- Samimi Düşüncenin Ölçüsü Nedir? - 1 Nisan 2023
- Hayal Gücünün Gücü - 31 Mart 2023
- Zihninizi Esnetin - 30 Mart 2023
Vicdan, Arapça olup v-c-d kökünden türer ve “bulma, tasavvufta vecd hali, Allah aşkı ile dolma” anlamındadır.
Vicdan, toplumun inançlarından, gelenek ve göreneklerinden meydana gelen hâl ve davranışlarla karıştırıyor olabilir mi?
Ya da vicdanı ‘‘iyi’’ ya da ‘‘kötü’’ olayların karşısında duyduğumuz, şefkat duygusu olarak tanımlayabilir miyiz?
Vicdanlı olan neyi bulmuştur? Aklı henüz tam değilse, bulduklarını nereye oturtabilir?
Peki, vicdan gerçekten bu mudur?
Vicdan, vücut, vecd, mevcut aynı kökten gelen kelimelerdir.
Vicdan, “vecede” fiilinin mastar kalıbı olan “el-vucud” beş duyu organı aracılığı ile “bulma”yı ifade eder. Bir şeyin tadını, sesini, kokusunu, sertliğini bulmak, fark etmek, algılamak manasını ifade etmektedir.
Vicdan ve nefis iki karşıt mekanizma gibi çalışıyor.
Vicdan mekanizması nedenleri sorguluyor. Vicdan mekanizmasının unsurları tam çalışıyorsa takva da işleyişini tam yapıyor demektir.
İradenin gayesi ibadetullahtır.
Zihnin gayesi marifetutllahtır.
Hislerin gayesi muhabbetullahtır.
Kalbin gayesi ise müşahedetullahtır.
Vicdan mekanizması açısından sıkıntılı dönemler tam bir miraç imkânı oluşturur. Sıkıntısı çekilen şeyin sonucunu kaybetmek de var, kazanmak da. Nefis insanları her yolu mubah görerek çalışır. Çünkü vicdan mekanizması sahiplerinin kalbi şefkat ateşiyle kavrulur.
Şefkat yoksunu insanlarda vicdan aramak beyhude bir arayıştır. Dolayısıyla nefsin insanları ile vicdanın insanları aynı ortamlarda bulunuyorsa vicdan insanları hep sıkıntı çeker. Şairin ifadesiyle: ‘‘Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya’’ diye tanımladığı durum, işte tam da bu sıkıntısının tarifidir.
Vicdan; ancak ve ancak suret vücutlarını tutan vücudun sahibini anlamaya başladığında oluşmaya başlar. Vücuttan maksat, Yaratıcı’nın vücududur.
Tüm varlığın suret vücutlarını tutan Zatın hakikatini anlayan vücut hakikatine erişir. Zira tüm suret vücutlarını tutan vücut, Hakk’ın vücududur. İşte bu noktadan sonra ‘‘vücudu mutlak’’ denilen durum ortaya çıkar.
Vücuttan maksat suret vücutları yani beşeri vücutlar değildir. Görünen suret vücutlarına Hakk’ın vücudu denmez. Çünkü suret vücutlarında her an bir değişim vardır. Hakk’ın vücudunda ise değişme yoktur. İşte suret vücutları denilen yani ten vücutlarını tutan vücut bizzat Hakk’ın kendisidir.
Eğer kişi, suret vücutlarının ardında, vücudu tutan Zat’ı, anlayabilir, hissedebilirse kişi de oluşan ilahi cezbeye ‘‘vecd hâli” denir.
Bu ilahi cezbeyle, yani vecd haliyle oluşan ilahi duyguya ise “vicdan hâli” denir.
Bir kişide vicdanın oluşması için kişi her varlığın özünün bizzat Hakk’ın kendi zatı olduğunu anlaması gerekir. Suret vücutlarını tutan vücudu idrak eden, o zevke ulaşan kişide vicdan hâli oluşur. Ve o kişi vicdanlı kişidir.
O vicdanlı kişi, hangi varlığa bakarsa baksın; ister taş, ister kuş, ister ağaç, ister insan olsun, o kişi bilir ki tüm suret vücutlarının ardında bizzat Hakk’ın kendisi vardır.
O kişi nereye baksın, her varlığın ardında Hakk’ın yüzünü görür.
‘‘Nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır.’’ (Kur’an-ı Kerim 2-115)
Mümin baktığı her yerde Allah’ın vechîne –yüzüne- kapılma hâli “vecd” hâlidir. Vecd, her varlığın ardında Hakk’ın yüzünü hissetmekle kendi bedenini unutmaktır.
Vücutlarının ardında, vücudu tutan Zâtı anlamakla, kendinden geçmenin adıdır vecd.
Suret vücutlarının ardında, vücutların sahibini hissetmenin derin ilahi aşk halidir vecd.
Her varlığa baktığında, varlığın ardında olanın kim olduğunu hissetmenin derin duygusudur vecd.
Kendi aslının Hakk’ın kendi asliyeti olduğunu bilmektir vecd.
Kendinden geçmektir vecd.
Damlanın deryaya kavuşma anıdır vecd.
Damlanın deryayla bir olduğunu zevk etmektir vecd.
Vecde kapılmak; Hak’ta Hak olmaktır. Hak deryasında Hak’la Hak’ı seyretmektir.
Vecd haline kapılan kişide “vicdan” oluşur.
İşte vicdan, tüm suret vücutlarını tutan vücuda şahit olmakla oluşur.
Secde sırrına ermekle oluşur.
Secde makamına eren kişi “vicdan makamı”na erer.
Vicdanı oluşan kişi, her nereye bakarsa baksın, baktığı varlığın ardında Hakk’ın kendisi olduğunu bilir.
Bir insana, bir kuşa, bir çiçeğe, taşa, toprağa baksa, baktığı her varlığın ardında, o varlığı tutan Hakk’ın olduğunu bilir.
Vicdan sahibi olan kişi, zerre kadar hiç bir varlığa zarar veremez.
Vicdanlı kişi; çevresindeki kişilerin, varlığın sıkıntısını, ihtiyacını, acısını hisseder.
Çevresindeki kişilere yardım için koşar durur.
Komşusu aç iken, sıkıntı içinde kıvranır iken, acı çekiyorken yerinde duramaz, onun için koşar durur.
İşte o kişiler ‘‘müminlik makamına’’ ermiş kişilerdir.
İslam toplumlarında, Müslümanlar arasında ilişkilere bakıldığında; haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve vicdansızlık diz boyu…
Kanser hastası 6 yaşındaki Yusuf Kerim’i annesinden hangi vicdan ayırıyor ve annesini cezaevine yolluyor?
Ey vicdan, söyle, neye kurban edildin?
Yazar‘ dan alıntı,
„İslam toplumlarında, Müslümanlar arasında ilişkilere bakıldığında; haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve vicdansızlık diz boyu…“
Önce sorgulayan değil söyleneni kabul eden insan yetiṣtiriliyor.
Tepeden baṣlayıp aṣağıya doğru geliṣen bir süreçte „dava“ uğruna, din uğruna, vatan uğruna diyerek vicdanını unutanlara doğru davranmıṣ olduğu hissi veriliyor.
Dindarın da, milliyetçinin de kendisine göre bir „Davası“ var.
Çıkarı uğruna vicdanlarını unutanlarıda hesaba katmak lazım.
Vicdansızlık diz boyu olunca hak, hukuk, adalet gibi kavramlar anlamsızlaṣıyor…
Bütün bunlara rağmen vicdanlarını koruyanlara karṣı, hak, hukuk, adalet dağıtması gereken devlet kurumlar sopa gibi kullanılıyor.
Yazınınızı büyük bir ilgi ile okudum.