Fatih Erbakan Cumhur İttifakı’na katılınca sorulan “Katılmayıp da ne yapacaktı?” sorusuna benim cevabım…

0

Önce üç haber (önem sırasına göre):

  1. “Muhabirlik, editörlük, Ankara temsilciliği, genel yayın yönetmenliği ve yazarlık dahil olmak üzere her kademesinde emek verdiği gazeteciliğin Türkiye’deki en kıdemli ve üretken isimlerinden olan T24 yazarı Hasan Cemal, 14 Mayıs seçimlerinde milletvekili adayı olması için HDP yönetiminden gelen teklifi kabul etti.”
  2. “Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçime girmeye hak kazanan cumhurbaşkanı adaylarının dördüncü gün aldığı imza sayısını açıkladı. Memleket Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce yeterli sayıyı bulan ilk aday oldu.”
  3. “Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylık başvurusunu kabul etti.”

Haberler bunlar…

Doğrusu aday adayları listeleri açıklandığında medyadan çok sayıda isimle karşılaşmayı bekliyordum da, onlar arasında Hasan Cemal’in de bulunabileceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi düşünüyorum ve adaylık kararının yerinde olduğu sonucuna varıyorum. Bir de bunu -siyaseti içinden gözlemlemeyi- denemeliydi Hasan Cemal.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalmayı ve o turda %60 ile seçilmeyi bekleyen Muharrem İnce’nin bağımsız aday olabilmesi için gerekli 100 bin imzaya ancak dördüncü günün sonunda ulaşması, kendisinin iddiasını bayağı zayıflattı. Kemal Kılıçdaroğlu karşısında kaybettiği CHP genel başkanlığı adaylığında da iddialıydı; 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde partisi -CHP- kendisini aday gösterirse ilk turda kazanacağını da iddia etmişti. Galiba siyasi tarihimize cumhurbaşkanlığına iki kez aday olup ikisinde de yenilmiş ilk politikacı olarak yerini almayı başaracak. Tabii bu bir başarıysa…

YSK’nın iki kez -2014 ve 2018’de- halk oyuyla cumhurbaşkanı seçilmiş Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasını kabulü sonrasında şaşırmadım dersem yalan söylemiş olurum. Bilgilerimin doğruluğunu sınamak için araştırdım: Erdoğan gerçekten de 2014 ve 2018 yıllarında yapılan seçimlere katılmış ve iki kez cumhurbaşkanı seçilmiş. Anayasa’da da (m. 101) “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” cümlesi hala yerinde duruyor, madde değişmemiş. Şaşkınlığım hâlâ devam ediyor.

Neyse. Bu üç haberi paylaştıktan sonra esas söyleyeceğime geçeyim.

Yeniden Refah Partisi adıyla kurduğu partiyle siyasi hayatta yerini almış olan, eski başbakanlardan Prof. Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan, sonunda partisinin Cumhur İttifakı içerisine katılmasına karar verdi.

Hayırlı olsun.

Partisine babasının hatırına ilgi gösterdiği anlaşılan kitleden bazıları bu karara kızmış görünüyor. Kızgınlığın altında, partisinin yetkili kurullarında görüştükten sonra teklifi reddettiği halde, arada karar değiştirmeyi getirecek ne yaşandığı açıklanmadan tam bir dönüş yapılması yatıyor olabilir.

Bazıları bu gelişmeye bakıp “Ne yapmalıydı?” sorusu eşliğinde Fatih Erbakan’ın kararını anlayışla karşılıyor.

Kararı anlayışla karşılayanlar -hatta böyle bir 180 derece dönüşü ilk red kararından sonra bekleyenler- arasında ben de varım. Yalnız “Ne yapmalıydı?” sorusuna benim cevabım farklı. 

Geçmişte aldığı tavırlarına bakarak, Erbakan Hoca’nın böyle bir durumla karşılaştığında, oğlundan çok farklı davranacağını düşünüyorum.

Zihnimde canlanan örnek olay 1969 yılından…

Parlak bir akademik kariyeri bulunan Prof. Erbakan birdenbire siyasete atılmaya karar vermiş, üniversite yıllarından tanıdığı, sonrasında da görüştüğü Süleyman Demirel’in başında bulunduğu Adalet Partisi’ne milletvekili adaylığı için başvurmuştu.

Demirel yakından tanıdığı Erbakan’ın adaylığını reddettirdi.

Erbakan seçime bağımsız aday olarak katılma yolunu seçti. Tek başına da değil; çoğunu önceden tanıdığı, güvendiği ve kendisine güvenen 39 kişinin değişik illerden bağımsız aday olarak seçime katılmalarını da sağlayarak…

’40’lar hareketi’ olarak anılan o girişim pek çok ilde mutlu sonuca ulaşacak görüntüsü veriyordu. Adayların gittikleri her yerde heyecanla karşılaştıklarının yakın tanığıyım.

Necmettin Erbakan iki milletvekili çıkarmaya yarayacak kadar oy alarak seçilmeyi başardı; aldığı oya yakın sayıda bir oyu da iptal edildiği halde…

Diğer 39 adaydan hiçbiri milletvekili seçilemedi; bazıları seçilebilecekken iptal oyların çokluğu yüzünden kaybetmişti.

İptal oyların çok olmasının belli bir sebebi vardı: 

Partilerin isimlerinin yazılı olduğu oy pusulalarına, seçmen, hangi partiyi tercih ediyorsa bunu pusuladaki o partinin ambleminin üstüne mühür basarak gösterirken, tercihi bağımsız aday olacaksa ayrı basılmış oy pusulasını zarfa koyması yeterliydi.

Mühür basmadan…

Oysa seçim günü çıkan, bağımsız adaylara oy verebileceklerin okuduğu Bugün gazetesi, manşetinden, kocaman harflerle, bağımsızlara oy vereceklerin onların pusulalarına da mühür basmaları gerektiğini duyurmuştu.

Mühür basılmış oylar iptal edildi.

Erbakan iptal edilen mühürlü oylara rağmen müthiş bir oy patlamasıyla Meclis’e milletvekili olarak tek başına girdi, orada Adalet Partisi’nden seçilmiş kendisiyle aynı hassasiyetleri paylaşan iki arkadaş –Hasan Aksay ile Hüsamettin Akmumcu– buldu ve onlarla Milli Nizam Partisi’ni kurdu. MNP ve sonrasında kurduğu/kurdurduğu partiler kapatılmış olsa bile, yolun nihayetinde başbakan olmayı da başardı.

[İzmir’de Tekyol adıyla çıkan dergi adına 1973 seçimi öncesinde kendisiyle yaptığım mülakatta sorduğum “Akademisyenlik, ilk motor fabrikası -Gümüş Motor- kurucusu, Odalar Birliği genel sekreteri ve sonra başkanı oldunuz, şimdi çok farklı bir yoldasınız. Siyasete neden girdiniz?” sorusuna cevap olarak, yurtdışında aldığı akademik eğitim sonrası geldiği ülkede eksikliğini gördüğü motor üretimini gerçekleştirmek için kollarını sıvadığını, ancak her adımda önüne engeller çıkarılınca, başkalarının benzer sorunlarının çözümüne de katkı sağlayacağını düşünerek, Odalar Birliği genel sekreterliğini üstlendiğini, memur konumunun yetersiz kaldığını görünce Anadolu’yu dolaşıp ticaret erbabının desteğini kazanarak TOBB başkanlığına geldiğini, ancak oradan da politikacılar eliyle uzaklaştırılınca çözümün devlet yönetiminden geçtiği kanaatine vardığını ve bu sebeple siyasete girdiğini anlatmıştı.]

Özetle, kolaya değil zora talip olmuştu Necmettin Erbakan.

Kendilerinden oy talep ederek devlet yönetimine gelmeyi planladığı halka destekledikleri partinin yanlışlığını göstermek için de, doğrudan parti kurmak yerine, bağımsız adaylığa giden yolun ilk adımı olarak, -reddedileceğini bile bile- AP’den adaylık başvurusunda bulunmuştu.

Zahmetli, ama sonuç getiren bir yoldu onun seçtiği…

[MSP ilk katıldığı seçimden (1973) sonra Bülent Ecevit’in başında bulunduğu CHP ile koalisyon yapmış, Erbakan Hoca başbakan yardımcısı olmuştu. ‘Kıbrıs barış harekatı’ (1974) o koalisyon hükümeti döneminde gerçekleşti.]  

Fatih Erbakan ise en kolay yolu seçmiş oldu…

İttifak içerisinde yer alacak olsa da partisi kendi amblemiyle seçmen karşısına çıkacakmış…

Umarım gösterecekleri adaylar -ve kendisi- seçilmeyi başarırlar.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz