kendi hilafetinin meşruiyetini ulemaya onaylatmak isteyen Ebû Cafer el-Mansur’a Ebû Hanife şöyle demiştir:
Doğru yola ulaşmayı arzu eden öfkeden kaçınır. Vicdanına danışırsan göreceksin ki, bizi Allah için çağırmadın. Fakat utanmadan bize senin hoşuna gidecek ve halka da ulaşacak bir şeyler söyletmek için çağırdın. Doğrusu şu ki, fetva ehlinden iki kişinin bile ittifakı olmadan halife oldun. Oysa halifenin Müslümanların müşaveresi ve muvafakati sonucu seçilmesi gerekir. Biliyorsun, Ebu Bekir Yemenlilerin biati ulaşıncaya kadar, altı ay süreyle karar almaktan kaçınmıştır.
Daha sonraları yaygın bir şekilde benimsenecek olan ‘ulu’l-emre her koşulda itaat şarttır’ görüşünü kesinlikle reddetmiştir. Ona göre “zalim ve fâsık bir kimse halife olursa onun halifeliği geçerli sayılmaz. Halkın da böyle bir halifeye itaat zorunluluğu yoktur. Emirleri geçerli değildir”.Dolayısı ile çıkardığı kanunlar da makbul sayılamaz.
Zira, “Allah’a karşı bir günah söz konusu olunca, mahlûka itaat gerekmez”. Zulüm, yani adaletli olmama, Allah’a karşı işlenmiş büyük bir suçtur; çünkü Allah’ın koymuş olduğu ilahi kanunlara/kurallara uygun davranmamaktadır. Böyle bir kimse, bir de iktidara hukuk dışı yollarla gelmişse, ‘gaspçı’ olarak anılır ki, bu durumda meşruiyeti tamamen düşer .
Ebû Hanîfe her şart ve koşul altında, yargının bağımsızlığından yanadır.
Ona göre yargının hükümlerini halife bile kabul etmeli, yargı üzerinde baskı kurmaya çalışmamalıdır. Zira adalet sadece böyle tesis edilebilir. Hukuk erbabının (fakihlerin) verilen hükümler lehine veya aleyhine konuşması yasaklanmamalıdır.
Ne var ki, çoğu zaman iktidarın şerrinden çekinen fakihler, halifenin veya ona bağlı kadıların verdiği kararları eleştirememişlerdir. Hatta halife tarafından atanan kadılar halifenin hoşuna gitmeyecek hükümler vermekten kaçınmışlardır.
Ebû Hanîfe, iktidar tarafından sıkı gözetim altında tutulduğu ve hayatının ciddi tehlike altında olduğu bir zamanda bile öğrencilerine şunu söylemekten kaçınmamıştır: “Eğer halîfe kamu haklarını gasp suçunu işlemişse, en yetkili kadı onu Şeriat’in hükmüne boyun eğdirmelidir”
Kendisine teklif edilen kadılık vazifesini ısrarla reddetmesinin altında yatan saik, halifeyi şeriate (hukuka) boyun eğdiremeyeceğini bilmesidir.
Ebu Hanife’ye göre yargı bağımsız değildir; bundan dolayı eğer kadılık makamına gelirse halifenin baskısı ile onu istediği kararları çıkarmak zorunda kalacağının farkındadır.
Yani Ebû Hanîfe hâli hazırda meşru görmediği bir halifenin meşru bulmadığı emirlerini onaylamak durumunda kalarak onun hukuksuzluklarına ve gasp suçuna ortak olmak zorunda kalmaktan korkmuştur. Böyle bir şey yaparsa Allah huzurunda sorumlu olacağını düşünmüştür.
(Devam edecek)
Kaynak: Dergipark, Adem ÇAYLAK,Rabia Nur KARTAL, “İslam Siyasi Tarihinde Bilgi (Ulema) İktidar (Umera) İlişkisi: Ebu Hanife Örneği”.