Felsefe Yazıları: ‘Bilgenin Farkı’ 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Pek çok filozof, düşünce insanı ve yazar insanın şöyle veya böyle bir varlık olduğunu söyler ki, insanın söz konusu edilen konumlama içinde bir özelliği varsa bu, o tanımlamanın doğru olduğuna işarettir. 

Bu tanımlamalarda genel eğilim insanın sosyal bir varlık olduğu yönündedir ki, insanın tasarlı ve kontrollü davranışları göz önüne alındığında bunun bir gerçek olduğu kabul edilmelidir. 

Ama sanırım tanımlama bu şekilde olsa da bu, insanın neden tasarlı ve kontrollü davrandığının tam bir açıklaması veya karşılığı değildir. 

Öncelikle insan duygularıyla vardır, yaşama içgüdüsü o duyguları yaşama istenci üzerinden varlık göstermiş bulunmaktadır; sosyal yanı birlikte yaşama şartına hizmet etmesi açısından varlık kazanmıştır ki, bunun amacı da yine insanın o duygusal bütünlüğünü yaşaması açısından varlık kazanmıştır. 

İnsanın tüm davası oldum olası kendisini duygusal anlamda yaşaması arzusundan müterekküptür, sosyal veya ekonomik yanı o muhtevayı bütünlemek içindir, psikolojik yanı ise sosyal ve duygusal şartların uyuşmazlığı sonucu oluşan baskılamaların var ettiği bir neticedir ve insan sosyal muhteviyatının duygularla ilişkisini düzenlediğinde psikolojik dengesini de bulmakta, o normal kabul verilebilir kişi olmayı başarmaktadır. 

Örneğin insanın ekonomik bir varlık olması onun bu duygusal yanının bir uzamıdır, insan duygusal anlamda yaşamak istediği şeyi ekonomik şartların var edeceğine inandığı için ekonomik anlamda mücadele etmeye yönelmekte veya kazanmak için kendisinde o düzeyde mücadele etme gücü bulmaktadır.  

Yani insanın kazanma arzusu yine duygularının onda var ettiği bir istencin neticesi olarak varlık göstermektedir. 

Duygular temelde istenci yaşama arzusu üzerinedir, bunun ne şekilde olduğu veya olacağı şartların var ettiği bir sonuçtur, ama insanın şartlara göre duygu geliştirmesi ise bütünüyle şartların onda var ettiği bir sonucun neticesidir. Yani aslında insanın duyguları da öylece kendi kendine var olan bir şey değildir, onu da nevine müşahhas şartlar var etmiş bulunmaktadır, o duyguları yaşamak istemesi de kesinlikle o şartların ona öğrettiği bir neticedir. 

Buna göre farklı şartlarda yaşayan insanların önem olarak farklı duyguları ön plana çıkarmaları ve farklı araçları kullanmaları bütünüyle şartların onlarda verdiği bir sonuçtur.  

Ama temel olarak insanın sahip olduğu bir tek arzu vardır ve o da onu duygusal anlamda istediğini verdiğine inandığı yaşama arzusudur, tüm diğer şeyler o arzuyu yaşama isteğinin pratikteki karşılığıdır ki, bunun da nedeni kendisi değil, şartların onu buna mecbur etmesidir. 

İnsan bu vesileyle arzusu hilafına sosyal bir varlıktır, o sosyal bir varlık olmak istememiştir, onu şartlar buna mecbur etmiştir ve o da yalnızca o arzusunu yaşamak istediği için sosyal şartların getirdiği gereklere boyun eğmiş veya eğmek zorunda kalmıştır. 

İnsanın şartlara boyun eğmek zorunda bırakılması ise başkalarının o şartlardan kendi arzularını devşirebileceklerini görmeleri sonucudur.  

Bu nedenle esas itibariye düzen, nizam veya kanun insanın istediği şey değildir, insanın var etmek ve uygulamak zorunda kaldığı şeydir, insan bu kuralları uyguladığı oranda ya istediğini elde etmiştir ya da istediğini elde etme imkanı bulmuştur. Düzenin bir amaca hizmet etmesi ve insanların düzene hükmetmek için mücadele vermesi ise yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi şartlardan kendi arzusunu devşirebileceğini görmesinden kaynaklanmaktadır, çünkü hükmetme gücü ona arzusunu daha bir fütursuzca yaşaması şansını vereceğine inanmaktadır ki, gücün bunu sağladığı ise sır değildir. 

Evet, para kazanmak veya çok para kazanmanın altındaki saik de budur, çünkü insan kazandığı oranda arzusunu gerçekleştirme şansını elde edeceğini düşünmektedir. Ama çok kazanıp istediğini elde edememesi ise o duygusal amacının mücadele içinde form değiştirmesi, kazanmaya şartlı halinin yine aynı duyguya karşılık vermeye başlaması sonucudur. Kullandığı araçların ona istediğini vermesi ise onu bir şekilde doğru yolda olduğuna ikna etmekte veya ona inanması nedenini tamamlamaktadır. 

Ama arzu genelde o duygusal kendisini yaşaması arzusudur, bunun elde edilmesinde farklı yol, yöntem veya araçların kullanılması neticenin değişmesi açısından önemli değildir ki, kişi yalnızca kendisini kullandığı aracı arzu ettiği sonuca götüreceğine inandığı için o aracı seçmiştir. Bu farklılık aynı zamanda insanların farklı iş, meslek veya araçlara yönelmesi nedenlerine de bir açıklık getirmektedir.  

Buna göre bir insanın politikacı, bilimci, dindar veya başka bir şey olmayı seçmesi aslında o şeyin onu arzusuna götüreceğine inanması sonucunun getirdiği bir neticedir. Bu seçimlerin farklı olması sizi yanıltmasın, kesinlikle bir dervişin, bilim adamı, filozof, çöp istifçisi veya para istifçisinin yaptığı şey yalnızca o şeyin arzusuna hizmet edeceğine inanması sonucudur.  

Bilgenin farkı ise aslında olanların farkında olması veya farkına varmasından öte bir şey değildir. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz