Erdoğan: Batı medeniyeti, dünyayı içerik üretimiyle istila etti

0

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Çamlıca Camisi Konferans Salonu’nda düzenlenen İstanbul Mushafı Takdim ve Tanıtım Programı’na katıldı.

Abdülvehhab Evvab Efendi Cami İmam Hatibi Hafız Abdüllatif Efe’nin Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, “Kalem” adlı video katılımcılara izlettirildi. Programdaki konuşmasına katılımcıların Ramazan-ı şerifini ve bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen Kadir Gecesi’ni tebrik ederek başlayan Erdoğan, “Rabb’imden bizleri bu mübarek günlerin hürmetine, rahmetine, mağfiretine, affına, ikramına, bereketine nail eylemesini diliyorum.” dedi.

İstanbul Mushafı eserinin, İslam Medeniyeti’nde bu alanda ekol aline gelmiş, 10 farklı dönemin yeniden yorumlanmasıyla hazırlandığını belirten Erdoğan, Türk-İslam sanatının en güzide eserlerinden biri olarak tarihteki yerini alacağına inandığı İstanbul Mushafı’nı hazırlayan hattat Hüseyin Kutlu’yu tebrik etti.

İstanbul’un, ecdadın alimlere ve sanatkarlara gösterdiği ilgi, sağladığı itibar, verdiği destek sayesinde asırlar boyunca Doğu’dan ve Batı’dan gelen pek çok ilim ve sanat erbabına ev sahipliği yaptığını ifade eden Erdoğan, özellikle hat sanatının İslam dünyasındaki tüm güzide isimlerinin, İstanbul’a göç ederek faaliyetlerini burada sürdürdüğünü aktardı.

Fatih Sultan Mehmet Han’dan günümüze, İslam ve Türk coğrafyalarının kültür, sanat, edebiyat merkezi olan İstanbul’un bu alanlarda dünyaya da yön verdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

“Şam’da, Bağdat’ta, Tebriz’de, İsfahan’da ve diğer pek çok yerde tomurcuklanan İslam sanatları İstanbul’da yeni bir terkibe bürünerek en güzel hallerini almışlardır. Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Karahisari, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mustafa Rakım Efendi gibi sanatkarlar büyük emek ve vakit harcayarak Mushaf-ı Şerif geleneğini ortak değerler etrafında İstanbul’da yeni bir biçime kavuşturmuşlardır. Nitekim ‘Kur’an-ı Kerim Hicaz’da nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı’ sözü, işte bu geleneğin ulaştığı seviyeyi ifade eder. Hamdolsun asırlar boyunca bu çizgi kırılmadan, kesintiye uğramadan, bozulmadan günümüze kadar gelmiştir.

Hayatımızın her alanını ama özellikle de geleneği olan sanatlarımızı yozlaşmaya karşı korumak mecburiyetindeyiz. Hele hele konu Kur’an-ı Kerim ise burada asla riya, kibir, harcıalemlik söz konusu olamaz. İstanbul’un hat sanatının merkezi olmayı sürdürmesi, medeniyetimizin bu alandaki gücünü, tarihimizin devamlılığını, geleceğimizin aydınlığını göstermektedir. Maziden atiye kurduğumuz köprünün en güçlü ayaklarından biri olan yazı sanatımızın bugünkü temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kur’an-ı Kerim’in ilk emrinin “Oku” ayeti, onu takip eden ikinci hatırlatmasının “Yaz” telkini olduğunu belirterek, “Rabb’imizin biz kullarına okumayı ve kalemle yazmayı öğretmesinin elbette bir sebebi vardır. Her iki emir insana, bilmediğini öğretendir. Hükmüyle bütünleşerek bizlere varlığın, ilmin ve hikmetin kayağını işaret eder. Bizim medeniyetimizde ve kültürümüzde içeriğinden bağımsız olarak bizatihi yazının kendisi öylesine kıymetlidir ki büyüklerimizin üzerinde yazı bulunan herhangi bir kağıdın bile ayaklar altında kalmasına rıza göstermediklerini hatırlıyoruz.” dedi.

Erdoğan, medeniyet ve kültürlerinde içeriğinden bağımsız olarak bizatihi yazının kendisinin öylesine kıymetli olduğunu, büyüklerin üzerinde yazı bulunan herhangi bir kağıdın bile ayaklar altında kalmasına rıza göstermediklerini hatırladıklarını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı hususla ilgili büyük alim ve müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın kardeşinin naklettiği hatırasını “Merhum Yazır, 13 yaşında ilim tahsili için geldiği İstanbul’da küçük Ayasofya Medresesi’nde, Hacı Kamil Efendi isimli mübarek bir zata da hizmet ederek hayır duasını almaya çalışırmış. Bu zatın oda kapısının eşiği biraz yüksekçeymiş. Merhum Yazır, Kamil Efendi’nin oraya rahatça girip çıkmasını sağlamak için üzerinde Rumence yazılar bulunan bir gaz yağı sandığının kapağını eşiğin önüne yerleştirmiş. Ertesi sabah bunu gören Kamil Efendi, merhum Yazır’a ‘Ey oğul, ayağımızın altına öyle bir karpuz kabuğu koymuşsun ki hiç günahımız olmasa da bu yeter.’ demiş. Bu tepkiye şaşıran merhum Yazır, bunun İslam yazısı olmadığını demeye çalışırken, Kamil Efendi devam etmiş ‘A molla, Müslümanın da gavurun da yazısı vardır ama yazının Müslümanı, gavuru olur mu? Biriyle görülen iş diğeriyle de görülmüyor mu? Hayra yarayan, Hakk’a hadim olan her yazıya saygı lazım. Allah, Kalem Suresi’nin ilk ayetinde yazılara ve yazılanlara boşuna mı kasem buyurdu sanıyorsun? Aman dikkatli ol yavrum.'” sözleriyle aktararak, “Evet, bizim medeniyetimiz, bizim kültürümüz her türüyle yazıyı işte böyle bir yere koymaktadır. Yazıya geçirilen eser Kur’an-ı Kerim olduğunda ise ortaya insanların hem gözünü hem gönlünü okşayan nüshalar çıkmaktadır. İstanbul Mushafı da bu geleneğin zirvesi olmaya talip bir çalışmadır. Rabb’im, Hüseyin Kutlu hocamızdan razı olsun.” diye konuştu.

Tarihin, farklı medeniyetlerin yükselişine ve düşüşüne şahitlik ettiğini kaydeden Erdoğan, dünyanın son birkaç asrına Avrupa ve Amerika merkezli Batı medeniyetinin damga vurduğunu söylemenin yanlış olmayacağını, bu sürecin elbette kölelikten katliamlara, sömürüden istismara kadar uzanan boyutları olduğunu ifade etti.

“Dünya yeniden ırkçılığın, İslam düşmanlığının yükselişe geçtiği bir döneme girdi”

Batı medeniyetinin dünyayı sanatı, kültürü, sineması, dizisi, müziği, resmi ve sporuyla yani modern tabirle “yumuşak güç” unsurları denen içerik üretimiyle istila ettiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tabii burada teknolojinin bizatihi kendisiyle muhteviyatının ayrımını iyi yapmak gerekiyor. Mesela interneti, sosyal medyayı ve benzeri uygulamaları kullanmak herkesin hakkıdır. Herkese kolaylık sağlar. Şayet bu teknolojik imkanın içeriğini siz üretmiyor, dilini ve mesajlarını siz yönetmiyorsanız, hak ve kolaylık olarak gördüğünüz şey kısa sürede sizi gönüllü şekilde esir alan bir silaha dönüşür. Benzer örnekleri tüm medya mecraları, tüm iletişim araçları için vermek mümkündür. Bu mecraların yeni bir faşizm dalgasının araçları haline dönüşmeye başlaması, dünyayı ve insanlığı hızla geçmiştekilerden çok daha güçlü bir tehdidin kucağına doğru itmektedir. Geçmişte yaşanan acılardan, felaketlerden, zulümlerden yeterince ibret alınmamış olacak ki dünya yeniden ırkçılığın, İslam düşmanlığının, ötekileştirmenin yükselişe geçtiği bir döneme girdi. Avrupa ülkelerindeki seçimlerde ırkçı partilerin iktidara ortak olma hatta tek başına iktidara gelme seviyesinde desteklere ulaşmaları, üzüntü ve kaygı verici bir tablodur.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müslümanlar olarak bu kötü gelişmelere karşı en büyük gücümüz, en büyük imkanımız hiç şüphesiz inancımızdır, imanımızdır. Onunla birlikte birliğimiz ve beraberliğimizdir. Bunun yanında medeniyetimizin zengin birikimini ihya etme kabiliyetimizi harekete geçirerek, maruz kaldığımız ön yargıların, ithamların, dayatmaların hatta saldırıların üstesinden gelebileceğimize inanıyorum. Elbette yüzümüze tokat atana, ayağımıza çelme takana, canımıza kastedene, haysiyetimize saldırana eyvallah edecek değiliz. Devletimizi güçlendirerek, ekonomimizi geliştirerek, siyasi ve sosyal birliğimizi tahkim ederek mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunu yaparken asıl mesafe katetmemiz gereken yumuşak güç alanlarını; sanatı, kültürü, edebiyatı, akademiyi, medyayı, sporu ihmal etmeyeceğiz. En az diğer hususlar kadar bu alanlara da ihtimam göstereceğiz.” ifadelerini kullandı.

Bu anlayışla ülkenin temel altyapı eksiklerini tamamladıkça, milletin demokrasi ve özgürlük taleplerini karşıladıkça, vakitlerini ve enerjilerini bu alana daha çok vermeye başladıklarını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

“Mimarimizi yeni bir yorumla tekrar ihya ettik. Evet, Mimar Sinan Camii’ni inşa ederken bu anlayışla hareket ettik. Büyük Çamlıca Camii’ni inşa ederken bu anlayışla hareket ettik. Ankara’daki yaptıklarımız ve şimdi Barbaros Hayrettin Paşa Camii’ni Levent’te inşa ederken bu anlayışla hareket ettik. Zira ecdadımız, bu eserleri Selimiye’siyle, Süleymaniye’siyle, Sultan Ahmet’iyle, Fatih’iyle vesaire yapmışken biz ‘Bu ecdadın nesli, torunları olarak bu istikamette bu adımları atmamız gerekir.’ dedik ve elhamdülillah bu adımları attık, atmaya da devam edeceğiz. Birileri rahatsız olabilir. Varsın onlar rahatsız olsun. Ama biz onlar rahatsız oluyor diye o izi sürmekten geri duramayız. Hatta televizyon dizilerinden müziğe, sinemadan bilgisayar oyunlarına kadar geniş bir alanda özgün kültür ve sanat içeriklerimizle şimdi dünyaya açıldık. Bilim insanlarımız, sanatçılarımız, edebiyatçılarımız, sivil toplum temsilcilerimiz uluslararası düzeydeki çalışmaları ve başarılarıyla -elhamdülillah- takdir topluyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Mushafı’nı da medeniyetin bu alandaki inkişafının yeni bir işareti, sembolü olarak gördüğünü dile getirerek, “Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet tarihinde ilk olması en büyük mefahirimizdir. İnşallah bunun tabii devamı gelmeli.” dedi.

Hüseyin Kutlu’ya emeği, gayreti ve eseri için teşekkür eden Erdoğan, “Leyle-i Kadr’in tüm alemi İslam’ın birliğine, beraberliğine vesile olmasını diliyorum. Rabb’imden bizleri ramazan-ı şerife kavuşturduğu gibi inşallah pazartesi günü de Ramazan Bayramı’yla müşerref kılmasını niyaz ediyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz