Erdoğan aday olabilir mi?

0

Türkiye’de 2017 yılında yapılan anayasa değişikliği ile kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 2018 yılından itibaren uygulanmaya başlandı. Erken seçimle ilgili tartışmalar sürerken, kimi hukukçular, bugüne kadar girdiği bütün seçimleri kazanan Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasa değişikliği olmadan bir kez daha cumhurbaşkanlığına aday olamayacağını savunuyor.

Siyasetçi-yazar Fikri Sağlar da anayasaya göre Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olamayacağını ileri sürdü. Bunun tek istisnasının meclisin 360 oyla seçim kararı alması olduğunu öne süren Sağlar, şu paylaşımı yaptı: “Bu sayıya AKP+MHP oyları yetmiyor. Buna rağmen YSK Erdoğan’ın adaylığını onaylarsa anayasa suçu işler, seçim meşru olmaz.”

Konuya ilişkin Euronews’a değerlendirme yapan eski Anayasa Mahkemesi Raportörü Prof.Dr. Osman Can da hukuki açıdan mevcut cumhurbaşkanlığı müessesesinin referandum öncesi cumhurbaşkanlığı müessesenin devamı olduğunu düşünüyor ancak teknik olarak net bir durum olmadığını da ekleyerek şunları söylüyor:

“Şu an içinde bulunduğumuz sistem zaten demokratik bir sistem değil ve hukukun metodolojiye uygun bir şekilde yorumlanıp uygulanmasına müsaade etmiyor. Aynı şekilde uyuşmazlıklarda karar verecek olan merciler bütünüyle yürütmenin kontrolünde. Öncelikle bu parametreleri koymamız lazım. Hangi yorumu yaparsak yapalım o yorumun bu çerçeve içerisinde anlamlandırılması lazım.

“Teknik bir hukuk meselesi olarak değerlendirdiğimize konu açık ve net değil. Erdoğan’ın adaylığını koyması imkansızdır ve bu anayasaya tamamen aykırıdır demek zor. Yani metodoloji ile incelenmesi ve yorumlanması gerekiyor. Ama başta dediğim gibi ortada hukuk yoksa neyi nasıl yorumlayacağız bunu hatırda tutmak zorundayız.”

İki perspektifin de argümanları var

Hükümet modelinin değiştiğini belirten Prof. Can, teknik açıdan eski sistemdeki cumhurbaşkanı ile yeni sistemdeki cumhurbaşkanının aynı kişiler olmadığını, devletin birliğini temsil etmekle devleti yönetmenin farklı görevler olduğunu ve bu nedenle de eski ‘Cumhurbaşkanlığı’ ile ilgili getirilmiş olan ‘en fazla iki dönem’ kuralının geçersiz olduğunun ileri sürülebileceğini belirtiyor.

Bunun bir hukuki perspektif olduğuna dikkat çeken Can bunun karşısındaki perspektifi de şöyle açıkladı: “Cumhurbaşkanlığının hukuki statüsünün mevcut anayasa içerisinde yerinin değişmediği, adının değişmediği, sistematik ve kavram olarak değişmediği, var olan cumhurbaşkanının devam ettiği ve sadece bakanlar kurulunun mevcut cumhurbaşkanına bağlandığı şeklinde bir hukuki tablo da ortaya çıkıyor. Böyle baktığımızda ve cumhurbaşkanın hukuki statüsünün devam ettiğini ve devam ettiği için de 2014’teki seçimin birinci, 2018’dekinin de ikinci seçim olduğunu kabul etmemiz gerekir. Dolayısıyla üçüncü bir seçim için adaylığını koyamaması gerekir.”

İkinci perspektifi destekleyen başka hususların olduğunu belirten Can, anayasal sistemlerde kurumlar değiştiğinde ‘İntikal normları’ adı verilen geçiş sürecine yönelik düzenlemelerin oluşturulduğunu ve bahse konu makamın yetkilerinin ve akıbetinin ne olacağının da yazıldığını kaydediyor. Ne var ki, yaşanan değişimde bunların yazılmamış olduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor:

“Yazılmadığı için biz ‘bu yepyeni bir dönemdir ve eski dönemler geçerli değildir’ gibi bir hükme ulaşamıyoruz. Önceki cumhurbaşkanlığı fonksiyonunun aslında geçerli olduğunu kabul etmemiz gerekir. Düzenleyici hüküm olmaması o anlama gelmez dense bile anayasa değişikliğinde bir geçici düzenleyici hüküm getirilmiş aslında. Mesela cumhurbaşkanının partisine yönelik siyaset yasağı kalkmış. Yani o sırada eski sisteme göre cumhurbaşkanı olan aynı kişi mevcut sistemin olanaklarını hemen kullanmaya başlamış. Yani mevcut cumhurbaşkanının şahsında bir süreklilik var. Süreklilik varsa 2014’teki seçimi de saymak zorunda kalabiliriz.”

“İsim değişseydi daha keskin bir değişim anlamına gelebilirdi”

Prof. Can son olarak ismin korunmasının da önem kazandığını belirtiyor ve isim değişseydi bunun daha keskin bir değişim anlamına gelebileceğine vurgu yapıyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Eskiden kalan kurumların meşruiyeti kullanılmak, devam ettirilmek istenmiş ve o yüzden cumhurbaşkanlığı denilmiş. Yoksa bu bir başkanlık sistemi aslında ama eskinin alışkanlığı ve meşruiyeti devam etsin denilmiş. Devam etsin diyorsanız zaten o zaman kesinti yoktur. Bu nedenle devam etmiş olduğunu kabul etmek sanki daha hukuki akla yatkın gibi geliyor.”

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Anayasa Hukuku Profesörü Ece Göztepe Çelebi cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili anayasanın 116. maddenin 3. fıkrasında yer alan ‘ikinci dönem istisnası’na dikkat çekerek meclisin 5’te 3 oranla erken seçim kararı alması halinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olabileceğini hatırlatıyor.

Çelebi’ye göre Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı da 2014’te başladı ve ikinci dönemini Haziran 2023’te tamamlayacak. Eğer o zamana kadar TBMM erken seçim kararı almamasına rağmen Erdoğan adaylığını koyarsa bunu Anayasa Mahkemesi veya Yüksek Seçim Kurumu da dahil herhangi bir kurum onaylayamaz çünkü bu konuda yetkisiz kurumlar. Çelebi’ye göre 116. madde gereği Erdoğan’ı yeniden aday yapabilecek tek yetkili makam TBMM.

Yeni bir sistem olması sebebiyle eski cumhurbaşkanlığı görevi için geçerli olan sınırlamaların artık geçerli olmayabileceği tezine ise Prof. Çelebi şöyle yanıt veriyor:

“Buna katılmak mümkün değil çünkü 1982 anayasası o tarihten beri yürürlükte. Sadece bir hükümet sistemi değişikliği olmuştur ama aynı anayasa içerisinde olmuştur. Cumhurbaşkanı da bizim hukuk literatüründe ‘tali kurucu iktidar’ yani kurulmuş iktidar dediğimiz bir iktidara aday olmuştur. Bu anayasal düzen içerisinde cumhurbaşkanlığı adaylığını koymuştur ve yeni bir anayasa söz konusu değildir. 1982’den bu yana 2709 sayılı anayasa altında cumhurbaşkanlığı için seçilmiştir. Hükümet sistemi değişikliği sıfırdan bir anayasal düzen veya sürecin sıfırlanması anlamına hiçbir şekilde gelmez.”

İktidarın yeni bir anayasa yapması veya konuyu referanduma götürmesi halinde adaylığa ilişkin durumun ne olacağını sorduğumuz Çelebi bunu da şu şekilde yanıtladı:

“Bir defa anayasanın 175. maddesi var. Mevcut meclis seçilmiş bir meclistir yani kurulmuş bir iktidardır. Bu haliyle kamu gücünü temsil eder. Anayasa ancak 175. maddedeki usül etrafında değiştirilebilir. Bunun yanı sıra anayasanın 4. maddesi ile korunan ilk 3 maddenin değiştirilmesi söz konusu değildir. Bunun karşı görüşü olarak ne deniyor hep? ‘O zaman devrim mi yapalım darbe mi yapalım?’ deniyor. Bunun demokratik bir örneğinin şu an Şili de görüyoruz mesela. Orada komünist parti hariç tüm siyasal partiler ortak bir mutabakat imzaladılar ve yeni bir anayasa yapım sürecinin adım adım usül ve esaslarını belirlediler. Bu şekilde minimum güvenceler etrafında bir anayasa yapmaya karar verip kurucu meclisi oluşturma aşamasına geldiler. Ancak böyle bir çözüm olabilir.”

“Referandum yoluyla da yapılamaz”

Çelebi normal düzen içerisinde, mevcut seçim yasasına göre seçilmiş olan bir parlamentonun veya cumhurbaşkanının yürürlükteki anayasanın usül ve esaslarına aykırı, ilk üç maddeyi ortadan kaldıran ya da değiştiren bir anayasa yapmaya yetkili olmadığına vurgu yapıyor. Çelebi ayrıca tüm bunların referandum yoluyla da yapılmasının mümkün olmadığını şu sözlerle savunuyor:

“Referanduma sanki her şeyi mümkün kılacak bir altın anahtarmış gibi bakılmaması lazım. Halk yüzde 50+1 oy ile evet dediğinde bütün hukuk düzenini altüst edecek herhangi bir metin kabul edilebilirmiş gibi düşünmek bütün demokratik hukuk devleti ilkelerini yerle yeksan etmek anlamına geliyor. Bunun sınırlı bir iktidar anlamına gelen anayasal devlette kabul edilmesi söz konusu değildir.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz