Erdoğan’ın savaşları

12

Erdoğan “savaşçı bir kişiliğe” sahip, kavga etmeyi çok seviyor. 

Tercih ettiği savaşların; nedenleri, seviyesi, seçtiği dil, hedefi, düşmanları ne olursa, kim olursa olsun, Erdoğan hayatı boyunca savaşmış birisi, “düşmanlarını” bazen yenmiş, bazen de “düşmanlarına” yenilmiş.

Erdoğan’ın Türkiye içindeki bütün savaşlarını kazanmış olması dikkat çekiyor. Bu “dahili savaşlarda”, çok iyi plan yapabiliyor ve başarıya götüren ortaklıklar kurabiliyor. Ortakları değişse de “başarı” onun hanesinde kalıyor. Hep “kasa kazanır” kaidesi geçerli.

“Esnek” ve “proaktif” bir kişiliğe sahip Erdoğan. Hep kendi oyununu kuruyor ve oynuyor.

Erdoğan’ın bir diğer önemli özelliği de, yıkıldığı yerden kalkmasını bilmesi. Birçok ciddi başarısızlığın sonrasında, umulmadık bir şekilde ayağa kalkmayı başarıyor hep.

İçeride bu ölçüde başarılı bir Erdoğan “dışarıdaki savaşlarında” tam bir başarısızlık yaşıyor. Bu durum da çok enteresan. İçeride rakip bırakmamış, seçimleri hep almış, ama dışarıda yenilmiş.

Ben bu yazıda, Erdoğan’ın “dışarıdaki savaşlarını” analiz etmek istiyorum.

İktidara geldiğinden bu güne, Erdoğan 4 bölgede 4 ciddi savaşa tutuştu. Irak, Mısır, Suriye, Libya. Bakalım bu savaşlarda neler olmuş:

Erdoğan’ın Irak savaşı:

Birinci Irak savaşı bitmiş, Özal; “rüyası” olan, “Türk-Kürt Federasyonunun” kapısını aralayamamıştı. Ordu direnmişti. Irak’a girersek, “Kürt Devleti kurulur” diye karşı çıktı. O vakitler ordu “derin devletin” en önemli “enstrümanıydı”.

Yeni iktidar olmuş Erdoğan için 2003 zor yıllardı. Ordu Erdoğan’dan hazzetmiyordu. “İkinci Irak savaşı” başlamak üzereydi. Erdoğan Amerikalılara Türkiye’den cephe açmak sözü vermişti. Ancak partisi ona sürpriz yaptı. Amerikalılara, Türkiye’den Irak’a cephe açma izni çıkmadı. CHP “Kürt devleti kurulur ve Amerika karşıtlığı”, AK P’liler ise; “Kürt vekiller, Irak Kürtlerinin negatif etkileneceği”, dindar vekiller ise “Müslümana silah çekemeyiz” gerekçesiyle oy vermedi.

Erdoğan, Amerikalılarla birlikte Irak’a girmeyi tasarlıyordu. Musul-Kerkük hattının kuzeyini tutmak, Türkmenlere kurucu unsur statüsü kazandırmak, Kürtlerin bulundukları bölgelerden Musul ve Kerkük’e inmelerini önlemek, PKK’nın alanını daraltmak, Erdoğan’ın hedefi idi. 

2003 tezkeresinin geçmemesi, Erdoğan’ın Irak’ta hareket alanını iyice daralttı. 

Asker Türkmenlere yardım yapmaya çalıştı. ABD ile, “askerin başına çuval geçirme” hadisesi yaşandı ve böylece PKK’ya müdahale dışında, Türkiye, Irak’ta “inisiyatif kullanamaz hale geldi”.

Irak Kürt yönetimiyle kurulmaya çalışılan ilişkiler, Erdoğan’ın bütün çabalarına rağmen tam olmadı. Irak projesinin esas sahibi ABD, Irak Kürtlerinin kendine bağlı kalmasını istiyordu. İlişkiler; ticaret-yatırım, petrol, iyi komşuluk, PKK’ya izin verilmemesi vb. etrafında sınırlı kaldı.

Irak’ta Erdoğan’ın hiç hoşuna gitmeyen siyasi bir yapı ortaya çıkmıştı. Şiiler hükümet olmuş, Saddam döneminin güçlü Sünni aşiretleri dışlanmış ve zulme maruz bırakılmıştı. Bu durum Erdoğan için bir fırsata dönüşebilir miydi? Belki de. Ve bütün hesaplar, bunun üzerine kurgulandı. Sünni Arap aşiretlerine Erdoğan doğrudan sahip çıktı.

Bu arada Erdoğan’a uygun zemin oluşturabilecek bazı gelişmeler de oluyordu Irak’ta. “Mısır Müslüman Kardeşlerinin”, 1950’lerde Suudi Arabistan toplumuna ektiği, “antiemperyalist İslami Sahva hareketi” El Kaide’yi kurmuş, Kaide ise; Ortadoğu’da Amerika ve Suudi Arabistan’a karşı “silahlı mücadeleyi öngören”, “El Kaide Mezopotamya’yı” oluşturmuştu. Amerikalılar kutsal topraklardan kovulacaktı. İşte bu “sinirli çocuklar” ileride Türkiye’yi de çok sevecekti. Libya’ya kadar uzanacak “İhvan’la birlikte mücadele stratejisinin” temelleri böyle ortaya çıktı.

Irak Erdoğan’ın acemilik “projesiydi”, Hilmi Özkök’e rağmen ordu ve Erdoğan’ın partisi Irak’a müdahil olunmasını önledi. Amerikalılar da Kürtleri Erdoğan’a bırakmadı. Kürtler Amerika’nın, Irak Şiilerin oldu. Türkmenler bir daha görülmemek üzere ortadan kayboldu. Irak’ta Kürt devletinin temelleri atılmış oldu. Erdoğan’ın elinde bazı “Proxy War unsurlar” kaldı sadece.

Türkiye’nin Irak’a girmesine; hem Irak, hem de Anadolu Kürtleri karşı çıktı. AKP Kürtleri de.

Erdoğan’ın Suriye savaşı:

Arap Baharı, Aralık 2010 tarihinde ilk önce Tunus’ta patlak verdi.Sonra; Mısır, Yemen, Cezayir ve Ürdün’e sıçradı. Tunus ve Mısır’da “İhvan” iktidara gelmeyi başardı.

Arap Baharı Mart 2011’de Suriye’ye sıçradı. “İhvan’ın” iktidar karşıtı gösterileri hızla yayıldı. Suriye ordusu güçlüydü ve rejime tam destek veriyordu. Bu nedenle, Suriye baharı, “silahlı unsurları” gerektiriyordu. Gösterilere şiddetle müdahale edildi. Silahlı çatışmalar başladı.

Erdoğan, Esat’ı uzun süre ikna etmeye ve Müslüman Kardeşler’le iktidarı paylaşmaya ikna etmeye çalıştı, ancak Suriye yönetimi buna yanaşmadı. Mezopotamya El Kaidesi, IŞİD, Nusra, ayrıca Uygur, Kafkas, Özbek, Afgan, her taraftan bölgeye cihatçı yığıldı. Esat güçleri çekildi ve Şam ile bazı sahil kesiminde tutunabildi ancak. 

Erdoğan’ın hedefi, Esat’ı devirmek, “İhvan’ı” iktidara ortak etmek, Kürtleri de bloke etmekti. Bunun için Erdoğan TSK’yı Suriye’ye sokmaya çalıştı. Ancak ordu direndi, Suriye’ye girmedi. Cihatçı unsurlar içerisinde IŞİD daha baskın ve organize idi. Petrol bölgelerini ele geçiren IŞİD’in gelir durumu da savaşı sürdürmeye yeterliydi. Türkiye üzerinden petrolünü de satıyordu. Ruslar bütün bu petrol ticaretini belgeledi ve dosyaları BM’ye sundu. IŞİD, Kürt bölgelerinde de etkili oldu.  IŞİD’in 2014’te Kobani’yi kuşatması Amerikan planını suya düşürmek üzereydi ki, Amerikalılar havadan ve KDP karadan yetişti. Erdoğan yardım etmedi. Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek demesi” Kürtleri desteklemediğinin en önemli işaretiydi. Kobani sonrası; Kürtler ve Amerikalılar ile ipler koptu. Kobani düşmedi, 2015’te Amerika ve Rusya bölgeye geldi ve yerleşti. İkisinin de hedefi “cihatçı gruplarla savaşmaktı”. Esat’ı da birlikte korudular.

Amerika Erdoğan’ı IŞİD ile mücadeleye uzun süre ikna edemedi. Bu nedenle; Kürtleri IŞİD ile mücadelenin stratejik partneri seçti. Kürtler geniş bir bölgeyi, üstelik; petrol, su rezervleri ve buğday ambarlarını da kapsayacak şekilde, kazandı. Rusya’nın sağladığı hava desteği ile Suriye ordusu, kısa sürede cihatçıların elindeki bölgeleri geri aldı. Son grup İdlip’te sıkıştı, kaldı.

Rusya Fırat’ın batısında, Amerika Fırat’ın doğusunda hava sahasını Türkiye’ye kapattı. Rus ve Amerikan hava unsurları için koordinasyon merkezi kuruldu ve Türkiye merkezde olamadı.

Suriye’de; “Esat’ı devirmek”, “İhvan’ı iktidara taşımak”, “Kürtleri bloke etmek”; siyasi ve askeri hedeflerini belirleyen Erdoğan, bu hedeflerden hiçbirine ulaşamadı. Aksine; Rusya ve Amerika ile Suriye’de komşu oldu. Ruslar Doğu Akdeniz’e indi. Kürtler, siyasi statülerinin ne olacağı belirli olmamasına rağmen, önemli kazanımlar elde etti. Filistin’de barış sağlanırsa, Kürtlere daha güçlü destek sağlanacağını da beklemek gerek.

Erdoğan, Ruslarla uzlaşıyla; Afrin ve El Bab’ta, ÖSO ve Türk Ordusu ile dar bir alanı kontrol altına aldı, “Kürtlerin batıya doğru genişlemesinin önüne geçebildi”. Fırat’ın batısında ise, 5-10 km derinlikli bir güvenli bölge görüşmesi ABD ile sürüyor. ABD Avrupa Ordusu ile ABD Merkez Ordusu, Kürtleri ve Türkiye’yi koruma altına alıyor. Sanki iki tarafı ABD arkadan kilitliyor. Bu “komik iş” nedir bilmiyorum. Erdoğan, bunun için mi Suriye’ye müdahale etmişti?

Cihatçı unsurlar halen İdlip’te. Rusya’ya bu silahlı grupları tasfiye etme sözü veren Türkiye’nin, bu yükümlülüğünü tutamaması nedeniyle, Suriye İdlip’te askeri harekata girişti. İdlip’teki “varlığı” korumaya çalışan Erdoğan, Suriye ile savaşma riski ile karşı karşıya.

Buradaki cihatçı unsurların ne olacağı da kafalarda soru işareti. Libya ve Afganistan’a taşınarak İhvan bağlantılı yapıları desteklemeye götürüldüklerine dair hayli güçlü işaretler var.

Suriye savaşı; Türkiye’nin stratejik tercihlerini de değiştirdi. Erdoğan; Amerika ile daha az bağları olan, Rusya ile daha sıkı işbirliğini öngören, Avrasyacı bir konumu önemseyen, yeni bir Türkiye koalisyonu yarattı. İç siyasetini ve ülke yönetimini de yeni bloka uygun hale getirdi. Demokrasi azaldı, tek adam yönetimi kuruldu.

Erdoğan’ın Mısır savaşı:

Mısır’daki zemin, Suriye’dekinden farklıydı. Mısır’da da İhvan hareketi siyasi aktör olarak tercih edildi. İhvan’ın veya türevlerinin silahlı unsurları yoktu. Mısır ordusu da, Arap ülkeleri içinde en güçlü orduydu. Ordu Amerika’nın desteğinde, diktatörleri korumakla görevliydi.

Mısır İhvan’ı Erdoğan’ın Türkiye’de yaptıklarından etkilenmiş, girebildiği son seçimlerde de % 20 gibi oldukça başarılı netice almıştı. Halk diktatörün yönetiminden bunalmış, ekonomik sıkıntılar nedeniyle İhvan’a teveccüh artıyordu.

İşte böyle bir ortam içerisinde, İhvan’ın demokratik yollardan iktidara gelmesi için, Erdoğan gerekli desteği verdi ve İhvan iktidara geldi. Ancak, ülkenin diğer toplumsal katmanlarını hesaba katmayan “Erdoğan’ın desteklediği İhvan”, demokrasi dışı uygulamalarıyla toplumdan tepki almaya başladı. İhvan’ın demokrasiden uzaklaşacağı ve dine dayanan bir diktatörlük kuracağı kanaati arttı. İşbirliği yapılabilecek “demokratik bir rejim” olarak görülmemeye başlandı, muhalif unsurlar ve uluslararası çevrelerce. Amerika’nın kontrolündeki ordu harekete geçmek için “gerekçesini” böylece elde etti. Ve Ordu, İhvan iktidarını devirdi. Halbuki Erdoğan, 2002 yılında aldığı iktidar sürecinde “tam kontrol için” 14 yıl beklemişti. Acele neden?

Suudi Arabistan rejiminin ve İsrail’in bölgesel güvenliği açısından, “milliyetçi” ve “dindar” bir çizgiye girmemesi gereken Mısır, yapılan askeri bir darbe ile stratejik rayına yeniden oturtuldu.

Suudi Arabistan, İsrail, ABD kazanmış, Türkiye kaybetmişti.

Erdoğan’ın Libya savaşı:

Kaddafi’nin devrilmesi sonrası Libya istikrara kavuşamadı. Halen iki hükümet ve bazı yerel otoritelerin paylaştığı bir Libya var. BM tarafından tanınmış, Trablus’taki Saraç hükümeti ile Saraç hükümetini “terör destekçisi” olarak suçlayan ve geniş uluslararası desteğe sahip Tobruk’taki Haftar hükümeti uzun süredir savaşıyor. Saraç’ın yanında; Katar, Türkiye ve İtalya, Haftar’ın yanında ise; Rusya, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, ABD, Fransa var.

Saraç’ın temsil ettiği hükümette İhvan desteğini de görmek ve bu nedenle Erdoğan’ın Saraç hükümetine olan desteğinin bu nedenle olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Erdoğan Libya’da da “İhvan’a” oynuyor.

Türkiye’nin menfaatleri açısından Libya önemli. Libya’nın deniz sınırlarını tanımlayan EEZ (Münhasır Ekonomik Bölge) konusunda alabileceği kararlar, Doğu Akdeniz enerji dengesini Türkiye lehine değiştirebilir. Ayrıca Türkiye’nin Libya’da ekonomik kazanımları var.  Erdoğan’ın Libya savaşı gerekçesi bunlar. Doğu Akdeniz gerekçesi çok zayıf Erdoğan’ın.

Erdoğan, Saraç hükümetine oldukça ciddi destekler veriyor. Deniz yoluyla, kritik askeri yardımlar yapıldı. Libya’ya silah yardımı yapılması BM tarafından 2011’de yasaklanmış, bu nedenle bu desteklerin legalliği tartışmalı. Silah-mermti götüren gemiler Yunanistan, Mısır ve Libya denizlerinde yakalandı. Kaçakçılık dosyaları BM’de. 

İhvan Libya’da ciddi bir politik güce sahip değil, seçim yapılsa % 3-5 oranında oy alması bile zor, ancak özellikle Katar’ın finansal desteği, İhvan’ı, devlette ve “Mısrata” içinde güçlendirdi.

Mısrata direniş grupları; Saraç hükümetinin savunmasında, en ciddi role sahip. Mısrata’ya bağlı birlikler iyi eğitilmiş ve donatılmış, savaşçı unsurlar.

Haftar’ın, Trablus’a dönük saldırılarının durdurulmasında, Erdoğan’ın bu unsurlara yaptığı askeri yardım ve destekler çok önemli rol oynadı. “İddia” olmakla beraber, Saraç hükümetine bir hava kuvveti kurma ve insansız hava araçları ile bir keşif birliği oluşturma çalışmaları da var. Bazı ordu mensuplarının Libya’da Saraç’a danışmanlık yaptığı da iddialar arasında. Saraç hükümetinin savaşı kaybetmemesi Erdoğan’ın bu desteğine bağlı desek abartmış olmayız. Elbette, BAE’leri gibi ülkelerin de Haftar hükümetine silah sağladığı aşikar. 

Erdoğan; 2015 “Libya Siyasi Anlaşması” belgesine göre kurulan ve BM tarafından muhatap alınan Saraç hükümetini destekliyor ve “Proxy unsuru” olarak da İhvan’ı kullanıyor. Haftar hükümeti ise; “sahada Türkiye ile savaşıyoruz, Türkiye ‘teröristlerle’ birlikte bir savaş yürütüyor, Türkiye savaşa denizden, havadan ve karadan müdahale ediyor” tezini işliyor.

BM, hem Temsilciler Meclisi’ni hem de Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni muhatap alıyor.

Erdoğan’ın Libya’da Saraç hükümetini desteklemesine esas olan tezleri, yeteri kadar güçlü değil. Başarı şansı da çok zayıf. İtalya dışında AB’nin birçok ülkesi de Haftar’ı destekliyor. Erdoğan’ın dostu Putin bile Haftar’ın yanında. Aynı eğilim “Arap Birliği” ve “Afrika Birliği” içinde daha güçlü. Çin bile Haftar’a eğilimli.

Erdoğan başlangıçta her iki tarafla görüşebiliyor ve tarafsız bir konum oluşturmaya çalışıyordu. Bugün, bu noktadan çok uzakta. Türkiye “uzlaştıran” ve “buluşturan” aktörlüğünü kaybetti. Türkiye Libya’da belirli bir çevreye hapsoldu. Bu durum, korkarım Türkiye’nin barış masasında olması imkanını ortadan kaldıracak. Savaş suçları ithamı da var.

Görünen; Erdoğan’ın müstakbel Libya yönetimini de kaybedecek olması.

Bütün bu cephelerde Erdoğan’ın vardığı noktaları, özet olarak şöyle açıklayabiliriz: 

  • Erdoğan; gücü ile orantılı olmayan hedeflere, yanlış kombinasyonlar kurarak ilerlemeye çalıştı, bütün cephelerde kaybetti. Irak, Suriye, Mısır, Libya’da onarılması zor düşmanlıklar yaratıldı,
  • Uluslararası dengeleri iyi oluşturamadı, AB’ni ve ABD yönetimini kaybetti,
  • Katar dışında bütün Arap devletlerini karşısına aldı,
  • Suudi Arabistan ve Mısır İslam dünyasının liderliğinde daha ileri hale geldi,
  • Demokrasi yolunda ilerlemesi gereken İhvan yanlış ve zamansız mücadeleye çekilerek en az 30 yıl geriletildi. Diktatörlere karşı demokrasi mücadelesi yerine “fetih” anlayışı ile İhvan çıkmaza sokuldu, uluslararası prestijini kaybetti,
  • Bölgedeki Kürtleri kaybetti, Anadolu’daki Kürtleri küstürdü. Kürtleri ABD’nin kontrolüne itti,
  • Sıkı bir rejim ihtiyacı nedeniyle, Türkiye’de tek adam rejimi kurdu, demokrasiden uzaklaşıldı, ortaya tuhaf bir ülke çıktı, AB projesi uygulanamaz hale geldi,
  • Türkiye’yi batı medeniyetinden söküp, Rusya ile birlikteliğe yöneltti,
  • Prestijini ve stratejik değerini kaybeden Türkiye, insanlığa katacağı değerleri de yitirdi,
  • Türkiye’nin ekonomisini büyük sıkıntıya soktu, yatırım yapılması riskli ülkeler kategorisine düşürdü, politik çekişmeler ile toplumda kamplaşma arttı,
  • İsrail bu dönemde en güvenli zamanını yaşadı, sonuçlarına ulaşabiliriz.

Velhasıl, iç siyasette çok iyi olan Erdoğan, uluslararası siyaseti iyi yönetememiş, bütün cephelerde kaybetmiş ve geleceğinden kaygı duyulan, sıkışmış bir Türkiye yaratmıştı. 

12 YORUMLAR

  1. Adelina Hanım merhaba. Artık dünyamız küresel bir köy oldu.İnternet denen yapı dünyayı cebe taşıdı.Sınırlar sanal manada kalktı.Teknoloji korkutucu bir şekilde ilerliyor.Bundan 20 önce neydi ne oldu ne olacak düşünmek istemiyorum.Savunma sanayilerini savunma için teknolojiyle donatan ülkeler,teknolojiyi kullanan ülkeler bence söz sahibi olacak ülkeler.Şimdi savaşlar teknolojiyle oluyor.Yani teknolıji çıktı mertlik bozuldu. Ülkem adına konuşmak gerekirse siyasetçilerin işleri kolay değil ALLAH doğru yolda yardımcıları olsun.Hem gönüllere girerek emde ülkemiz için teknolojik hamleleri her alanda yaparsak söz sahibi oluruz.Onun için sen ben kavgalarını bırakıp ülkemiz için yoğunlaşsak liyakatı bilgiyi ön plana çıkartıp bilgili akıllı insanımızı gereken yerlerde istihdam etsek tabi hak hukuk ve adaletle donatarak bu güzel ülkem muasır medeniyetler seviyesine çıkmazmı.? Hep şu duayı ederim ülkemizi yönetenleri ALLAH doğru yolda muvaffak kılsın.Kendini değil ülkesini önce düşünenlerden eylesin bu kim olursa.Ülkesine hizmet etmeye çalışan kim varsa vesselam…

    • Merhaba İsg uzm. Değerli düşünceleriniz için teşekkür ederim. Temas ettiğiniz teknolojik atılım gerçekten çok önemli, Osmanlının yıkılışı malum, tarım toplumundan sanayi-makina toplumuna geçememesi derler, gerçekten doğrudur. İçinde bulunduğumuz zamanda teknolojik gelişmeler yıldırım hızıyla oluyor. Yetişemezsek mahvolacağız. Eğitim,kaliteli eğitim en önemlisi. Okul kapatmak olmaz, yenilerini açmak gerek. Okumuş liderler gerek. Devlet deyip susmak olmaz. Eleştiri devleti ve partileri hizaya getirebilecek en önemli enstrümandır. Bunu başarmalı ve devlet-mevlet demeden her yanlışı eleştirmeliyiz. Rekabet onları düzeltir, dua edelim elbet ama eleştiri mekanizmasını da çalıştıralım. Kolay gelsin

  2. Adeline Hanım,
    Şu yazınız Türk medyasında ne kadar yer bulur bilemiyorum ki bence yer bulamaz.
    Bu yazınız velev ki yer bulsa bile isminin başında bilmem ne ünvanı bulunan kerli ferli kişiler kırk değişik te’ville yazınızı çürütürler ya da çürüttüklerini sanırlar. Finalde de sizi vatan haini ilan ederler olur biter ne yazık ki… (!!)

    Sayın Cbaşkanının en büyük başarısı bence algı yönetimi ve bu süreçte bu politikasını destekleyen neredeyse %95’lik bir medya ve ne söylerse inanan muazzam bir halk kitlesi var. Ve bu kitle hatta bu kitleye hükmeden hakim güç aleme nizam verdiğimize kati surette inanıyor.

    Hatırlar mısınız Mavi Marmara sürecini. İsrail’e sövdük, saydık, astık, kestik, dar ettik dünyayı İsrail’e…. Sonra ne oldu peki… 20 milyon dolara fit olduk, üstüne üstlük giderken bana mı sordular diye fırça da atıldı ve bunu büyük bir diplomatik başarı diye sundular ve inandık.

    Ayrıca Maduro’yu neden atladınız ki… Yaklaşık bir hafta önce Ziraat bankası da hesapları kapattı biliyorsunuz.

    Ayrıca bizim için dışarıda ne olduğu çok da önemli değil. İçeride cehape, Hdp, laikler….. gibi unsurlarla mücadele ederseniz yeter de artar bile.

    Her türlü medya gücüyle dışarıdaki başarısızlığı da domine edebiliyoruz. Mısır, Suriye, Irak, İran, Libya ve diğerleri.
    Hani Kâbe imamı verdiği cuma caazında dünyayı abd ile birlikte yönettiklerini anlatıyor cemaatine ve cezbeye gelen cemaatin bazıları Allah diye nara atıyor ya gerisini siz düşünün, ben yazmayacağım.

    Bana göre Ortadoğu coğrafyasında olup olan her şey daha güvenli bir İsrail içindir. Bu minvalde üst aklın, dış güçlerin planı kusursuz işliyor hatta hatta kendini İsrail düşmanı olarak tanımlayan İran bile güvenli İsrail projesinin en büyük taşeronudur diye düşünüyorum.

    Ve daha bir sürü şey….
    Selametle.

    • Özgür bey merhaba, çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Biz, küçücük aklımızla sadece inandıklarımızı ve bilebildiklerimizi yazmaya çalışıyoruz. Biz bizden sorumluyuz, biz ne dediğimizden. Türkiye’de medyanın hali ortada. Az da olsa, Ocak Medya gibi mecralar var. Umalım daha da artsın. Milletin selameti sözünü söyleyebilmekten geçiyor. Unutmayın “otokrat rejimlerin” en babası SSCB idi 70 yılda çöktü. Çin’in çöküşüne da hazır olmak gerek. Zira “otokrat rejimler” yaradılışa uygun değil. Türkiye de elbet demokrasiye kavuşacak. Derin devlet yazımı ciddiye alın. Türkiye’ye biçilen rol “kış uykusu”, umalım uyanırız. Kolay gelsin.

  3. Adelina hanım merhaba! Erdoğanı içerde başarılı olmasının nedenlerı, TV dizilerı ve Tarıkatlar. Zaten kendısıde Kasımpaşalı. Bu özelıklerının başında yalanı iyi becermesı , kendını, mağdur gösterıp acındırma, ve kendı hatasını başkaları mal etme konularında doktora yapış gıbı.
    Çok becerıklı.
    Aslında Erdoğan son 5 seçımde ölüleri dirilttı, sahtakarlıkla kazandı. Zaten 30 mılıyonda haraca bağlamış 82.milliyonluk bir ülkede 30 miliyonu devletten yardım aliyorsa o ülke batmıştır.
    Saray fetvacılarıde erdoğana oy verenlere cennet anahtarları dağıtıyorlar.

    Ekdekı lınk İrakta Amerkalı bır asker bir gün Türk dizisi Ertuğrulu izlemış ve birdaha bırakamamış, bır sahnede hırıstıyan askerler ile savaşırken kendısı hırıstıyan, olduğu halde türk savaşçıya bağırıyormuş sen o kafırın kellesini kesmesen ben birda bu dızıyı izlemiyecem diye.
    Havuz medyası Allahın ABD lısini uyuşturduğuna göre Türklerı rahatlıkla uyuşturururlar.

    Yazınıza gelince, herzamanki gibi akıcı ve güzel olmuş yüreğinize sağiık, Allah yardımcınız olsun.
    Sağiıklı, mutlu ve esen kalın.

    https://medium.com/@gutbloom/ertugrul-resurrection-a-television-odyssey-57558ec7383b

    • Nurdan hanım merhaba. Çok değerli katkılarınız için teşekkür ederim. Allah akıl fikir versin, bu milleti kötü yola götürmek hangi iç dünya ile olur, insan şaşırıyor. Hani diyorlar ya “düşman yapmaz bunun yaptığını”, o hesap, milletimiz gerçekten çok zor durumda, bırakıp gitse en büyük iyiliği eder, kanaatimce. Hayırlısı bakalım. Kolay gelsin.

  4. merhaba,
    acaba diyorum birileri, Cumhurbaşkanımızı Türkiye yi dış siyasette bu noktaya getirebilsin diye, iç siyaset te çok iyi olabilmesini mi sağladılar … iç siyasette her türlü önünü açtılar …. yoksa Cumhurbaşkanımızın kullanılışa müsait (hırsları bir tarafı mı vardı …. yoksa Erdoğan bir siyaset dehasından çok kandırılma dehası mıydı ….
    diye bir çok soru da gelmiyor değil insanın aklına

    • Merhaba Türkiye sevdalısı. Katkılarınız için çok teşekkür ederim. Sorular çok fazla gerçekten. Erdoğan hakkında doğru kanaate ulaşmak da kolay değil. Söyledikleri değil yaptıkları takip edilerek çözülecek liderlerden. Sorularınız da da haklısınız. Kolay gelsin.

    • Baran bey merhaba, değerli katkılarınız için çok teşekkür ederim.Haram helale vesile olmuyor demek ki. Niyet başarı için yeterli olmuyor, bilgi, akıl, kapasite de gerekli. Erdoğan ekibinde ikisi de eksik gözüküyor. Kolay gelsin

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz