- Kılıçdaroğlu: MİT onun emrinde, bizim gizli kapaklı görüşmemiz varsa çıksın açıklasın - 29 Nisan 2023
- Demir Grup Sivasspor 1 – 3 Fenerbahçe.. - 29 Nisan 2023
- Yurt dışına kayıtlı seçmenler oy vermeye başladı.. - 29 Nisan 2023
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium’da Ankara’nın Enleri Ödül Töreni’ne katıldı, sanayici ve iş adamlarıyla iftarda bir araya geldi. “Ülkemizin üzerinde toplanmaya çalışılan kara bulutları birer birer dağıtıyoruz.” diyen Erdoğan, şunları söyledi:
“İşverenlerimiz, esnafımız, sanatkarımız artık tamamen kendi gündemine, kendi işine, kendi çalışmalarına odaklanmış durumdadır. Sanayide çarkların daha hızlı döndüğü, ticarette sirkülasyonun genişlediği, üretimin ve kazancın bereketinin arttığı bir döneme giriyoruz.
Türkiye’yi başka türlü durduramayacaklarını görenler umudumuza, moralimize, hedeflerimize ulaşma inancımıza saldırıyorlar. Faizi ve enflasyonu tetikleyen kur operasyonlarının gerisindeki en büyük amaç budur. İlgili ilgisiz her gelişmeyi bahane ederek döviz kurunu harekete geçirenler istikrar ve güven iklimimizi zedeleyerek milletimizi atalete sürükleme peşindeler.
Bu oyunu bozmakta kararlıyız. Türkiye’nin potansiyeli ve imkanları tüm bunların üstesinden gelmeye yetecek düzeydedir. Kendimize güvendiğimiz takdirde hiçbir yaptırım ve bununla ilgili tehditler, hiçbir ek vergi uygulaması, hiçbir açık gizli ambargo bizi durduramaz.
Biz bu dünyada yaşadığımız, bu vatanın havasını soluyup, suyunu içtiğimiz müddetçe şehidimiz ve gazimiz eksik olmayacaktır. Geçmişte ecdadın semalarında bayrağımızı dalgalandırdığı, minarelerinde ezanımızı eksik etmediği nice coğrafyalarda bugün hüzünlü bir sükut hakimdir. İşte bunun için her fırsatta tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyoruz. Şayet rabiamıza sıkı sıkıya sahip çıkmazsak bizi bu topraklardan geride en küçük bir iz bırakmamacasına jiletle kazır gibi kazırlar.
Şehitlerimizin aziz hatıraları, onların yakınları ve gazilerimiz sadece saygıyı, hürmeti hak ederler. Şehit yakınlarımızın acılarına ortak olmak yerine onları teröristlikle, PKK’lılar gibi davranmakla suçlayanları milletimizin vicdanına havale ediyoruz. Biz şehit yakınlarımıza ve gazilerimize sahip çıkmaya, onları desteklemeye, onlara hürmetkar ve hizmetkar olmaya devam edeceğiz.
Milletimiz, 1950 yılında geçilen çok partili demokratik hayata, darbelere ve vesayet güçlerinin tüm oyunlarına rağmen sahip çıkmıştır. Biz, 40 yıllık siyasi hayatımızın her anını milli iradenin, hukukun, adaletin üstünlüğü savunmakla, bunun mücadelesini vermekle geçirdik.
Haksız bir şekilde görevden alınıp cezaevinin yolunu tuttuğumuzda, yanımızda milletimizin olması yaptığımız işin doğruluğunu gösteriyordu. Kurduğumuz partiyi girdiği ilk seçimde iktidara getiren, bize başbakanlık görevini veren milletimize layık olmak için gece gündüz çalıştık. Ardından milletimiz bizi, Cumhurbaşkanlığı makamına layık gördü. Vesayetle yaptığımız mücadelede olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişiminde de milletimiz yüreğiyle ve duasıyla yanımızda yer aldı.
Ülkemizin yönetim şeklini değiştirirken de ardından yeni sisteme göre yapılan ilk seçimde cumhurbaşkanlığı görevine yeniden gelirken de hep milletimizle birlikte yol yürüdük. Çareyi milli iradede, sandıkta, seçimde ve demokraside aradık. Son 17 yılda 15 defa milletimizin hakemliğine gitmemizin sebebi budur. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri, esasında belediye yönetimi ve muhtarlıkla ilgilidir ama ülkemizin içinden geçtiği kritik dönem bu seçimleri farklı bir yere taşıdı.
Hamdolsun bu seçimlerde de milletimiz bir kez daha, yüzde 51,7 gibi bir oranla bizim yanımızda, Cumhur İttifakı’nın yanında yer almıştır. Bu genel tablonun yanında her seçim gibi 31 Mart’ta da kazanılan ve kaybedilen yerler oldu. Nitekim biz de daha önce başka partilerde olan illerden, ilçelerden, beldelerden bazılarında belediye başkanlıklarını almayı başardık aynı şekilde partimiz tarafından yönetilen belediyelerden bazıları başka partilerin adayları tarafından kazanıldı.
İstanbul’da farklı bir durumla karşı karşıya kaldık. Seçimin ertesi günü netleşen gayriresmi sonuçlar, Cumhur İttifakı olarak, 39 ilçeden 25’ini almamıza rağmen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını ilk etapta 28 bin civarında bir oyla kaybettiğimizi ilan etmişlerdi. Fakat yapılan itirazlarla bu rakam, önce 25’ine ardından 21 bine en son da 13 bin küsurata kadar geriledi. Şimdi bütün bunlar, burada bir şaibenin olup olmadığı ortaya koymuyor mu?
İşte Avusturya’da 2 yıl sonra cumhurbaşkanlığı seçimini iptal ediyorlar. Amerika’da Trump 3 milyon farkla kaybetti diye görülen bir seçimi kazanıyor. Aslında Clinton 3 milyon daha fazla oy almıştı ama sistem böyle. İstanbul gibi yaklaşık 10,5 milyon seçmenin ve 31 binin üzerinde sandığın bulunduğu bir yerde rakamların böylesine değişmiş olması bizi meselenin üzerine daha fazla eğilmeye yöneltti. Bu milli iradenin ve bizlere destek verenlerin haklarının aranmasıydı, savunulmasıydı.
Sonuçta YSK değerlendirmesini yaptı ve 23 Haziran’da seçimin yenilenmesine karar verdi. Dikkat ederseniz burada yapılan iş, bir başka adayın kazandığı seçimi, götürüp bir başka adaya teslim etmek değildir. Yapılan iş, tespit edilen yolsuzluklar, hukuksuzluklar ve usulsüzlükler sebebiyle şaibeli hale gelen bir seçimin yenilenmesidir. Sandık kurullarında iki memur olması gerekirken, memur yerine bankaların işçileri oralara bu şekilde verilirse bunlar da ispatlanırsa, belirlenirse beklenen karar nedir?
Öncelikle burada yolsuzluk vardır, usulsüzlük vardır, dolayısıyla bunun yenilenmesi vardır. Şayet bu şaibeler ortaya çıkmamış olsaydı, CHP adayı tek bir farkla dahi seçimi kazanmış olsa başımızın üzerinde yeri var. Ama sandığın başındaki görevliden, sandıktan çıkan oyun kayıtlara geçirilmesine kadar her aşaması tartışılır hale gelmiş bir seçim için en doğru karar verilmiştir. Bundan dolayı bizler, ‘Hukuk tecelli etmiştir’ diyerek 7’ye 4 bu kararın verilmesinin neticesinde şimdi tekrar 23 Haziran için milletimize müracaat edeceğiz. Seçimin yenilenmesi kararına gerekçe teşkil eden konulardan biri sandık kurulu memur üyeleriyle ilgili usulsüzlükler, diğeri de oy sayım ve döküm cetvelleriyle ilgili eksikliklerdir. Sandık kurulu üyeleriyle ilgili hukuka aykırı işlemleri yapan ilçe seçim kurulu sorumluları için Yüksek Seçim Kurulu suç duyurusunda bulunmuştur, biz de bulunacağız. Zira bu usulsüzlükleri yapanların yanına bu kar kalmayacaktır.
Bilindiği gibi 2018 seçimlerine kadar sandık kurullarında memur olmayan kişiler görev alabiliyordu. Geçtiğimiz yılın mart ayında yapılan bir kanun değişikliğiyle ilçe seçim kurulu tarafından belirlenen sandık kurulu başkanı ile üyelerden en az birinin memur olması şartı getirildi. Şayet 24 Haziran seçimlerinde aynı tespitleri yapmış olsaydık orada da itirazlarımı gerçekleştirir, hukuki haklarımızı kullanırdık. Bu konuyla ilgili usulsüzlükler, Büyükşehir Başkanlığı seçimiyle ilgili araştırmalarımız sırasında tespit ettiğimiz için itirazlarımızı şimdi yaptık.
Kaymakamlıklar sandık kurullarında görev yapmak için talep edilen sayıda memur listesini ilçe seçim kurullarına teslim etti. Buna rağmen nasıl olur da bankalar başta olmak üzere, özel sektör çalışanlarının sandık kurulu başkanı ve üyesi yapıldıkları, açılan soruşturmalar sonucunda ortaya çıkacak.
İmzasız, mühürsüz ve yazıları eksik olarak YSK sistemine girilen veya kaybolan sayım döküm cetvelleri ile sandık kurulu üyeleriyle ilgili usulsüzlükler birlikte değerlendirildiğinde 123 sandıktaki 42 bin oyun sorunlu hale geldi. Bu rakam, en son 13 bin 729’a kadar düşen oy farkının üzerinde olduğu için seçimin yenilenmesi hukuki bir zorunluluğa dönüşmüştür. Diyorlar ki ‘Aynı zarftan çıkan ilçe belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve muhtarlık seçimleri niye yenilenmiyor da sadece büyükşehir için böyle bir karar alınıyor?’ Çünkü bu 123 sandığın bulunduğu 26 ilçe tek tek ele alındığında oralarda YSK’nin tespit ettiği sorunlu sandıkların toplamının ilçe belediye başkanlıkları seçiminin yenilenmesi gerektirecek düzeyde olmadığı görülmektedir. Şayet bu ilçelerden herhangi birindeki oy farkı, söz konusu sandıklardan çıkacak oylardan değişebilecek bir rakamı bulsaydı hiç şüphesiz orada da seçimin yenilenmesi kararı verilecekti. Bu Maltepe’de de olabilirdi, Büyükçekmece’de de olabilirdi. Ama böyle bir durum ortaya çıkmamıştır. Diğer yandan Maltepe ve Büyükçekmece ilçe belediye başkanlıkları için farklı gerekçelerle yapılan itirazlarla ilgili süreç de YSK’ya kadar getirilmiştir.
Hayatı yalan, iftira, tehdit ve hakaret üzerine kurulu bir siyasetçinin bizatihi kendisi, Türk demokrasinin en büyük sorunu haline gelmiştir. Bir yandan ‘hak hukuk, adalet’ sloganı atarken diğer yandan milletin hakkını ve hukukunu korumak için alınan bir karara böylesine bayağı bir şekilde saldırmak, faşizmin en sefil halidir. CHP yönetimi, bu meseledeki tavrıyla bir kez daha tek parti döneminden kurtulamadığını göstermiştir. Bizim anayasayı değiştirebileceğimiz güce sahip olduğumuz zaman bu Halk Parti, partimizin kapatılması gündeme geldiğinde bunlar ‘Ankara’da yargıçlar vardır’ diye meydanlarda dolaşıyordu ama biz kalkıp da o zaman bunların şimdi söyledikleri gibi kimseye hakaret etmedik. Tam aksine ‘hak tecelli edecektir’ dedik. O zaman da Anayasa Mahkemesi partimizle ilgili lehte sayılabilecek bir karar verdi, iş bitti.
CHP’nin 1946 seçimlerinde uyguladığı, buraya dikkat edelim, özellikle gençler burayı bilmeyebilir, ‘açık oy, gizli tasnif seçimi’, demokrasi tarihimizin yüz karasıdır. Bu, CHP’nin anlayışıdır. Bunları, bu millet yaşadı. CHP’li darbeciler tarafından 1961’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesi silahla tehdit edilerek adaylıktan çekilmek zorunda bırakılan Ali Fuat Başgil olayını da hatırlıyoruz. Yine 1963 İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçimlerini kazanan Adalet Partisi adayının mazbatası, memuriyet görevinden zamanında istifa etmediği gerekçesiyle alınıp, seçimin yenilenmesine dahi gerek duymadan ikinci olan CHP adayına verilmiştir. Bunlar gibi daha çok örnek bulunuyor. 31 Mart seçimleri, CHP yönetiminin sandıktaki son sabıkasıdır.
Hakimlerin kararlarına katılmamak, eleştirmek başka bir şeydir. Can güvenliklerini tehlikeye atacak şekilde hakimlerin şahıslarına hakaret etmek, onları hedef göstermek, çete suçlaması yapmak başka bir şeydir. CHP yönetimi doğrudan hakimleri hedef alan bu tavırlarıyla ülkemiz, demokrasi ve hukuk tarihindeki çirkinliklerine bir yenisini daha eklemiştir. Kılıçdaroğlu sadece bununla kalmamış, Belediye Başkan adaylarının İstanbul’daki 19 günlük döneminde yaptığını iddia ettiği ve tamamı yalan olan bir dizi icra saymıştır. CHP’nin başındaki zat da İstanbul’daki aday da bu işlerin öyle lafla olmadığını, usullere uygun bir şekilde yürütülmesi gerektiğini bilmeyecek kadar gerçeklerden kopuk bir dünyada yaşıyorlar. Bu kişinin tek icraatı, mahkeme kararıyla durdurulan ve nereye götürüleceği belli olmayan belediye veri tabanının kopyalanması teşebbüsüdür, tek başarısı odur.
Yıllardır CHP tarafından yönetilen hiçbir belediyenin tabelasının başına ‘T.C.’ ifadesi eklenmezken, İstanbul’da ve diğer birtakım şehirlerde bu yönde adımlar atılmasını da riyakarlık olarak gördüğümü belirtmek isterim. Yüksek Seçim Kurulu kararının ardından İstanbul’da yıllar sonra yeniden duyduğumuz tencere, tava sesleri de bize, vesayet dönemlerindeki toplum ve siyaset mühendisliği oyunlarını hatırlatmıştır. Tencere, tava hep aynı hava. Bunlar buna devam ediyor. Ayrıca iki siyasi ittifakın yarıştığı bir seçimin yenilenmesi kararını adeta medya şovuna çevirenleri de unutmadık. Lafa geldiğinde demokratlığı kimseye bırakmayanların, milli iradenin sağlıklı bir şekilde tezahürü için atılan adıma tahammülsüzlükleri gerçek yüzlerinin ifadesidir. Bu seçimler bir kez daha ülkemizde demokrasiye gönülden inanlar ile siyasi ve ideolojik fanatizmle hareket edenleri ayıran bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür. Bizim safımız her zaman olduğu gibi milletimizin yanıdır. Milli iradenin üzerinde en küçük bir şüphe olmadan tezahürü için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.”