Hazin bir Cemal Süreyya cenazesi ve kendisi ile ilgili küçük bir anım

1
Latest posts by Cafer Gezek (see all)

Burnumuza kadar siyasetin, siyasetçilerin lakayt, akla ziyan açıklamaları ve uygulamaları ile dolmuşken bugün sizlere bu kanser eden siyasetten görgüsüz siyasetçilerden bahsetmeyeceğim. Çünkü bugünü aşkın şairi Cemal Süreya’ya ve Çalışan Gazeteciler Günü’ne ayırmak istiyorum.

Cemal Süreya

İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden olan Cemal Süreya’nın 9 Ocak’ta ölüm yıldönümüydü. Büyük üstat bu dünyadan göçüp gideli tam 32 yıl olmuş. Şair’in vefatından tam on bir yıl sonra 2001 yılında ben Cumhuriyet gazetesinde henüz stajyer bir gazeteci iken meslek büyüğü bir ablamın daveti ile yolum Hatay Restorana düştü. İçeriye girdiğimde sıradan bir restoran gibi görünen mekanın duvarlarında bazı yazılar olan kağıtlar doluydu. Yaklaştıkça kağıtları okuma imkanım oldu. Altlarında yazanlarının isimlerini gördüğümde ben şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ben nereye geldim böyle diye düşünmüştüm. Duvarda kimlerin yazıları yoktu ki, Tomris Uyar, Hadi Çaman, Cemal Süreya, Can Yücel ve daha nice şair, yazar, ressam ve tiyatrocunun yazıları vardı hatırladığım kadarıyla. Ben bu şaşkınlığı yaşarken bir anda karşımda sonradan isminin Mehmet Ali Şahin olduğunu öğrendiğim babacan tavırlı Hatay Restoran’ın sahibini görüyorum. Kendisi ile tanıştırıldıktan sonra bize gösterilen masaya oturuyoruz gecenin ilerleyen saatlerine kadar o masada muhabbet sohbet büyük bir keyifle devam ediyor. Masamıza ara ara yaşım itibariyle kimini tanımadığım tiyatrocular, yazar veya gazeteciler oturup kalkıyor. Restoran sahibi Mehmet Ali Bey de sürekli bizim masamızda oturduğu için masamız adeta bir istasyona dönüyor gelen bir sandalye çekip biraz oturup kalkıyor. Masamıza her oturanla ayrı bir sohbet yapıyor ayrı bir keyif alıyorum. Ama ortamda bir Cemal Süreya ağırlığı hissediyorum. Cemal Süreya geceleri de düzenlendiğini öğrenince yirmili yaşların cahilliği ile olsa gerek, neden Cemal Süreya diye sormadan edemiyorum. Mehmet Ali Bey işin iç yüzünü anlatmıyor tabii. Buranın müdavimlerindendi diyerek geçiştiriyor. O gecenin üzerinden geçen belli bir zamandan sonra öğreniyorum ki, Hatay Restoranı Hatay Restoran yapan Cemal Süreya imiş. Ama ben şimdi bu konuyu anlatmayacağım. Asıl anlatacağım şiirleri dillerden düşmeyen bir şairin hazin cenaze töreni. Gazeteciliğinin, tiyatroculuğunun yanı sıra yine kendisi gibi bir şair de olan Sunay Akın’dan da dinlemiştim bu hikayeyi. Cemal Süreya 9 Ocak 1990’da şeker komasından öldüğünde maddi açıdan kötü durumdadır. Ve tam da burada, beni o restoran da sıcak, samimi babacan yüzü ve tavırlarıyla karşılayan Hatay Restoranın sahibi ve Cemal Süreya’nın kadim dostu Mehmet Ali Şahin girer devreye. Ve tüm cenaze masraflarını kendisi karşılar. İşin daha da acı yanı, aslında her sanatçının başına gelen onun da başına gelir. Cenaze törenine katılanların sayısı sadece Sunay Akın, oğlu Memo ve Mehmet Ali Şahin’in yanı sıra gelen birkaç kişiyi geçmez.

Ama durun pardon

Bugün siyaset yazmayacağım diyorum ancak değinilmeden de geçilemeyecek bir konu var aslında. Soma’da bir vatandaşı tekmeleyen Yusuf Yerkel Frankfurt’a ateşe olarak atanmış. 2014’te yaşanan ve 301 madencinin yaşamını yitirdiği maden faciasından bir gün sonra protestocu bir vatandaşı tekmeleyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel, bu olaydan tam sekiz yıl sonra ödül gibi bir görevlendirmeyle Frankfurt Başkonsolosluğu’na Ticaret Ataşesi olarak atandığı ortaya çıktı. Yeni Türkiye’de insanlarla dalga geçmenin sınırı yok. Ekonomi eğitimi olmayan birinin böyle bir göreve hangi kriterler ölçüt alınarak getirildiğini bilmiyoruz tabi ki. Ama bildiğim bir şey var ki eski Türkiye’de böyle şeyler olmuyordu. Siyasetin bile bir omurgası, bir ahlakı, etik değerleri vardı. Siyasi yelpazenin neresinde olurlarsa olsunlar, politikacılar vatandaşla böylesine dalga geçmez geçilmesine de müsaade etmezdi. Artık ayıplar ayıp olmaktan çıkmış adeta ödüle dönüştürülmüş durumda.

Kabataş Gazetecileri(!) sizin de gününüz kutlu olsun…

Aslında Çalışan Gazeteciler Günü hakkında çokta üst perdelerden konuşup gazetecilik etik kuralları, ahlaki değerler, mesleğin maddi ve manevi zorlukları ve katledilen ruhu üzerine nutuk falan atmak istemiyorum. Bugün sadece aklıma gelen bazı gazetecilerin bu gününü kutlamak istiyorum. Kendi iç dünyasındaki sado/mazo ve fetişist hardporn kıvamındaki fantezilerini Kabataş güzellemesi haberiyle bir gelini kullanarak dışa vuran bir gazetecinin ve onun bu fantezilerini savunan kimi meslekte emeksiz bir yerlere gelmiş bazı gazetecilerin, “Çalışan Gazeteciler Gününü” kutlu olsun. Kaleminiz hep böyle yazsın. Bir gün Türk basın tarihi sizleri de yazacak.

Bir Savcı yaptığı sporu söylediği şarkıyı sosyal medya da yayınlayamaz mı?

İlahi ülkem… Belki de biz biraz da bu yüzden kaybediyoruz. Belirli mevki ve makamlara gelenlerin de insan olduğunu unutuyoruz. Oysa onların da en az bizim kadar doğal yaşantılarına devam etmeye hakları var. Mesela gezmeye, meslekleri dışında uğraşlar, hobiler edinmeye vs. vs. gibi yemek içmek kadar doğal olan şeylere onların da ihtiyacı var. Neden mi yazıyorum bunu?

Geçtiğimiz günlerde internette gezinirken bir haber sitesinde şöyle bir habere rastladım. “TikTok’ta paylaştığı videolardan dolayı Turgutlu Cumhuriyet Savcısı görevden uzaklaştırıldı.” İnanmak istemedim ama korkarım ki doğruydu. Spor yaparken ve şarkı söylerken çektiği videolarını sosyal medya hesabında paylaşan savcı Nusreddin Saltabaş, Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırılmış. Gerekçe ise tam bir facia “yayınladığı videolarla mesleğin şeref, onur ve saygınlığını bozmak” Yani bu yazıda siyasete girmeyeyim dedim ama bu ülkede başta hukuk camiasında olmak üzere gerek siyaset gerek diğer kamu kuruluşlarında mesleğin şeref ve onurunu ayaklar altına almış nice insan varken onlardan rahatsızlık duymadınız da bir savcının adaleleri, şarkıları mı sizi rahatsız etti? Bu kadar mı sanata, insana düşmansınız? Oysa sayın savcının videolarını ben de izledim gayet de güzel sesi var. Umarım en kısa zamanda görevine geri döner.

Yazımı bir Cemal Süreya şiiri ile tamamlamak istiyorum.

Bu bizimki

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz