- Veda ederken - 30 Nisan 2023
- 14 Mayıs 2023 Seçimlerine doğru Türkiye ve Dünya - 29 Nisan 2023
- Halkının mutluluğunu, refah ve barış içinde yaşamasını isteyen küreselleşme ve uluslararası dayanışmayı savunan devlet Adamı kimdir ? - 5 Nisan 2023
Ülkemizde bugün dış politika kapsamında Suriye Devlet Başkanı Esat Sayın Cumhurbaşkanımız ile görüşecek mi diye merak eden NATO’nun Türkiye’nin onayı ile Finlandiya’yı 31. üye olarak kabul ettiğini şu sıralarda merak eden yoktur diye düşünüyorum. Neden mi? Herkes geçim derdinde. Varolan ekonomik güçlüklere deprem faciası da eklenince sıkıntı daha da arttı. Tarikat bağlantılı siyasetçilerin, Hizbullah terör örgütünün siyasi örgütlenmesi olarak bilinen Hüdapar’ın (Hüda Allah’ın isimlerinden biri) TBMM’nde temsil edilecek olması 14 Mayıs 2023 seçimlerinin önemini ve kazanması halinde getireceği tehlikeleri de içinde barındıracağı ortada.
Halk mutlu mu?
Tabii ki değil. Avrupa ülkelerinde ilk dikkat ettiğim sokaktaki insanların halleri, tavırları olmuştur. Herkes güler yüzlü temiz, kesesine göre şık, güzel giyimli. İsteyen yiyeceğini alıp parklara gidiyor, isteyen parası varsa en pahalı restoranlarda. Geçim derdi yok. Kitapçılar, sinema ve tiyatrolar dolu. Neden çünkü demokrasileri kuvvetli, yargıya güven hakim, ekonomileri sağlam temeller üzerinde yönetimler ise sosyal devlet olarak halkının yanında. Trenle yolculuk yaptığımda kilometrelerce uzanan bağlar, meyva, sebze bahçeleri, sağlıklı büyük, küçük baş hayvanların otladığı meralar, hasat zamanı ise balya yapılmış hasat ürünleri tren yolu boyunca izledim. İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya’daki tren yolculuklarımda bunları görebildim.
Halkının mutluluğunu isteyen, dünya barışını, dünyada ilk kez küreselleşmeyi ve uluslararası dayanışmayı en kuvvetle savunan Devlet Adamı ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘dür. Onun bu konuşmasına dikkatimi çeken meslekdaşım ne yazık ki ismini yazmama izin vermedi. Ona buradan teşekkür ederim. Atatürk 20 Mart 1937’de Romanya Dışişleri Bakanı Victor G. Antonescu şerefine Ankara Palas’ta (eskiden Devlet Konukevi olarak Dışişleri Bakanlığına ait olan bu bina şimdi Atatürk’ün odası ve kahve içtiği köşe dahil tamamı boşaltılmış bir konferans merkezi olarak Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır) verilen bir yemekte yaptığı konuşma, onun ileriyi gören ve halkını gerçekten her anlamda düşünen bir lider olduğunun göstergesidir. Konuşmasındaki ifadeleri onun ne kadar çağdaş, zamanının çok ilerisinde bir kahraman ve düşünür olduğunu ispatlıyor. Konuşma geçmişte gazeteler, makale ve kitaplarda yeralmış ancak içinde bulunduğumuz bu sıkıntılı günlerde yine hatırlatmak istedim. Onun akıcı uslübu, hayat deneyimi ile eşsiz bir komutan ve lider olarak yaptığı muhteşem bir konuşma olduğu kesin. Halkının mutluluğu için 37 fabrika kurmuş, devrimleri yaparak bir ulusu kadın, erkek çağdaş medeniyete kavuşturmuş ulu önderimizi saygı ve rahmetle anıyorum.
XXX
“Her gün kudreti daha artan bir Romanya’yı bütün kalbimizle isteriz. Dostluğumuz kadar sıkı ve güvenilirdir ki, Romanya daha kuvvetli oldukça biz de kendimizi daha kuvvetli sayarız.
Müttefikimiz Romanya’nın bize gönderdiği misafirimizi çok sevdik. Bugünkü görüşmemizden sonra B.Antonescu hakkında bende kalan izlenim, Romanya Dışişleri Bakanı’nın milletine karşı sorumluluğunu anlamış derin görüşlü, hükümlerinde tutarlı, uygun ve olgun bir devlet adamı olduğudur. Kendisi gösteriş sever bir insan değildir. Milletinin duygularına uymaktadır. Görevini yapmakta kararlılığı kuvvetlidir.
Sizi tanıdığıma çok memnunum. Milletleri antlaşmalardan çok duygular bağlar. Romanya, kalbimizde kardeşçe yer tutmuştur. Ruhlarımızın yakınlığı, birleşikliği için kadehimi kaldırıyorum.
Milletler acı ve üzüntü bilmemelidir. Şeflerin görevi, hayatı sevinç ve istekle karşılamak konusunda milletlerine yol göstermektir.
Zamanında kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz” diyorlardı.
Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.”
Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat görüşünü beğeniyorum,fakat şu sınırlar içinde:
Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Besbelli ki, o adam birey sıfatı ile yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.
Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı farkedecekler mi?” diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile uğraşmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır.
Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın kıymeti ikinci derecededir. Gerçek kıymeti kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile ayakta durduğunu sanan adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına sahip ederler. Kendi gidince gelişme ve hareket durur sanmak bir dikkatsizliktir.
Şimdiye kadar söz ettiğim noktalar ayrı ayrı toplumlara aittir. Fakat bugün bütün dünya milletleri, aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla uğraşmaktadırlar. Bu nedenle insan, bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve rahatlığını da düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmetçi olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar bilirler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sakinlik, aydınlık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur. Onun için ben sevdiklerime şunu öneririm:
Milletleri yönlendiren ve yöneten adamlar, elbette öncelikle ve öncelikle kendi milletinin varlığının ve mutluluğunun nedeni olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek gerekir.
Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta sandığımız bir olayın bize bir gün dokunmayacağını bilemeyiz.
Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
Türkiye, Romanya ve diğer dostları kuvvetlidirler. Hiçbir taraftan bize gelecek bir şey beklemem. Beklemeğe de gerek yoktur. İşte bu sakinlik içinde bütün dünyayı düşünmek fırsatı bizdedir. “Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu kuraldan şaşmamak gereklidir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima kötü kabul edilmelidir.
O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgili olacağız. Kısa bir örnek: Ben askerîm, Dünya Savaşı’nda bir ordunun başında idim. Türkiye’de diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla değil, diğer ordularla da uğraşıyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yardımcım dedi ki:
-Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?
Cevapverdim:
– Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem kendi ordumu nasıl yönlendireceğimi ve yöneteceğimi belirleyemem.
Bir devlet ve milleti yönetme durumunda bulunanların daima göz önünde tutmaları gereken husus budur.
Bu sebeple saygıdeğer misafirimize şunu diyeceğim: Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak gücünde olmayan bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın karşısında söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.
bu yazdıkların inan uydurmadır bakın 1924 den 1938 e kadar ne kadar muhalif varsa yok etmiş kürt ü asimile ekmek için bütün yaşamı boyunca doğu ve güneydoğu da olağanüstü yönetim uygulamış bütün çerkezleri türk yapmış gayri müslim leri söylemiyorum bu kişiden bana demokratik bir beklenti yaratmaya çalışıyorsun lütfen aklımızla dalga geçme şunu desen eyvallah atatürk osmanlının 6 yılda yapamadığını 20 yılda dipçik zoruyla 1918 çizilen sınırın içindeki leri türk yaptı dersen buna itiraz olunmaz lütfen yazılarını türk e yazmadığını turkiyeye yazdığını unutma saygılar