- Anlam Dünyanın Kaynakları Nelerdir? - 25 Nisan 2023
- Anlamlı Sorularla Düşüncenin Mimarı Ol - 24 Nisan 2023
- İzle, Gözlemle ve Sorgula - 23 Nisan 2023
Sağlıklı düşünmenin sacayaklarından biri de hiç kuşkusuz doğruluktur.
Mesela önünüzdeki kağıda “Bugün hava bulutlu!” yazın. Sonra göğe bakın; eğer hava bulutluysa cümle doğru; bulutlu değilse cümle yanlıştır.
Şimdi sesli olarak “Ben 25 yaşındayım.” deyin. Gerçekten 25 yaşındaysanız söylediğiniz doğrudur; 25 yaşında değilseniz söylediğiniz yanlıştır.
Ya da magnezyum elementinin atom numarası 18 mi? Eğer bu sorunun cevabını bilmiyorsanız, “Magnezyumun atom numarası 18’dir?” cümlesi, sizin için doğru veya yanlış değildir. İnternetten güvenilir bir kaynaktan hemen baktıysanız sorunun doğru cevabını buldunuz bile. Eğer gerçekten cevap 18 ise cümle doğru, değilse yanlıştır.
Verilen örneklerin hepsinde, bir olayın veya olgunun gerçekten öyle olup olmadığına dair bir cümle kurduk. Kurduğumuz cümle, olayla veya olguyla uyumluysa ona “doğru”, uyumsuzsa “yanlış”tır.
Yani ‘‘doğru’’luktan kastımız, ifadelerimizin gerçeklerle uyuşmasıdır.
Demek ki ‘‘olgu’’, bilimsel verilere dayalı ve kanıtlanabilir özellikteki bilgidir.
Doğruluk, dilde kullandığımız ifadelerin bir özelliğidir. Aynı şekilde yanlışlık da…
Bundan şunu anlamalıyız ki, doğru veya yanlış bir olay olmaz. Bir olayı betimleyen cümleler, doğru veya yanlış olabilir. Bir olay yanlış aktarılabilir ama olayın kendisi “yanlış” veya “doğru” olamaz. Olayın gerçekten olup olmadığını sorgularız.
Mesela, Ali’nin bisikletten düşmesi bir olaydır. “Ali bisikletten düştü.” ifadesi, Ali gerçekten bisikletten düştüyse doğrudur. Diyelim ki Ali bisikletten atladı, aslında düşmedi ama olayı izleyen biri onun düştüğünü sandı. Bu durumda, izleyen kişinin aktarımı yanlıştır çünkü Ali’nin düşme olayı gerçek değildir. Doğruluk, gerçeklikle örtüştüğü kadar doğrudur.
Doğruluk davranışlarımızın da bir özelliğidir. Mesela ters yönde araba kullanmak (olgusu) yanlıştır. İhtiyacı olan birine yardım etme (olayı) ise doğru. Bu, doğruluğun ikinci anlamıdır. Burada bariz bir kavram karmaşası vardır. Aslında bu anlamda kullanılan doğruluk, “kurala uygun”; yanlış da “kurala uygun değil” demektir. Çünkü bazı cümleler bize neyin ne olduğunu değil, ne olması gerektiğini ifade eder. Bir davranışın, ahlaki, kanuni veya teknik bir kurala uyup uymadığı bu şekilde doğru-yanlış olarak nitelendirilir. Kastedilense söz konusu davranışın nasıl olması gerektiğidir, yani gerçeklere değil kurala uygunluk gözetilir.
Bunun yerine bir davranışın iyi olması ve kötü olmasından bahsetmek karmaşayı giderir. Ters yönde araba kullanmak kanunla yasaklandıysa kötüdür. İhtiyacı olan birine yardım etmek ahlaki olarak tavsiye edilmişse iyidir. Bu gibi durumlarda, doğru veya yanlış olan, ne olması gerektiğini söyleyen arkadaki esas ilkedir. Yardım etmek iyidir, ilkesi, dini, insani ve ahlaki olarak doğru kabul edildiği için, ona uygun davranışlara da doğru demek yaygınlaşmıştır.
Sağlıklı düşünen insan, bu kullanımlar yaygın olduğu için her seferinde düzeltme yapamaz ama kendisi düşünürken bahsedilen doğru-iyi ayrımını göz önünde bulundurur.
Ne var ki doğru kavramının ilk anlamda (gerçeklere uygunluk) kullanımı da, herkesin üstünde anlaştığı doğruların olmasını garanti etmiyor. Olayların nasıl algılandığı, olguların nasıl gözlemlendiği değiştiği için, gerçekler herkese farklı görünebiliyor. Böyle olunca, gerçeklerin nasıl betimlendiği de değişiyor.
Aynı olayı farklı yönlerden algılamış iki birey, farklı bakış açısıyla ve duygularla yorumladığı için birinin doğru olarak ileri sürdüğü bir cümle, diğerine yanlış gelebilmektedir. Bu durumda aslında değişken olan gerçekler değil, gerçeklerin ne şekilde algılandığıdır. Yani herkesin kendine göre doğrusu olamaz. Doğrular, gerçeklerin bir kısmını dil aracılığıyla aktarırlar. Yine dil aracılığıyla doğruluk iddiasında olan cümleleri karşılaştırır ve gerçeğe en yakın iddiaya ulaşmaya çalışırız.
Yarın: Doğruluk İddiaları Neden Farklılaşıyor?