Gurur, insanın hem ödülü hem de lanetidir

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Bazen karşınızdakini yalnızca dinlersiniz, yanlış olduğunu bilir, yine de hiçbir şey yapmaz yalnızca dinlersiniz. Çünkü onun haklı olmaya değil, konuşmaya ihtiyacı var ve siz de yalnızca konuşmaya ihtiyacı olduğu için yanlış olmasına rağmen ona hak verir, inandığı yalanı sürdürmesine katkı verirsiniz.

Bunun kötü tarafı nedir biliyor musunuz? O kişi bir idealisttir, ilkeleri var, belirli ilkelere göre yaşıyor ve ne yanılmaya hazır ne de yanılmaya tahammülü var. Çünkü ona göre haklı olmak zorunda, haklı olmalıdır, yoksa inandığı, uğrunda hayatını verdiği tüm her şeyin bir anda tuz-buz olup kaybedeceğini bilmektedir.

Sizin ona yanlış olduğunu söylemeniz için onu durdurmanız, öncelikle konuşmaya ara vermesini sağlamanız ve “Dur hele” diyerek “gerçekler yalnızca senin gördüklerinden ibaret değil, hayatın bin bir türlü hali var, sen yalnızca bir hal üzerinden -ki o hal yalnızca senin halin- dünyanın tüm hallerini inşa ve ifşa etmeye çalışıyorsun” demeniz gerek. 

Ama öyle deseniz de o haklıdır, haklı olduğuna diretecektir, pes etmez, pes edemez çünkü o haklı olmak zorundadır.

Ne büyük bir zayıflık insanın kendisini haklı olmak zorunda görmesi. Bu ne zavallı şeydir haklı olma zorunluluğu. Bu insanın kendi gerçekliği dışında dünyanın tüm gerçekliğine gözünü kapatmaktır, “Ben diyorsam, ben haklıyım, çünkü ben biliyorum. Bir hayat tecrübem var, gördüm, yaşadım, o yüzden benim yanılma ihtimalim yoktur” demek.

Oysa gördüğün şey gördüğün şey değildir, o görmek istediğin şeydir, sen öyle gördüğün için öyle soyutluyor, kendi soyutlaman üzerinden bir gerçeklik dünyası inşa ediyorsun. 

Kaldı ki gerçek diye bir şey yoktur, gerçek bütünüyle biz insanlara ait bir soyutlamadır, başkasının başka görmesi, başka şekilde soyutlaması da yalnızca kendi başkalığı içinde görmesi sonucudur. 

Aynı konularda bile bu kadar çok farklı izah niye var sanıyorsunuz?

Gerçeğin sizin söylediğinizden farklı şekillerde de dile getiriliyor olması başkalarının sizden farklı görmesi sonucudur. 

Gerçeğin yokluğu da buradan gelmektedir, yani onun insana dair bir soyutlama olmasından gelmektedir. Emin olun aradan kendinizi çıkarın ortada ne size ne de size dair bir gerçeklik kalacaktır. 

Bilgelerin “Gerçeklik zihindedir” demelerinin nedeni de buradan gelmektedir.

Evet o dostu dinledim, yalnızca dinledim ve yanlış olduğunu bile bile ona yanlış olduğunu söylemedim. Yanlış olduğunu söyleseydim, doğru olduğunu savunacaktı ve bunun için ne gerekiyorsa onu yapacaktı, çünkü yanılmaya hazır değildi. Zira yaşama gücünü haklı olduğu inancından alıyor ve bu sayede ayakta duruyordu. Eğer ona yanıldığına ikna etseydim, muhtemelen zayıf düşecek, kendisinde bir daha ne o gücü ne de o kuvvetini bulacaktı. Belki de hayata küsecek, bunca zamandır bir yanlışı sürdürdüğü için kahrolacaktı. 

Gerçi mevcut hali de bir bunalım haliydi; kaldı ki bu kadar haklı olmaya mecbur olmak zaten bir kölelik haliydi, o yüzden onu azat etmem onu özgür kılmayacaktı, aksine sahipsiz ve çaresiz bırakacaktı. Oysa şimdi hayatı yalanda olsa o bu yalan içinde bir gerçeklik inşa etmiş ve kendisini o yalanın içine kapatarak mutlu olduğuna ikna etmiştir. 

Evet, zorladığımda içinde yaşadığı gerçeklikle mutlu olduğunu savunuyordu. Oysa tüm sözleri umutsuzluk ve bunalım kokuyordu. Ama bilinen, kabul verilmiş gerçeklikten kopmuş olsa da kendi inşa ettiği gerçekliğin yanlış olması ihtimalinden de ödü kopuyordu. Buna ihtimal diyorum, çünkü içten içe olsa da yanılma ihtimalini görüyor ve bundan nefret ediyordu. 

Yanıldığını kabul etseydi ne yapacaktı? 

Bunu kendisi de bilmiyordu. O yüzden tek seçeneği vardı; en iyisi yanılmamak, inandığı yalana dört elle sarılarak yaşadığı mutlu-mesut hayatına devam etmek.

Ama mutlu değildi, hatta çok mutsuzdu. Çünkü hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu. En sevdikleri bile onunla tartışıyor, bir tek insan bile ona haklı olduğunu söylemiyordu. O da herkesle savaşıyor, büyük bir umut ve inançla haklı olduğunu savunuyordu. Bu saatten sonra haksız olduğunu, ya da bir yerde kendisinin yanlış yaptığını kabul etmeye hazır değildi. Onun için artık çok geçti, çünkü olası haksız olduğunu kabul ederse yeniden başlamaya mecali yoktu.

Bir insan bazen haksız olduğu için değil, yalızca direndiği için sempati toplar ve el üstünde tutulur ve ne yazık o da tüm bu sitayişleri haklı olduğuna yorar. Bu tüm lider ruh ve karakterlerin hastalığıdır, onlar yanlış olsa da bir şeyleri savunur ve geride duran çoğunluk onun yanlış olduğunu bile bile onu seyreder, doğrusuna değilse bile mücadele azmine hayranlığını ifade eder. 

Ama dediğim gibi tüm lider ruhlar bu yönüyle kördür, çünkü kendilerine gelen tüm o sitayişleri doğru olduklarına yorar, yanlışlarını daha bir gönülden savunmaya koyulur ve artık bir nokta gelir ki, yanıldığının farkına varsa bile bu artık onun için bir dönüş noktası değildir; yani artık yanıldığını söyleyip ruhen mahvolmaktansa bu şekilde ölmeyi bir tercihi haline getirir. 

İtiraf etmeliyim ki bunlar genelde lider karakterlerdir ve ölümleri de genelde şanlarına yaraşır şekilde gerçekleşmektedir.

Evet, bunlar yanıldıklarını kabul etmektense şanlarına yaraşır bir şekilde ölmeyi tercih etmektedir. 

Bunu onlara yaptıran nedir?

Doğrusu bu hemen öyle cevaplandırılması kolay bir soru değildir. Psikologlar gerekçeyi tamamlamak için bu tür karakterlerin ta çocukluklarına kadar inmektedir. Tabii bizim burada öyle bir şey yapma şansımız yok, o yüzden olası akli nedenlerden en azından bir veya ikisine değinmeye çalışalım. Sonuçta iki kelime de olsa bunu sebebi üzerinden bir ifadeye kavuşturmak gerek.  

Evet geçmiş geleceğin aynadaki bir çeşit yansıması olabilir, ama o yansımanın içinde sonradan karşılaştığı şeylerin molozları da vardır. Yani o molozları da hesaba katmak ve ayıklamak gerek.

Sanırım işimizi kolaylayalım derken daha da zorlaştırdık!

Şimdi o husule gelen karakteri o molozların içinden çıkarmak gerek.  

Peki nasıl?

İnsanın böyle olması için pek çok sebebi var ve bunların önem sırası de her zaman değişebilir. Ben o yüzden burada yalnızca toplumsal anlamlandırmalara matuf varlık kazanmış ve insana doğru olanı bildiği halde hata yaptırabilecek tek şey olan gurura bakmak istiyorum. Çünkü bir tek gurur insana kendisine ait olmayanı veya doğru bulmadığını savunacak kadar onu ileri götürebilir. 

İnanıyorsa bu daha da kötüdür, çünkü insanın inancı kendi doğmasıdır ve doğmasını savunması ise toplumun yücelttiği bir duruş olduğundan kişi o duruştan kendisine herhangi bir vazife çıkarabilmektedir. 

Şunu söylemeliyim: Gurur insanın hem ödülü hem de lanetidir. İnsan gururlu olmayı öğrendiğinden bu yana erdemli olmayı öğrenmiş ve erdem adına hayatını doğru bulduğu şeye kilitlerken aslında bir doğmaya kilitlemiştir.  

Evet, insana bir yanlışı sürdürme gücünü bir tek gurur ettiği şey verebilir. 

Gururun panzehri de kuşkudur, ancak kuşku rakipsiz bir güç olmasına rağmen (yer yer de olsa) yenildiği tek doğma gururdur. 

O nedenle size söyleyebileceğim tek şey var; gururlu olun, gurur için ölmeyin.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz