Fâtiha Sûresinin Kısa Tefsîri

0
Mehmet Gündoğdu
Latest posts by Mehmet Gündoğdu (see all)

“Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 Başlarım” (Fâtiha, 1/1)

1.Ayet: “ Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.” (Fâtiha,1/2)

Hamd; Bütün medih türlerini içerip sevgi ve tâzimle Allah’a yönelen övgü ve şükr, rıza ifade eder.

Er-Rabb: Mâlik, mutasarrıf demektir; yalnız Allah’ın adıdıdr. El-âlemîn: âlem’in çoğuludur. Allah’tan başka bütün varlıklar demektir. Hamd yalnız O’nadır. Her şeyde mutlak rububiyet O’nadır. O bütün kâinatın terbiyecisi, hâkimidir. 

Azamet, şeref, ululuk yaratıcılık, O’na aittir. Hamdi O’na has kılarak, O’nun büyüklüğünü, eksiklerden uzak olduğunu, övülmeye layık olan yegâne gücün ancak Allah olduğunu vurguluyoruz. 

O’nu övmekle, O’ndan kaynaklanan her şeyi de kabul etmiş, övmüş ve ona rızâ göstermiş oluyoruz. Çeşitli özellik ve güzelliklerde insan olarak yaratılışımıza, O’nun peygamberlerinin yegâne önderler oluşuna, kitabının yegâne düstur oluşuna rızâ ve boyun eğmiş oluyoruz. 

Tüm hamdler, övgüler Allah’a, Rabbe, Rahmâna, Rahîme, Din gününün sahibine, yegâne ma’budadır. Hamd âlemlerin Rabbinedir. Çünkü O’dur insan, cin, melek ve bizim bilemedi (Fâtiha, 1/1)ğimiz başka canlı cansız âlemlerin sahibi, onların rızık vericisi, koruyucusu, yöneticisi, yetiştiricisi, eğiticisi. Her şey yaratıldığı en güzel fıtratında kalabilmek için O’nun Rabliğine muhtaç. O’nun terbiyesine ve eğitim-öğretim ilkelerine muhtaç.  Alemlerin her zerresinde O’nun terbiyesi, düzenlemesi var. O’nun çekip çevirmesi ile her şey yerli yerinde duruyor, ahenk ve uyum içinde varlığını sürdürmekte. 

2.Ayet:“O, Rahmân ve Rahîmdir.” (Fâtiha,1/ 3)

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Hamd, Rahmân ve Rahîm olan zatadır. Çünkü birbiriyle iç içe, birbirine muhtaç bir şekilde ve O’nun kudretini izhar etme adına yaratılmış olan tüm âlemler O’nun rahmetiyle en güzel bir biçimde yaratılmışlar ve varlıklarını da en sağlıklı bir şekilde O’nun rahmeti ile sürdürebilmektedirler. 

Dünyada bütün yaratıklara, mü’min-kâfir bütün insanlara merhamet eden; âhirette yalnız mü’minlere merhamet edip bağışlayan O’dur. 

3.Ayet:“Din gününün sahibidir.” (Fâtiha, ¼)

Mâlik; sahip demektir. Melik şeklinde okunabilir; o zaman hükümdar anlamına gelir. Din, bu âyette cezâ (ödül ve cezâ) demektir. O’ndan başka kimsenin hükmünün geçmediği Din günü, âhirette hesaba çekilme günüdür. O günde amellere cezâ ve mükâfat vermek sadece O’na mahsustur. En güzel isimler ve sıfatlar O’nundur. Rahmân ve Rahîm isimlerini anarken O’nun engin rahmeti içerisinde kaybolmuş, gevşemiş, sonsuz bir umuda kapılmış olabiliriz. Bu yüzden umut ve korku dengesini yakalayabilmemiz için “din gününün sahibi”ni hatırlıyoruz. 

Hamdimiz ve hamdimiz doğrultusunda gerçekleştireceğimiz davranışlarımızdan o gün sorgulanacağımızın bilinç ve ürpertisi içerisinde din gününü hatırlıyor, o günün yegâne sahibinin huzurunda duruyoruz. 

4.Ayet: “Yalnız Sana ibâdet eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” (Fâtiha, 1/5)

Yalnız Sana kulluk ve itaat eder, ancak Sana boyun eğeriz; zira Sen her türlü yüceliğe layıksın. Senden başka hiçbir güç kulluğa ve ihtiyaçlara cevap veremez. Dilediğimiz her şeyi yalnızca Senden dileriz; zâten Senden başka yardımcı da bulunmaz. 

“Yalnız Sana ibâdet eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” Din, bu iki cümle üzerinde oturmaktadır. Kur’an’ın sırrı Fâtiha ise, Fâtiha sûresinin sırrı da bu iki cümledir. Bu itiraf, kul ile Rab arasındaki canlı bağlantıdır. İbadet, müslümanın Allah’ın ölçülerine uygun olarak yaptığı her kutlu eylemin adıdır. İbadet, bir kulluk göstergesi ve yaratılış gâyesidir. İlk âyetlerle ulaştığımız ruhi hazırlık ve dilimizle yaptığımız hamdü senalardan sonra, şimdi de tüm her şeyimizi O’na has kılıyor, O’na adıyoruz; “Şüphesiz benim namazım, kurbanım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbı Allah içindir.”( En’âm, 6/162)

Bu adağımızda kalabilmek, sözümüzde durabilmek için O’nun yardımını diliyoruz. Çünkü biz ne kadar gayret edersek edelim, O’na yaraşır bir şekilde kullukta bulunamayız. Hatta O’nun yardımı olmadan hiçbir şey yapamayız. İşte bu yüzden O’nun yardımına başvuruyoruz. Ama sadece O’nun yardımına. “Sadece Sana ibâdet ederiz” derken, şirk kokusu taşıyan tüm her şeyden uzak kalacağımızı; “Sadece Senden yardım dileriz” derken de, kendi güçsüzlüğümüzü itiraf ederek kendimizi O’na havale ediyor, yegâne güven kaynağımızın Allah olduğunu ilan ediyoruz. Önce kulluğumuzu sunuyor, sonra yardımını istiyoruz. Kul olarak biz, bize düşenleri yapmaya çalışıyor, sonra da O’na sığınıyor, tevekkülümüzü sadece O’na has kılıyoruz. Ancak bundan sonra isteklerimizi sıralıyoruz.

5. Ayet: “Bize hidâyet et; bizi doğru yola ilet.” (Fâtiha, 1/6)

Bizi Kur’an yoluna, İslâm yoluna ilet. Sana yaklaştıracak, bize hürriyetimizi kazandıracak yolu. Sen kimi dilersen onu hidâyete erdirirsin. Bizi dosdoğru yolunda iman üzere sabit kıl, cennete gidenlerden eyle. Sırât-ı müstakîm yani doğru yol hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.): “Doğru yol Allah’ın kitabıdır, İslâm’dır.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an 14; Ahmed bin Hanbel, IV/1) buyurmuştur. 

Biz, sırât-ı müstakîmde olduğumuz için Allah’a hamd ederken; o yolda devamlı kalabilmek için Allah’ın yardımına, hidâyetine muhtaç olduğumuzu beyan ediyoruz. Zâten sûredeki tüm cümleler istimrârı (devamlılığı) ifâde etmektedir. Hamdler sürekli O’na, ibâdet ve tâatler de kesintisiz O’nadır. Hidâyet, bizi hakka götüren her türlü meziyet, âlet, araç, akl-ı selim, Peygamber ve Kitaptır. Müstakim yolda kalabilmemiz kesintisiz olarak bunlara sahip olmakla mümkündür. 

Sürekli akl-ı selim sahibi olmak, vahiyle irtibatlı olmak, Peygambere bağlı kalmak; dosdoğru yolu bulmak kadar, o yolda sapmadan kalmak için de önemlidir. 

Öte yandan, müslüman daha ileriye, en ileriye taliptir. Zarardan kurtulmak için mü’minin iki günü birbirine denk olmamalıdır. İlmî ve amelî yönden de kendini sürekli yenilemeli, hidâyet yolunda mesâfe kat etmeye, dosdoğru yolun en ilerisinde, ön safta yer almaya gayret etmelidir. İşte duâmızla biz, hidâyetimizin artırılmasını da istiyoruz Rabbimizden. 

6.Ayet: “Nimet verdiğin kimselerin yoluna”.

7.Ayet: “Kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.” (Fâtiha, 1/)

Yani peygamberler, sıddıklar, şehidler, sâlih mü’minlerin yoluna ilet. (Nisa,1/69)

Onlar ne güzel arkadaştır, ne güzel mü’minlerdir. 

İşte tüm bunlara erenlerin yolunda olmayı istiyoruz. Tabii ki, onların yolunda olmak için gerekenleri yaparak bu isteğimizdeki samimiyetimizi ortaya koymalıyız. 

Yahûdiler ve hıristiyanların (Tirmizî, Tefsir 2; 5/Mâide, 60, 77) veya İslâm’dan sapanların yoluna değil. 

Gazaba uğramışlar her toplumun âsileri ve azgınlarıdır. Sapanlar  cehâlet içerisinde helâk olan herkestir. Bilerek azgınlık gazab sebebi; bilgisizce azgınlık ise dalâlet sebebidir. 

O halde, güçlü bir ilim donanımı ile sağlıklı ve sağlam bir iman sahibi olup sergileyeceğimiz sâlih davranışlarla gazabdan ve azabdan kurtulmaya çalışmalıyız. 

Sonuç

Fâtiha’nın yukarıda verdiğimiz anlamından da anlaşılacağı gibi kişi, bu sûreyi şuurlu olarak okurken Alemlerin Rabbi Allah’a hamd ediyor, kendisine yönelik sayısız nimetleri sebebiyle O’na şükrediyor, ulûhiyyet ve rubûbiyyet sıfatlarıyla O’nu övüyor. O’nun yüce, eşsiz ve emsalsiz bir İlâh, saygı değer, şerefli bir Rab olduğunu gönülden ifade ediyor. Her şeyin ancak O’nun Rahmân vasfı ve merhametiyle varlığını devam ettirebildiğini ikrar ve ifade ediyor. 

Dünya hayatı sona erdikten sonra kurulacak olan hesap gününde Mülk’ün ve Emr’in sahibinin yine Allah olduğunu, O’nun izni ve dilemesi olmadıkça hiç bir şefaatin ve şefaatçinin olamayacağını bilgi ve bilinçle söylüyor… 

İşte bu bilgi ve imanın sonucu olarak da âdeta şöyle demek istiyor: Allah’ım! Seni, başka hiç bir varlıkta bulunmayan bu üstün ve yüce sıfatlarınla tanıyorum.  Alemlerin, tüm yaratılmışların olduğu gibi benim de dünya hayatındaki varlığım, varlığımın devamı, ölümüm ve her şeyimin Senden olduğuna şeksiz ve şüphesiz olarak inanıyorum.  Ahirette beni tekrar dirilterek dünya hayatında yapıp ettiklerimle hesaba çekip, amellerimi değerlendirecek yegâne hâkimin Sen olduğunu kalpten tasdik ediyorum. Senin eşinin, denginin ve benzerinin olmadığına imanım tamdır… 

O halde niçin Senden başka bir rabler edinip de önlerinde eğileyim ki?! Ben Senden başka tanrı tanımıyorum… Aklını kullanmayan düşüncesiz, dinsiz ve inkârcıların yaptıkları gibi nefsî arzularım da dâhil yaratılmış hiç bir varlığa katiyen kulluk etmiyorum ve etmeyeceğim! 

Bu yüzden ey Rabbimiz! “Biz, sadece Sana ibâdet ediyor ve sadece Senden yardım diliyoruz!” 

Bu ifadeleriyle mü’min, ezelde, Elest Bezminde Allah’la kendisi arasında akdedilmiş olan kulluk sözleşmesini ve sadece O’na ubûdiyetteki, kulluktaki kesin kararlılığını tekrarlayıp yinelemiş olmaktadır. 

Sonra da: Rabbimiz! Bu iman ve bu kararlılığımızla birlikte hayatımızı yakîn/ölüm gelinceye kadar sürdürebilmemiz için Senin hidâyetine, desteğine ve korumana ihtiyacımız var. Bizi nefsimizin, çevremizin ve şeytanın eline bırakma, anlamında duâ etmektedir: 

“Bizi, Doğru Yola; gazap ettiğin fasıkların ve yoldan sapmış olan kâfirlerin değil, özel nimet verdiğin Nebilerin, Sıddîklerin, Şehitlerin ve Salihlerin yoluna Sırat-ı Müstakime ilet!” 

Bizce Fâtiha Sûresinin ölü ile değil, ölüm ile ilişkisi işte bu olmalıdır. 

Sevabı yani bu sûreyi okumanın karşılığı ise, bu sûreyi uyanık bir kalp ve bilinçle okuyan kimsenin Allah ile sözleşmesini yenilemiş olmasıdır… Sevap ise, tamamen Allah’a ait bir şeydir. Kime, ne kadar bahşedeceğini O bilir. O’nun lütfunun ve ihsanının sınırı elbette yoktur! 

O halde, Fâtiha sûresi, sâdece namazda değil, Allah’ı zikretmek gerektiği her an ve her yerde bu bilgi ve bilinç ile okunmalıdır. (Kur’an Kavramları)

Vesselam.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz