Gerçek Gazeteci: İşsiz, Hapis, Ölü!

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Gerçek gazeteci kimdir?

Geçmişten günümüze ışık tutmayı başarmış, çizdiği yol ve yazılarıyla hâlâ aramızda yaşadığını hissettiğimiz, eşi benzeri olmayan usta gazetecilerimizden Uğur Mumcu, bu soruyu “İktidarlara ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan gazetecidir.” diyerek yanıtlamış.

Amerikalı gazeteci, yazar Walter Lippmann ise “Gazetecilikte gerçeği söylemek ve şeytanı utandırmaktan daha yüksek bir yasa olamaz.” sözleriyle açıklamış. 

Kurtarıcı mı? Aktarıcı mı?

5N1K kuralına harfi harfine uyan kişi mi? 

Yoksa taraf tutmadan halktan, hakikatten yana olan mı? 

Belki de hepsi.

Türkiye’de “Gerçek gazeteci kimdir?” tartışmaları oldum olası sürüp gitmiştir. 

Gazetecilerin zaman zaman yandaş, candaş, muhalif veyahut medeni ölü gibi tanımlamalarla kategorize edildiği de görülür.

Contemporary İstanbul’un konuklarını kentin tarihi dokusuna sahip mekânlarından biri olan Haliç’teki Tersane İstanbul binasında ağırlayan yeni sanat fuarı CI Bloom’u gezerken yazıma ilham kaynağı olan “Gerçek gazeteci dokuzlusu” adlı eserin yorumunda sanatçı Memed Erdener’in konu hakkındaki düşünceleri ise hayli dikkat çekiciydi.

Sözlerine “İyi ki gazeteci değilim, çağdaş sanatçıyım” diyerek başlayan Erdener “Yoksa halim ne olurdu?’ diyor ve devam ediyor. “Devlet veya mafya tarafından öldürülür veya hapse atılırdım. Ya da en iyi ihtimal ile işsiz kalırdım. Oysa çağdaş sanatçı olduğum için hem zenginliklerle ilişki içindeyim hem de muhalif bir tavır takınarak itibar sahibi olabiliyorum’. Daha ne olsun?

Kısacası çağdaş sanatçılığın, gerçek gazeteciliğin yerine geçtiğini düşünüyorum. Sanırım biz, gerçek gazeteciliğin yerine geçmekle görevliyiz. Biz, devlet ve sermayenin bir prodüksiyonuyuz.

Daha karışık söyleyecek olursak, Alain Badiou’dan değiştirerek şöyle diyebiliriz: Biz çağdaş sanatçılar, adlandıramadığımızın üzerine kurmuşuz kendimizi. Biz, mevcudiyete getiremediğimiz şeyi merkezde bırakmışız. O, itiraf edemediğimiz bir sır. 

Son söz: Gerçeği aramak, güzeli aramaktan daha tehlikeli.” şeklinde ifade ediyor.

Sanat hayatın her alanında… Sağda ya da solda ancak hep gerçeği aramakta.

Erdener’in eserine benim getireceğim yorumsa dokuz adet tablonun her birinde gizlenerek, adalet kavramına atıfta bulunan denge formunda ögeler barındırdığı gibi gerçek gazetecilik yapmanın şeytan üçgeninin ortasına dalmaktan daha zor olduğu yönünde. Üçgen bir çizimin ortasına yerleştirdiği “gerçek” gazetecinin üç bir tarafına konumlandırdığı işsiz, hapis ve ölü nitelemeleri ise günümüzde gazetecilerin zorunlu olarak gelmiş oldukları durumu açık seçik gözler önüne sermekte olduğuydu.

Bu ülkede gerçek bir gazeteciysen ya işsizsin ya hapis, ya da ölü!

Bu üçgenden yola çıkarak üstadımız, sevgili Fehmi Koru’nun yazılarında kullandığı, iktidara yakın bir gazetecinin tanımlamalarından biri olan medyamızın “medeni ölü” hâline getirilmiş gazetecileri de akla geliyor.

Ancak işin ilginci şu ki doğruya doğru yanlışa yanlış dedikleri için medyadan zoraki uzaklaştırılan internet siteleri, blog ya da diğer dijital mecralarda düşüncelerini okurları ile paylaşan adları listeye yazılsa uzayıp gidecek efsane isimler ne hikmetse şu an aktif olarak gazete ve televizyonlarda fikir beyan eden medeni canlılardan daha fazla dikkat çekiyor. Gündem belirliyor, düşüncelerine itibar ediliyor, okunup, dinleniyorlar.

Kamuoyu araştırması yapılsa sürekli bir grubun ya da kişinin istek, dilek ve argümanlarını papağan gibi tekrarlayanlardan eminim daha fazla sevilip, sayılıyorlardır.

Demek ki neymiş düşünce ve fikir insanlarının “yaşıyor” kabul edilebilmesi için sadece bir yerlerde boy göstermesi, köşeleri kapması, otobüs veyahut uçaklarda birilerinin yan koltuğuna kurulup gülücüklü pozlar vermesi değil; doğruları, gerçekleri, çarpıtmadan, eğip, bükmeden, aksatmadan, dürüstçe halkın beğenisine sunması gerekliymiş.

Laf nereden nereye geldi.

Yeniden sanata Contemporary İstanbul CI Bloom’a dönecek olursak…

10-11 Mayıs önizleme (VIP) , 12-15 Mayıs fuar günlerinde sanatseverler ile buluşan fuar 23 çağdaş sanat galerisini bir araya getiriyor. Contemporary İstanbul’un; geçtiğimiz aylarda Tersane İstanbul’da uyandırdığı uluslararası büyük ilginin ardından; bu yıl ilk kez CI Bloom isimli baharı karşılayan özel bir etkinlik tasarladı.

Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, CI Bloom’un amacının sanat piyasasına enerji vermeye devam etmek olduğunu vurgulayarak; “Türkiye sanat pazarı büyüyor, gelişiyor ve çeşitleniyor. Son iki edisyondur genç koleksiyoncuların katılımlarındaki heyecan çağdaş sanata olan ilginin her geçen gün arttığının da bir göstergesi oldu.”diyerek düşüncelerini ifade ediyor. 

Birbirinden eşsiz sanatçıların her disiplinden oluşan eserlerinin büyüsünün, günümüzde hâlâ ne olduğunu tam anlamıyla kavramaya çalıştığımız NFT denilen dijital eserlerle bugünün dokunuşlarının tarihi dokusu olan mekânla bütünleşmesini izlemek hepsinden keyifli oluyor. Eskiyi ve yeniyi bir arada deneyimlemek sanatseverler açısından büyük bir şans. 

Artık dış mekânlara taşınan, yorulduğunda oturup dinleneceğin sosyal alanların, baharın ılık güneşinin tadını çıkarırken altın boynuza dolan suya vuran yakamozların eşsiz ambiyansında bir şeyler atıştıracağın yeme içme mekânlarının da bulunduğu Tersane İstanbul, çevresinde devam eden tadilatlar tamamıyla bittiğinde cazibesine cazibe katacak gibi görünüyor.

Her yıl eylül ayında gerçekleşen edisyonuna kıyasla daha az sayıda sanatçının ağırlandığını üzülerek gözlemlediğimi, 200 TL olan giriş ücretinin ise sosyal medyada sanatseverler arasında yüksek bulunduğunu ise belirtmeden geçemeyeceğim.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz